22 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Camilerde 12 ay Kur’ân öğretilecek

DİYANET İşleri Başkanlığı, camilerin sadece yaz tatilinde değil 12 ay Kur’ân kursu hizmeti vermesi için harekete geçti.

Camilerin uygun bir kısmı Kur’ân Kursu için düzenlenecek. Yaşı kaç olursa olsun talep eden herkese camilerde Kur’ân-ı Kerim öğretilecek. Diyanet İşleri Başkanlığı il müftülüklerine bir yazı göndererek camilerin aynı anda Kur’ân Kursu olarak hizmet vermesini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasını istedi. Kur’ân kursu bulunmayan ya da yetersiz kalan mahallelerdeki caminin içindeki bir bölüm Kur’ân Kursu olarak düzenlenecek. Yaşı kaç olursa olsun talep eden herkese bu camilerdeki kurslarda imam hatip tarafından Kur’ân-ı Kerim öğretilecek.

Cami ve Kur’ân Kursları Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Recep Kıyak, camilerin sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda bir eğitim merkezi olduğunu söyledi. Camilerin eğitim konusunda halka açılmasının çok önemli olduğunu belirten Kıyak şöyle konuştu: “Kur’ân kursları yetersiz kalıyor. Bu bakımdan camilerde Kur’ân öğretilmesi çok önemli bir gelişme. Bu amaçla camilerin sadece Cuma ve Bayram namazlarında dolan balkon kısımları kullanılabilir. Bu amaç için balkonlar yani camilerin ikinci katı kurs olarak düzenlenebilir.” Sakarya İl Müftüsü Sinan Cihan, Kur’ân Kursu bulunmayan mahallelerdeki camilerin içindeki bir bölümün Kur’ân Kursu olarak düzenleme çalışmalarına başladıklarını vurguladı. Cihan, sadece Kur’ân Kursu’na gidenlerin değil, vatandaşların da Kur’ân-ı Kerim öğrenmek istediklerini ve kursların bu ihtiyacı karşılayamadıklarını belirterek, “Neredeyse bugün her mahallede bir cami var. Ancak Kur’ân Kursları sınırlı. Biz de her mahallede bulunan camilerin içinin bölümünü Kur’ân Kursu hizmeti verecek şekilde düzenleyeceğiz. Böylelikle isteyen herkes yaşı kaç olursa olsun Kur’ân-ı Kerim okumayı öğreteceğiz. Zaten 2010 yılı Kur’ân Yılı ilân edilmişti” diye konuştu.

10 bin 287 hafız camilerde imamlık yapıyor

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hafızların camilerde imam-hatip olarak görev alması için yaptığı teşvik etkili oldu. Türkiye genelinde kadrolu olarak görev yapan 59 bin 159 imamdan 10 bin 287’si hafızlardan oluşuyor. Diyanet bu sayısı daha da arttırmak istiyor, camilerde imam hatip olmak isteyenlerden hafız olanlara öncelik veriyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan alınan bilgiye göre Türkiye’de hafızlık belgesi alanların sayısı 95 bin 11’e yükseldi. Hafızların 65 bin 208’i erkek, 29 bin 803’e bayan. Türkiye genelinde kadrolu olarak görev yapan imamlardan hafız olanların sayısı artıyor. Son atamalarla birlikte Türkiye’de camilerde görev yapan 59 bin 159 imamdan 10 bin 287’sini hafızlar oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı camilere imam-hatip olmak isteyenlerden hafız olanlara öncelik veriliyor, görev almak için teşvik ediyor. Türkiye Camii ve Kur’ân Kursları Dernekleri Federasyonu Başkanı Recep Kıyak, hafızlık müessesesinin sonsuza dek süreceğini belirtti.

22.11.2010


 

Hacılar, Mescid-i Nebevî’ye akın ediyor

MEKKE'DE hac görevini tamamlayan milyonlarca hacı, Medine’de Peygamberimizin (asm) kabrinin bulunduğu Mescid-i Nebevi’yi ziyaret ediyor.

Mescitte namaz kılan hacılar çıkışta Peygamberimizin (asm) kabri ve Ravza-i Mutahhara önünde uzun kuyruklar oluşturuyor.

Mekke’de görevlerini tamamlayan hacılar, Medine’ye akın ediyor. Peygamber Efendimiz (asm) ile bazı sahabelerin kabirlerini ziyaret eden hacılar, çıkışta da Mescid-i Nebevi bahçesinde topluca duâ ediyorlar. Türk hacılar da Mekke’nin ardından Medine’ye geliyor. Kafileler halinde Medine’ye gelen Türk hacılar, vakit namazlarının ardından Peygamber Efendimizin (asm) kabri başında ve Mescid-i Nebevi avlusunda duâ ediyor.

Hediyelik eşya pazarı canlandı

HAC görevlerini tamamlayan hacıların Türkiye’ye dönüşü başlarken, hacıların ziyarete gelenlere verecekleri hediyelik eşyaların satışı da hareketlendi. Kayseri’de hacılara yönelik hediyelik eşya satıcılığı ve toptancılığı yapan Hasan Çay, hacıların yurda dönmeye başlamasıyla birlikte hediyelik eşya satışlarının da artmaya başladığını, çok sayıda hacının hediyelik eşyalarını kendi ülkesinden almayı tercih ettiğini söyledi. Türkiye’de hacılara yönelik hediyelik eşyaların Mekke ve Medine’ye göre daha ucuz olduğunu ifade eden Çay, ‘’Uçaklarda yanlarında istedikleri kadar hediyelik eşya getiremeyen hacılarımız, eksiklerini buradan tamamlıyor. Bazı hacılarımız da tüm hediyeliklerini buradan satın almayı tercih ediyor. Bizde takkeden inciye, tespihten seccadeye ve hurmaya kadar her türlü hediyelik eşya bulunuyor. Buradaki fiyatlar Mekke ve Medine’ye göre daha ucuz’’ diye konuştu. Çay, hacıların en çok zemzem suyu satın aldıklarını dile getirerek, 20 litrelik vakumlu bidonlarla getirilen zemzemleri 40 liradan sattıklarını kaydetti. Kargo şirketlerinin getirdikleri 20 litrelik zemzem suyunu sahibine 70 liraya teslim ettiğini anlatan Çay, ‘’Fiyatlarımız uygun olduğu için zemzem ilgi görüyor. Getirdikleri zemzemler yetmeyen hacılarımız da bize gelerek yeniden zemzem satın alıyor’’ dedi.

22.11.2010


 

600 bin derslik bilgisayarlı eğitim sınıfı olacak

ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım, ‘’40 bin okulumuzda, 600 bin civarında dersliğin tamamını ‘FATİH’ projesiyle bilgisayarlı eğitim sınıfı haline getiriyoruz.

Sınıfları üç yıl içinde en son bilişim teknolojileriyle donatıyoruz’’ dedi. Ulaştırma Bakanı Yıldırım, yaptığı yazılı açıklamada, son 8 yılda, okulların tamamında, bilgisayar sınıfları oluşturmak ve yazılım destek programları sağlamak suretiyle bütün öğrencileri bilgisayarla tanıştırdıklarını ve bilgisayar okuryazarı yaptıklarını belirtti. Yaptıklarıkları çalışmalar hakkında bilgi veren Yıldırım, kısa adı ‘’FATİH’’ olan ‘’Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’’ projesi ile Türkiye’nin en büyük eğitim hamlelerinden birini başlattıklarını belirterek, şunları kaydetti: ‘’40 bin okulumuzda, 600 bin civarında dersliğin tamamını ‘FATİH’ projesiyle bilgisayarlı eğitim sınıfı haline getiriyoruz. Sınıfları üç yıl içinde en son bilişim teknolojileriyle donatıyoruz. Proje, tabiatı itibarıyla 72 milyon vatandaşımızın tamamını ilgilendiriyor. Böylece bölgeler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırarak, her okulumuzu yüksek standartlı eğitim imkânına kavuşturuyoruz. Eğitimde fırsat eşitliğini de gerçekleştirmiş oluyoruz.’’ Ulaştırma Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı tarafından koordineli olarak yürütülecek projenin protokol imza töreni, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla bugün yapılacak.

22.11.2010


 

Öğrenciler okula değil, çapaya götürülüyor

ISPARTA'NIN Yalvaç ilçesine bağlı Koruyaka Köyünde geçimini göçer işçilikle sağlayan aileler, pamuk toplama ve pancar çapası dönemlerinde çocuklarını da yanlarında götürdükleri için 50 öğrencinin okula devam edemediği bildirildi.

Koruyaka Köyü Muhtarı Yahya Yıldırım, köyde yaşayan 20 ailenin pamuk toplamaya Antalya’ya ya da pancar çapası için Ankara’ya gittiğini ve bu dönemlerde çocuklarını da yanlarında götürdükleri için, çocuklarının eğitimine devam edemediğini belirtti. Koruyaka İlköğretim Okulu’nda 200 öğrenci bulunduğunu, bunlardan 50’sinin eğitim öğretim yılının başından itibaren derslere giremediğini söyleyen Yıldırım, ‘’Bu sorunun giderilmesini istiyoruz. Ya çocuklarımıza yatılı okul ayarlanmalı ya da bu ailelere sürekli gelir getirici bir imkân sağlanmalı’’ diye konuştu.

22.11.2010


 

Havalimanında bayram ve hac dönüşü yoğunluğu

Kutsal topraklarda hac görevlerini tamamlayan hacılar ile 9 günlük bayram tatilinin son gününde İstanbul’a havayoluyla dönen tatilciler, Atatürk Havalimanı’nda yoğunluğa sebep oldu.

Kurban Bayramı dolayısıyla 9 günlük tatilin ardından havayoluyla İstanbul’a dönen yolcular Atatürk Havalimanı iç ve dış hat terminallerinde yoğunluk yaşanmasına yol açıyor. Kutsal topraklardan hac görevlerini yerine getirdikten sonra dönen hacılar ile onları karşılamaya gelen yakınları, Atatürk Havalimanı dış hatlar geliş terminalindeki yoğunluğu daha da arttırıyor. TAV işletmelerince yolcu çıkış kapısı ile karşılama alanı arasına konulan bariyerlerle hacılar ile yakınlarının buluşmaları sağlanıyor.

22.11.2010


 

Kolluk kuvvetleri UYAP ve KİHBİ üzerinden işbirliği yapacak

KOLLUK kuvvetlerinin daha verimli çalışabilmesi için bütün ülkeyi kapsayacak entegrasyon çalışmaları başlatıldı. Projeyle Kaçakçılık İstihbarat ve Bilgi Toplama Sistemi (KİHBİ) ile Adalet Bakanlığı’nın Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilgi sisteminde yer alan bilgilerin kullanımı sağlanacak.

Çalışmalar tamamlandığında ülke çapında yargı mercilerince çıkarılan tüm yakalama emirleri UYAP üzerinden güvenlik kuvvetlerince sorgulanabilecek. Sistemlerin bütünleşmesi ile güncel suç ve suçlu bilgileri bağlı birimleri olan polis, jandarma ve sahil güvenliğin her an kullanımına sunulacak. Bu sayede işlemler hızlanacağı gibi güvenlik kuvvetleri açısından da ciddi bir iş gücü tasarrufu sağlanacak. Bu sistem aracılığıyla 2010 yılı içinde 19 Ekim’e kadar 225 bin 625 kişinin yakalanarak veya bulunarak ilgili yerlere, ayrıca 12 bin 690 kayıp ya da çalıntı aracın da bulunarak sahibine teslimi yapıldı. Jandarma Genel Komutanlığı, en son haberleşme ve bilgi sistem teknolojilerinin sunduğu imkân ve kabiliyetleri kazandırmak ve bilginin en küçük jandarma birimine kadar kesintisiz, eş zamanlı, doğru ve emniyetli şekilde ulaştırılmasını sağlamak maksadıyla dünya standartlarında kısa adı JEMUS olan Jandarma Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi Projesi’ni geliştirdi. JEMUS Projesi telsiz sistemi 28 ilde faaliyete geçirildi. 7 ilde kurulum ve montaj çalışmalarına devam ediliyor. 15 ilde ise arazi keşif çalışmaları sürdürülüyor. Projenin 2016 yılı sonuna kadar ülke genelinde tamamlanması hedefleniyor. Ayrıca bütün sahillerin iç suları olan Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, liman ve körfezlerinde, karasularında, deniz güvenliğinin sürekli ve etkin bir şekilde tesisi için denizlerin MOBESE’si olacak Sahil Gözetleme Radar Sistemi (SGRS) projesi başlatıldı.

22.11.2010


 

İstanbul’un bütçesi, 12 bakanlığı geçti

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesinin İSKİ, İETT ve bağlı 25 şirketiyle birlikte 18 milyar 54 milyon 984 bin TL olarak belirlenen 2011 tahmini konsolide bütçesi, aralarında Dişişleri, İçişleri, Adalet, Millî Savunma, Sağlık ve Ulaştırma Bakanlığının da bulunduğu 12 bakanlık ile Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve Anayasa Mahkemesinin bütçelerini geride bıraktı.

Alınan bilgiye göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 2011 yılı tahmini bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 6,35 artışla 6 milyar 700 milyon TL olarak belirlendi. Belediyenin bağlı kuruluşlarından İSKİ’nin bütçesi 3 milyar 256 milyon 532 bin TL, İETT’nin 1 milyar 800 milyon 445 bin TL ve bağlı 25 şirketin 6 milyar 298 milyon 7 bin TL olarak belirlendi. Böylece İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tahmini konsolide bütçesi 18 milyar 54 milyon 984 bin TL olarak öngörüldü. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tahmini konsolide bütçesi, bütçe ödenek teklifi 17 milyar 226 bin 763 bin 630 TL olan Sağlık Bakanlığı, 16 milyar 975 milyon 986 bin 900 TL olan Millî Savunma Bakanlığı, 8 milyar 398 milyon 387 bin TL olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 4 milyar 303 milyon 639 bin 500 TL olan Adalet Bakanlığı, 2 milyar 252 milyon 16 bin TL olan İçişleri Bakanlığı, 1 milyar 171 milyon 14 bin 700 TL olan Dışişleri Bakanlığı, 1 milyar 848 milyon 428 bin TL olan Ulaştırma Bakanlığı, 1 milyar 214 milyon 635 bin TL olan Kültür ve Turizm Bakanlığı, 921 milyon 344 bin TL olan Çevre ve Orman Bakanlığı, 588 milyon 555 bin TL olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 479 milyon 989 bin TL olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile 106 milyon 51 bin TL olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığını geride bıraktı. Büyükşehir Belediyesinin bütçesi, bakanlıkların yanı sıra 116 milyon 900 bin TL olan Cumhurbaşkanlığının, 512 milyon 935 bin TL olan TBMM’nin, 655 milyon 923 bin TL olan Başbakanlığın ve 16 milyon 326 bin TL olan Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, MİT Müsteşarlığı ile MGK Genel Sekreterliğinin tahmini bütçelerini de geçti.

22.11.2010


 

Kadir Topbaş, dünya şehirlerinin de başkanı

İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş, BM üyesi 192 ülkenin 136’sından binlerce yerel yönetimin üyesi olduğu Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatının yeni başkanı oldu.

3. Dünya Kongresi çerçevesinde Mineria Sarayı’nda toplanan Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilâtı (UCLG) Dünya Konseyi, teşkilatın 2010-2013 dönem başkanını seçti. Başkanlık için en güçlü aday olarak gösterilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Lizbon Belediye Başkanı Antonio Costa’nın kendisiyle birlikte çalışmayı istediğini belirterek çekilmesi üzerine tek aday olarak girdiği seçim sonunda teşkilatın yeni başkanı oldu. Kadir Topbaş konseyde yaptığı konuşmada, bugünden sonra yeni bir dönem başladığını belirterek, “Artık daha güçlü ve kendisini ciddi şekilde hissettiren, beklentilere cevap veren bir UCLG olacak. Bunu birlikte yapacağız” dedi. Bu arada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünya nüfusunun yarısından fazlasının temsil edildiği UCLG’nin başkanlığına seçilen Topbaş’ı telefonla arayarak kutladı.

22.11.2010


 

Meclis kaldığı yerden devam edecek

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki bütçe maratonu, Kurban Bayramı tatili dolayısıyla verilen aranın ardından bu hafta tamamlanacak.

TBMM Genel Kurulu da bayram tatili dolayısıyla ara verdiği çalışmalarına bu haftadan itibaren devam edecek. Genel Kurulda, yarın, sözlü soruların cevaplanmasının ardından, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşülmesi bekleniyor. Teklife göre, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun (YURTKUR) Başbakanlığa bağlanacak; Başbakan, yetkilerini bir bakana devredebilecek. YURTKUR, halen yürüttüğü görevleri yurtiçinde ve dışında yapabilecek. YURTKUR’dan kredi alan lisans öğrencileri, kredilerini öğrenim süresinin bitiminden 2 yıl sonra geri ödemeye başlayacak; lisansüstü eğitim yapan öğrenciler ise kredi borcunu mezuniyetten 3 yıl sonra yerine, 4 yıl sonra ödemeye başlayacak. TOKİ, yurt binası yapabilecek. YURTKUR’un mal varlığı haczedilemeyecek. YURTKUR’un merkez teşkilatında 157, taşra teşkilâtında da bin 453 personel görevlendirilecek.

İzmir’de Türkiye Tabipler Vakfınca ‘’Şifa Üniversitesi’’ adıyla; Trabzon’da da Maçka İmar Eğitim Kültür ve Sosyal Hizmet Vakfınca ‘’Avrasya Üniversitesi’’ adıyla vakıf üniversiteleri kurulacak.

Özel öğretim kurumlarına, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı belediyeler yerine Millî Eğitim Bakanlığınca verilecek. Bakanlık, bu yetkisini valiliklere devredebilecek.

Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunda istihdam edilecek personel için yabancı dil yeterliliği şartının aranmayacağı tarih, 31 Aralık 2010’dan 31 Aralık 2012 tarihine uzatılacak.Teklife göre, baba, kardeş, eş veya çocuğu vefat eden erlere, istemeleri halinde 10 gün izin verilebilecek. Tugay, alay ve eşiti birlik komutanlığının onayıyla verilecek bu izin, askerlik hizmetinden sayılacak. TBMM Genel Kurulunun, yarın 15.00-20.00, 24-25 Kasım Çarşamba ve Perşembe günleri ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışması bekleniyor.

BÜTÇE

MARATONUNA DEVAM

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu da 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısını görüşmeye devam edecek. Görüşmeler, bugün saat 11.00’de, diğer günler ise saat 10.00’da başlayacak. 13.30-14.30 arasında öğle arası verilecek. Akşam 19.00-20.00 saatleri arasında verilecek aranın ardından da günlük programın bitimine kadar çalışmalar sürecek. 2011 yılı bütçesi, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerin ardından, Aralık ayı içerisinde TBMM Genel Kurulunda da kabul edildikten sonra Meclisin yaklaşık 2 ay süren bütçe maratonu tamamlanmış olacak.

22.11.2010


 

Nöbet tutan asker silâhla ağır yaralandı

SAKARYA'DAKİ Ferizli L Tipi Cezaevinde nöbet sırasında silahla yaralanan asker, hastanede tedavi altına alındı.

Alınan bilgiye göre, cezaevindeki bir nöbet kulesinde nöbet tutan jandarma er Yunus A. (24) silâhla göğsünden yaralandı. Silâh sesini duyan askerlerin haber vermesi üzerine olay yerine gelen sağlık ekiplerince ilk müdahalesi yapılan Yunus A, Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldı. Ameliyat edilen Yunus A’nın sağlık durumunun ciddi olduğu öğrenildi. Olayın sebebinin henüz belirlenemediği bildirildi. Sakarya İl Jandarma Alay Komutanı Albay Adnan Arslan hastaneye gelerek bilgi aldı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.

22.11.2010


 

Bayramlaşmak için Suriye’ye geçen 158 kişi dönmedi

SINIR ötesi bayramlaşma uygulaması kapsamında, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinden Suriye’ye geçen vatandaşlardan 158’i, 48 saatlik sürenin dolmasına karşın yurda dönmedi.

Alınan bilgiye göre, Suriye’deki yakınlarıyla bayramlaşmak üzere Kurban Bayramının 2. ve 3. günleri Akçakale Sınır Kapısından toplam 4 bin 637 kişi ‘’idari mektupla’’ bu ülkeye gitti. Burada 48 saatlik sürelerini tamamlayanlardan 4 bin 479 kişinin dönüş yaptı, 158 kişi ise süreleri dolmasına karşın henüz yurda giriş yapmadı. Uygulamada, dönüş süresini aşanlara 3 yıl ‘’idari mektupla’’ geçiş yasağı cezası veriliyor.

22.11.2010


 

Kapkaççılar kaçamadı

FATİH'TE bir kadının çantasını kapkaç yöntemiyle çaldıkları öne sürülen 3 kişi, polis ekiplerince Esenler’de yakalandı.

Alınan bilgiye göre, Ereğli Mahallesi İskenderağa Camii Sokakta önceki gün akşam saatlerinde bir kadının çantasını kapkaç yöntemiyle çaldıkları iddia edilen Emrah G. (24), İsmail Y. (21) ve Engin T. (22), otomobille olay yerinden kaçtı. Olayla ilgili çalışma başlatan polis, Esenler’de durdurduğu otomobildeki şüphelileri gözaltına aldı. Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğündeki işlemleri tamamlanan 3 şüpheli, adliyeye sevk edildi.

22.11.2010


 

Kontrol ve komuta kararı Mart'ta görüşülecek

Zirve kararlarında, füze savunmasında kontrol ve komutanın Mart, eylem planının Haziran ayındaki NATO Savunma Bakanları toplantılarında ele alınacağı belirtilerek, bu süreçte hazırlık yapması için NATO Konseyine görev verildi.

NATO devlet ve hükümet başkanlarının ittifakın gelecek 10-15 yılını şekillendirdiği Lizbon Zirvesi’nde alınan kararlar, Türkiye’nin beklentilerini karşıladı. Zirve kararlarında, NATO füze savunma sisteminin yaygınlaşan balistik füze teknolojisi tehdidine karşı ‘’NATO’nun Avrupalı halklarının, topraklarının ve güçlerinin tamamını kapsayacağı ve koruma altına alacağı’’ vurgulanarak, bu kapsamda ‘’NATO’da güvenliğin bölünmezliği, NATO dayanışması, risk ve sorumlulukların adil paylaşımı ve makul sınama’’ ilkelerine dayanılacağı kaydedildi. Diplomatik kaynaklar, Türkiye’nin ısrarıyla metne giren ifadenin Ankara’nın füze savunmasının geliştirilmesi aşamasındaki beklentilerinin karşılanmasında önem taşıdığını vurguladı. Kararlarda, Türkiye’nin istediği şekilde füze savunmasında hiçbir ülke tehdit olarak gösterilmezken sistemin ‘’İttifakın üzerinde uzlaştığı son tehdit değerlendirmelerine’’ uygun tasarlanacağı belirtilerek, NATO’nun gizli askerî belgelerine atıf yapıldı. Zirve kararlarında, füze savunmasında kontrol ve komutanın Mart, eylem planının Haziran ayındaki NATO Savunma Bakanları Toplantısında ele alınacağı belirtilerek, bu süreçte hazırlık yapması için NATO Konseyine görev verildi. Kararlarda Rusya da füze savunmasında işbirliğine davet edilerek, karşılıklık, azamî şeffaflık ve karşılıklı güven temelinde ortak çalışma arzusu dile getirildi. Diplomatik kaynaklar, NATO füze savunma sisteminde Türkiye’nin komuta kontrol yapısı içinde yer almak istediğini ve zirve kararlarının buna izin verecek şekilde alındığını vurguluyor.

22.11.2010


 

3 milyarlık destek esnafa büyük katkı sağlayacak

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Adıyaman Müdürü Cihat Ulusoy, yapılan 3 milyarlık desteğin esnafa büyük katkı sağlayacağını söyledi.

Adıyaman Sanayici ve Genç İş Adamları Derneği’ni (ASGİAD) ziyaret eden Ulusoy, yeni açıklanan destekler hakkında bilgi verdi. Açıklanan desteklemenin esnafın beklentilerini karşılayacağını ifade eden Ulusoy, “KOSGEB, Ölçek Endeksli Büyüme Kredisi Destek Programı ile İhracat Kredisi Destek Programları’ndan yararlanmaları için toplamda 3 milyar TL’lik fonu, dünya ile ülkemizi de etkileyen krizin ardından hızla büyüyen esnaf-sanatkârlar ve KOBİ’lerimizin talep ve beklentilerinin karşılanması amacıyla KOSGEB veri tabanına kaydı onaylı işletmelere uygun koşullarda finansal destek sağlayacaktır” dedi.

22.11.2010


 

Din dersi kitaplarında Caferîlik de yer alacak

Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz, ‘’Din dersi kitaplarında yer alacak Caferiler ile ilgili konuları bakanlığa teslim ettik’’ dedi.

Özgündüz, bir toplantıya katılmak üzere geldiği Iğdır’da gazetecilere yaptığı açıklamada, din dersi kitaplarında Caferilik ile ilgili konuların da yer alacağını söyledi. Devlet Bakanı Faruk Çelik’in kendilerinden din dersi kitaplarında yer alacak olan bilgileri istediğini ifade eden Özgündüz, ‘’Biz Caferiler olarak din dersleri kitaplarında yer alacak olan bilgileri, Caferi mezhebinin özelliklerini yazıp bakanlığa teslim ettik. Bizim hazırladığımız Alevilik ve Caferilik ile ilgili bilgiler komisyonca değerlendirilip, kitaplara konulacak. Bir aksilik olmasa 2011-2012 öğretim yılında din dersi kitaplarında yer alacak’’ diye konuştu.

22.11.2010


 

Güneş yerini yağışa bırakacak

Marmara, yarından itibaren Akdeniz üzerinden gelecek yağışlı havanın etkisi altına girecek. Hava sıcaklığı ise 5-6 derece düşecek. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden alına bilgiye göre, 9 günlük Kurban Bayramı tatilini güneş havada geçiren Marmara’da önümüzdeki hafta içinde yağışlar etkili olacak.

Hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerine seyrettiği Bursa, İstanbul, Balıkesir, Çanakkale, yarından itibaren Akdeniz üzerinden gelecek yağışlı havanın etkisi altına girecek. Hava sıcaklığı 5-6 derece düşerken, beklenen en yüksek hava sıcaklığı Bursa ve İstanbul’da 16, Balıkesir ve Çanakkale’de ise 17 derece olacak. Özellikle 25 Kasım Perşembe günü tüm bölgede sağanak bekleniyor.

22.11.2010


 

Obama’dan Türkiye'ye AB desteği

ABD Başkanı Barack Obama, Türkiye’nin üyeliğinin Avrupa Birliği’nin temellerinin daha da sağlamlaşmasını beraberinde getireceğini savundu.

Obama, İtalyan gazetelerinden La Repubblica’da yayımlanan demecinde, ırksal, dinsel ve kültürel çeşitliliğin bir kazanç olarak görülmesi gerektiğine işaret ederek, “Etnik farklılıklar, gelenekler ve inançlar, Avrupa açısından bir kazançtır. Türkiye’nin üyeliği Avrupa’nın temellerini daha da genişletecek ve sağlamlaştıracaktır” ifadesini kullandı.

ABD Başkanı Obama, kendisine yöneltilen, “NATO üyesi Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne üyelik yoluna set çekildiği görülüyor. Siz Türkiye’nin AB’ye girişini desteklemeyi sürdürüyor musunuz? Bu, İslâm ülkelerine ve Avrupa’daki Müslüman göçmenlere yönelik ne tür bir mesaj içerecektir?” sorusunu, şu sözlerle cevapladı:

“Bunun bizim alacağımız bir karar olmadığını biliyorum. Ancak ABD, Türkiye’nin AB’ye girişini bütün gücüyle desteklemeye devam etmektedir. Türkiye’nin de ucu açık bir süreç olan üyelik için gerekli reformları yapma yolunda ilerlemesini diliyoruz. AB’ye üyelik kriterlerini yerine getirebilecek düzeydeki bir Türkiye’nin birliğin bizatihi kendisine bir katkı olacağından da, söz konusu kriterleri yakalama yönündeki çabaların Türkiye’nin yararına olacağından da eminiz. Geçen Nisan ayında Ankara’da da söylediğim gibi Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkileri, Boğaziçi’ndeki köprülerin çok daha ötesindedir. Yüzyıllarca sürmüş ortak tarih, kültürel ve ticarî alış veriş, sizleri birleşmeye itmektedir.” Obama, Türkiye’nin üyelik müzakerelerine hız kazandırılması gerektiğini belirterek, “Müzakerelerin rölantiye girdiği şu dönemde, ben her iki tarafı da hep beraber ilerleyebilme yolundaki çabaları iki katına çıkarmaya teşvik ediyorum” değerlendirmesinde de bulundu.

22.11.2010


 

Avrupa Bölgeler Komitesi'nden tepki çeken sergiye yeniden izin çıktı

Avrupa Bölgeler Komitesi, “kültürel bir olaya siyaset karıştırdı” diyerek kapatılması emrini verdiği Rumlara ait bir sergiyi gelen büyük baskılar sonucu yeniden açma kararı aldı.

ABHaber’e göre, Avrupa Bölgeler Komitesi’nin kararını değiştirmesinde Rum ve Yunan lobisiyle AB’deki Türkiye karşıtı ülkelerin delegasyonları etkili oldu. KKTC’deki kültürel mirasın tahrip edildiğini ispatlamak amacıyla Brüksel’deki Avrupa Bölgeler Komitesi binasında sergi açan Rumlar için Avrupa Bölgeler Komitesi’nin serginin kapatılması için aldığı kararı geri çekti. Avrupa Bölgeler Komitesi’nin, serginin alt yazılarında kullanılan “Türk istilâsı” ifadesini “Türkiye için hakaret” diye niteleyerek kapatılmasına karar vermişti. Ancak gelen büyük baskılar sonucu Komite, aldığı karardan geri adım atmak zorunda kaldı. Serginin tekrar açılması için gelen baskılar üzerine Avrupa Bölgeler Komitesi Başkanı Mercedes Bresso’nun, serginin kapatılmasına ilişkin uyarının geri çekilmesi talimatı verdi. Avrupa Bölgeler Komitesi Sözcüsü, Rum Belediyeler Birliği’ne yeni bir mektup göndererek, mektupta serginin önceden programlandığı gibi 25 Kasım’a kadar açık kalabileceğini belirtti.

22.11.2010


 

Uzun tatillerin bilançosu ağır oluyor

TÜRKİYE genelinde son beş yıldaki Ramazan Bayramı tatillerinde 431, Kurban Bayramı tatillerinde ise 502 olmak üzere toplam 933 kişi trafik kazasında öldü.

EN BÜYÜK SEBEP SÜRÜCÜ HATASI İSTATİSTİKLER, kazaların önüne geçilmesi için sürücülere büyük görev düştüğünü gösteriyor. Kazaların yüzde 29’u sürücülerin aracının hızını yol ve hava şartlarına uydurmamasından, yüzde 21’i kavşaklara ve dönemeçlere yaklaşırken yavaşlamamasından, yüzde 15’i doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapmalarından, yüzde 12’si şehit ihlâlinden, yüzde 12’si arkadan çarpma gibi hatalardan kaynaklanıyor. Kazaların yüzde 90’ı kuru yol üzerinde, yüzde 78’i iki yönlü yollarda meydana geliyor. En ağır bilânçolar ise dokuz günlük tatillerde yaşandı. 2006 yılındaki dokuz günlük Kurban Bayramı tatilinde 125, 2008’dekinde 147, aynı yıl dokuz günlük Ramazan Bayramı tatilinde ise 127 kişi kazalarda can verdi. Dokuz günlük üç bayram tatilinde, toplam 399 kişi aramızdan ayrıldı.

Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre en acı bayramlar 9 günlük uzun tatillerde yaşanıyor. 30 Aralık 2006 ile 3 Ocak 2007 arasındaki beş günlük tatilde 86, 19-23 Aralık 2007’de yine beş günlük bayram tatilinde 63 kişi kazalarda öldü. 2009 yılındaki beş günlük bayram tatilinde ise 81 kişi vefat etti. Son beş yıldaki Ramazan Bayramı tatillerinde de en fazla can kaybı, 27 Eylül ile 5 Ekim 2008 arasında 127 kişiyle oldu.

2009 yılındaki beş günlük Kurban Bayramı tatilinde ölen 81 kişinin 55’i yerleşim yeri dışında, 26’sı ise şehir içi kazalarda vefat etti. En çok can kaybı, 22 kişiyle bayramın son günü meydana geldi. Kazaların yüzde 52’si, 12.00 ile 16.00 saatleri arasında yaşandı. Kazaya karışan sürücülerin yüzde 62’si, 26-45 yaş aralığında. En fazla kazaya, yüzde 52 ile B sınıfı ehliyet sahipleri karışıyor. E sınıf ehliyet sahipleri ise yüzde 21’le ikinci sırada. Kazaların yüzde 70’i, tek taraflı kazalardan oluşuyor.

Duble yollar ölümlü trafik kazalarını yüzde 18 azalttı

DUBLE yolların yapımıyla ölümlü trafik kazalarında yüzde 18 azalma yaşandı. Ülke genelinde toplam 19 bin 50 km olan duble yol ağının 12 bin 949 km’si AKP hükümetleri döneminde yapıldı. Böylece 6 bin 101 km olan duble yol ağı 3 katına çıkarıldı. Kara yollarında gerek altyapının iyileştirilmesi gerekse duble yolların hizmete girmesiyle trafik kazalarında önemli oranda azalma meydana geldi. Araç sayısındaki artışlara rağmen, projenin ilk yılı olan 2008’de 2007 yılına göre ölümlü kaza sayısında yüzde 15.6, ölü sayısında yüzde 15.4 azalma meydana geldi. Projenin ikinci yılı olan 2009’da 2007 yılına göre; ölümlü kaza sayısında yüzde 14.2, ölü sayısı 14.1 azalma oldu. 2010 yılının ilk 9 ayında 2007 yılının ilk 9 ayına göre ise ölümlü kaza sayısında yüzde 18.1, ölü sayısı yüzde 19.2 azalma meydana geldi.

1 MİLYON 800 BİN TUTANAK DÜZENLENDİ

İŞLEMLERİN kolaylaştırılmasına yönelik olarak maddî hasarla sonuçlanan trafik kazalarında tarafların trafik polisini beklemeden uzlaşarak tutanak tutmalarına imkân sağlayan düzenleme 1 Nisan 2008 tarihinde başladı. 30 Eylül 2010 tarihine kadar olan 30 aylık dönemde meydana gelen 2 milyon 305 bin 87 maddî hasarlı trafik kazasından 1 milyon 814 bin 768’inde taraflar anlaşarak kendi aralarında tutanak düzenledi. 490 bin 319 kazaya ise trafik ekiplerince müdahale edildi. Böylece maddî hasarlı kazaların yüzde 78.7’si anlaşma ile sonuçlandı. “Araç Tescil ve Sürücü Belgesi İşlemlerinin Elektronik Ortamda Online Olarak Yapılması Projesi” kapsamında, eskiden aylık ortalama 142 bin araç satışı ve tescili yapılırken, yeni uygulamada yüzde 114’lük bir artışla aylık ortalama 304 bin aracın satışı ve tescili yapılmaya başlandı.

Başakşehir’deki

kazada ölü

sayısı 14’e çıktı

BAŞAKŞEHİR’DE 13 kişinin vefat ettiği trafik kazasında ağır yaralanan Saliha Şahbudak, 70 gündür tedavisi süren hastanede vefat etti. Alınan bilgiye göre, 12 Eylül’de meydana gelen kazanın ardından, kaldırıldığı İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde tedavisi sürdürülen Şahbudak, vefat etti. Başakşehir’den Altınşehir yönüne giden Fuat Barın’ın kullandığı 34 M 5384 plâkalı yolcu minibüsüne, TEM yanyolda Adem Cildan’ın kullandığı 34 GC 0053 plâkalı su tankeri çarpmış, kazada Saliha Şahbudak’ın yakınları olan Bahri ve Ayşe Şahbudak’ın da aralarında bulunduğu 13 kişi ölmüştü. Kazada 11 kişi de yaralanmıştı.

22.11.2010


 

Çin, ‘Çin malı’na karşı

Çİn’İn birçok şehrinde ünlü markaların sahte ürünlerinin satışını engellemek amacıyla ülke genelinde sıkı tedbirler alınacak.

Çin Kamu Güvenliği Bakanı Yardımcısı Liu Cinguo, yerli ve yabancı ünlü markaların fikrî mülkiyet haklarının korunması için ülkede denetlemelerin arttırılması ve önlenmesi için operasyonlar başlatılacağını duyurdu. Liu Cinguo, ülke genelinde kitap, müzik, yazılım, ilâç, gıda ve benzeri birçok ürünün sahtesinin üretiminin ve satışının engellenmesi için Çin’in ‘’büyük çaba sarf edeceğini’’ belirtti. Ülke genelinde sahte ürünlerle mücadele kampanyası, gelecek yılın Mart ayına kadar sürecek. Çin’in Şanghay şehrinde EXPO 2010 dünya fuarı öncesinde sahte ürünlere karşı denetlemeler arttırılmış ve dünyaca ünlü birçok markanın sahtesinin üretildiği ve satıldığı yerlere operasyonlar düzenlenmişti.

22.11.2010


 

TTNET - Microsoft Türkiye işbirliği

TTNET ve Microsoft Türkiye, Lisanslı Office 2010 için işbirliğine gitti.

TTNET’ten yapılan yazılı açıklamaya göre, TTNET aboneleri, Microsoft Office 2010’un, Word, Excel, PowerPoint ve OneNote uygulamalarını içeren ev ve öğrenci sürümüne 3,99 lira/36 ay veya 5,79 lira/24 ay taksit imkânlarıyla sahip olabiliyor.

22.11.2010


 

Tarıma sıcaklık tehdidi

Hİndİstan hükümeti tarafından yapılan bir rapora göre, 2030 yılına kadar hava sıcaklıklarındaki 1,2 C ila 2C arasındaki yükselme ülkedeki su kaynakları, tarım ürünleri ve ormanları büyük ölçüde tehdit edecek.

Son yıllardaki aşırı muson yağmurları, yaz sıcaklarının uzun sürmesi ve kışın geç gelmesi gibi mevsim bozuklukları ise bunun göstergesi. Ayrıca deniz seviyesinin yükselmesi ve bir çok bölgede meydana gelen sel felâketleri de bu sıcaklık artışının neticesi. Hindistan İklim Değişikliği Değerlendirme Ağı (INCCA) tarafından hazırlanan raporda 2030 yılındaki iklim değişikliği senaryoları değerlendirilirken ülkede gıda yetmezliğinin de yaşanabileceği belirtiliyor. Rapor, ülkede hava değişikliği ile birlikte pirinç, tahıl ve mısır üretiminde azalma olacağını bu iklim değişikliğinden ülkenin en verimli bölgesi olan Himalaya bölgesinin bile etkileneceği iddia ediliyor. Raporu basına açıklayan Çevre Bakanı Jairam Ramesh, Hindistan’dan başka dünya üzerinde birçok ülkenin gelecek 20 yılda iklim değişikliğine karşı savunmasız kalacağını sözlerine ekledi.

22.11.2010


 

Günde, 2 buçuk gram tuz yeterli

Türkiye’de kişi başına, sağlıklı bir kişinin günlük alması gereken tuz miktarının tam 6 katı tuz tüketildiği, bunun da bir çok hastalığa dâvetiye çıkardığı bildirildi.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Üstündağ, aşırı tuz tüketiminin böbrek rahatsızlıklarından hipertansiyona bir çok hastalığa dâvetiye çıkardığını kaydederek şunları söyledi; ‘’Günde sadece 2 buçuk gram tuz alınması gerekirken, Türkiye’de günlük kişi başı 18 gram tuz alınıyor. Vücudumuz yoruluyor, suyla doluyor, böbreklerimize fazla yük biniyor.’’ Tabiî besinlerde var olan tuzun yeterli olduğunu, bunun dışında daha fazla tuz kullanımının sağlık açısından büyük sorunlar doğuracağının altını çizen Üstündağ, ‘’Tuzsuz pişirilmiş bir tabak ıspanaktan bile günlük tuz ihtiyacımızı karşılayabilecekken, biz hâlâ yemeklere tuz atıyoruz. Özellikle tansiyon hastaları, böbrek hastaları kesinlikle tuzlu yiyecek yememeli. Bu tür hastalıkları olan hastalarımızın, peynirleri dahi suda bekletip yemesi gerekir, turşuydu, ev salçasıydı bunlara dokunulmayacak’’ dedi.

22.11.2010


 

Sultansazlığı’nda çevre temizliği

SultansazlIğI Millî Parkı’nda tabiî hayatın korunması için çevre temizliği çalışması başlatıldı. Çevre ve Orman Bakanlığının ‘’Millî Parkım Geleceğim’’ sloganıyla yola çıkılan ve Kayseri Çevre ve Orman İl Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışma kapsamında, Sultansazlığı Millî Parkı çevresindeki Develi ilçesinde Soysallı ve Çayırözü Köyleri ile Büğleğen su kaynağı, Yeşilhisar ilçesinde ise Ovaçiftliği Köyünde evsel atıkların toplanmasına başlandı.

Göçmen kuşların önemli uğrak yerlerinden olan Sultansazlığı’nda, tabiî hayatın korunmasına yönelik başlatılan çevre temizliği çalışması için bölgeye 40 adet konteyner yerleştirildi. Uygulamanın ilk gün faaliyetlerine Yeşilhisar Kaymakamı Cafer Sönmez, İl Çevre ve Orman Müdürü Ali Rıza Baykan, Çevre Doğa Koruma ve Millî Parklar Şube Müdürü Orhan Ceylan ile köy muhtarları ve vatandaşlar katıldı. Proje kapsamında evsel atıkların düzenli toplanması için köylerde İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ekiplerince çocuklara ve ailelere yönelik eğitim verilmesi planlanıyor. Konteynerlerde biriktirilen evsel atıkların, haftada bir gün ilgili firma tarafından bir araç ve 5 kişilik ekip ile toplanacağı bildirildi. Çevre temizliği çalışmalarının, millî park alanındaki tabiî hayatın sürdürülebilmesi için önem taşıdığı vurgulandı.

22.11.2010


 

Mobil ekiplerin sokak başarısı

Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı Mersin Çocuk ve Gençlik Merkezi (ÇOGEM) Müdürü Mustafa Sarı, oluşturulan mobil ekipler sayesinde sokakta çalışan çocuk sayısının azaldığını belirtti.

Sarı, 1990 yılında 191 ülke ile Türkiye’nin de imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesinin hayata geçmesinin çocuklar için bir kazanım olduğunu ifade etti. Çocuk hakları açısından en önemli sorunun sokakta çalışan ya da çalıştırılan çocuklar olduğunu anlatan Sarı, “ÇOGEM’in oluşturduğu mobil ekip sayesinde sokakta çalışan çocuk sayınsı ciddî oranda azaldı. Mersin’de trafik ışıklarında 4 yıl öncesi cam silen onlarca çocuk varken bu gün artık bu çocuklar rehabilite edilerek eğitime kazandırıldı. Cam silen, mendil satan, dilenen çocuk sayısı bitme noktasına geldi” ifadesini kullandı.

22.11.2010


 

DİNİN YERİNE MİLLİYETİ KOYDULAR

Cumhuriyet kurucuları, din ve dinin toplumsal rolü konusundaki kavramsallaştırmaları temelde Garbcılık ve Türkçülük hareketlerinin temel tezlerine dayanarak yaptılar. Her iki hareket de bu temel tezleri, bilimin ilerlemesi karşısında kısa sürede ortadan kalkacağı düşünülen "din"in yerinin nasıl doldurulacağı ve yeni kutsallığın nasıl oluşturulacağı konusundaki tartışmalardan yola çıkarak geliştirdiler.

MİLLİYETÇİ SEMBOL VE TÖRENLER BU AMAÇLA KUTSALLAŞTIRILDI

Eski bir Teşkilât-ı Mahsusa mensubu olup, 1932-1943 arasında Samsun milletvekilliği yapan Ruşenî (Barkın)'ın Mustafa Kemal'e sunduğu “Din Yok Milliyet Var: Benim Dinim, Benim Türklüğümdür” başlıklı çalışmada dile getirilen milliyetçilikle kutsallaştırılan vatandaşlık ahlâkının din boşluğunu dolduracağı düşünüldü, milliyetçi sembol ve törenler bu amaçla kutsallaştırıldı.

“Din Yok Milliyet Var” ile “Vecibesiz ve

Müeyyidesiz Bir Ahlâk” arasında

İKİNCİ Meşrutiyet Dönemi fikir hareketlerinin erken Cumhuriyet kavramsallaştırma ve siyasetlerinin oluşturulmasındaki etkisi oldukça fazladır. Dönemin entelektüel tartışmasını yakından izleyen ya da buna bizzat katılan Cumhuriyet kurucuları, din ve dinin toplumsal rolü konusundaki kavramsallaştırmaları da temelde Garbcılık ve Türkçülük hareketlerinin temel tezlerine dayanarak yapmışlardır. İlginç olan her iki hareketin de bu temel tezleri, Avrupa düşüncesi içinde bilimin ilerlemesi karşısında kısa sürede ortadan kalkacağı düşünülen “din”in yerinin nasıl doldurulacağı, yeni kutsallığın nasıl yaratılacağı konusundaki tartışmalardan yola çıkarak oluşturmasıdır.

1859 sonrasında ana tezlerini Darwinizm ile de bağdaştıran popüler bilimci hareketi içselleştiren Garbcılık bir yandan bu akımın, yerleşik dinlerin ortadan kalkacağı geleceğin toplumunda “bilimin kendi felsefesini oluşturacağı” varsayımına sahip çıkarken, öte yandan da Jean-Marie Guyau’nun “vecibesiz, müeyyidesiz, bireysel dindarlık” düşüncesini benimsiyordu.

Toplumsal ahlâka ilişkin kural ve değerlerin çözülmesi sonucunda ortaya çıkan “kuralsızlık” durumunu anlatmak için kullanılan “anomi” kavramının yaratıcısı olan Guyau, bu kavram üzerine inşa ettiği kuramlarıyla şöhret kazanan Durkheim benzeri bir etkinlik gerçekleştirmemiş, buna karşın, vefatından uzun süre sonra, en popüler yabancı düşünürlerden birisi haline geldiği 1920 ve 30’lu yıllar Türkiyesi’ndeki din algısını derinden etkilemişti.

Guyau, dönemin yaygın inancı olan bilimin gelişmesinin din ve din temelli toplumsal ahlâkın çözülmesine yol açmakta olduğu tezini kabul etmekle beraber bilimci bir ahlâk ya da pozitivizmin bunların yerini dolduramayacağını düşünüyordu. Kendisine göre yerleşik dinler yerlerini “bilimcilik” ya da “pozitivizm” benzeri seküler inanç biçimlerine değil soyut anlamıyla “bireyciliğe” bırakacaklardı.

Guyau “anomi”nin bireyciliğe darbe vuracağını düşünen Durkheim’ın tersine onun, dinleri zayıflatırken, bireyciliği güçlendireceğini var sayıyordu. Guyau’ya göre bilimin gelişmesi karşısında ortaya çıkacak ahlakî kuralsızlık, bireylerin örgütlü dinlerle ilişkilerini sona erdirip, kendi bilinçlerine dayanan, kuralları ve müeyyideleri olmayan dinler yaratmalarına neden olacak, başka bir deyişle, onları felsefî anlamda dindar yapacaktı. Darwinist kuramı da tezlerinin merkezine yerleştiren Guyau, bireylerin fikirleri evrildikçe, yarattıkları din algısını da değiştireceklerini düşünüyordu.

Tıpkı Guyau’yu başka bir alanda yanlış yorumlayan Kropotkin gibi, son dönem Osmanlı, erken Cumhuriyet entelektüelleri de onun bilimcilik ve pozitivizme ciddî eleştiriler getiren ahlâkçılığından temel olarak kitaplarının birisinin başlığı olan mesajı alıyorlardı. “İstikbâlin Din Yokluğu” adıyla Türkçeye çevrilen bu kitap, geleceğin toplumunda örgütlenmiş dinlerin ortadan kalkacağını var saymakla birlikte, insanın başka türlü davranması mümkün olmadığı için “ahlâklı” olduğunu, bu nedenle de istikbâlin din yokluğunda yeni bir ahlâk geliştireceğini savunuyordu. Bu tezin bilimci kuramla bağdaştırılması son derece zordu. Ancak Türk entelektüelleri bu ilginç bağdaştırmayı yapabiliyorlardı.

Guyau’nun “bireysel düzeyde, felsefî dindarlık” fikri erken Cumhuriyet ideolojisinin dine biçtiği toplumsal role fazlasıyla uyum gösteriyordu. Ancak tıpkı İkinci Meşrutiyet Garbcıları gibi bu tür dindarlığı, bilimin kendi felsefesini yaratacağı, hattâ bilimin bizatihi bir felsefe olduğu düşüncesiyle eklemleştiren erken Cumhuriyet ideolojisi, bunlara ilâveten örgütlenmiş dinlerin ortadan kalkmasıyla doğacak boşluğu farklı bir “kutsal” ile doldurmak istiyordu.

Yukarıda zikredildiği gibi “anomi”nin Guyau’nun var saydığının tersine bireyciliğe darbe vuracağını ileri süren Durkheim, laik vatandaşların, milliyetçilik yardımıyla, kutsallığı başka bir boyuta aktararak bir devlet tapınması eda edeceklerini düşünüyordu. Guyau’nun eserinin eleştirisini yazarken ifade ettiği gibi Durkheim, dinin “sosyolojik” bir fenomen olduğunu ileri sürerken, “Robinson’un bile adasında kendine uygun bir din geliştireceğini” savunuyordu. Ancak Guyau’dan farklı olarak Durkheim, geleceğin toplumunda ortadan kalkacak örgütlenmiş dinin yerini “vatandaşlık ahlâkının” alacağı öngörüsünde bulunuyordu. Kutsallaştırılan milliyetçi semboller, törenler ve semboller aracılığıyla yaratılacak bu yeni ahlâk yeni toplumda dinin geleneksel toplumlarda oynadığı rolü ifa edecekti.

Cumhuriyet kurucuları gerek Ziya Gökalp aracılığıyla, gerekse de doğrudan eserlerini okuyarak etkilendikleri Durkheim’dan temel olarak örgütlenmiş dinin yerini milliyetçilikle kutsallaştırılacak “vatandaşlık ahlâkı”nın dolduracağı düşüncesini alıyorlardı. Nitekim lise ders kitaplarında “hikâye ve hurafe”lere dayanan dinin, bilimin ilerlemesinden önce insanların korku ve zaaflarından kaynaklandığı anlatıldıktan sonra, bunların “dimağın... yeni ilmî keşiflerle nurlanması sayesinde” ortadan kalktığı ve artık “her türlü tekâmül, huzur ve emniyetin menbaı”nın “cemiyet” olduğu vurgulanıyordu.

İlginçtir ki yeni kavramsallaştırmalar bir yandan Guyau’dan etkilenerek dindarlığın bireysel düzeye ineceğini savunurken, öte yandan da Durkheim tesiriyle milliyetçilik temelli toplumsal bir ahlâk yaratılmasının gerekliliğini vurguluyorlardı. Bu ilginç bağdaştırmanın üzerinde yaratıldığı zemin ise örgütlenmiş dinlerin geleceğin toplumunda var olmayacakları ve olmamalarının gerekliliği teziydi. Bu ise sosyolojik tahlillerden ziyade bilimci kuramdan çıkartılmaktaydı.

Guyau’nun bireysel, felsefî dindarlık düşüncesi ile en basitleştirilmiş formülasyonu eski bir Teşkilât-ı Mahsusa mensubu olup, 1932-1943 arasında Samsun milletvekilliği yapan Ruşenî (Barkın)’ın Mustafa Kemal (Atatürk)’e sunduğu Din Yok Milliyet Var: Benim Dinim, Benim Türklüğümdür başlıklı çalışmasında dile getirilen milliyetçilikle kutsallaştırılan vatandaşlık ahlâkının din boşluğunu dolduracağı tezinden oldukça ilginç bir bağdaştırma yaratıldığı şüphesizdir.

Bu bağdaştırmaya karşın erken Cumhuriyet’in aynı zamanda neden kapsamlı bir dinî reform başlattığını kavrayabilmek kolay değildir. Bu ise ancak İkinci Meşrutiyet Garbcılarının en ünlü sloganlarından birisi olan “ilm havassın dini, din avamın ilmidir” vecizesi ışığında anlaşılabilir. Erken Cumhuriyet kavramsallaştırmalarının geleceğin toplumunda örgütlenmiş dinlerin olmayacağı varsayımına dayanarak yapılmış olmasının etkilerini ise günümüzde dahi hissetmemek mümkün değildir.

Şükrü Hanioğlu Sabah, 21.11.2010

22.11.2010


 

Her fen bilimcinin geldiği nokta Allah’tır

Her fen bilimcinin geldiği nokta Allah’tır...

-Ahiret inancınız var mı?

-Evet, var. İyilik yapmanın önemli olduğuna inanıyorum. Temel düsturlarımdan bir tanesi bu. İyi bir insan olacağım diye çıktım yola. Kimse ile ilgili kötülük yapmayı düşünmedim. Yapmadım. Onu rahatsız edecek, incitecek, halel getirecek hiçbir şey yapmadım hayatımda. Ve buna hakikaten bütün gönlümce riayet ettim. Kötülük aklıma gelmiyor. Yani şunu şöyle yapayımda ayağını kaydırayım, şunun notunu kırıvereyim.

-Veya meslektaşlarımı ihbar edeyim!

-Bu dünya görüşüm içinde hakikaten karıncayı dahi incitmekten çekinen birisi olarak kendi meslektaşlarımın aleyhine böyle bir şey yapmış olmakla suçlanmak bana başka türlü bir acı veriyor. Hesap vereceğimize inanıyorum. Bu hesap vermenin gerekliliklerin tamamını yerine getirmediğimi de biliyorum. Ben iyi bir Müslümanım dediğim zaman bir kere konunun bütün boyutunu iyi biliyorum. Diğer dinleri de biliyorum. Mukayese ettiğim zaman zaten hiçbir biçimde başka dine mensup olabilmenin mümkün olamadığını da görüyorum. Bu söz konusu bile olamaz. En iyisi, en doğrusu budur diyorum. Eğer biri inanacaksa zaten bundan başka yolunun olmadığını da görüyorum.

-Sur üflenecek. Herkes mezarlarından kalkacak gibi bir resim var mı kafanızda?

-Evet. Bunu nasıl görselleştirdiğiniz yine kendi beyninizde olan bir şey. Ama günün birinde bu olacak. Onun için ben iyilik yapayım demiyorum. En ufak bir biçimde ya hesap veremezsem diyerekten bir kaygıyla yapmadığım şeyler yok. Böyle yaratılmışım diye görüyorum.

-Peki bir Allah aşkı kavramı var mı gönlünüzde?

-Her iyi fen bilimci günün birinde, izah edemediği bir şeyle karşılaşır. Önce gençken, az bilirken her şey olabilir diye bakarsınız. Olabilir, ben de yaparım. İki tüp, bilmem ne alır, bunu da yaparım. Her şey olabilir diye bakarsınız. Bilginiz ilerledikçe hele kainatı global anlamda ve bütün işte diğer gezegenlerde olanları, olan biteni, bu dengeyi, bu üzerinde bulunduğumuz gezegendeki değişik bildiğiniz canlıların yapılarını, bir kelebeğin kanadındaki bir sarı rengin dahi, bir lekenin dahi aslında bir işe yaradığını görmeye başladığınız zaman koparsınız artık. Burada başka bir şey var demeye başlarsınız. Her iyi fen bilimcinin sonunda geldiği nokta Allah’dır.

-Bunun başka izahı yok mudur sizin için?

-Bunun izahı yok yani başka türlü. Ve de hayran kalırsınız. Okudukça, öğrendikçe hayran kalırsınız. Ve teslim olursunuz. Budur sizi götürecek. Onun için inançlı insanlar için okumanın şart olduğunu, hele ki fen bilimleri okumanın şart olduğunu hep söylüyorum. Çünkü bir kuşun gagasının neden öyle kıvrık olup da böyle kıvrık olmadığını anladığınız zaman, ne işe yaradığını anladığınız zaman hiçbir şeyin tesadüfi olmadığını ve her şeyin bir sebebi olduğunu gördüğünüzde işte o zaman akan sular durur.

-Ne zamandır böyle düşünüyorsunuz?

-Son on senedir. Çünkü işimi ancak son on senedir çok iyi bildiğime inanıyorum. Biyokimyadır benim şey yaptığım. Biyokimyayı ancak ellili yaşlarda iyi bilir hale gelirsiniz. Daha önce gelemezsiniz.

-Sizin için şöyle bir başlık atsam doğru olur mu? Ben Allah’a aşığım.

-Elbette. Ama bu her türlü dini vecibeyi yerine getir demek değil. Allah’a aşığım doğru bir tanımlama. Gerçekten bir noktada hakikaten kafanızın durduğu ve vay anasına dediğiniz bir nokta oluyor. Bunu demeden önce geldiğiniz kültür, yaşam biçimi, içinde bulunduğunuz kuşak, arkadaşlarınız vesaire farklı. Daha çok ateizme giden insanların içinden geliyorsunuz. Yani benim yaşımdaki insanlar, o 68 kuşağı genellikle materyalisttir. Uhrevi şeyleri lüzumsuz gören, bunlarla vakit kaybetmenin anlamsızlığına inanan... Şimdi buradan böyle geldiğiniz zaman size hiçbir biçimde herhangi bir şey empoze edilmeden geldiğiniz için çok önemli.

-Ailede yok muydu bu konular?

-Hayır, hiç konuşulmazdı.

-“Bu durum bana zaman kaybettirdi” diye düşünür müsünüz?

-Hayır, ben düşünmüyorum onu. Çünkü bu şekilde kendi kendine bir yere varmış olmanın tadını çıkarmaktayım şu anda. Ve bence bu çok önemli. Hiçbir şey dogmatik değil. Hiçbir şey size öğretilmiş değil. Siz adım adım kâinatın düzenini gördüğünüz zaman hele bir dur diyorsunuz. Bence bundan daha önemli bir şey olamaz. Ama bu ancak bu konuyu okuyan insanların başına gelebilecek bir şeydir. Ben eğer bir tarihçi olsaydım mesela hiçbir şey ifade etmeyecekti benim eğitimim. Tesadüf eseri içinden geçtiğim meslek eğitimi beni bu noktaya getirdi. Ben bir edebiyatçı olsaydım, matematikçi olsaydım zaten bu noktaya gelemezdim.

-Öyleyse içinizde bir şükür duygusu olmalı.

-Var. Herkesçe de bilinen, her zamanda gülünen bir şükür duygusu. Ben bir bardak su içerim çok şükür derim. Bir lokma ekmek yerim çok şükür derim. Çok şükür sağlığım yerinde derim. Çok şükür aklım çalışıyor, elim titremiyor derim. Hakikaten bütün bunların bir hediye olduğuna inanırım. Ve de hakikaten şükrederim. Çok küçük yaşlardan beri dua bilirim. Babaannemin sayesinde icap eden her şeyi bilirim.

Konuşan: Nuriye Akman / Zaman, 21.11.2010

22.11.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.