12 Kasım 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kültür-Sanat

 

TİTİZ BİR ŞAİR

EDEBİYAT Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin düzenlediği Bâbıâli Sohbetleri’nin son konuğu Yahya Kemal’in en yakın dostlarından gazeteci-yazar Sermet Sami Uysal’ dı.

Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’ya olan yakınlığıyla bilinen Sermet Sami Uysal’ın sohbet tadındaki konuşması iki saati aştı. Uysal, toplantıyı yöneten Mehmet Nuri Yardım’ın, “Yahya Kemal ile tanışmadan önce sanırım kendisini eserlerinden tanıyordunuz, yüzyüze görüştükten sonra hakkındaki intibalarınızda ve kanaatlerinizde bir değişme oldu mu?” şeklindeki sorusuna şu cevabı verdi:

“Yahya Kemal ile 1953 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra doktora çalışması dolayısıyla beraber olmaya başladım. Bir gün Sirkeci’de Mehmet Kaplan ile birlikte postahaneden Yahya Kemal’i aradık. Kendisini ziyaret etmek istediğimizi söyledik. Hemen buyur etti. Cumhuriyet gazetesinden bir foto muhabiri ile birlikte Park Otel’deki mekânına gittim. Yahya Kemal’i umduğumdan farklı buldum, daha kısa boylu ve şişman gördüm. Nefes darlığı çekiyordu ve güçlükle yürüyordu.”

Sohbet esnasında Yahya Kemal’in sevdiği şairleri konuştuklarını ve aralarında böylece bir yakınlık başladığını anlatan Sermet Sami Uysal, “Yahya Kemal konuştukça gözümde büyüyordu. Bu ilk sohbet 3.5 saat sürdü. Sohbetimiz çok tatlı ve espriliydi. İnsan onun sohbetinde kendisini cahil görüyor. Tanpınar ile ilgili konuştu.” Uysal, Yahya Kemal ile sohbetlere ilk olarak 1955 yılında başladığını söyleyerek, “İlk görüşmeden sonra benden kartımı istedi ve ertesi gün sabah saat 7.30’da beni aradı. Sohbete çağırdı. Sohbetlerimizde İstanbul’daki Osmanlı camilerinden vukufiyetle bahsediyordu” diye konuştu.

YAHYA KEMAL’İN ŞİİRLERİ

HÜRRİYET’TE

Yardım’ın “Yaptığım araştırmalarda Yahya Kemal’in şiirlerinin 1950’lerde Hürriyet’in birinci sayfadan verildiğini gördüm. O dönemde Nihad Sâmi Banarlı da ikinci sayfada makale yazıyor. Demek ki o zaman Hürriyet gibi gazeteler Türkiye’nin değerli bir şairinin şiirlerine birinci sayfadan yer verebiliyordu. Bu durum, gazete yönetiminin şiire ve edebiyata yakınlığını mı gösteriyor, yoksa Banarlı’nın gazetenin sahibi Sedat Simavi ile olan dostluğuna mı bağlamak gerekiyor?” şeklindeki sorusuna da, Uysal şöyle cevap verdi:

“Evet Sedat Simavi, hem Nihad Sâmi Beyle, hem de Yahya Kemal ile dosttu. Ve dolayısıyla gazetesinde bu edebiyatçılarımızın şiir ve yazılarına yer veriyordu. Bugün basınımızda bu yakınlığı ne yazık ki göremiyoruz. O zaman basın edebiyatla daha yakından alâkadardı ve Yahya Kemal’in şiirleri yayınlandığı sırada Hürriyet’in tirajı bir buçuk katına çıkmıştı” dedi. “Yahya Kemal’in ses kaydını aldınız mı?” sorusuna ise Uysal, “Ne yazık ki hayır, ancak bir çalışma için ben de radyoevinden istedim ve aldım. Orada kendisiyle yapılan bir görüşme vardı.” dedi.

TİTİZ ŞAİR KARDEŞİNİ AFFETMEDİ

Sermet Sami Uysal, son olarak Yahya Kemal’in kardeşi Reşat Beyatlı ile olan küskünlüğünü anlattı. Uzun yıllar devam eden bu küslüğü sona erdirmek için gösterdiği çabaları da dile getiren Uysal, “Ne yazık ki büyük şairimiz kardeşini ömür boyu affetmemiş ve gayretime rağmen Cerrahpaşa’da hasta yatağında iken bile kendisini kabul etmemiştir” dedi. Büyük bir dikkatle takip edilen konuşmanın arasında Türk müziği ses sanatkârlarından Mehmet Akça, Yahya Kemal’in sevilen şiirlerinden Münir Nureddin Selçuk’un bestelediği şarkıları seslendirdi. Program, Ahmet Yüter Hoca’nın Yahya Kemal’in ruhuna okuduğu Kur’ân-ı Kerim ve duâ ile sona erdi.

ŞİİRLERİ EN ÇOK BESTELENEN ŞAİR

YAHYA Kemal’in şiirleri gazete ve mecmualarda yayınlanmadan ülkenin her tarafına yayıldığını hatırlatan Uysal, “Beyatlı’nın şiirleri 1918 yılına kadar hiç yayımlanmamıştı, ama onun adını duymayan yoktu. Bu, dünyada nâdir görülebilen bir durumdur. Fransız yazarlarından etkilendi. Ama halkının diliyle konuştu ve yazdı. Halkın dilinden kastı İstanbul Türkçesiydi. O dönemde yapılan bir araştırmada, en güzel Türkçeyi bugün hemen hemen Türkçenin hiç kullanılmadığı Lâleli semtinde oturan hanımların konuştuğu açıklanmıştı.” Yahya Kemal’in ilk şiirinin 1918’de Yeni Mecmua’da yayımlandığına dikkat çeken Uysal, konuşmasının son bölümünde şunları söyledi: “Şairimiz çok titizdi, ‘Kendi Gökkubbemiz’ şiirinin yazım safhası tam 39 yıl sürmüştür. O, yanında başka şairlerin şiirlerinin okunmasından hoşlanmazdı. Hiçbir şairle anlaşamazdı. Başta Behçet Kemal Çağlar… Hatta Ahmet Haşim… Bestelenen şiirleri için özel bir titizlik gösteriyordu. Üzerlerinde devamlı olarak değişiklik yaptığı ve yenilediği için şiirlerinin dergilerde yayımlanmasını istemiyordu. Yahya Kemal 13 yaşından beri aruzla şiirler yazmıştır. ‘Ok’ adlı heceyle kaleme aldığı şiirinin dışında bütün şiirleri aruz vezniyle yazılmıştır. 62 bestekâr, 74 şiirini değişik makamlarda tam 158 defa bestelemişlerdir. Bu bir Türkiye rekorudur. Denilebilir ki, ülkemizde şiirleri en çok bestelenen şair Yahya Kemal Beyatlı’dır.”

12.11.2010


 

Bir Kurban Bayramına daha kavuştuk

Kurban Bayramı’nın yaklaşmasıyla birlikte bütün mü’minleri ve ülkemizi sımsıcak bir manevî atmosfer kuşatmaya başladı. Bu manevî atmosferin kökleri önce Peygamber Efendimize (asm), daha önceki tarihî dönemlere, tâ Hz. İbrahim’e (as) ve Hz. İsmail’e (as) kadar uzanıyor. Baba-oğul o iki büyük peygamber sayesindedir ki, insanlık tarihi gökler ötesi âlemlerden gelen mânâlara kulak verdi, o âlemin dilini anlama gayretiyle nebîlere yöneldi…

Bütün peygamberlerde, günümüzün bilgi felsefesi, yani epistemoloji açısından öne çıkan bir özellik vardı: Kitabî olmak, bir kitaptan güç almak. Kitap deyince, peygamberlere indirilen sahifeleri de buna eklemek gerekir. Şu halde Peygamberler Tarihi denince, akla hemen kitap, bilgi, okumak, araştırmak, öğrenmek, öğretmek, sormak… gibi kavramlar gelmeli.

Peygambersiz bir dünyada açlık, yemek gibi sıradan şeyler, nebîlerin ikliminde oruç, kurban, ibadet, hayır, cömertlik, sabır gibi ulvî birer kelimeye dönüşüveriyor. Böyle olmasaydı, 21. yüzyılda yedi milyar insanla dolup taşan ihtiyar dünyamızın gökler ötesi âlemlerde nasıl bir değeri olurdu ki? Eğer bugün manevî âlemlerde insanoğlunun bir önemi varsa, bunda insanlığın mânâya dönük cephesinin payı çok büyük olsa gerek.

Siz değerli okurlarımızdan bir ricamız olacak:

Yeni Asya Neşriyat, yaklaşan Kurban Bayramıyla birlikte yayın temposunu biraz daha arttırdı. Yepyeni eserlerle, çocuk kitaplarıyla, ilmihâl ve hadis kitaplarıyla gök kubbede güzel izler bırakabilme gayretine düştü. Lütfen bayram ziyaretlerinde, akraba ve dost meclislerinde sevdiklerimize kitap hediye edelim. Bir kitap bazen bir kişinin hayatını değiştirir, bazen de dünyayı… Eğer bu değişimin yönü maneviyata doğru ise, “Sebep olan yapan gibidir” prensibiyle, değişimi başlatanlar da Allah katında hisse alır.

Günümüz dünyasında cehaletle bilginin, karanlıkla aydınlığın, madde ile mânânın çarpışması bütün şiddetiyle devam ediyor. İnsan, bu çarpışmalarda kimin haklı kimin haksız olduğunu anlamak maksadıyla izliyor, gözlemliyor, araştırıyor, soruyor, öğreniyor. Yaratılış hamurunda bulunan araştırma aşkı iledir ki, insan, ortada durmuyor.

Gün gelecek dünya imtihanı bitecek. Ahiret âleminde yepyeni bir dünya kurulacak. İyiler bir tarafa, kötüler bir başka tarafa toplanacak. Zalimlerle mazlûmlar, evliyalarla eşkiyalar ayrılacak. O gün herkes susacak, hakikat konuşacak. Evet, konuşan yalnız hakikattır. Tam bu noktada kendimizi kontrol etmek gerekir: Biz hakikatin neresinde duruyoruz? Hakkın ve hakikatin sesi miyiz, yoksa hayalin temsilcisi miyiz? Geride bırakacağımız izler, eserler hangi mesajları verecek? Hayırla mı, şerle mi yâd edileceğiz? Bütün bunların hesabını şimdiden yapalım, tâ ki geride kalanlar bizden hayırla söz etsinler.

Kısa da olsa siz kıymetli okurlarımızla bu köşede hasbihâl ediyoruz.

Kurban Bayramının taşıdığı İlâhî mânâları hakkıyla anlamak ve kitapla kurulacak yarınlarda buluşmak duâsıyla hoşçakalın.

YENİ ASYA NEŞRİYAT

[email protected]

12.11.2010


 

Malatya’da ilk film festivali

MALATYA’DA, ilk kez yapılacak uluslararası film festivali, 26 Kasım’da günü perdelerini açarak sinemaseverlere ‘merhaba’ diyecek.

Malatya, Kemal Sunal, İlyas Salman, Yasemin Yalçın, Kenan Işık, Oktay Kaynarca gibi sinema ve tiyatro sanatçılarının yanı sıra ünlü bestekâr ve ses sanatçısı Fahri Kayahan ile Selahattin Alpay, Belkıs Akkale ve Zehra Bilir’in memleketi olma özelliğini taşıyor. Malatya Valiliği ve Malatya Kayısı Araştırma-Geliştirme ve Tanıtma Vakfı tarafından hayata geçirilen festivalde, Woody Allen, Sofia Coppola, Ken Loach gibi yönetmenlerin filmlerinin gösterileceği, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Fikret Hakan gibi usta oyuncuların da katılması bekleniyor. Dünyaca ünlü festivallerde, eleştirmenler ve seyirciler tarafından büyük beğeni toplayan nitelikli yapımlar, sinemaseverlere izlettirilecek. Festival, 1963 yapımı, senaristliğini ve yönetmenliğini Osman F. Seden’in yaptığı, başrollerini Türkan Şoray, Fatma Girik ve Fikret Hakan’ın paylaştıkları, adeta yıldızlar geçidine dönüşen ‘Badem Şekeri’ filmiyle başlayacak. 4 salonda gösterime sunulacak uzun metraj filmleri izleyiciler Türkiye’nin en ucuz sinema biletleriyle seyredebilecek. Geleneksel hale getirilmesi planlanan festivalde her yıl Türk sinemasının usta isimlerine onur ödülü verilecek. Bu kapsamda ilk onur ödülleri Türk sinemasının tebessüm ettiren yüzleri usta oyuncular Ayşen Gruda ve Erol Günaydın’a verilecek.

İstanbul / Said Temur

12.11.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.