Güncel |
Bakanlıktan kurban uyarısı |
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, kurbanlık hayvanlara kötü muamele edilmemesi ve kurban kesiminden sonra görsel kirlilik oluşmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını istedi. Bakan Veysel Eroğlu, 16 Kasımda idrak edilecek Kurban Bayramı dolayısıyla mesaj yayımladı. Kurban ibadetinin hikmetinin, yakın ve uzak çevredeki ihtiyaç sahiplerine ulaşmak ve bu yolla aradaki sevgi ve kardeşlik bağını güçlendirmek olduğunu belirten Eroğlu, kesimlerde modern mekân ve metotların kullanılması, kurbanlıklara eziyet edilmemesi, temizlik ve çevre sağlığı kurallarına itinayla uyulmasının önemine işaret etti. Eroğlu, kurbanlık hayvanlara kötü muamele edilmemesi ve kurban kesiminden sonra görsel kirlilik oluşmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını istedi. Kurban kesiminde 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki hükümlerle Çevre ve Orman Bakanlığının da katkılarıyla Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanan ‘’2010 Yılı Kurban Hizmetlerinin Uygulanmasına Dair Tebliğ’’in şartlarına uyulması gerektiğini bildiren Eroğlu, uygunsuz kesimlerde verilen para cezasının geçen yıla oranla önemli oranda artırılarak 127 TL’den 792 TL’ye çıkarıldığını hatırlattı. Kurban hizmetlerinin İçişleri, Sağlık, Tarım ve Köyişleri ile Çevre ve Orman bakanlıkları, Diyanet İşleri Başkanlığı, emniyet birimleri, belediye başkanlıkları ve Türkiye Diyanet Vakfı ekiplerince denetleneceğini belirten Eroğlu, denetimlerin özellikle kurban kesimlerinin yoğun olduğu ilk iki gün boyunca aralıksız devam edeceğini vurguladı. Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, Kurban Bayramı’nın bütün insanlığa ve vatandaşlara huzur, sıhhat ve afiyet getirmesini temenni etti.
KESİKLER CİDDî OLABİLİR
Avrupa Acil Tıp Birliği Konseyi Üyesi ve İzmir Alsancak Devlet Hastanesi Acil Servis Sorumlu Hekimi Uzman Dr. Ülkümen Rodoplu, Kurban Bayramı’nda hayvan kesiminde el, kol ve boyunda meydana gelebilecek bıçak kesilerinin ciddî sonuçlar doğurabileceğini bildirdi. Dr. Rodoplu, Kurban Bayramı’nda en ciddî acil sağlık sorunlarının başında hayvanların paniklemesi sonucu oluşan ‘’çarpmalar’’ ve ‘’kesiler’’in geldiğini, her yıl yaptıkları uyarılara rağmen, geçen Kurban Bayramı’nın ilk günü İzmir’deki hastanelere kurban kesimi sırasında yaralanan 745 yurttaşın geldiğini belirtti. Vatandaşların Kurban Bayramı’nda dinî vecibe olan kurban kesimini yerine getirirken tecrübeli bir kasaptan yardım almasının, hem hayvanın acı çekmemesi, hem de insan sağlığı açısından son derece önemli olduğunu ifade eden Dr. Rodoplu, ‘’Hayvan kesmek çok zor bir müdahaledir. Ehil kişilerce, acele edilmeden kesilmelidir. Acemi kasap kesileri, bayram günlerinde acil servislere en çok başvurulan durumdur. Bu kesiler, ciddî ve kalıcı sağlık sorununa yol açabilir ‘’diye konuştu. Rodoplu, geçen yıl Kurban Bayramı boyunca yurt genelinde ‘’acemi kasap kesisi’’ ve ‘’panikleyen hayvan yaralanmalarından’’ dolayı yaklaşık 10 binin üzerinde kişinin sağlık kuruluşlarına başvurduğunun belirlendiğini de dile getirdi. |
12.11.2010 |
5 bin belediye memuru bayrama aç girecek |
Beledİye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (Bem-Bir-Sen) Genel Başkanı Mürsel Turbay, yüzlerce belediyede beş binin üzerinde belediye memurunun ödenmeyen maaşlar yüzünden bayrama aç gireceğini savundu. Turbay, yaptığı yazılı açıklamada bazı il, çoğunluğu ise ilçe ve belde belediyelerinde görevli kamu çalışanlarının maaş sıkıntısına değindi. Kimi belediyelerin kaynak sıkıntısı, kimi belediyelerin ise kaynakların başka yerlere kullanılması dolayısıyla çalışanlarına maaşlarını ödemediğini ileri süren Turbay, ‘’5 binin üzerinde belediye memuru ödenmeyen maaşlar yüzünden bayrama aç girecek’’ diye konuştu. Turbay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çağrıda bulunarak belediye çalışanlarının maaş sorunlarıyla ilgilenmesini istedi. Zabıta ve itfaiye personelinin de bayram dolayısıyla 24 saat göreve hazır olduklarını belirten Turbay, ‘’Hem bayramda izin kullanamıyorlar hem de hak ettikleri mesai ücretlerini alamıyorlar. Bu da ciddî bir hak gasbına neden oluyor’’ ifadesini kullandı. |
12.11.2010 |
Ankara’daki halk otobüsleri ‘klimalı’ oluyor |
Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Özel Halk Otobüsleri Derneği’nin işbirliğiyle yürütülen proje kapsamında Başkentteki bütün özel halk otobüsleri son model ve ‘’klimalı’’ olacak. Ankara Özel Halk Otobüsçüleri Odası Başkanı Mustafa Şişman, odalarına bağlı hizmet veren 200 otobüsün bulunduğunu belirterek, vatandaşlara daha iyi hizmet verebilmek amacıyla çalışmalar yürüttüklerini bildirdi. Ankara Büyükşehir Belediyesi ile birlikte ortaklaşa yürüttükleri proje kapsamında Ankaralılara modern ve konforlu bir ulaşım hizmeti sunmak istediklerini ifade eden Şişman, ‘’Alınan kararla otobüslerini yenileyenlere aylık olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ödenen durak katılım paylarında yüzde 50 indirim sağlandı’’ dedi. İlk aşamada son model ‘’ISOBÜS’’ adı verilen 7 otobüsün teslim alındığını kaydeden Oda Başkanı Şişman, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Çok kısa süre içinde tüm özel halk otobüsleri son model ve klimalı olacak. Yolcularımız modern ve konforlu otobüslerle seyahat etmenin keyfine varacak.” |
12.11.2010 |
Polisler de afetlerden korunma eğitimi alacak |
Türk Kızılayı Genel Başkan Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, halkı deprem konusunda bilgilendirmek için başlattıkları ‘’Toplum Liderlerini Teşkilatlandırma Projesi’’ kapsamına toplum destekli polisleri de alacaklarını söyledi. Işıkara, Kızılay Adana Şube Başkanı Mehmet Sağlam ile Adana Valisi İlhan Atış’ı makamında ziyaret etti. Halkı deprem konusunda bilgilendirmek için başlattıkları ‘’Toplum Liderlerini Teşkilatlandırma Projesi’’ kapsamında muhtar, öğretmen, din adamlarına eğitim verildiğini hatırlatan Işıkara, şunları kaydetti: ‘’Emniyet Genel Müdürlüğü ile de ortak protokol yaptık. Bu kapsamda toplum destekli polislerimizi de afetlerden koruma bilinci kapsamına alacağız. Yakın bir gelecekte polislerimize yönelik eğitmen eğitimi yapacağız. O polislerimiz de kendi teşkilatlarındaki polisleri eğitecekler. Böylece bilgiyi, koruma kültürü bilincini yaymaya çalışıyoruz.’’ |
12.11.2010 |
Diyanet'te yeni dönem başladı |
Diyanet’in yeni başkanı Mehmet Görmez Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Toplantı Salonu’nda görevini yeni başkan Prof. Dr. Mehmet Görmez’e devretti. Ali Bardakoğlu, devir teslim törenindeki konuşmasında, görevden ayrılma nedenini açıkladı. Bardakoğlu, Teşkilat Kanunu’nun olgunlaştığı dönemde, Devlet Bakanı Faruk Çelik ile görüştüğünü ve Çelik’e “artık yönetimde nöbet değişimi zamanının geldiğini” söylediğini belirtti. Bardakoğlu, Bakan Çelik’in Teşkilat Kanunu geçinceye kadar hiçbir yere kıpırdamaması gerektiğini ama Teşkilat Kanunu çıktıktan sonra yeni yapılanmada talebinin kabul edileceğini ifade ettiğini kaydetti. Araya Ramazan ve yaz programlarının girdiğini anlatan Bardakoğlu, “Geçtiğimiz hafta Adıyaman ve Isparta’da programlarımızı tamamladık. Değerli Bakanımız Faruk Çelik’e ‘Bu hafta konuşalım’ diye arz ettim. ‘Bu hafta olmaz’ dedi. Sezmiş olacak ki ‘Yok bu hafta olmaz’ dedi. Biz Pazartesi Bakanımla artık noktayı koyduk. Bunun doğrusu budur. Çünkü Teşkilat Kanunumuz 13 Temmuz'da çıktı ve 6 ay içerisinde yeniden yapılanmayı zorunlu kılıyor. Biz Temmuz'da aslında zihnen başlamıştık bu hazırlıklara. Bugün, sadece şekli olarak bir devir teslim olacaktır” dedi.
AMACIMIZ DÜNYADAKİ TÜM MÜSLÜMANLARA HİZMET
DİYANET İşleri Başkanlığına atanan Mehmet Görmez de çalışmalarında sadece Türkiye’yi düşünerek değil, dünyadaki tüm Müslümanlara, yeryüzünün tüm mazlum milletlerine, tüm Müslüman azınlıklara hizmet ilkesinden hareket edeceğini söyledi. Kalplere sevgi tohumları ekmeye ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Görmez, bu gücün diyanet personelinde var olduğunu kaydetti. Ebediyete intikal etmiş Diyanet İşleri başkanlarına rahmet, hayatta olanlara uzun ömürler dileyen Görmez, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’e de teşekkür etti. Konuşmaların ardından Bakan Çelik, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na plaket sundu. |
12.11.2010 |
Polis eşlerine de baş açık resim şartı |
Yeni Akit yazarı Serdar Arseven, dünkü yazısında, asker eşleri için uygulanan başörtüsü yasağının polis eşleri için de uygulandığını bildirdi. Kendisini ziyarete gelen bir grup polis memurunun şikayetini aktaran Arseven, yazısında şunları kaydetti: “Ne fena; bırakın asker eşlerine, polis eşlerine bile ‘başörtüsü yasağı’ tatbik ediliyor. Dün bir grup polis memuru ziyaretime geldi. dertleri; eşlerinden başörtüsüz fotoğraf istenmesi.” Polis memurlarının “bu meseleyi yargıya taşısak nasıl olur” diye sorduklarını ifade eden Arseven, “en iyisinin bu işi görüşmeler yoluyla halletmek” olduğunu söylediğini aktardı. Ne yazık ki o görüşmelerin de yapıldığını belirten Arseven, “Yani Sayın Bakan’a uygun kanallardan problemler iletilmiş. Lakin, şu ana kadar herhangi bir sonuç çıkmamış. Bu durumda bizim ‘görüşmeler yoluyla çözüm’ formülümüzde tutmamış oluyor” diye yazdı.
“DAHA BUNU BİLE HALLEDEMEYEN HÜKÜMET” ELEŞTİRİSİ
SERDAR Arseven, ortada bir problem varsa, mağdurlarının çözmek için çaba göstereceğini hatırlatarak bu sorunu Başbakan ile Sayın İçişleri Bakanı’nın çözeceğini savundu. Arseven şunları kaydetti: “Sayın Bakan; uygulama kanunsuz. Eşler malumunuz hizmet veren değil. Sosyal tesislerden başörtüsüyle faydanabilmenin maddeten fazla bir önem yoksa da sembolik anlamı var. ‘Daha bunu bile halledemeyen hükümet’ söylemine güç vermemek lazım. Başörtülü polis eşi, başörtüsüz olanın faydalandığı tesisin kapısı dışında tutulmamalı. Ayıp olur! Size yakışmaz! AK Parti’ye hiç yakışmaz! Ziyaretime gelen, sürekli olarak posta kutuma mesaj yağdıran polis memurlarının talebini hürmetlerimle dile getiririm!” |
12.11.2010 |
KPSS, YÖK Başkanı'nın moralini bozuyor |
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, 10-11 Temmuz 2010’da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı’nın (KPSS) sorularını kimlerin sızdırdığının hâlâ bulunamamasından dolayı moralinin son derece bozuk olduğunu söyledi. Özcan, ‘’KPSS’deki iddialar nedeniyle kamuoyunda güven kaybına uğrayan ÖSYM’nin yeniden aynı güveni kazanması için ne gibi çalışmalar yapılacağı’’ sorusu üzerine şunları kaydetti: ‘’Bu konuda çok dertliyim çünkü geçen sene yapılan polislik sınavındaki soruların çalınması ve suçluların bulunmaması, bu sene de KPSS sınavındaki usulsüzlüğü kimin yaptığının bulunmaması, beni gerçekten üzüyor ve bugünlerde son derece moralim bozuk. Nasıl oluyor da geçen seneki polislik sınavında soruları kimin çaldığını bulamıyorlar. KPSS ile ilgili aradan üç ay geçti. Savcı bey çalışıyor, iyi niyetle de çalışıyor ama hala netice yok. Nedir yani bu, nasıl bulamıyoruz? Ben bunu anlamıyorum ve çok üzülüyorum. Eğer suçlular bulunamazsa ÖSYM’nin güven tesis etmesi hiçbir zaman yüzde yüz olmayacaktır.’’
DAHA HIZLI GİTMELERİ LÂZIM ÖSYM’nin ertelenen sınavları yapmaya başladığını ve ‘’çok iyi gittiğini’’ söyleyen Özcan, ÖSYM’nin hem Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda hem de iptal edilerek yeniden düzenlenen KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı’nda çok iyi performans gösterdiğini’’ belirtti. Özcan, ‘’Ama suçlular bulunmazsa insanların aklında her zaman ‘Acaba bu sınavda da böyle şeyler oluyor mu?’ sorusu kalacaktır. Bu da beni çok rahatsız ediyor. Bu konuda derhal birşey yapılmasını istiyorum. Savcı Bey ile geçen gün konuştum. ‘Hocam hızlı bir şekilde gidiyoruz’ dedi ama bence daha hızlı gitmeleri lazım. Artık topluma suçluları ifşa etmeleri, göstermeleri lazım ki insanlar ÖSYM’ye güven duysunlar’’ diye konuştu. |
12.11.2010 |
Özgürlük anlayışlarımızda bir fark yok |
Cumhurbaşkanı Gül: Başbakan’la anlayışımız aynı CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, başörtüsüne ilişkin, ‘’Sayın Başbakan’la özgürlük anlayışımızda bir farkımız yoktur’’ dedi. Gül, Türkmenistan’a yapacağı ziyaret öncesinde Esenboğa Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını cevapladı. Cumhurbaşkanı Gül, ‘’Eşinizin ilkokulda başörtüsü ile ilgili olarak bazı açıklamaları olmuştu. Siz, ‘Katılıyorum’ demiştiniz. Dün Başbakan, ‘Bireysel yorum yapmam’ dedi ve seçim sonrasını işaret etti. ‘Görüş ayrılığı mı var?’ yorumları da yapılıyor. Nasıl değerlendirirsiniz’’ sorusu üzerine de şunları söyledi: ‘’Sayın Başbakan’la özgürlük anlayışımızda, bunlarda bir farkımız yoktur. Her şey açık. Bu konularda bu kadar fazla konuşulmasını da doğrusu biraz gereksiz görüyorum. Önümüzde daha birçok meseleler var. Ciddi konular var. Bu konularla ilgili görüyorsunuz üniversitelerde de zaten bütün Türkiye bir anlayışa geldi. İktidarıyla, muhalefetiyle herkes vicdanlara ters gelen bir uygulamanın düzeltilmesi konusunda, herkesin bir ortak kanaati var. Ümit ederim ki, bununla ilgili düzenlemeler de günü geldiğinde yapılır.’’ |
12.11.2010 |
Davutoğlu: Hedefimiz demokrasiyi geliştirmek |
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, ‘’Türkiye’de yüksek standartta bir demokrasiyi geliştirmeyi hedeflediklerini’’ söyledi. Davutoğlu, Türkiye’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi dönem başkanlığını Makedonya’dan devralması dolayısıyla bir basın toplantısı düzenledi. Makedonya Dışişleri Bakanı Antonio Miloshoski ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın katıldığı basın toplantısında Davutoğlu, Türkiye’nin dönem başkanlığı döneminde öncelik vereceği konular hakkında bilgi verdi ve gazetecilerin sorularını cevapladı. Davutoğlu, bir soru üzerine verdiği cevapta, Türkiye’de insan hakları ve demokratikleşme konusunda önemli adımlar atıldığını belirtti ve hükümetin bu süreci devam ettirme konusunda kararlı olduğunu ifade etti. Hukuk devleti ilkesi ve demokratikleşme konusunda önemli yol kat edildiğini ancak daha atılacak adımların olduğunu kaydeden Davutoğlu, insan hakları konusunda hiç bir ülkenin mükemmel olmadığını vurguladı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, dönem başkanı olarak Türkiye’nin Avrupa kıtasının en eski ve kapsamlı kuruluşu olan Avrupa Konseyi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reformu konusunda kararlı olduğunu ifade etti. Davutoğlu, Türkiye’nin dönem başkanlığı boyunca insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerini güvence altına alan ve ortak değerler ve ilkeler Avrupa’sını temsil eden örgütün güçlenmesini hedef aldığını dile getirdi. |
12.11.2010 |
Kaya: Gül, Kocaeli’de hanedanlığı onayladı |
ÖZGÜR-DER Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Rektörlüğü’ne yasakçı-baskıcı uygulamalarıyla tanınan Prof. Dr. Sezer Komsuoğlu’nu yeniden atayarak, 16 yıllık Komsuoğlu hanedanlığını onayladığını söyledi. Kaya, yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Gül’ün önceki gün 15 üniversiteye rektör atadığını hatırlattı. Gül’ün YÖK’ün listesinde Prof. Dr. Nurettin Abut’un ardında, 2. sırada görülmesine rağmen, Kocaeli Üniversitesinin şu andaki rektörü Komsuoğlu’nu yeniden atadığını söyleyen Kaya, şunları belirtti: “İlk bakışta Komsuoğlu’nun üniversitede yapılan seçimlerde en fazla oyu alan isim olarak seçilmesinin doğal olduğu ve Abdullah Gül’ün tercihinin adil olduğu düşünülebilir. Oysa konu bu kadar basit değil. Halen rektörlük görevini sürdüren Sezer Komsuoğlu bu makamı kocasından devralmıştı. 1998-2006 yılları arasında iki dönem rektörlük yapan Baki Komsuoğlu’nun ardından 2006’da Sezer Komsuoğlu Kocaeli Üniversitesi rektörlüğüne seçilmişti. Cumhurbaşkanı’nın bu atamayla Kocaeli Üniversitesinde tam 16 yıllık Komsuoğlu hanedanlığını onaylamış olduğu söylenebilir. Komsuoglu isminin Kocaeli Üniversitesinde ilk çağrıştırdığı şey başörtüsü yasağı. Yine bu süreçte öğretim üyelerinin sistematik biçimde çeşitli haksızlıklara uğratıldıkları biliniyor. Prof. Nadir Paksoy’un karı-koca Komsuoğlularca mağdur ediliş öyküsü medyada çokça yer aldı. Kocaeli Üniversitesinin kamuoyunda bilinen bir diğer özelliği de Ergenekon bağlantılı isimlerin üniversitede konferans adı altında propaganda yapmalarına göz yumulması. Sonuç olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasakçı-baskıcı uygulamaların sorumlusu bir ismi yeniden rektör atamasının yanlış bir tercih olduğunun altını çiziyoruz. En çok oy almış olması bu tercihin haklılığını göstermez. “ |
12.11.2010 |
YENİ ANAYASA HEYECANI KAYBOLMASIN |
BUNDAN SONRAKİ ADIMLAR MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan da referandumda halkın ''ileri demokrasiye olan inancını'' ve ''özlemini'' ifade ettiğini vurgulayarak, bundan sonrası için atılacak yeni adımların, sivil ve çoğulcu yeni anayasanın oluşturulmasında büyük önem taşıdığına dikkat çekti. Yazıcı: Yeni anayasa heyecanı korunamadı Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Yazıcı, 12 Eylül'de yapılan referandumun ardından yeni Anayasa'ya ilişkin olarak ''hedefe daha yakın olunduğu yolunda güçlü bir inanç oluştuğunu'' ancak, ilk günlerdeki heyecanın halen korunamadığını söyledi. Prof. Dr. Serap Yazıcı, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından düzenlenen ''Güçlü Bir Ekonomi İçin İleri Demokrasi ve Sivil Anayasa'' başlıklı panelde yaptığı konuşmada, 12 Eylül'de yapılan referandumun ardından yeni Anayasa'ya ilişkin olarak ''hedefe daha yakın olunduğu yolunda güçlü bir inanç oluştuğunu'' ancak, ilk günlerdeki heyecanın halen korunamadığını söyledi. Yazıcı, yeni Anayasa ihtiyacı kuvvetle vurgulandığı halde Anayasa'nın ruhunun ne olacağı, nasıl bir organ tarafından hazırlanması gerektiği konusunda mutabakat bulunmadığını kaydederek, ''Anayasa bir toplum sözleşmesidir. Dolayısıyla gerçekten bir toplum sözleşmesinin ortaya çıkması için, hazırlanması sürecine toplumun bütün taraflarının eşit ölçüde katılması gerekir'' dedi. Plato Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla ise ekonomik gelişmeyle özgürlük arasındaki gelişmeye değinerek, iktisadi gelişmeyle beraber insanlığın hayat standardının yukarıya doğru çıktığını dile getirdi. Yeni Anayasa hazırlanırken, iktisadi konuların ihmal edilmemesi gerektiğini belirten Yayla, düz vergilemenin, vergi oranlarının yükseltilmemesinin talep edilebileceğini, bu konuda ve vergi mevzuatının basitleştirilmesi konusunda kampanya yürütülebileceğini söyledi.
MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan ise MÜSİAD’ın, hazırladığı bazı raporlarıyla ‘’demokrasi-ekonomi ilişkisi’’ni ortaya koyduğunu kaydetti. Bu yıl yayımladıkları Ekonomide ve Demokraside Yükselme Zamanı başlıklı ‘’2010 Ekonomi Raporu’’nda ‘’ekonomik gelişim ve büyüme için ileri demokrasinin şart olduğu ve bunun da tam zamanı olduğu’’ konusunun vurgulandığını belirten Vardan, ‘’Bu da demektir ki, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler statüsüne geçebilmesi, ancak gelişmiş bir demokrasiye sahip olmasıyla mümkün olacaktır’’ dedi. Vardan, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin, Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana, zaman içinde gelişme göstermesine rağmen, 1960, 1971, 1980 yıllarında yapılan darbeler, 28 Şubat 1997 kararları ve 27 Nisan 2007 elektronik muhtırası ile devam eden askeri müdahalelerle sekteye uğradığını anlattı. 12 Eylül’de yapılan referandum ile halkın ‘’ileri demokrasiye olan inancını’’ ve ‘’özlemini’’ ifade ettiğini kaydeden Vardan, bundan sonrası için atılacak yeni adımların, sivil, çoğulcu yeni Anayasa’nın oluşturulmasında önem taşıdığını belirtti. Vardan, şu görüşleri dile getirdi: ‘’Belki bugün, demokratikleşme adına hala ihtiyacını en çok hissettiğimiz konu; insan temel hak ve hürriyetlerinin en geniş bir şekilde uygulanması ile adil yargılama sisteminin kimsenin vicdanında soru işareti bırakmayacak şekilde yerleşmesidir. Sonuç olarak, Türkiye’nin daha ileri bir demokrasiye sahip olmasıyla birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel, kısaca her alanda güçlü, gelişmiş bir ülke haline gelmesi mümkün olacaktır diye düşünüyoruz. Bu konularda, hükümetlerin kararlı adımlar atması, muhalefetlerin bu çalışmaları desteklemesi, sivil toplum kuruluşlarının etkin çalışmalar yapması ve aydınlarımızın da çözümler üretmesi gerektiğine inanıyoruz.’’ |
12.11.2010 |
Şırnak’ta patlama: 1 çocuk öldü, 1 çocuk yaralandı |
ŞIrnak’In İdil ilçesindeki bir evin bahçesinde meydana gelen patlamada ilk belirlemelere göre 1 çocuk öldü, 1 çocuk yaralandı. Edinilen bilgiye göre, İdil ilçesinin Sulak köyüne bağlı Aslantepe mezrasındaki bir evin bahçesinde henüz belirlenemeyen sebeple patlama meydana geldi. Olayda, ilk belirlemelere göre Saliha Rujiyan İdem (4) öldü, kardeşi Beşir İdem (7) yaralandı. Yaralı Beşir İdem, Cizre Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. Yetkililer olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğünü, patlamanın sebebinin araştırıldığını bildirdi. |
12.11.2010 |
Kürt sorunu ranta dönüştürülmemeli |
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, ‘’Kürt sorunu siyaseten ranta dönüştürülmemelidir’’ dedi. TBMM Genel Kurulunda, Türkiye ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi (TÜRKSOY) arasında TÜRKSOY’a İlave Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde konuşan Sakık, AKP’nin ‘’Kürt sorunun çözümüyle ilgili bir projesinin olmadığını’’ savundu. TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarını hatırlatan Sakık, ‘’Bir halkın kültürünü, kimliğini yok sayarsan, bu kaba ve yaralayıcı değil midir?’’ diye sordu. Sakık, ‘’Silâhlar sustu diye ‘sorun yok’ diyemeyiz. Çözüm yeri TBMM’dir. Kürt sorunu siyaseten ranta dönüştürülmemelidir’’ dedi. |
12.11.2010 |
“Balyoz”da 3 asker serbest |
“Balyoz Planı” iddialarına ilişkin soruşturması kapsamında ‘’şüpheli’’ sıfatıyla ifadeleri alınan 3 askeri personel, savcılıkça serbest bırakıldı. Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne Merkez Komutanlığı’na bağlı sivil plakalı bir araçla getirilen 3 askeri personel, soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ergül’e ‘’şüpheli’’ sıfatıyla ifade verdi. Savcı Ergül, ifadesini aldığı bu 3 askeri personeli serbest bıraktı. ‘’Balyoz Planı’’ iddialarına ilişkin yürütülen soruşturma sonucu eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın da aralarında bulunduğu 196 kişi hakkında iddianame hazırlanarak dava açılmıştı. Savcılık, yurt dışı görevleri sebebiyle ya da bazı başka sebeplerle ifadeleri alınamayan kişiler hakkındaki dosya ile ‘’Oraj Hareket Planı’’na dayanılarak 15-20 Kasım 2003 tarihinde İstanbul’da meydana gelen patlamaların ‘’Balyoz Planı’’nı hazırlayanlarca organize edilmiş olabileceği iddialarına ilişkin dosyanın ayrılmasına karar vermişti. |
12.11.2010 |
Bediüzzaman, çağını aşmış bir mütefekkir ve aydındır |
Dünyanın dört bucağından salonumuza teşrif eden değerli ilim ve fikir adamları, hanımefendiler, beyefendiler! Hepinizi muhabbetle selâmlıyorum. Sözlerimin başında, Efendimizin (asm) âlim ile âlem arasında kurduğu muhteşem ilişkinin 20. asırdaki en büyük mümessillerinden Üstad Bediüzzaman Said Nursî’yi şükranla, rahmetle yâd ediyorum. Arapça’da “Henîen leküm” diye çok hoş bir ifade vardır. Henîen leküm, “Kutlu olsun, mübarek olsun, gönülden tebrik ediyorum” demektir. Henîen leküm, aynı zamanda B. Said Nursî’nin kendisinden 300 sene sonra yaşayacak Müslüman gençlere gönderdiği bir telgrafın son cümlesidir. 300 sene değil, 100 yıl daha geçmedi, ama bu salonu dolduranların dünyanın dört bir yanından gelen ilim ve fkiir adamlarının bu tebrik mesajını, “Henîen leküm” mesajını hak ettiklerine inanıyorum. Bu tebrik mesajı, mazi derelerinden gelen müstesnâ bir mesajdır. Şimdi gelin hep birlikte bu tebrik mesajını okuyalım, telgrafın öbür ucundaki sese can kulağı verelim: “Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne (susarak) Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed’ler ve sâireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız ve ‘Sadakte’ deyiniz. Böyle demek sizlere borç olsun. Şu muâsırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezartaşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. Mezarımızdan ‘Henîen leküm, Henîen leküm’ mesajını işiteceksiniz.” Çok saygıdeğer hanımefendiler, beyefendiler, kıymetli dostlar. İnsanlığı konuşmak, insanlığın onurunu konuşmak, insanlık onuruna lâyık bir geleceği konuşmak, insanlık onuruna lâyık bir geleceği inşâ etmeyi konuşmak ve gelecekte imanı konuşmak, bilgiyi, hikmeti konuşmak, ahlâkı konuşmak elbette çok önemlidir. Bütün bunları konuşmak için bu sempozyumda ele alınacak bütün konuları bana “Bir cümle ile özetleyin” derseniz, ben sadece bir cümle ile şöyle derim: “Nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırlarını ilân etmek...” Bediüzzaman, Rusya’daki esaretinden döndükten sonra Van’a giderken uğradığı Tiflis’te Şeyh San’an Tepesine çıkar ve tefekkür eder. Bu sırada bir Rus polisi ona: “Ne düşündüğünü” sorar. O da cevaben “Medresemin planını yapıyorum” der. Polis, “Şaşarım senin hayaline. İslâm dünyası parça parça olmuş” karşılığını verir. Bunun üzerine büyük âlim şöyle der: “Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.” “İslâm dünyası parçalanmış ama tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın istidatlı bir evlâdıdır; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tahsil ediyorlar. “Yahu, şu asilzade evlâtlar, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırlarını ilân edeceklerdir.” Başkanlık olarak bu yılı, Kur’ân’ın nazil oluşunun milâdî 1400. yılı vesilesiyle Kur’ân yılı ilân ettik. Elbette “Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi ittibâ-ı Kur’ân’dır.” Kur’ân yılınızı kutluyorum. Kastamonu’da gözaltı hapsindeyken, kendisini ziyarete gelen talebelerin “Hocalarımız bize dinden bahsetmiyor, bize dinimizi öğretmiyor” serzenişlerine karşılık “Siz hocalarınızı değil, onların size okuttukları ders kitaplarını dinleyin. Fiziği, kimyayı, matematiği dinleyin. Her bir fennin ve ilmin kendi lisân-ı mahsusuyla masıl Allah dediğini göreceksiniz” diye cevap verir. İşte size ilim anlayışı. Üstad Bediüzzaman, varlığı ve evreni, kâinatı öğrencinin önüne ve rahlelerinin üstüne koyarak okudukları bir kitap haline getirmiş ve bunun asıl amacının tahkikî iman olduğunu ifade etmiştir. Kendisine kulak verenlere, evrenin her zerresiyle Allah’ı anlatır. Risâleler okunduğunda, varlığın adeta satır satır Allah adına okunduğuna şahit olunur. Denizin köpük köpük dalgalarında Ya Celîl, Ya Cebbar, Ya Rahîm, Ya Kerîm; kedinin mırmırlarında Ya Rahîm, Ya Rahîm sesini duyar. Gecenin karanlıklarında kulak verdiği ağaçların yapraklarından çıkan hışırtılar, gökte bize göz kırpan yıldızlar, tane tane düşen kar ve yağmurlar, gökte bir lamba gibi parlayan Güneş, yerde yüzünü Rahman’ın rahmetine çeviren nazenin çiçek ve bütün canlılar hepsi birten tek bir hakikati haykırırlar. O da Allah’tır. Üstad, imanı bir akaid meselesi olarak değil sadece, bir varlık meselesi olarak ele almıştır. “Beni skolastik bir ortaçağ mollası zannediyorlar” diye esefle ifade ettiği sözleriyle kendisini çağın bütün ilimlerine imkânı ölçüsünde vakıf olmuş aydın bir ilim adamı ve Müslüman alimi olarak tanıtır. Gerçekten de Bediüzzaman, çağını aşmış bir mütefekkir ve aydındır. Çöken imparatorluktan sonra yeniden ihyası, medreselerin klasik anlayışı ve müfredatıyla olmayacaktır ve bunu kabul etmemiştir. Büyük çapta bir eğitim reformuna ve eğitim anlayışında yenilenmeye ihtiyaç olduğuna inanmıştır. Bu gerçeği fark ettiği gençlik yıllarında medrese hocaları ve talebeleriyle yaptığı bilimsel müzakerelerde onları ilzam ederek mevcut sistemin eksiklerini onlara göstermek ve onları uyarmak istemiştir. O, kurmayı düşlediği üniversite ile bir taraftan geri kalmış İslâm dünyasını ihya etmeyi hedeflerken, diğer taraftan da ateizmin ve bolşevik istilasının önünü kesmeyi düşünmüştür. Ona göre okullarımızda din ilimleri ile beraber fen ve sosyal bilimler birlikte okunursa din-bilim çatışması ortadan kalkacak ve gençler imansız yeşitmeyeceklerdir. Bu durumu şu veciz sözleriyle ne kadar güzel dile getirir: “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacından hakikat tevellüd eder. Ayrılmalarından ise, birinden taassup, diğerinden inkâr doğar.” Bediüzzaman Said Nursî, iman ile ahlâkın ayrılmaz bir bütün olduğunu, iman ehlinin aynı zamanda güzel ahlâk sahibi kimseler olmaları gerektiğini söyler. Talebelerinin bu özelliklerini mahkeme savunmalarında dile getirirken, “Bugüne kadar talebelerimden anarşiye katılan veya bozgunculuk yapan veya memleketin asayişini ihlâl eden hiç kimse çıkmamıştır” der. Gerçekten de hep müsbet hareket etmeye ve sürekli ihtilâf ve kavgadan uzak durmaya teşvik ettiği talebelerinin ülke barışında oynadığı rol, her türlü izahın üzerindedir. Bizzat kendisi maruz kaldığı her türlü muâmeleye rağmen müsbet hareketten asla geri durmamıştır. Devletin ve milletin aleyhinde hiç bir teşebbüse ne fiilî, ne de düşünsel olarak katılmıştır. “Eğer biz ahlâk-ı İslamiyenin ve hakâik-ı imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar edersek, sair dinlerin tabileri elbette cemaatlerle İslâmiyete gireceklerdir. Belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecektir” der. Son olarak, Diyanet İşleri Başkanlığımızın tarihi ile ilgili bir arşiv bilgisini sizlerle paylaşarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum. Malûm olduğu gibi, az önce sayın bakanımız da ifade ettiler; Risâle-i Nur Külliyatı ülkemizin tarihinde muhtelif dönemlerde mahkemelerde yargılanmıştır. Bu mahkemelerin de zaman zaman bilirkişi raporları desteğini alabilmek için Diyanet İşleri Başkanlığı’na müracaatları olmuştur. Bu toplantı vesilesiyle bu arşiv belgelerini temin etmeme yardımcı oldukları için huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ancak 17 tarihi belgeyi okuduktan sonra; mahkemelere, Türkiye’nin büyük mahkemelerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, Hey’et-i Müşavere Azalarınca, bazen il müftülerince takdim edilen tarihî belgeleri okuduktan sonra iç dünyamda oluşan coşkuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. En zor zamanlarda, Türkiye’nin en zor zamanlarında Diyanet İşleri Başkanlığı’nca bu mahkemelere verilen 17 ayrı bilirkişi raporunda Risâlelerle ilgili menfî bir tek kelimenin olmayışını Başkanlığın tarihine şerefle yazılması gereken bir belge olarak kaydedilmesini düşünüyorum. Rize Müftüsü merhum Yusuf Karaali’den, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı 25 yıl omuzunda taşıyan, emek veren Ahmet Hamdi Akseki merhuma kadar, Ali Rıza Hakses’e kadar, Heyet-i Müşâvere içerisinde yer alan bu büyük alimlerin her birisi sizce “Henien leküm, henien leküm” mesajını hak etmiyorlar mı? Hepinize saygılar sunuyorum. (Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, 3.10.2010 tarihinde, 9. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu açılış programında, “Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı” sıfatıyla yaptığı konuşmanın metnidir)
Prof. Dr. Mehmet Görmez |
12.11.2010 |