Enstitü |
İbrahim Fakazlı (1912-2003) |
Risâle-i Nur’da “Küçük İbrahim” diye de adı geçen İbrahim Fakazlı, 1912 tarihinde İnebolu’da dünyaya gelmiştir. Bediüzzaman Said Nursî’yi ilk defa 1940’da, Kastamonu’da, zorunlu ikamete tabi tutulduğu karakolun karşısındaki evinde ziyaret etmiş ve Risâle-i Nur’u yazmaya, okumaya başlamıştır. İbrahim Fakazlı 1943 Denizli, 1948 Afyon mahkemelerinde yargılanmış ve Bediüzzaman’la beraber hapis yatmıştır. Uzun bir hastalık döneminden sonra 2 Kasım 2003’te İnebolu’da vefat etmiştir. İbrahim Fakazlı’nın Üstad Hazretlerini ilk ziyaretini kendi ağzından dinleyelim: “(Askerden) terhis olduktan sonra İnebolu’da Ahmed Nazif merhumun vermiş olduğu Onuncu Söz’ü yazarak Gülcü Hüseyin Efendi ile beraber Kastamonu’ya Üstadımızın ziyaretine gittik. Çaycı Emin Efendi bizi Hz. Üstadın evine götürdü. Fakat eve varmadan evi ve kapısını uzaktan göstererek kendisi geriye döndü. “Sağı solu iyice kontrolden geçirdik. Çünkü evin tam karşısında polis karakolu bulunuyordu. Kapıya yaklaştık, dışarı sarkan ipi çektik ve kapı açıldı. Ev eski bir yapıydı, yukarıya tahta merdivenle çıkılıyordu. Yukarı çıktık, birkaç adım atarak bir odanın kapısına geldik. Kapı açıktı. Gülcü Hüseyin Usta önden girdi, ben de arkadan girdim. Üstad Hazretleri bizi görür görmez, birkaç tahtadan yapılmış ve üzerine ince bir şilte gibi basit bir yatak konmuş olan divanın üzerinde bir yay gibi fırlayarak ayağa kalktı. Hüseyin Efendinin, Üstadın ellerini ve ayaklarını öptüğünü fark etmedim. Zira ben Üstadımızı görür görmez, askerde gördüğüm rüya gözümün önüne geldi. Rüyada Peygamber Efendimizi (asm) aynı sarık, aynı kıyafet ve aynı endam ve nuraniyet içinde görmüştüm. Bunun için şaşkın ve perişan bir halde ağlayarak Üstadın mübarek ayaklarına kapanmışım. ‘Ancak gelebildim’ diyemiyordum. Mübarek elleriyle başımı kaldırdı ve bizi karşısına, yerdeki bir mindere oturttu. Rahmetli Mehmet Feyzi Efendi de bir dizini dikmiş bir risâleyi tebyiz ediyormuş. Bize hitaben kapının her zaman ipi içeride çekili olduğu halde, bir tevafuk olarak o anda ipi dışarıya bıraktığını, bizim gelmemizin de bir tevafuk eseri olduğunu, Risâle-i Nur’un imanları kurtaran bir nur olduğunu ve Risâle-i Nurun şahs-ı mânevîsinin on iki tarikatın temsilcisi olduğunu anlattı.” Fakazlı, Üstad Hazretleri Kastamonu’da iken İnebolu’dan her fırsat bulduğunda ziyarete giderdi. Geceleri gazyağıyla aydınlatılan odalarda gizlice ders yaparlar ve Risâlelerin çoğaltılmasıyla meşgul olurlar. Bir gece yine ders esnasında jandarmalar baskın yapar ve 4-5 nüsha Risâle ele geçirirler. İbrahim Fakazlı’yı kendi dükkânına götürürler ve orada da birkaç Risâle bulurlar. Bu olaydan sonra İnebolu cezaevinde tevkif edilir. Orada birkaç ay kalır ve sonra İstanbul üzerinden vapurla İzmir’e ve oradan da Denizli’ye götürülerek 1943’te Denizli hapsine dahil edilir. İbrahim Fakazlı bu süreci şöyle anlatıyor: “Vapurla İzmir’e vardık. Bir gece otelde yine serbest yattık. Bir gün sonra trenle Denizli’ye gittik. Orada savcılık kanalıyla Denizli Hapishanesine vardık. Hapishane kapısında jandarma ve gardiyanlar bizi tekrar sıkı bir aramadan geçirdiler. Koridor kapısından birer birer içeriye yürümemizi söylediler. Benim önümde giden bir kardeş sağ tarafta biraz bekledi. Ben de arkasındaydım. Demir parmaklıklı bir kapı gözüme ilişti. Etraf zifiri karanlık, bir de ne göreyim; Üstad. Hemen demirlerin arasından mübarek ellerine sarıldım ve öpmeye koyuldum: ‘İbrahim, kardeşim korkma! Hiç merak etme, korkma!’ diye teselli ediyordu.” Denizli Mahkemesinden beraat ettikten sonra Üstad’ın isteği üzerine memleketine geri döner. Hizmetlere ara vermeden devam eder. Bir kaç sene sonra Afyon hadisesi meydana gelir ve Üstad ile birlikte birçok Nur Talebesi tutuklanır. İbrahim Fakazlı haberi alır almaz Afyon hapishanesine teselli mektupları göndermeye başlar. Üstadın ve diğer kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için Afyon Hapishanesine de gider ve orada kimliği tesbit edilince 17 Ağustos 1948 tarihinde mahkeme heyeti gizli bir celse ile İbrahim Fakazlı’yı tevkif etme kararını İnebolu’ya gönderir. 10 Eylül 1948’de başlayan Afyon Hapis hayatı 9 Mart 1949’da sona erer. Hayatının geri kalan kısmını da Risâle-i Nur hizmetine vakfeder. Hayatının asıl amacını Risâle-i Nur’un hizmeti olarak gören bu fedakâr insan, Lâhikalarda da Üstad’ın övgüsüne mazhar olmuştur: “Küçük İbrahim, Nazif’e ikinci bir Selahaddin hükmüne geçip çoluk çocuğuyla, kardeşiyle ve refikasıyla Nur’a ve makineye pek ciddî çalışması, (…) sebatkârâne, sarsılmadan Nur hizmetinde terakkî etmeleri bizleri çok mesrur ettikleri gibi, bu memleketi de ileride çok minnettar edecekler. Mâşâallah, İnebolu, küçük bir Isparta ve tam bir medrese-i Nuriye olduğunu ispat ettiler.’’ (Emirdağ Lâhikası, s. 163-164) İbrahim Fakazlı’nın Üstad Hazretleriyle beraber kaldığı Afyon hapsinde de ağır ceza mahkemesine karşı müdafaası Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Şuâlar kitabında yer almıştır. O müdafaadan kısa bir bölüm: “Sayın hâkimler! (...) benim de aklım şimdikinden yüz defa fazla olsa, Risâle-i Nur’un ve onun çok muhterem müellifinin bende bıraktığı manevî intiba ile bütün mevcudiyetimle bu geçici ve tükenici siyasî lezzet ve maceradan kaçıp âhirete iman ve Cehennemden kurtulmak yolunda sarf ederim. (...) Risâle-i Nur’dan aldığımız fikirle, bu nurlu varlıkları hiçbir suretle dünyevî ve maddî kıymetlere değişmeyiz. Bu bizde bir iman halinde ölünceye kadar yaşayacaktır.’’ (Şuâlar, s. 496) |
12.11.2010 |