Aile-Sağlık |
‘Okul reddi’ nasıl önlenir? UZMANLAR, çocukların uyum sorunu yaşamaması için ailelerin kaygıyı arttırıcı eylemlerden kaçınması, çocuğun okula ayrılmakta zorlandığı kişi yerine bir başkası tarafından bırakılması, çocuğa gerçek dışı şeyler söylenilmemesi, okula gittiği için ödüllendirilmemesi, çocuk çok yoğun kaygı yaşıyorsa kademeli olarak okula gönderilmesi, okuldan alış saatlerine mutlaka uyulması gerektiği uyarısında bulunuyor. Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemen Işık Taner, okul fobisi ile ilgili bilgi verdi. Yeni okula başlayan çocukların ailelerin, en az çocukları kadar heyecan, mutluluk ve endişe duyguları yaşadığını belirten Taner, ‘’en iyi’’ arayışına girilmesinin aileleri daha çok kaygılandırdığını söyledi. Taner, çocukların her zaman ebeveynlerinin duygu ve düşüncelerini hissettiğini vurgulayarak, ‘’Çocuğunuzun okula başlaması, hayatındaki en önemli dönüm noktası olarak görülmemeli, ancak çok önemli bir adım olduğu da gözden kaçırılmamalı’’ dedi. İlköğretimin, çocuğun gelecekteki hedefleri, vicdan gelişimi, sorumluluk anlayışı, çalışma alışkanlığı, ahlâk gelişimi ve bilgi düzeyi için önemli olduğuna dikkati çeken Taner, ilköğretim döneminde çalışma alışkanlığı gelişmemiş çocukların liseye geldiklerinde ders çalışma prensibinin çok zor oturtulduğunu belirtti. Taner, ilköğretimde çocuğun bilmediği ve yeni girdiği bir dünyayla karşılaştığı için endişe yaşayabildiğini ifade ederek, şunları kaydetti: ‘’Çünkü çocuk için olayın yönü eğitim ve öğretimden ziyade, yeni insanlara, yeni bir sosyal çevreye ve sınıfa alışmaktır. Daha önce kreş ya da anaokuluna gitse bile ilköğretim daha farklıdır. Ruhsal gelişimi gereği aklı daha oyunda olan çocuk için ilköğretim ‘okul’ demektir. Dışarıda oynamak yerine, 40 dakika kıpırdamadan günde en az 4-5 saat ders dinlemesi, ev ödevi yapması, yeni şeyler öğrenmek zorunda olması demektir. 6 yaşındaki bir çocuk içinse bütün bunlar kaygı vericidir. Çocuktaki kaygının okul fobisine dönüşmemesi için kaygının giderilmesi, kaygının anne baba tarafından arttırılmaması gerekir.’’
İLK HAFTALAR SIKINTI OLABİLİR
SON iki yıldır uygulanan ilköğretime uyum programı çerçevesinde çocukların öğretime başlanmadan bir süre önce anne babaları ile okula gittiğini, bunun çocuk için çok olumlu olduğunu dile getiren Taner, ilk haftalarda çevreye uyumda çok sıkıntı yaşanmadığını belirtti. Taner, okulların açılmasından yaklaşık birkaç gün içinde uyum sorunlarının ortaya çıkmaya başladığını ifade ederek, ‘’Okul fobisi, en fazla okulların açılmasından sonraki 2-3 hafta içinde kendini gösteriyor. Ayrılma kaygısına bağlı okul korkusu (okul reddi) teşhisi konulabilmesi için yoğun kaygının en az 4 hafta devam etmesi gerekiyor’’ diye konuştu. Okul reddinin altında yatan birçok sebep olduğunu belirten Taner, çocuğun öğretmeni, arkadaşları ile uyum sorununun ve ders başarısının, dışarıda olumsuz bir arkadaş gurubunun olması, internet bağımlılığı, alkol-madde kullanımı gibi faktörlerinde çocuğun okuldan uzaklaşmasına yol açabileceğini vurguladı. |
25.10.2010 |
Mantarı bilmeden yemeyin Yozgat Sağlık Müdürü Dr. Mustafa Uyanık, kırlarda kendiliğinden yetişen mantarların zehirlisini zehirsiz olanından ayırmanın çok zor olduğunu belirterek, vatandaşları uyardı. Dr. Uyanık, mantarların zehirli mi zehirsiz mi olduğunun bilinmeden yenilmesi halinde, ölümlerin bile yaşanabileceğini söyledi. Dr. Mustafa Uyanık, geçmişten gelen yanlış inanışlara göre toplanan ve tüketilen mantarların ölüme sebebiyet verebileceğini kaydetti. Kendiliğinden yetişen mantarların zehirsizlerini zehirlilerinden ayırmanın güçlüğüne dikkat çeken Dr. Uyanık, “Eski ve kulaktan dolma bilgilerle, mantarın rengine göre zehirli olup olmadığı bilinmeden toplanarak tüketilen mantar adeta zehirlenmelere dâvetiye çıkarmaktadır. Bu yıl önceki yıllara göre yağmurların fazla olması doğada kendiliğinden yetişen mantarların artmasına neden oldu” dedi. Mantar zehirlenme belirtilerinin birkaç saat içinde kendini gösterdiğini ifade eden Uyanık, “Zehirli mantar yenildiği zaman birkaç saat içinde ateşlenme kusma gibi zehirlenme belirtileri baş gösterir. Ölüme dahi neden olabilir” diye konuştu. Karaciğer akut yetmezliği olarak bilinen karaciğer yetmezliğine yol açabilen zehirli mantar türleri olduğuna vurgu yapan Uyanık, şöyle devam etti: “Bu zehirlemeler vücutta çok hızlı ilerlediği için ölümlere yol açabiliyor. Ayrıca doğadan toplanan ve iyi tahlil edilemeyen mantarlar, mide bağırsak rahatsızlıklarına neden olabiliyor. O yüzden vatandaşlarımızın doğadan mantar toplarken çok daha dikkatli olması gerekiyor.” Uyanık, mantar zehirlenme belirtilerini şöyle sıraladı: “Göz yaşarması, bol tükürük salgısı, terleme, kusma ve karın ağrısı. Bu belirtileri takiben karın adalelerinde kramplar, ishal, baş dönmesi, kas seğirmesi ve göz bebeklerinde küçülme.” |
25.10.2010 |
Türkiye’de yüz naklinin önü açılıyor Sağlik Bakanlığı, çift kol naklinin rutin olarak yapılması için hazırlık çalışmalarına başladığı ve son aşamaya getirdiği ‘Kompozit Doku Nakli Yönergesi’ ile yüz naklinin önünü de açıyor. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü İrfan Şencan, Türkiye’de ilk defa, dünyada ise 17’inci çift kol naklinin Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapıldığını belirterek, özel izinli yapılan bu naklin rutin hale gelebilmesi için ‘Kompozit Doku Nakli Yönergesi’ hazırlık çalışmalarının son aşamaya geldiğini söyledi. Şencan, şu bilgileri verdi: ‘’Vak'anın gerçekleşmiş olması mevzuat hazırlamada bizim biraz daha önümüzü açtı. Yönerge çalışmasını 1 hafta 10 güne kadar bitiririz. Bu yönerge, kompozit doku naklinin kurallarını belirliyor. Doktor nakli yaparken özel izinle değil, ‘bu vak'a buna uyuyor mu’ diye kitaba bakacak.’’ Şencan, Kompozit Doku Nakli Yönergesi’nin kompozit doku olduğunda yüz naklini de içereceğini belirtti. |
25.10.2010 |
Kene ısırıklarına ozon tedâvisi Kene ısırıklarına bağlı Kırım Kongo Kanamalı Ateş Hastalığı (KKKA) başta olmak üzere domuz gribi vak'alarına yakalanan hastaların ozon uygulaması ile kesin tedavilerinin mümkün olabileceği iddia edildi. Doğu Anadolu Bölgesi’nin ilk ozon tedavi merkezi sahibi eczacı Firdevs Akova, domuz gribi, kuş gribi ve kene ısırıklarına bağlı ölüm vak'alarının önlenebilir hastalık olduğunu söyledi. Ozon tedavisi konusunda dahiliye hekimleri ve diyetisyenlere yönelik seminer veren Akova, ozon sauna uygulamasıyla kırım kongo kanamalı ateşi hastalığı başta olmak üzere domuz gribi ve kuş gribi gibi ölüm olaylarının önüne geçebileceğini kaydetti. KKKA, domuz gribi ve kuş gribi virüslerinin zar yapısının aynı olduğunun ve bunun da ozon uygulamasıyla parçalanıp yok edildiğini belirten Akova, “Kene vak'alarına bağlı ölümler ile domuz gribine bağlı hastalıklardan ölüm vak'alarının önüne ozon uygulamasıyla geçilebilir. Çünkü ozon güçlü yapısıyla zar yapıları aynı olan kene, domuz gribi virüslerini parçalayıp yok etme yeteneğine sahip. Devletin bu konuda ilgi ve desteğini bekliyoruz” dedi. |
25.10.2010 |
Balık tüketimi gittikçe artıyor GAZİOSMANPAŞA Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölüm Başkanı Doç. Dr. Şenol Akın, sağlıklı beslenmenin giderek önem kazandığı günümüz dünyasında, gerek doymamış yağ asitleri, gerekse protein bakımından zengin olan balık ve diğer su ürünlerine olan talebin her geçen gün arttığını bildirdi. Akın, balık ve su ürünlerinin beslenme açısından önemine dikkati çekti. Günümüzde gerek doymamış yağ asitleri, gerekse protein bakımından zengin olan balık ve diğer su ürünlerine olan talebin her geçen gün arttığını ifade eden Akın, ‘’Bu talebi karşılamak için doğal stoklar, gerek kirlilik, gerekse bilinçsiz avcılık nedeniyle yetersiz kalmakta, bu talebi karşılamak içinise su ürünleri yetiştiriciliği hızla artmaktadır’’ dedi. Dünya Gıda Örgütü ve Avrupa Birliği verilerine göre, dünyada en hızlı gelişen gıda sektörünün su ürünleri olduğunu kaydeden Akın, ‘’Bu durum söz konusu birliğe aday olan ülkemizde de önemi artacak ve önemli bir istihdam oluşturacaktır’’ diye konuştu. |
25.10.2010 |
Diş hastalıklarında erken teşhis, tedavide başarı oranını arttırıyor Bursa İl Sağlık Müdürlüğü Ağız ve Diş Sağlığı Şube Müdürü Diş Hekimi Nagihan Bedir, bütün hastalıklarda olduğu gibi ağız ve diş sağlığı ile ilgili problemlerde de erken teşhis konulup tedavi edilirse başarılı olma şansının arttığını söyledi. Sağlık Bakanlığı’nın temel görevlerinin içinde toplum sağlığının koruyucu uygulamalarla takip edilmesinin yer aldığını belirten Bedir, ağız ve diş sağlığının genel sağlığının önemli bir parçası olması dolayısıyla, düzenli diş hekimi kontrolleri ve koruyucu diş hekimliği uygulamalarının bir hayat tarzı olarak kabul görmesi gerektiğini kaydetti. Ağız ve diş sağlığını korumak, diş çürükleri ve diş eti hastalıklarından korunmak ve yaygınlığını azaltmanın küçük yaşlarda edinilen diş fırçalama alışkanlığı ile mümkün olduğunu anlatan Diş Hekimi Nagihan Bedir, “Düzenli diş fırçalama, doğru beslenme, koruyucu uygulamalar ve düzenli diş hekim kontrolü ağız diş sağlığının temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı bir hayatın sürdürülmesi sadece topluma sunulan sağlık hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesiyle sağlanamaz. Bununla birlikte bireyin de kendi sağlığının farkında olması, hizmetleri talep etmesi ve olumlu yönde davranış değişikliği geliştirmesi gerekir. Ağız ve diş sağlığı ile ilgili problemlerde de erken teşhis konulup tedavi edilirse başarılı olma şansı artar. Bakanlığımızın temel görevlerinin içinde toplum sağlığının koruyucu uygulamalarla takip edilmesi yer almaktadır. Çocukluk dönemi sağlık alışkanlıklarının geliştirilmesi için uygun bir dönemdir. Sağlıklı bilgi, tutum ve davranışlarını geliştiren çocuklar çevrelerindeki bireyler için de eğitici olabilirler” dedi. |
25.10.2010 |
Gribal enfeksiyona karşı C vitamini Uzmanlar, mevsim değişikliğine bağlı ısı kırılmasına karşı vatandaşları dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulunuyor. Antalya’nın Manavgat ilçesi Özel Hisar Tıp Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Op.Dr. Emin Canan, gribal enfeksiyonların en fazla olduğu dönemin yazdan sonbahara geçişlerde olduğunu belirtti. Hava sıcaklığının düşmesiyle birlikte son bir hafta içinde soğuk algınlığına bağlı hastalıkların arttığına dikkat çeken Dr. Emin Canan, vücut direncinin korunması için bu mevsimde bol bol C vitami ve sebze tüketilmesi gerektiğini söyledi. Canan, “İklim ve mevsim değişikliklerini karşı da beslenmemizi değiştirmek zorundayız. Gribal enfeksiyon hastalıklarına karşı vücut direncinin kuvvetli olması için bol bol C vitamini tüketelim. Yağlı ve sindirimi zor yiyecekler yerine C vitamini kuvvetli olan portakal, mandalin, kivi, muz, limon ve keçiboynuzu(harnup) pekmezi tüketelim. Özellikle mideyi ve kalbi yoracak yağlı yiyecekleri akşama doğru yemeyelim. Zaten kalp ve yüksek tansiyon hastalarının yağlı yiyecek tüketmesi tehlikeli. İnsanlarda en fazla kilo alımı da bu mevsimde gerçekleşiyor. Vücut direnci ve sağlığı için sebze ve meyve tüketelim.” diye konuştu. Canan, gribal enfeksiyonlara karşı toplu yaşam alanları ve okullarda her tenefüs sınıfların havalandırılması gerektiğini belirtti. |
25.10.2010 |
Ekmekteki tuz oranına dikkat Ekmektekı tuz oranının hipertansiyon ve diyabetli hastalar için risk oluşturduğunu belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. İlha Satman, ekmekteki tuz oranının düşürülmesi gerektiğini söyledi. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkan Yardımcısı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Satman, diyabet ve hipertansiyonlu hastalar için fazla tuz tüketiminin risk oluşturduğunu belirtti. Diyabetle hipertansiyonun ilişkili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Satman, ‘’Tuz, hipertansiyon gelişimiyle son derece ilişkili. Günde 6 gram tuz tüketimi vücudun ihtiyacını karşılıyor. Türk toplumu olarak yemekte çok tuz kullanıyoruz. Yemekleri az tuzla pişirmek lazım, bununla hipertansiyonu önleyebilirsiniz’’ diye konuştu. Türk toplumunun ekmeği çok tükettiğini ve ekmekte tuz oranının yüksek olduğunu kaydeden İlhan Satman, ‘’Bir çok gıdada zaten doğal olarak tuz bulunuyor. Biz tuzsuz yesek de bundan sağlımız zarar görmez. Dernek olarak bu konuda bir çalışmamaz vardı. Bunu Sağlık Bakanlığı ve Türk Tabipleri Birliği’ne de gönderdik. Ekmeğin tuz oranı konusunda bir çalışma yapılmalı. Toplumu az tuzlu yemeğe yavaş yavaş alıştırmak lazım’’ diye konuştu. |
25.10.2010 |