Kültür-Sanat |
El yazmaları restore ediliyor |
“ANADOLU’NUN Hafızası’’ konumundaki Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde, el yazması eserler, fotoğraflar, hat levhaları, her türlü belge, tapu, berat, ferman ve gravür olmak üzere çok sayıda belgenin restorasyonu yapılıyor. Kütüphanede görev yapan 3 mücellit, 1 uzman yardımcısı ve 4 restorasyon personeli, özellikle el yazması eserleri kurtarmak için titiz bir çalışma ve sabır gösteriliyor. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin, kurtarılamayacak bir eser olmadığını belirterek, hastalığı ne olursa olsun her kitabı kurtarabileceklerini söyledi. Kitap kurtarmanın beyinde başladığını, kitap ve el yazması geleneğinin insanlık tarihiyle eş değer olduğunu vurgulayan Şahin, ‘’Biz kitapları şu dilden, şu dinden, şu medeniyetten diye ayırt etmeyiz. Hepsi bizim için değerlidir. Bizim medeniyetimiz, kitap medeniyetidir. Bu medeniyetin mümessilleri zaman içerisinde azalmış, yok olmaya yüz tutmuştur. Emanet kalan kitaplar da beyinde yok edilmiştir. Birtakım batıl inançlardan dolayı; sulara atılmış, kuyulara atılmış, dağlara taşlara götürülmüş hatta ocaklarda yakılmış. Önemi saymakla bitmeyecek bu eserleri kurtarmamız lâzım’’ dedi. Müdürlük bünyesinde yapılan bir takım işlerin, Türkiye’nin başka bir yerinde yapılamadığını anlatan Şahin, şunları kaydetti: ‘’Meselâ makineyle restorasyon sadece Konya’da var. Osmanlı arşivlerinde belge tamiratı yapılıyor. Ankara’da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde de bu çalışmalar başladı. Kurslar düzenliyoruz. Kurslarımıza sadece Türkiye’den değil, yabancı ülkelerden de katılanlar oluyor. Yani Konya artık bu anlamda bir merkez olmuştur.’’ Öncelikle kitabın değerli olduğunun bilinmesi gerektiğini vurgulayan Şahin, değersiz hiçbir yazma eser olmadığını, her yazma kitabın orijinal olduğunu ancak değerinin bir başkasıyla mukayese edilebileceğini söyledi.
BİR KİTABIN KURTARILMA AŞAMALARI Bir eser kendilerine getirildiğinde kitabın sahibine muhtevasının ne olduğunu sorduklarını, daha sonra da hastalık ve hasar durumunu tesbit ettiklerini ifade eden Şahin, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Kütüphane olarak eğer eser sahibi kitabı satmak isterse satın alıyor, bağış yapmak isterse bağışı kabul ediyoruz. ‘Yok ben bu eseri koruyacağım’ derse, o zaman da bu eserin kendisine tescilini yapıyoruz. Biz kitabın ekspertizini de yapıyoruz. Diyoruz ki, ‘Kitabın özelliği şudur, kıymeti şudur.’ Her türlü bilgiyi kendilerine sunuyoruz. Belgelendiriyoruz, kendisine belge veriyoruz, tescil işlemi çok önemli. Bir kitabın kurtarılma ve restorasyon aşaması ise oldukça uzun soluklu bir iş. Bölge Yazma Eserler Kütüphanesine restorasyon için bir eser, bir kitap geldiğinde ilk yapılan iş bir tesbit fişi hazırlanması. Tesbit fişi kitabın hangi dilde yazıldığı, adı, müellifi, tarihi, cilt ve yaprak sayısı gibi önemli bilgilerden oluşuyor. Bu sebeple de tesbit fişi uzmanlar tarafından hazırlanıyor. Hazırlanan tesbit fişi hemen otomasyon sistemine giriliyor. Restorasyondan önceki durumunu fotoğraflıyoruz. Restorasyonda aslına ve dönemine uygun onarmayı amaçlıyoruz. Bunun için de eserin önemi, hasar durumu, daha sonra ne sıklıkla kullanılacağı göz önüne alınarak sıralama oluşturuluyor. Çünkü o kitap bizim kültürümüzdür. Ne kadar yoğun olursak olalım, acil ihtiyacı varsa biz müdahale ederiz. Meselâ mantarlaşmış, yok olmaya yüz tutmuş bir kitap getirseler, biz kendi işimizi bırakıp onunla ilgileniriz.’’ Hasar tesbitinde ise eserin hangi sebepten tahrip olduğuna, mürekkebinin akıp akmadığına ve kâğıt kalınlığına baktıklarını dile getiren Şahin, bu tesbitlere göre hangi restorasyon metodu ve hangi malzemelerin kullanılacağına karar verilerek, restorasyona başlandığını ifade etti.. Arşivcilikte ‘’kaldırım taşı’’ adı verilen tamamen taşlaşmış eserlerin dahi kurtarıldığını söyleyen Şahin, mantarlaşan kitaplar üzerinde yapılan uygulamalardan da söz ederek, bu tür eserlerin restorasyon merkezinde bulunan steril makinesine konulduğunu ve kimyasallar kullanılarak birkaç gün süren işlemlerle kitabın mantarlardan arındırıldığını anlattı. ‘’Bizim için yapılan işlemin geri dönüşü de olmalıdır’’ diyen Şahin, istedikleri sonucu alamadıklarında eseri eski haline getirdiklerini vurgulayarak, ‘’Yani bir işlem yaptık, ama istediğimiz sonucu vermedi. Eseri eski haline, işlemden önceki haline getirebilmeliyiz. Bu esnada eserin cilt kapakları cilt atölyesinde aslına ve dönemine uygun olarak onarılıyor. Toplanan kitap daha sonra arşive alınıyor’’ diye konuştu.
ÜCRET ALMIYORUZ, DİJİTAL KOPYASINI ALIYORUZ Şahin, dışarıdan gelen bir esere uygulanan bütün bu işlemler için hiçbir ücret almadıklarını sadece bir dijital kopyasını aldıklarını vurguladı. 2008 yılında 18 kitabın cildini, 24 kitabın kâğıt restorasyonunu, 2009 yılında 15 kitabın cildini, 21 kitabın kâğıdını ve 45 belgenin restorasyonunu yaptıklarını hatırlatan Şahin, bu yıl ise 26 cilt, 26 kitap, 65 adet tarihî belge ve 607 adet gazetenin restorasyonunun yapıldığını sözlerine ekledi. |
30.08.2010 |
En büyük “12 Eylül Müzesi”, 8 Eylül’de Ankara’da açılıyor |
TÜRKİYE’NİN en büyük 12 Eylül Müzesi açılıyor. Müzede idam edilen ve işkencede, gözaltında, çatışmalarda öldürülen kişilerin fotoğrafları, anıları ve mektupları yer alacak. 12 Eylül 1980’de gerçekleşen darbe ile 650 bin kişi gözaltına alındı, cezaevlerinde, çatışmalarda işkenceden binlerce kişi öldü. 210 bin dava açıldı ve 7 bin kişinin idam cezası istendi. Darbenin 30. yılında, yaşananları unutturmamak adına, Devrimci 78’liler Federasyonu, 3 Eylül’de Çankaya Sanat Merkezi’nde Türkiye’nin en büyük 12 Eylül Müzesi’ni açıyor. Federasyon olarak 8-9 yıldır darbecilerin, işkence yapanların yargılanması için çalışmalar yaptıklarını söyleyen Devrimci 78’liler Federasyonu’ndan İpek Gür, ‘’Ne yazık ki 30 yıldır hiçbir darbeciyi yargılama şansına sahip olamadık, bu içimizi acıtıyor. Bu müzeyi de elimizdeki belgeleri işkence yapanların suratına vurmak için açıyoruz” dedi. Müzeyi açma amaçlarının 12 Eylül’ün utanç tablosunu herkese göstermek ve tarihin karanlık yüzünü aydınlatmak olduğunu söyleyen Gür, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Müzede 6 bin devrimci arkadaşımızın fotoğrafları, anıları, mektupları yer alacak. İdam edilenler, işkence görenler, çatışmalarda hayatını kaybedenler, o dönemde işkence için kullanılan aletler gözler önüne serilecek. Aynı zamanda, hayatını kaybetmiş insanların aileleri de müzeye gelecek ve yaşadıklarını herkesle paylaşacak. Bu müzeyle birlikte faşizmin izlerini göstereceğiz. 12 Eylül barbarlığını, insana değer vermezliğini gözler önüne sereceğiz.’’ Geçmişi unutturmamak için faaliyetlerine devam edeceklerini belirten Gür, son olarak şunları söyledi: “Amacımız geçmişi unutturmamak ve geçmişle hesaplaşmak. 12 Eylül’ün hesabı için elbette bu müze yeterli olmayacaktır. Çalışmalarımız sürecektir” |
30.08.2010 |
3 bin 975 sikke ele geçirildi |
KOCAELİ’DE jandarma ekiplerince ele geçirilen 3 bin 975 adet sikkenin Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait olduğu belirlendi. Kocaeli Müze Müdürü İlksen Özbay, jandarma ekipleri tarafından ele geçirilen 3 bin 975 adet sikkenin Kocaeli Etnografya ve Arkeoloji Müzesi’ne getirildiğini ve incelenmeye başlandığını söyledi. Sikkelerin hemen tamamının Helenistik, Bizans ve Roma dönemlerine ait olduklarını belirten Özbay, herhangi bir mezar veya kalıntıdan çıkarılmadığını, toplanarak ticarî amaç için elde edilmiş olabileceğini bildirdi. Özbay, sikkelerin temizlenmesinde kimyasal maddeler kullanılması yüzünden çoğunun oksitlendiğini kaydetti. Ele geçirilen sikke sayısının çok fazla olduğunu belirten Özbay, Kocaeli Etnografya ve Arkeoloji Müzesi’nde kayıtlı 5 bin 250 sikke bulunduğunu vurguladı. |
30.08.2010 |