GERÇEK MÜSLÜMAN |
Zeynep bu gün çok heyecanlıydı. Ne öğreneceğini de merak ediyordu. Kötü bir şeyle karşılaşmaktan da ürküyordu. Hazırlanıp çıktılar. Ağabeyi nereye gittiklerini söylememişti. Otobüse bindiler ve bir yerde indiler. Öğle ezanı okunma vaktiydi, ezan okunuyordu. Caddede yürümeye başladılar. İnsanlar ezanı duymuyordu. Ramazan günü cafeler, yemek yiyenlerle dolup taşıyordu. Herkesin elinde soğuk içecekler vardı. Ezan, ara sokaklara hapsedilmiş bir mahkûm gibiydi. İnleyen şarkı sesleri, kahkahalar ise bir gardiyan gibi onu içeriye sokmuyordu. “İşte anladın mı Zeynep, ’Müslüman mısın?’ sorusunun olumsuz cevabı budur. Buradaki çoğu kişinin dini Müslüman, ama hani nerede İslâm’ın ahlâkı, nerede namaza gidenler, nerede oruç tutanlar?” Bunları gören Zeynep çok üzülmüştü. İlk defa fark ederek bakıyordu ve buradaki herkes nefsinin kölesi olmuştu. Annesi ona; “Nefsini terbiye etmelisin!” dediğinde bunları hiç düşünmemişti. Namazlarını kılıp tekrar otobüse bindiler. Bu sefer bir başka semte geldiler. Vakit ikindi olunca sadece ezan duyuluyordu. Ezan mahalle aralarında değil, her yerde yankılanıyordu. Ezan özgürdü, ulaşabildiği her yere gidiyordu. Duyanlar, işlerini bırakıp camiye koşturuyordu. Avluda kadınlar Kur’ân okuyordu. İlk gittikleri yerde öğle namazında bir saf bile yokken; burada dışarılara taşan büyük bir cemaat vardı. “İşte bu da, ikinci ve olumlu cevabıdır. ‘Şuurlu Müslüman’. Bunlar inandıkları gibi yaşarlar. İbadetlerini önde tutarlar. Her işlerini bırakıp; Allah’a koşarlar.” Zeynep, bunları anladıktan sonra koşarak camide yer bulmaya gitti. Namazlar bitti ve bugün Zeynep, gerçek Müslüman’ı tanıyıp, içlerinde bulundu. Duâsı da çok güzeldi: “Allah’ım, ezan her zaman özgür kalsın, Senin dâvetini duyan gelsin. Çünkü Sen en güzele dâvet edensin ve en güzel ev sahibisin. Bizi her zaman bu dâvete gelen gerçek Müslümanlardan eyle… (âmin)”
MERVE İRİYARI |
19.08.2010 |