Allah çeşitli şekillerde imtihan eder |
BİR ÂYET, BİR YORUM “Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma ile imtihan ederiz, deneriz. Sen sabredenleri müjdele.” (Bakara:2/155) Allah burada “Veleneblüvenneküm” yani "Sizi sınava tabi tutarız" derken, “siz” tabiriyle bütün insanları kastediyor. O halde Allah bütün insanları bu sayılan unsurlarla deniyor, imtihana tâbi tutuyor. Âyette ilk zikredilen husus “korku”dur. Allah bizleri korku ile deniyor. Allah bizlere “korku” hissi vermiştir. Korku hissinin esas verilme sebebi “hıfz-ı hayat”tır, yani hayatı korumaktır. Korku haddi aşarsa insana zarar verir. Korku da bir imtihan vesilesidir. Acaba insan sadece dünyevî istikbalden mi korkacak? Yoksa uhrevî istikbalden de korkacak mı? İnsanı dünyevî olarak en çok korkuya sevkeden şey, rızık noktasıdır. "Acaba ileriki senelerde aç kalır mıyım?" diye insan endişesini dile getirir. Halbuki dünyevî rızık Allah’ın taahhüdü altındadır. Ama kabirden sonraki hayat Allah’ın taahhüdü altında değildir. Bu yüzden korkusunun yönünü ahireti kurtarmaya yönlendiren kişi, korku imtihanını başarıyla geçebilir. İkinci olarak, açlık imtihanı vardır. Bazı müfessirler buna “oruç” demektedir. İnsan oruç iken aç kalıyor. Ve buna sabretmesi gerekiyor. Bunun dışında insan zaman zaman darlık içinde bulunabilir. Durumu iyi iken kötüleşebilir. Her halde sabretmek gerekmektedir. Üçüncü sınav vesilesi mallardan biraz eksilmesidir. Allah Kur’ân’da zenginlere zekâtı farz kılıyor. Bütün insanlara da sadaka vermeyi tavsiye ediyor. İnsanın kazanmış olduğu maldan başkalarına vermesi en zor olan işlerdendir. Bunun için bunun adı, “imtihan”dır. Diğer taraftan zengin olarak insanların bir gün fakir olabileceklerine de vurgu yapılıyor. Zenginlik bir imtihan vesilesi olduğu gibi fakirlik de bir imtihan vesilesidir. Dördüncü imtihan vesilesi “canlardan azalma”dır. Bu da insanların eşinin, akrabasının, çoluğunun hasta olmasıdır. İnsan böyle durumlarla karşılaştığında asla şikâyetçi olmamalı ve sabretmelidir. Çünkü bu da bir imtihan vesilesidir. Ürünlerden eksiltme de tefsirlerimizde çocuklarının ölümü olarak açıklanıyor. Bununla tarlaya bahçeye ekilen ürünlerin eksiltilmesi de kastedilmiş olabilir. Her iki durumda da sabırlı olmak gerekir. Çocuklarımız öldüğünde feryadü figân etmemeliyiz. Onların bizlere Allah’ın birer hediyesi olduğunu düşünmeliyiz. Allah’tan geldi, yine Allah’a döndü, 'Cennetin bir kuşu oldu' demeliyiz. Tarla ve bahçelere ektiğimiz ürünler de bazan az verebiliyor ya da hiç vermeyebiliyor. Bu durumda Allah bizim nasıl tavır sergileyeceğimizi ölçmek istiyor. Bize düşen Allah çok verdiğinde şükretmek, az verdiğinde sabretmek ve asla isyan etmemektir. Çünkü onun hikmetinden suâl olunmaz. Allah’ım, sen bize, bu âyette sayılan korku, açlık, maldan ve candan ve üründen eksilme gibi imtihanlarla denediğin zaman sabr-ı cemil ihsan eyle, âmin.
DOĞRU SÖZLÜ OLMAK BİR HADİS, BİR YORUM “Benim en çok sevdiğim söz, en doğru olanıdır.” (Buhari, Vekale: 7, Hibe: 24; Camiüssağir, I. S. 84)
Bu hadis-i şerif, sosyal hayatımızın bel kemiğini oluşturuyor. Her zaman doğru söylemek gerekir. Yalana asla geçit vermemeliyiz. Doğru sözlülük mü'minlerin vasfı, yalancılık ise kâfir ve münafıkların vasfıdır. Doğru sözü bırakıp yalan söyleyen kişi, İslâmî olmayan bir vasıfla nitelenmiş olmaktadır. Hadislerde şaka bile olsa yalan söylemememiz gerektiği beyan ediliyor. Çünkü burada önemli olan insanın dilini yalana alıştırmamasıdır. Peygamberimiz (asm) şaka yaparken bile doğru söylemeyi tercih ederdi. Meselâ bazı sahabilere “iki kulaklı” diye hitap ederdi. Bu hem şaka, hem de doğru bir sözdür. Bundan kimsenin alınması da mümkün değildir. Yalan söyleyip “Şaka yaptım” demek de doğru değildir. Çünkü hem karşıdaki insanı incitmiş oluruz, hem de dilimizi yalana alıştırmış oluruz. Doğruluğun olmadığı yerde güven olmaz. Güvenin olmadığı yerde de sevgi olmaz. Sevginin olmadığı yerde de huzur olmaz. Peygamber Efendimiz (asm) eşlerin bile birbirilerine yalan söylemelerini tavsiye etmiş, ancak eşlerin yararına değilse onu söylememenin daha doğru olduğunu ifade buyurmuşlardır. Yani yalan söylemek yerine, hiçbir şey söylememeyi teşvik etmişlerdir. (Muvatta, kelâm: 18) Çünkü yalan aileye bir girdiği zaman o aileyi uçuruma yuvarlar. Peygamberimiz (asm); meleklerin, yalan söyleyenlerin yanından uzaklaştığını da bildiriyor. (Tirmizi, birr, 46.) Yine kabir azabının dört sebebini sıralayan Peygamberimiz (asm), bunların da, “Yalan söylemek, Kur’ân öğrenip ahkâmıyla amel etmemek, zina yapmak, faiz yemek.” (Buhari, Cenaiz: 92) olduğunu söylüyor. Hadislerde doğru sözlülükle ilgili en çok zikredilen hususlardan birisi de tüccarlarla ilgilidir. Şu hadis-i şerif çok dikkat çekicidir: “Alıp satanlar, alış verişi sıdk ve doğruluk üzere yaparlar, kusuru beyan ederlerse, alış verişleri satan hakkında da, alan hakkında da mübarek kılınır, bereketli hale getirilir. Yalan söylerler, kusurları gizlerlerse, belli bir kâr sağlasalar bile, alış verişlerinin bereketini kaybederler. Yalan karışırsa, alış verişlerinin bereketi yok edilir. Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar.” (Buhari, Buyu’: 19, 22.) Cenâb-ı Hakkın rahmet nazarıyla bakmayacağı kişiler arasında, malını yalan yeminlerle satan kişi de vardır. (Müslim, İman: 173) Genel olarak ifade edecek olursak, insan doğru sözlü olmalıdır. Allah özü ve sözü doğru olanların yardımcısıdır. Burada bir nokta daha önem arz etmektedir. Evet her zaman doğru söylemeliyiz. Ama eğer söyleyeceğimiz doğru söz birilerinin damarına dokunacak ve zarar verecekse o doğruyu orada söylememek gerekir. Susmak icap eder. Allah bizleri doğruluktan ayırmasın. “İnsana sadakat (doğruluk) yaraşır görse de ikrah, / Doğruların yardımcısıdır Hz. Allah.”
YRD. DOÇ. DR. ATİLLA YARGICI |
18.08.2010 |