Herkes kendi yaptığının hesabını verecek |
BİR ÂYET BİR YORUM
“Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız vardır. Siz onların ne yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.”
(Bakara Sûresi: 2/134.)
Yakub peygamberin (as) soyundan gelenlere “İsrailoğulları” denmektedir. Yakub’un (as) bir ismi de İsrail’dir. Hz. Yakub peygamber Yahudilik üzerine vefat edince çocuklarına, bu dine uymalarını vasiyet etmişti. Yakup peygamber, çocuklarından tek olan Allah’a ibadet etmeleri üzerine söz almıştı. (Bakara: 2/133) Âyetten anlaşıldığına göre Hz. Yakub’un oğulları, verdikleri sözleri unutmuşlar ve babalarının bir peygamber olarak Allah katındaki mevkiinden faydalanacaklarını düşünmüşler, bu yüzden de dinden uzaklaşmışlardı. (Şeyh Zade, Haşiyetü Şeyh Zade, I, s. 434.) İşte âyet-i kerime babalarının peygamberliğinin kendilerini kurtaracağı zannına kapılan Yahudileri ve onlar gibi düşünen diğer insanları uyarıyor. Peygamberimiz (a.s.m.) Haşimoğullarını uyarmış ve onlara, “Başkaları bana amelleri ile gelirken, siz sadece neseplerinizle gelmeyin” buyurmuştur. Yine Peygamberimiz (asm) kızı Fatima'ya ve halası Safiye'ye, “Kıyamet gününde bana amellerinizle gelin, neseplerinizle gelmeyin. Çünkü o gün ben sizden hiçbir şeyi uzaklaştıramam, size fayda verememem” buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de, “Sura üfürüldüğü zaman o gün aralarında ne soy sop vardır, ne de birbirlerine sorgulama” buyruluyor. (Mü’minun: 23/101) Âyetler ve hadisler, soyun sopun insana kıyamet gününde hiçbir faide vermeyeceğini gösteriyor. Kimi insanlar, geçmişleriyle övünmeyi çok severler. Geçmişlerinin, atalarının iyi olmasının kendilerini kurtaracağını zannederler. Halbuki tarih, geçmiş, atalar, övünmek için değil, ibret almak içindir. Atalarımızın yaşantılarından ibret alırsak bu bize fayda verir. Kuru kuruya övünmek bizi güzel işlerden uzaklaştırır. Günümüzde özellikle kendileri dinin gereklerini yapmayan, hatta inançları çok zayıf olan bazı kimselerle konuştuğunuzda, “Biz de Müslümanız. Bizim de dedemiz hoca, annemiz hacı” derler. Bu tip insanlar, dedelerinin hoca, annelerinin hacı olmasının kendilerine bir menfaat vereceğini zannederler. Halbuki kıyamet gününde herkes kendi yaptıklarından sorguya çekilecektir. Baba çocuğuna, dede torununa, çocuk da babasına, annesine ya da ninesine bir fayda sağlayamayacaktır. Yani babanın, ninenin iyi olması, salih amel işlemesi bizim sevap hanemizi kabartmaz. Böyle bir yanılgı insanı uçurumlara sürükler. Kıyamet gününde her koyun kendi bacağından asılır. İnsanın yaptığı ibadetler, iyilikler ona fayda verir. Kötülükler de zarar verir. Bu konuda bir aldanış içinde bulunmamak gerekir. Peygamberler bile çocuklarına, akrabalarına fayda verecek bir konumda değilken, normal insanların böyle bir durumda olması düşünülemez. Bu fikir insanın kendi kendisini kandırması demektir. Bu yüzden herkes daha yol yakın iken kendisi için bir şeyler, iyilikler, güzellikler yapmaya gayret etmeli, ibadetlerini aksatmadan yapmaya çalışmalıdır. Harama karşı helâlle korunmak BİR HADİS BİR YORUM “Haramla kendi aranızda helâlden bir engel koyunuz. Kim böyle davranırsa, ırzını ve dinini korumuş olur. Kim o engellere yaklaşırsa, koruluğun kenarında otlayan hayvan gibi olur. Ki o hayvanın koruluğa girmesi an meselesidir. Şüphesiz her hükümdarın bir koruluğu vardır. Yer yüzünde Allah’ın koruluğu da haram kıldığı şeylerdir.” (Camiü's-Sağîr, I, s. 77) Peygamber Efendimiz (asm) bu hadis-i şeriflerinde insanın haramlardan nasıl kaçınacağının yollarını gösteriyor. Özellikle içinde yaşadığımız çağda Hz. Muhammed’in (asm) bu öğüdüne çok ihtiyacımız var. Çünkü bu asır hadislerde çok zikredilen ahirzamanın özelliklerini taşıyor. Bu asırda insanlar haram ve helâlin ne olduğunu biliyor. Ama nefisler, haramı haram olarak bildiği halde yine de harama yöneliyor. Ahiretin elmas kıymetindeki değerini bildiği halde, cam parçaları hükmünde olan dünya menfaatlerini, haramları tercih edebiliyor. Yani bu asır, insana dünyayı bilerek tercih ettiriyor. İşte nefislerin pervaneler gibi günah ateşlerine düştüğü böyle bir asırda Allah’ın haram kıldığı fiil ve davranışlardan kaçınmak için Peygamberimiz (asm) yol gösteriyor. Buna göre haramla-helâl arasına helâlden bir duvar yapmak gerekiyor. Eğer böyle bir duvar olmazsa, insan haramın kıyısından köşesinden geçerken bir anda kendisini onun içinde buluverir. Bir çok insanın haram bataklıklarına düşmesi böyle oluyor. Koruluğun kenarında dolaşan bir hayvan koruluğun etrafı yüksek duvarlarla çevrili değilse bir anda koruluğa dalabilir. Yasak olan yerlerden otları yemeye başlar. Aynen bunun gibi insan da Allah’ın koruluğu olan haramlarla kendi arasında helâlden yüksek duvarlar çekmezse o koruluğa, haramlara kolay bir şekilde düşebilir. Bu yüzden haramların işlendiği bir çevrede bulunan bir insan, onlara bulaşma ihtimali olduğundan dolayı oradan hicret etmeli ve kendisine helâlden sağlam bir duvar örmelidir. Meselâ her çeşit haramı irtikap eden arkadaşlarla birlikte olan, birlikte gezen kimseler, ergeç arkadaşlarına tabi olacaktır. Bu yüzden o kötü arkadaşları düzeltme imkânı yoksa onları terk etmelidir. Onlarla arkadaşlık yapmamalıdır. Çünkü bu tür kötü arkadaşlar Allah’ın koruluğuna giren, yani haramları işleyen insanlardır ve diğer kişileri de o koruluğa çekmek isterler. Bazı kişiler kumar oynamaz. Ama kumar oynayan arkadaşlarıyla kumar oynanan mekânlara gider ve onları seyreder. Bu insan koruluğun kenarında dolaşan kimsedir. Ya da gayr-i meşrû hayat yaşayan kimselerle birlikte olan bir kişi, onların ballandıra ballandıra anlattıkları günahlara karşı içlerinden bir eğilim meydana gelir ve kısa süre içinde onlar da Allah’ın haramlarına girer. Bu yüzden ırzını ve dinini korumak isteyen Allah’ın haramlarına yaklaştıracak şeylerden kaçınmalıdır. Bunun için de düşünmek gerekir. “Acaba ben Allahın koruluğu olan haramların yanında yönünde dolaşıyor muyum?” diye kendimizi murakabe etmeliyiz. Mü'min her zaman bu murakabeyi yapmalıdır ki koruluktan uzak dursun. YRD. DOÇ. DR. ATİLLA YARGICI |
11.08.2010 |