Güncel |
Kanunlara sığınarak hukuk çiğnenmesin |
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Yasama, yargı ve yürütme gücünü kim kullanırsa kullansın, yasal güvencelerin arkasına saklanarak hukuk dışı yöntem ve yollarla ülkeyi, demokrasiyi ve cumhuriyeti kurtarma düşüncesinden vazgeçmelidir” dedi. Kanunlara sığınarak hukuk çiğnenmesin
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, ‘’Yasama, yargı ve yürütme gücünü kim kullanırsa kullansın yasal güvencelerin arkasına saklanarak hukuk dışı yöntem ve yollarla ülkeyi, demokrasiyi ve cumhuriyeti kurtarma düşüncesinden vazgeçmelidir’’ dedi. Anayasa Mahkemesinin 48. kuruluş yıl dönümü mahkemede düzenlenen törenle kutlandı. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu, bazı yüksek yargı üyeleriyle çok sayıda davetli katıldı. Başkan Kılıç, konukları, Anayasa Mahkemesine yeni seçilen üyeler Alparslan Altan, Engin Yıldırım ve Burhan Üstün ile birlikte karşıladı. Törende ilk olarak yeni üyeler and içti. Başkan Kılıç, yedek üyeler Altan ve Üstün ile asil üye Yıldırım’a and içmelerinin ardından kisvelerini giydirdi. Yeni üyeler, kisvelerini giydikten sonra protokol sırasında oturan davetlilerle tokalaştı. Kılıç, törende yaptığı konuşmada, Yüksek Mahkemenin kuruluşunun 48’inci yılında ülkenin halen en önemli sorunu olarak ön plana çıkan yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve sorumluluğu konusunu yeniden konuşmak durumunda kaldıkları için üzgün olduğunu ifade etti.‘’Üzgünüm zira Cumhuriyetimiz 87, Anayasa Mahkememiz 48 yaşında olmasına rağmen halen bu konuyu tartışıyoruz’’ diyen Kılıç, Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının aradan geçen bunca zamanda elde ettiği birikimlerinin çok önemli boyutlara ulaşmış olmasına rağmen insan kalitesine bağlı sorunlarını çözme başarısını gösteremediğinin görüldüğünü kaydetti. Yargıda bağımsızlık ve tarafsızlık adına yaşanan tüm olumsuzlukların kaynağında insanın ve ona bağlı niteliklerin bulunduğunu belirten Kılıç, şöyle konuştu: ‘’Yargının kendi içinden kaynaklanan sorunlarını ortaya koymaya çalışırken tek bir yargı mensubunu dahi hedef almadan sistemin öz eleştiri kapsamında bir değerlendirmesini yapmak arzusunda olduğumu peşinen ifade etmek isterim. Kastım yargı mensuplarının canını acıtmak değil yargının canını acıttığı insanların bilmesi gereken sorunları ortaya koyabilmektir. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, adil yargılanma ve sorunlarla dolu işleyişine ilişkin konularda toplumun çok ciddi kaygısı, endişesi ve şikayeti vardır. Bu çığlıklara sebep olan sorunları konuşmadan üstünü örtmek, ötelemek ancak hastalıklı bir hukuk devletinin böyle devam etmesinden çıkar sağlayanların bilinçli bir yöntemi olabilir. Oysa insan onuru ve hukukun üstünlüğü temeline oturan tarafsız ve güçlü bir yargı sistemi toplumun hayat sigortasıdır. "
KAYGILAR GİDERİLMEDİKÇE BAĞIMSIZLIKTAN SÖZ EDİLEMEZ
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, ‘’Gerek bakanlığın gerekse yüksek yargı organlarının kürsü hakim ve savcıları üzerinde oluşturduğu korku ve kaygılar giderilmedikçe bağımsızlıktan söz edilemez’’ dedi. Anayasa Mahkemesinin 48. kuruluş yıl dönümü, mahkemede düzenlenen törenle kutlandı. Törende konuşan Haşim Kılıç, Türk halkının bugünkü yargı düzeninden şikâyetçi olduğunu belirterek, hangi yüksek yargı kuruluşunun kaç kişiden oluştuğu, nasıl seçildiği gibi tartışmaların halkı doğrudan ilgilendirmediğini söyledi. Kılıç, toplumun, haksızlıklara karşı tek sığınak olarak gördüğü yargısının, aldığı kararın zamanı, sür'ati, etkisi ve kararı veren hakimin tarafsızlığı konularında kendini doğrudan ilgili gördüğünü, şikâyet ve mutsuzluklarını da bunlar üzerinde yoğunlaştırdığını anlattı. Kılıç, etkin, sür'atli, tarafsız ve bağımsız bir yargı konusunda yaşanan olumsuzlukların AİHM şikâyet yolunu cazip ve zorunlu kıldığını ifade etti. |
23.04.2010 |
DEMOKRATİKLEŞME İLE ÇELİŞİYOR |
Özgür Eğitim-Sen Başkanı Yusuf Tanrıverdi: Eğitimin ideolojikleştirilmesine göz yumulamaz. Hiçbir eğitim formasyonu olmayan askerlerin okullara girip öğretmen ve öğrenciler üzerinde tehdit oluşturması normal karşılanamaz. Sivil anayasayı ve demokratikleşmeyi tartıştığımız ortamda Millî Güvenlik dersi gibi bir uygulamanın var olması büyük çelişki. Derhal kaldırılması gerekir. OKULLARA ASKER DENETİMİ İÇİN Mİ?
Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez: Askerler bu yolla okulları da gözetim ve denetim altında mı tutuyorlar? Sivil ve demokratik eğitimin gereği olarak, Millî Güvenlik dersinin gerekliliği ve müfredatı MEB Talim ve Terbiye Kurulu tarafından tekrar ele alınmalı, gerekliyse dersin sivil öğretmenlerce verilmesi sağlanmalı. Militarist eğitime hayır OKULLARDA Millî Güvenlik dersine giren subayların, 1998-2008 yılları arasında 40’tan fazla ilde öğrenci ve öğretmenleri “namaz kılıyor, türbanlı, bölücü, solcu” diye fişlediklerine ilişkin gazetelerde yer alan haberler üzerine, eğitimciler ve hukuk çevrelerinden büyük tepki geldi. Eğitimci ve hukukçular bu uygulamanın sakıncalı olduğu ve derhal kaldırılması konusunda hemfikir. İşte bu konuda gazetemize açıklamalarda bulunan ve tepkilerine dile getiren bazı eğitimci ve hukukçuların görüşleri: HÜKÜMET ACİLEN BU DERSİ KALDIRMALI Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi: ”Millî Güvenlik dersi 1926 yılından beri okutulan bir derstir. 1998’e kadar dersin içeriği askerlik mesleğini tanıtan bilgilerle oluşmuşken bu tarihten sonra yakın tarihin ve güncel konuların işlendiği, değerlendirildiği tek ders olmuştur. Kıbrıs sorunu, Avrupa Birliği, Kürt sorunu, irtica, laiklik konularında çocuklara nasıl düşünecekleri muvazzaf ya da emekli subaylar tarafından öğretilmektedir. Ders kitabının içeriği tamamen askerler tarafından belirlenmekte olup MEB'in görevi ise sadece onaylamaktır. İşin açığı, subaylar resmi elbiseleriyle okullarda propaganda yapıyor, güncel siyasal ve sosyal meseleleri militer bir bakış açısıyla öğrencilere vermeye çalışıyorlar. Eğitim pedagojisi almamış subayların sınıfta olması ayrı bir handikaptır. Subayların olduğu ortamda idareciler ve öğretmenler kendilerini temkinli olmak zorunda hissetmekte, doğal ve rahat davranışlar gösterememekte düşüncelerini açığa vurmada çekingen davranmaktadırlar. 28 Şubat sürecinde ve öncesinde de öğretmenlerin İslâmcı, solcu, Alevi, Kürtçü, komünist diye fişlenmelerinde Milli Güvenlik dersi vermek için okullara gelen subaylar etkili olmuştur. Bu bakımdan millî güvenlik dersleri acilen kaldırılmalıdır. Ben bunları seneler önce söyledim ve bu demeçlerim sebebiyle 301. maddeden yargılandım. Şimdi ise ortaya çıkan fişleme belgeleri bunu doğruluyor. Bu demek oluyor ki, eğer bir bir ortaya çıkan Balyoz gibi darbe teşebbüsleri başarılı olsaydı, bu fişlemeler kullanılacaktı. Yani tutuklayıp stadyuma tıkayacakları insanları bu şekilde belirliyorlar. Dolayısıyla darbe teşebbüsünde bulunmak nasıl büyük bir suçsa, bu fişlemeleri yapmak da o kapsamda değerlendirilecek bir suçtur. Dolayısıyla savcıların bu konuda devreye girmesi gerekmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı ve Hükümetin de acilen bu millî güvenlik derslerinin kaldırılması yönünde düzenleme yapması şarttır.” ÖĞRENCİLERİN BEYNİ YIKANIYOR “Hiçkimsenin gelip okullarda siyaset yapmasına izin verilemez. Eğitimin ideolojikleştirilmesine göz yumulamaz. Öğrencilerin beyninin yıkanmasına ve militer propagandalara tabi tutulmasına izin verilemez. Hiçbir eğitim formasyonu olmayan askerlerin okullara girip hem öğretmenler, hem de öğrenciler üzerinde tehdit oluşturması normal karşılanamaz. Bu fişleme zihniyeti devletin millet üzerinde bir psikolojik harekâtıdır aynı zamanda. Hangi devlet milletine bir tehdit ve düşman algısıyla yaklaşıp bu şekilde fişleyebilir? Böyle bir milli güvenlik algısı olamaz. Bu devlet anlayışı değil, çete anlayışıdır. Bugün sivil anayasayı, demokratikleşmeyi tartıştığımız ortamda milli güvenlik dersi gibi bir uygulamanın var olması büyük bir çelişkidir. Derhal kaldırılması gerekmektedir.” Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez: PEDAGOJİK OLARAK SAKINCALI MİLLî Güvenlik Dersi’ne askerlerin girmeleri pedagojik anlamda sakıncalıdır. Bunların başka bir niyetle okullarda bulunması, öğrencilerin duyarlılıklarını ‘fişlemeleri’nin çok vahim bir durum olduğunu düşünüyorum. Eğitim, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ve Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenleri tarafından verilmelidir, denetimi de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılır. Anayasal olarak belirlenmiş olmasına rağmen uzun yıllardır lise öğrencilerinin görmüş olduğu Millî Güvenlik Dersi’nin üniformalı subaylar tarafından verilmesi anlaşılır şey değildir. Derse giren üniformalıların Millî Eğitim Bakanlığı’nın müfettişleri tarafından hiçbir şekilde denetimlerinin yapılmıyor olması da düşündürücüdür. Bu ders, pekala öğretmenler tarafından da verilebilir. Burada, insanın aklına başka bir soru geliyor. Daha önce de buna dikkat çekmiş, ‘askerler her şeyde olduğu gibi, bu yolla okulları da gözetim ve denetim altında mı tutuyor?’ Sivil ve demokratik eğitimin gereği olarak, bu dersin müfredatı ve gerekliliği Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yeniden ele alınmalı, eğer bu ders verilecekse, öğretmenler tarafından verilmesi için çalışma yapılmalıdır. Bunun, eğitim sürecinin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi adına önemli olduğunu düşünüyoruz.” |
23.04.2010 |
Kayıtların silinmesine suç duyurusu |
Ergenekon ana dâvâsını yürüten İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinden Hüsnü Çalmuk, Danıştay güvenlik kamera kayıtlarının silinmesi olayıyla ilgili olarak sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Silinen görüntülere suç duyurusu
Ergenekon ana dâvâsını yürüten İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinden Hüsnü Çalmuk, Danıştay saldırısının gerçekleştiği döneme ilişkin incelemesi için naip hakim olarak tayin edildiği Danıştay güvenlik kamera kayıtlarının büyük bir kısmının geri döndürülemeyecek şekilde silinmesi olayıyla ilgili olarak sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi naip hakimi Hüsnü Çalmuk tarafından Beşiktaş’taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyurusunda, mahkemenin ara kararı uyarınca Danıştay binasına ait görüntülerin bulunduğu güvenlik şirketinden gelen harddiskler üzerinde naip hakim aracılığıyla tam yetki verilerek bilirkişi incelemesi yaptırılması konusunda karar verildiği belirtildi. Suç duyurusunda, bütün bunların karşısında ‘’Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi’’ni içeren Türk Ceza Kanunu’nun 279. maddesindeki yasal zorunluluk gereği, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulması gerektiği vurgulandı. |
23.04.2010 |
Gül ve Erdoğan’dan kutlama |
CumhurbaşkanI Abdullah Gül, bir mesaj yayımlayarak Anayasa Mahkemesinin 48. kuruluş yıl dönümünü kutladı. Cumhurbaşkanı Gül, hukuk devletinde temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınmasının esas olduğunu belirtti. Anayasa Mahkemesinin 25 Nisan 1962’de göreve başladığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, yarım yüzyıla yaklaşan tarihiyle anayasa yargısı alanında önemli bir birikime ve deneyime sahip olduğunu ifade etti. Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç’a bir kutlama mesajı gönderen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, Erdoğan, kanunların Anayasa’ya uygunluğunu denetleyen Anayasa Mahkemesinin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyet’in temel kurumlarından biri olduğunu belirtti. |
23.04.2010 |
UYAP uluslar arası ilgi odağı oldu |
ADALET Bakanlığı tarafından hayata geçirilen ‘’Ulusal Yargı Ağı Projesi’’ (UYAP) aralarında Almanya ve İngiltere’nin de bulunduğu çok sayıda ülkenin dikkatini çekti. Bu ülkeler, UYAP’ı kendi ülkelerinden uygulamak için Adalet Bakanlığına işbirliği teklifinde bulundu. UYAP hakkında bilgi veren Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı Başkan Yardımcısı Mesut Orta, UYAP’ın geliştirilmeye açık bir sistem olduğunu ve Adalet Bakanlığının UYAP sistemini diğer ülkelere ihraç etme aşamasına geldiğini ifade etti. Orta, Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin yargı sistemine UYAP’ın bazı modüllerinin ihraç edildiğini ve bu ülkenin yargı bilişim uzmanlarına eğitim verilerek Bosna yargısının desteklendiğini söyledi. Almanya ve İngiltere’nin UYAP kapsamında işbirliği yapma çağrısında bulunduklarını vurgulayan Orta, Suriye, İran, Azerbaycan, Kosova, Makedonya, Polonya ve Gürcistan başta olmak üzere yaklaşık 40 ülkenin UYAP’ı incelediğini ve ülkelerinde uygulamak istediklerine dair taleplerde bulunduklarını anlattı. Orta, ‘’UYAP’ı ihraç etme aşamasına gelmemiz bizim için çok önemli bir seviyedir’’ diye konuştu. |
23.04.2010 |
TÜSİAD: AB süreci hızlandırılsın |
Türk sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) heyeti, AB dönem başkanlığı görevini yürüten İspanya’nın başkenti Madrid’e gelerek görüşmelerine başladı. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Madrid’deki temaslarıyla ilgili yaptığı açıklamada, ‘’Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin bir şekilde tekrardan enerjiye kavuşması gerekiyor. Bunun için Türkiye’nin yapması gereken şeyler olduğu gibi AB’nin de adımlar atması gerekiyor’’ dedi. TÜSİAD olarak AB dönem başkanlığını yürüten ülkelere rutin olarak ziyaretlerde bulunmalarından dolayı İspanya’ya geldiklerini söyleyen Boyner, “İspanya bizim için çok önemli bir dönem başkanı. Bu dönemde müzakerelerde 4 faslı açabileceğimizi düşünüyoruz. Bu noktada destek istemeye geldik” şeklinde konuştu. Türkiye’nin AB üyeliğine şüpheli bakan Almanya ve Fransa’nın dönem başkanlıklarında bile fasıllar açıldığını hatırlatan Boyner, yeni müzakere fasılları için İspanya’dan ciddi destek istediklerini dile getirdi. “Dünya sürekli gelişiyor ve gelişen dünyada Türkiye’nin önemini bir kez daha anlatmaya geldik” diyen TÜSİAD Başkanı, “İspanya, Türkiye’nin önemini gören ülkelerden bir tanesi. Son krizden sonra AB’nin rekabet gücü, ciddi şekilde sorgulanmaya başlandı. AB’nin mutlaka birşeyler yapması gerekiyor ve Türkiye ile işbirliğinin çok önemli olacağını düşünüyorum. Sadece Türkiye ile ticaret yapmak değil Türkiye ile birlikte diğer coğrafyalara da gitmek de çok önemli. Kriz süresince Türkiye, farklı ekonomik ilişkilerini çok ilerletti. Aslında AB ülkeleri de bundan yararlanabilirler” görüşünü savundu.İspanyol makamlarıyla görüşmelerinde Kıbrıs meselesinin de gündeme geleceğini kaydeden Boyner, “KKTC ile direk ticaretin başlaması Kıbrıs sorununun çözümünde önemli bir adım olacaktır. AB tarafından verilen fakat yerine getirilmeyen bir takım sözler var. Kıbrıs’ta görüşmelerin sürmesi çok önemli” açıklamasında bulundu.Bu arada AB dönem başkanlığını yürüten İspanya’nın Türkiye’deki anayasa değişiklik paketine destek veren açıklamasıyla ilgili görüşü sorulan Boyner, “Yeni daha liberal bir anayasa konusuna zaten kimsenin karşı çıktığı yok. Anayasa değişikliği şu anda mecliste görüşülüyor ve meclis içinde, mecliste olmazsa referandum gibi meşru yollarla çözüme gidilecektir. Bizim o konuda AB’den birşey beklememiz söz konusu olamaz. Biz TÜSİAD olarak anayasanın bütününün değişmesini ve kuvvetler ayrılığı ilkesine sahip çıkılmasını çok önemsiyoruz. Biz söyleyeceğimizi söyledik artık bu konuda daha fazla söyleyecek birşeyimiz yok” cevabını verdi. |
23.04.2010 |
SORUNLARIN ÇÖZÜM ADRESİ, MECLİSİMİZ |
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Meclisin, millet iradesinden aldığı güçle, dün olduğu gibi bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin temel güvencesi, sorunların çözüm adresi ve zemini olduğunu belirtti. Şahin, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajında, milletin ortak iradesinin eseri olan TBMM’nin açılışının 90. yıldönümünü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı büyük bir coşkuyla, gururla kutladıklarını ifade etti. Milleti, hazin bir yıkılıştan muhteşem bir bağımsızlık mücadelesine, ardından Cumhuriyetin kuruluşuna taşıyan Meclisin, Türkiye’nin önünde yepyeni ufuklar açtığını kaydeden Şahin, tarihin akışını değiştiren bu olağanüstü başarının altında yatan en büyük etkenin, Meclisi kuran kahramanların, ulusal çıkarları her zaman kişisel düşüncelerinden önde tutabilmeleri olduğunu vurguladı. Şahin, “Büyük bir birikime sahip Meclisimiz, millet iradesinden aldığı güçle, dün olduğu gibi bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin temel güvencesi, sorunların çözüm adresi ve zeminidir. Bu anlayışla demokrasimizi güçlendirmeye, özgürlüklerimizi genişletmeye, hukuk sistemimizin standartlarını yükseltmeye, ekonomimizi daha büyütmeye çalışıyoruz. Cumhuriyetimizin ideallerinin taşıyıcısı olan Meclisimiz, Türkiye’nin dünya milletler camiasındaki saygın yerinin pekiştirilmesi için yürütülen çalışmalara da aktif destek vermektedir.’’ |
23.04.2010 |
Tapu memuruna cep telefonu yasağı |
TAPU sicil müdürlüklerinde personelin hizmet binası içerisinde cep telefonu kullanmasının ‘’sakıncalı’’ olduğu gerekçesiyle engellenmesi kararlaştırıldı. Alnınan bilgiye göre, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 20. Bölge Müdürlüğü, tapu sicil müdürlüklerine ‘’cep telefonu’’ konulu bir yazı gönderdi. Yazıda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde 6 Nisan 2010 tarihinde yapılan değerlendirme toplantısında alınan karar uyarınca, ‘’tapu sicil müdürlüklerinde tüm personelin hizmet binası içerisinde cep telefonu kullanımının sakıncalı olduğu ve engellenmesi gerektiğinin bildirildiği’’ belirtildi. Tapu sicil müdürlüklerine gönderilen yazıda, ‘’Hizmet binası içerisinde tüm personelin cep telefonu konuşmalarının sonlandırılması, iletişimin şahsi ve özel işlere sirayet etmeyecek şekilde müdürlüğün dahili telefonu vasıtasıyla sağlanması, yine işlem servisi içerisinde cep telefonu kullanımının yasak olduğuna dair yazı asılması ve buna rağmen görüşme yapılmak istenmesi halinde usulünce uyarılması’’ istendi. Türk İmar-Sen Genel Merkezi, uygulamayla ilgili olarak Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne yazılı olarak itirazda bulundu. Sendika Genel Başkanı ve Genel Mevzuat Sekreteri Mehmet Başpınar imzasıyla gönderilen yazıda, bu kararla, ilgili personelin teknolojik imkanlardan mahrum bırakıldığı ve haberleşme hürriyetinin kısıtlandığı savunuldu. |
23.04.2010 |
Çalışanlar ‘eşit işe, eşit ücret’ istiyor |
TÜRK Büro-Sen Bursa Şube Başkanı ibrahim Bulut, ‘eşit işe, eşit ücret’ uygulamasının hayata geçirilemediğini söyledi. Maliye Bakanlığı’nın, kendi çalışanları arasında ücrette adaleti zedeleyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, ilk ve tek bakanlık olma özelliğini kazandığını öne süren Bulut, “Gelir ve giderin en tepesindeki bürokratlar arasında geçmişte yaşanan gizli çekişmeler, sözde reform sonrasında iyiden iyiye açığa çıkmıştır. Bu çekişmelerden ise daima çalışanlar zarar görmüş ve halende görmeye devam etmektedir” dedi. Maliye teşkilatında aynı işi yapan ancak, farklı ücret alan çalışanlar arasındaki arkadaşlık hukukunun da yara aldığını savunan Bulut, uzman olan, olmayan ayrımı, uzmanları, uzman olmalarından dolayı sevindiremediğini, uzman olamayanları da mutsuz ve geleceğinden umutsuz bir çalışan haline getirdiğini kaydetti. Taleplerinin karşılanmaması durumunda eylem yapacaklarını vurgulayan İbrahim Bulut, kurum idari kurulu toplantılarının verimli geçeceğini umduklarını kaydetti. |
23.04.2010 |
Sağlıkçılar online sınav yapılmasını istiyor |
LİSANS tamamlayarak üniversite mezunu olmak isteyen sağlık çalışanları sınavların internet üzerinden yapılmasını istedi. Türk Sağlık-Sen yaklaşık 30 bin sağlık çalışanı için lisans tamamlama eğitiminin yapıldığı, Erzurum Atatürk, Malatya İnönü ve Samsun 19 Mayıs üniversitelerine başvuru yaparak final ve bütünleme sınavlarının internet üzerinde yapılmasını talep etti. Sendika tarafından yapılan başvuruda sağlık çalışanlarının iş gücü ve zaman kaybının önlenmesi ve ekonomik zorluk yaşayan çalışanların kayıp yaşamaması için final sınavlarının internet üzerinden yapılması istendi. Bunun mümkün olmaması halinde bütünleme sınavlarının internet üzerinden yapılması isteği dile getirildi. Sendika tarafından yapılan başvuruda internet üzerinden sınav isteğinin çeşitli sebeplerle karşılanmaması halinde öğrencilerin, ulaşım, konaklama gibi sorunlar yüzünden mağdur olmaması için sınav merkezi sayılarının arttırılması talep edildi. |
23.04.2010 |
Hafızlar birincilik kürsüsüne çıktı |
‘HAFIZLIK ve ezanı güzel okuma’ yarışması Marmara Bölge Finali sonuçları açıklandı. Hafızlık dalında Kocaeli İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisi Recep Emre Yıldız birinci oldu. Ezanı güzel okuma dalında ise Bursa İpekçilik Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden Mustafa Demiraslan ipi göğüsledi. |
23.04.2010 |
Gençliğin nabzı Ankara’da atacak |
24-25 Nisan 2010 tarihleri arasında yapılacak, I. Risale-i Nur Gençlik Kongresi’ni gerçekleştirmek için bütün hazırlıklar tamamlandı. 10 adet masa çalışmasının yer alacağı kongreden çıkacak olan deklarasyonlar, 16 Mayıs’ta Ankara’da düzenlenecek Gençlik Şöleni’nde kamuoyu ile paylaşılacak. Risale-i Nur Enstitüsü Genel Sekreteri Şener Boztaş Gençlik Kongresi hakkında gazetemize bilgi verdi. Enstitü’nün amacının Said Nursî’nin ve Risâle-i Nur’un doğru bir şekilde anlaşılması ve anlatılması olduğunu söyleyen Boztaş, Risâle-i Nuru ve verdiği mesajları bilimsel veriler ışığında incelemeyi hedeflediklerini, bunun için de akademik organizasyonlar ve yayın faaliyetleri düzenlediklerini bildirdi. Boztaş, gençlere has bir kongre organize etmelerinin sebebini şöyle ifade etti: “Hem bireysel olarak, hem de Risâle-i Nur formasyonu içerisinde kendini geliştirebilmiş, alanındaki verilere hâkim, aynı zamanda Risâle-i Nurun mesajını sindiren bir akademik personel ihtiyacı had safhada. Okuyan, araştıran, yazan, konuşan araştırmacılara ihtiyacımız var. Doğrudan, Üstadın da metodu olduğu üzere, insana yatırım yapmamız gerekiyor. Daha donanımlı daha hür düşünceli, bilgili, gayretli insanların yetişmesine gayret etmemiz lâzım. Bizim gençlik kongresi yapmaktaki maksadımız, bu konulara meyilli, meraklı genç kardeşlerimize bir motivasyon sağlamak, onlar için bir zemin oluşturmak. Bu kardeşlerimiz şimdi bu heyecanı yaşadıktan sonra ilerde kendilerini geliştirmiş olacaklar ve bizim insan kaynağımızı, ilerleyen dönemlerde karşılamış olacaklar. Yapacakları akademik kariyer, ortaya koyacakları makaleler vs.. Risâle-i Nur hizmetine ilerde büyük katkılar sağlayacak.” Hem Risâle-i Nur okuyan, hem de herhangi bir fakültede öğrenimini sürdüren her bir gencin Medresetüzzehra talebesi olduğunu aktaran Şener Boztaş, “Malûm Medresetüzzehra projesi Üstadın hayatının projesidir. Baktığınız zaman gerçekleşmemiş proje gibi gözükmekte. Ama biz böyle değerlendirmiyoruz. Çünkü Medresetüzzehra’nın hedefi olan çift kanatlı eğitimi almış oluyorlar. Bir yanda müsbet ilimleri fakültelerinde öğreniyorlar, diğer yandan Risâle-i Nur aracılığıyla dinî ilimlerin eğitimini alıyorlar. Bu tür faaliyetler, genç kardeşlerimizin yetişmesine, yeşerip meyve vermesine vesile olacak diye düşünüyoruz” dedi. Katılımcılara; Lisans, Master ve Doktora dönemini de içine alacak şekilde, 30 yaş sınırı koyduklarını hatırlatan Boztaş, “Hanımlarla birlikte Türkiye’nin her tarafından 120 genç kongreye katılacak. İşin bir başka güzel tarafı bu katılımcıların 100’e yakını tebliğ sunacaklar. Biz burada tebliğlerin muhtevasına, akademik değerine çok bakmıyoruz. Bizim için önemli olan böyle bir gayretin içine bu kardeşlerimizin girmesi. İlk kez yapıyor olmak önemlidir. İleriki dönemlerde elbette kalitesini geliştirmiş olacağız” diyerek katılımcı yoğunluğuna dikkati çekti.
AHLÂK VE DİN MASASINA YOĞUN KATILIM VAR
Masa çalışmaları için 8 ayrı konu belirlediklerini belirten Risale-i Nur Enstitüsü Genel Sekreteri Şener Boztaş, bazı masalara talep çok olduğu için ikiye böldüklerini ve toplam 10 masa çalışması olacağını anlattı. Boztaş, masalara olan katılımcı yoğunluğunu şöyle değerlendirdi; “En fazla Ahlâk ve Din masalarına talep var. Siyaset masasına daha yoğun katılım olur gibi tahmin ediliyordu, ama öyle olmadı. Aslında buradan gençlerin gündemini görebiliyoruz. Yani kendi dünyalarında meşgul oldukları alanları, içerisinde bulundukları arkadaş çevresinde belki konuşup gözlemledikleri sorunları buradan çıkarabiliyoruz. Üniversite gençliği arasında bir din sorunu olduğunu, arkasından o sorunu aşmış bile olsa, ahlâk konusunda bir takım sorunlar yaşandığını, çıkarabiliriz. Bizim çalışma alanlarımızın dışardan ilk bakıldığı şekilde siyaset değil, din, ahlâk ve ibadet olduğunu gençlerin de bunun farkında olduğunu görmek güzel.” Buna göre Ankara‘daki program şöyle: 23 Nisan Cuma günü Ayaş’ta katılımcılar toplanmaya başlayacaklar. Kongre, 24 Nisan Cumartesi günü saat 14’te başlayıp 25 Nisan Cumartesi günü saat 16’ya kadar devam edecek. İlk gün herkes kendi masasıyla ilgili çalışmalarını sürdürecek, tebliği olan onu sunacak, olmayan müzakerelere katılacak. Akşam katılımcılara yönelik sohbet ve eğlence içeren bir program olacak. Pazar günü her masa kendi sonuç bildirilerini hazırlayacak. Deklarasyonlar 16 Mayıs’ta Ankara’da yapılacak olan I. Risale-i Nur Gençlik Şöleninde hem dâvetlilere, hem de kamuoyuna açıklanacak.
8 MASA ÇALIŞMASI YER ALIYOR
Masa çalışmaları için Ankara’yı coğrafî olarak ortada olması gerekçesiyle seçtiklerini belirten Boztaş, hanımlara ait Aile ve Gençlik masasının, İstanbul’da gerçekleştirileceğini söyledi. Kongrede, Ahlâk ve Gençlik; Eğitim ve Gençlik; Kültür, Sanat ve Gençlik; Aile ve Gençlik [Hanımlar masası]; Din ve Gençlik; Siyaset ve Gençlik; Bilim ve Gençlik; Hürriyet ve Gençlik masaları yer alıyor.
Hanımlar İstanbul'da
Hanımlar masası olan Aile ve Gençlik ise, İstanbul’da bir araya geliyor. Risale-i Nur Enstitüsü’nün Vefa’daki merkezinde masa çalışması yapacak hanımlar grubunda, 10 kişi yer alıyor. Çevre illerden gelen katılımcılar, hazırladıkları tebliğler üzerinde Cumartesi 14’ten, Pazar 16’ya kadar müzakere yapacaklar. Katılımcıların kalacakları yer ve yemek ihtiyaçları Risale-i Nur Enstitüsü tarafından karşılanacak. |
ELİF NUR KURTOĞLU / İSTANBUL 23.04.2010 |
Oğluna 23 Nisan hediyesi olarak böbreğini verdi |
Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde böbrek bekleyen 7 yaşındaki Ahmet Kağan Çakar’ın 23 Nisan Çocuk Bayramı hediyesi, babasının böbreği oldu. Bir süredir böbrek yetmezliği çeken ve donör aranan Ahmet’e, babası Çakar’ın böbreğinin uygun olduğunu tahliller sonucunda anlaşıldı. Olayların normal seyrinde geliştiğini ve babayı ikna ettiklerini anlatan Prof. Dr. Hoşcoşkun, böylece büyük bir 23 Nisan hediyesi verilmiş olduğunu söyledi. Şener Çakar ise, “Oğluma 10 tane böbreğim olsa yine de veririm. Başkalarına da veririm.” dedi. Anne Buket Şahin de çocuğu sağlığına kavuştuğu için çok sevinçli olduğunu belirterek, “Ben nakil için babasına bir şey söylemedim. İkisi kendi aralarında konuşmuşlar. Hattâ oğlum, babası bir yere gideceği zaman, “Baba, ne olur ne olmaz böbreğini buraya bırak da git.’ diyormuş” şekline konuştu. |
23.04.2010 |
Helâl kazanç için çalışmak ibadettir |
Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren, “Kişinin aile fertlerinin geçimini sağlamak için çalışıp yorulması bir ibadet olduğu gibi, kazancını helâl yoldan, İslâmî ahlâk ve fazilet ölçüleri içinde elde etmesi de bir ibadettir” dedi. Aktif İşadamları ve Sanayiciler Derneği (AKTİSAD) tarafından düzenlenen ‘Ticarette Ahlâk’ konulu konferansta konuşan Prof. Döndüren, İslâmî ölçülerle ticaretin nasıl yapılması gerektiği konusunda açıklamalarda bulundu. Hz. Ömer’in, halifeliği sırasında valilerine yayınladığı genelgeyi hatırlatan Prof. Döndüren, “Hz. Ömer genelgesinde, ‘Yapacağı ticaretin İslâmî esaslarını bilmeyen kimse, bizim çarşı ve pazarımızda alış veriş yapmasın’ demiştir. İnsanların birbiriyle ticarî ve ekonomik ilişkilerini İslâmî açıdan ele almak önemlidir. Günümüzde önemli ticarî meselelerde İslâmın statik ve donuk bir yapı yerine açılımcı bir yapısı bulunması büyük bir zenginliktir” diye konuştu. |
23.04.2010 |
Yeni ‘100 ABD doları’ |
ABD Merkez Bankası, yeni 100 dolarlık banknotları tanıttı. İleri teknoloji ürünü banknotlar, sahte para kalpazanlarının işini oldukça zorlaştıracak. Yeni banknotlar, 2011 Şubat’ında tedavüle girecek. Gelecek nesil 100 dolarlar “Yeni Benjaminler” olarak adlandırılıyor. Başşehir Washington’daki Merkez Bankası’nda yer alan Hazine’nin Nakit Odası Departmanı’ndaki bir törenle görücüye çıkarıldı. ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner ve Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke tarafından kamuoyuna tanıtılan banknotlar, dünyada ABD dışında en fazla sahtesi üretilen paralar olan şimdiki 100 dolarların yerine geçecek. Sahte 100 dolarların “aşırı” derecede gerçekçi olanları Kuzey Kore’de üretiliyor. Amerikan istihbarat birimleri bu banknotlara “supernote” adını veriyor. |
23.04.2010 |
Modern hayat kanser sebebi |
Dünyada kadınların ölüm sebepleri arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan meme kanserini tetikleyen en önemli faktörün modern hayat tarzı olduğu belirtildi. Uzmanlar bunları, çocuk doğurmama, emzirmeme, hormon alımı, aşırı kilo, fiziksel aktivitelerin azalması, stres ve alkol gibi etkenler olarak sıraladı. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Gazioğlu, Sağlık Bakanlığı’nın ve üniversitelerin bilgileri birlikte değerlendirildiğinde en iyimser ihtimalle Türkiye’de her 11-12 kadından birinde meme kanseri görüldüğünü söyledi. Gelişmiş ve modern hayata geçmiş ülkelerde meme kanserine rastlanma sıklığının çok daha fazla olduğunu belirten Prof. Dr. Gazioğlu, bir ülkede ne kadar modern bir hayat yaşanıyorsa, bu ülkenin kadınlarında meme kanserinin daha çok görüldüğünü vurguladı. |
23.04.2010 |
Kitap fuarında korsan kitap |
15. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda polisin yaptığı denetimlerde, 5 bin 396 adet bandrolsüz ders kitabı ele geçirildi. İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü Fikri ve Mülkiyet Hakları Büro Amirliği ekipleri, 17-25 Nisan arasında devam eden fuarda korsan denetimi yaptı. Her gün onlarca yazar, san'atçı, gazeteci ve siyasetçiyi ağırlayan fuarda Y.D. ve H.A.E.’ye ait stantta, 5 bin 396 adet bandrolsüz ders kitabı ele geçirildi. Stant sahipleri hakkında kanunî işlem başlatıldı. Fuarda daha önce yapılan denetimde de C.U., C.T. ve F.K.’ye ait stantlarda, 880 adet bandrolsüz kitap ve 2 bin 443 şüpheli bandrollü kitap bulunmuştu. |
23.04.2010 |