Görüş |
Denetlenmeyen kör kuruş kalmasın
Türkiye’de vergi vermeye karşı oluşmuş psikolojik bir direnç vardır. Bu direnç bazı durumlarda “vergi kaçırma” ve bazen de “vergiden kaçınma” şeklinde tezahür eder. ‘Vergi kaçırma’ yasal olmayan bir vergiye karşı direnme yoludur. ‘Vergiden kaçınma’ ise iyi yetişmiş vergi uzmanlarının malî mevzuatın satır aralarındaki boşluklardan yararlanarak geliştirdikleri bir tür vergi ödememe yoludur ve tamamen yasaldır. Her iki halde de esasında sonuç aynıdır: Devlete daha az vergi ödenir. Batı aleminde “tax payer” denen mükellef, acaba neden vergi vermek istemez? Vergi vermemeye veya daha az vermeye dönük oluşan bu direncin kaynağı nedir? Direncin kaynağı, mükellef nezdinde oluşan ‘verdiğim vergiler kamu kesimince etkin harcanmamakta ve kamu kaynakları israf edilmekte’ olduğuna ilişkin yaygın inançtır. İşte bu noktada toplanan her kör kuruş verginin etkin, verimli ve israftan uzak kullanıldığına ilişkin “iyi yönetim ve verimli harcama” örneklerinin kamuoyu ile paylaşılması mükelleflerin ikna edilmesine ilişkin atılmış olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir. Pek tabiî ki demokrasilerde ‘iyi yönetim’ ve ‘verimli harcama’ örnekleri etkin çalışan denetim kurumlarının ürettiği denetim ve inceleme raporlarıyla sağlanabilir. Sayıştay, halkın vergilerini ve halkın vergileri ile oluşan bütçenin harcanmasını TBMM adına denetlemek ve bulgularını raporlayarak yine halkın temsilcileri olan Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmakla görevli bir denetim kurumudur. Sayıştay, bu görevi icra ederken bağımsız hareket eder ve Fransızların deyişiyle suijenarist (kendine has) bir yüksek yargı organıdır. Şu sıralar Sayıştay’ın yeni teşkilât yasası ve denetim alanının genişletilmesi gündemde. Sayıştay, Avrupa uygulamalarını da dayanak yaparak askerî harcamalar ve belediyelerin birlik ve şirket denetimleri de dahil denetlenmeyen kamu harcamaları, incelenmeyen kamu malları kalmasın istiyor. Hatta bana kalırsa denetleyen Sayıştay’ın başkanı mı olur, yoksa meclis başkanının belirleyeceği başka bir kıdemli denetçi mi olur her kim olursa olsun örtülü ödenek bile denetlenmelidir. Bununla beraber Sayıştay’ın denetim ve inceleme raporlarının görüşülmesi ‘Plan ve Bütçe Komisyonu’ tarafından değil, Batı Avrupa ülkelerindeki gibi muhalefetin çoğunlukta olduğu yeni kurulacak ‘Sayıştay Komisyonu’ tarafından yerine getirilmelidir. Daha etkin ve verimli işleyen bir Sayıştay, mükelleflerin vergiye karşı direncini minimize edebilir. Halkın vereceği vergileri arttırabilir. Türkiye’nin iyi yönetim ve etkin harcama örneklerine ihtiyacı var. Yazarı ile çizeri ile aydını ile buna destek olmalıyız. Çünkü çocuklarımıza miras bırakacağımız geleceğin Türkiye’sini bu destekler şekillendirecektir.
HAKAN YILMAZ |
21.04.2010 |
Herkes gibi
İnsan, kendisini kandırmak ve yaptığı işin mâkul ve meşrû olduğunu vicdânına kabûl ettirmek için, dâimâ mâzeret bulmaya meyyâldir. Aklın ve yüce duyguların râhatsız etmesinden kurtulabilmenin bir yolu budur. Diğer yollar ise daha kötüdür: hissiyâtını herhangi bir şekilde uyuşturarak sarhoş olmak veyâ haksızlığı, zulmü, dalâleti bir meslek olarak seçmek… “Ne yapalım? Herkesin yaptığını yapmamak mümkün olmuyor. Zaman böyle gerektiriyor. Tamâmen dünyâyı terk edip, başkalarına kàbil-i tatbîk olmayan bir misâl olmak iyi değildir.” Vesâire, vesâire… Bu bahâneleri inceleyecek olursak, aslında nefsimizin şeytana tam mânâsıyla mağlûp olup, aklımızı, kalbimizi, rûhumuzu iknâa çalıştığını fark ederiz. Tabiî, bu müdâfaalara kanıp, huzûr içinde dünyânın çeşitli çirkinliklerine daldık mı, arkası çorap söküğü gibi gelecektir. Yaptığımızı hoş görmek ve hoş göstermek gayreti ile öyle garip te’vîlâta başlarız ki, kendimiz bile bu avukatlığımıza şaşarız! Âdetâ, aynı hatâları yapanların çokluğu bizi takviye eder. Başkaları ile birlikte hareket etmenin verdiği ferâhlıkla, onların arkalarına, gölgelerine gizlenerek kalabalığa karışıp kaybolacağımızı hesâp ederiz. Halbuki, önce kendimizden saklanamayacağımızı kesinlikle bilmekteyizdir. Sonra, kendi cinsimizden birilerinin bizden haberdâr olabileceği ihtimâlinin farkındayızdır. En önemlisi, kâinâtı kuşatan bir ilmin bizim en gizli duygu ve düşüncelerimizi, en ince ayrıntılarına kadar ihâta ettiğini sezmekteyizdir. Demek, bütün özürler boşuna; bütün bahâneler geçersizdir. Hukukda, suçun şahsîliği diye bir umde vardır. Ben de herkes gibi davrandım, diyerek işlediğimiz suçlardan temize çıkmamız mümkün değildir. Başkasının yaptıklarına bakarak, uydum kalabalığa tesellîsi, netîcede hiç işe yaramaz. Onların yaptıklarından ötürü bizi suçlamazlar. Ancak, biz de kendi yaptıklarımızı başkalarına yıkarak mes’ûliyetten kurtulamayız. Bir işi zorla ve irâde dışı yaptırmak ayrı konudur. Tamâmen kendi isteğimizle, gücümüz dâhilinde, serbest irâdemizi kullanarak yaptıklarımızdan sorumlu olmamak kabil midir? Kendimize iyi bir çevre, birlikte doğru yolda yürüyecek arkadaşlar, hayrı ve fazîleti telkîn edecek dostlar, yanlışlarımızdan dolayı îkaz edecek yoldaşlar edinmemiz, büyük ölçüde, bu gibi tehlikeleri önleyecektir. Zaman gerçekten cemâat zamanı… İnsanın, yalnız kalarak, seller gibi akan çeşitli mânevî musîbetlere karşı koyabilmesi zor… Açık denizlerde kaptanların devamlı rota kontrol ve tashîhleri yaptıkları gibi, bizler de ancak, hayat ummânında yol gösteren nirengi noktalarını gözden uzak tutmazsak, selâmet sâhillerine ulaşabiliriz. İşte onlardan biri ve ışığı en parlak olarak bizlere ulaşan bir deniz feneri mesâbesindeki Risâle-i Nûr Külliyâtı… “Ey nefsim! Deme: ‘Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyâya dalmış, hayâta perestiş eder, derd-i maîşetle sarhoştur.’ Çünki, ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insânî değişmiyor, ziyâdeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor. Hem deme: ‘Ben de herkes gibiyim.’ Çünki, herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musîbette berâber olmak demek olan tesellî ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.” Ekser, ağacın katili, baltaysa; yine; Sap, aynı ağaç cinsine âit, biline!.. Şeytan sana neyler; onu nefs dinlemese?.. Dizginleri hiç verme o nefsin eline!
EKREM KILIÇ [email protected] |
21.04.2010 |