Kültür-Sanat |
Abdulhamid, fotoğrafın hamisiydi |
FOTOĞRAF MERAK İŞİ
Fotoğrafçılığa nasıl başladınız, başlama hikayenizi anlatabilir misiniz bize?
Fotoğraf çekme işi, biraz bir şeylere merak duyma, bir şeylere şekil verme gibi merakla başlıyor. Meselâ ben çocukken taşlara şekil vermeye çalışırdım, onlarla uğraşırdım. Çakıyla, çiviyle yumuşak taşlara şekil vermeye çalışırdım. Resim yapmayı da seviyordum o zamanlar. Fotoğrafta da bir mizansen bir kompozisyon yapıyorsunuz. Sonra o kompozisyonu sabitleyebiliyorsun bir yerde. Bu, benim çok ilgi mi çekmişti. İlk fotoğraf çekmeye çocukluğumda başladım. O zamanlar filmi doldurduktan sonra banyo yapılıyordu fotoğraflar. Şimdiki gibi dijital değildi. Çek, hemen gör olmuyordu. Makinaya bir makara film koyduğun zaman tamemen dolması lâzım. Bu tür şeyler ilgimi çektiği için babamdan bir makina istedim. Babam da sağolsun eski Rus makinaları “Zenitler”in daha da eski versiyonu yarı kompak bir makina almıştı. Onunla ilk fotoğraf denemelerime başlamıştım. Ortaokuldaydım o zamanlar. Daha sonra üniversite yıllarında daha gelişmiş elektronik bir makina alarak, o zamanlar harçlığımı bu işe vererek ciddî olarak fotoğrafla ilgilenmeye başladım. O zamanlar kendi kendimize denemeler yapıyoruz, çekimler yapıyoruz. Dolayısıyla fotoğrafa olan ilgi insanı cezbediyor.
Bildiğimiz kadarıyla fotoğrafla uğraşmak bir hayli maliyetli bir iş. Bu maliyetlerin altından nasıl kalktınız?
Bu iş pahalı bir iş olduğu için ticarî olarak da bir tarafa yaslamam gerekiyordu. Fotoğraf çekiyoruz, ama cebindeki harçlığı bitirmeyen bir şey değil. Hemen bir makara filmi banyo ettirip karta bastırmak şimdiki parayla 50 lira civarında. Yılda bir makara ya da altı ayda bir makara çekmiyorsunuz. Eğer fotoğrafa merakınız varsa haftada bir belki haftada üç makara film tüketiyorsunuz. Bu bir öğrenci için epey bir masraf. O zaman şöyle düşündüm. “Bir yandan da eşe dosta ticarî fotoğraflar çekeyim” dedim. Bir kaç tane de ajans yöneticisi arkadaşımız vardı. Böylece ticarî fotoğraf çekimlerine başladık. Bu arada üniversitede okurken fotoğrafçılıkla ilgili kursa gittim. Ticarî fotoğraf çekmeye başlayınca bizi orası aldı, götürdü. Fotoğrafa ilgi duymak, sevmek yetmiyor. Bir tane makina alacaksın. Fotoğraf çekeceksin. Bu sefer objektifler, aydınlatmalar, para flaşlar ...vs. devreye giriyor. Eğer bu işi piyasa yapacaksan ciddî yatırım da yapman gerekiyor. Derken bu işe kendimi iyice kaptırdıktan sonra, “Ben bu işin okulunu okumam lâzım” dedim. Bunun üzerine Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde fotoğrafçılık üzerine master yaptım. Okuldan mezun olur olmaz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’de fotoğraf editörü olarak çalışmaya başladım. 4-5 sene orada çalıştım.
Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz?
Farklı olanı, kimsenin dikkat etmediğini çekmeye çalışıyorum. Sabah saatlerinde millet uykudayken fotoğraflar çekmeyi seviyorum. Fırsat buldukça kimsenin gidemeyeceği yerlere gidip fotoğraflar çekmeyi seviyorum. İnsan yeterki fotoğraf çekmeye merakı olsun en basit konulardan bile san'at anlamında harika fotoğraflar çekilebilir. Meselâ şehir hayatında benim iş yerimin bulunduğu sokakta her sabah geldiğimde gelişi güzel sokağa yayılmış çöp yığınlarıyla karşılaşıyorum. Şehir insanının yaşantısını, tezadları fotoğraflamak ilginç sonuçlar ortaya çıkarabilir....
ORTADOĞU VE BALKANLARIN GÖRÜNTÜLÜ HAFIZASI İSTANBUL’DA
Fotoğrafçılık Türkiye’de ne zaman başladı?
Türkiye’de fotoğrafın en büyük hamisi Sultan Abdulhamid olmuştur. Döneminde bütün Osmanlı coğrafyasının fotoğraflarını çektirip, İstanbul’a getirtmiştir. Yani Abdulhamid, kendi gidemediği yerleri bir nevî fotoğraflar vasıtasıyla görmüş, oralardaki gelişmeleri yakından izlemiştir. Sultan Abdulhamid günümüzde olsaydı eminim en ileri uzay teknolojileri kullanıp, uydular vasıtasıyla memleketi takip ederdi. Abdulhamid’in bu modern san'atı desteklemesi neticesinde inanılmaz büyüklükte zengin bir fotoğraf arşivimiz oluşmuştur. Osmanlı coğrafyasının o dönemine ait bu zengin arşiv günümüzde İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’ndeki özel bir bölümde muhafaza ediliyor. Aynı zamanda Yıldız Sarayı’ndaki İslâm Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi Kütüphanesin’de de bu fotoğrafların tıpkı kopyaları vardır. Bu Türkiye için büyük bir zenginliktir. Osmanlı coğrafyasında kurulan devletlerin görüntülü hafızası bu arşivlerde saklıdır. Yani fotoğraflar vasıtasıyla çok büyük kültürel bir birikim ve kültür günümüze aktarılmıştır.
Fotoğraf san'atıyla diğer san'at dalları arasında fark var mıdır?
Fotoğraf da diğer san'at dalları gibi bir dal. Fotoğraf modern bir san'at dalı olarak bizim toplumumuzda olmak zorunda. Eskiden nasıl ki çeşitli geleneksel san'atlarla insanlar kültürümüzü bize aktardı. Bizler de bu modern san'atla gelecek kuşaklara kültürümüzü aktarmalıyız. Eğer desteklenirse bu dalda bizde dünya çapında san'atçılar çıkabilir. Bu san'ata orjinalite katmak lâzım. Bu da san'atı ve san'atçıyı desteklemekle olur.
TELİF HAKLARI ÖDENMELİ
Fotoğraf san'atçılığının ülkemizdeki halini nasıl özetliyorsunuz? Bu san'ata gereken değer veriliyor mu?
San'at olarak fotoğrafa ve onu çekene saygı duyulmalı. Avrupa’da bu işle uğraşan insanlar geçimlerini temin edecek para kazanıyor. Ama bizde özellikle reklâmcılar, tükettikleri fotoğraflara gerekli ihtimamı göstermiyorlar. Yani fotoğrafçının emeğinin ürünü olan bir fotoğrafı alıp kullanıyorlar. Burada bir hak ihlâli söz konusu. Bunu aşmanın yolu da hep söylendiği gibi biraz klâsik olacak, ama eğitimden geçiyor. Kul hakkı ihlâlinin önüne geçilmeli. Fotoğrafı çeken kişinin telif hakları ödenmeli ki o kişi işini yapmaya devam edebilsin.
Projelerinizi veya ilerideki hedeflerinizi bizimle paylaşabilir misin?
Sergi açma projelerim var. Üzerinde çalıştığım, fotoğrafa meraklı kişilere rehberlik edecek fazla teknik ayrıntıya boğulmayan bir kitap projem var.
Fotoğraf gönüllülerine neler söylemek istersiniz?
Görsel bir çağda yaşıyoruz. Televizyon, internet gibi iletişim araçları bizlere sürekli görselliği pompalıyor. Ancak Batılı bir yaklaşımla sunulan bu görsel kültür bizim şuur altımıza yerleşiyor. Hadiselere Batılı birisinin yaklaşımıyla bakmaya başlıyoruz. Bundan kurtulmak için kendi değerlerimizle, bakış açımızla bu san'atlarla, yani modern san'atlarla ilgilenmekte yarar var. Kimse fotoğraf çekmekten korkmasın. Eskiden biz korkardık. Film ve banyo maliyetleri vardı. Şimdi dijital makinalar var. İnsanlar istedikleri kadar fotoğraf çekebilir. Meraklarının peşinden gitsinler. Hiçbir yazar anasından yazar olarak doğmadığı gibi hiçbir fotoğrafçı da anasından fotoğrafçı doğmaz. Çok fazla fotoğraf çeken bir kişi kendisini geliştirdikçe kendi tarzını oluşturacaktır.
Fotoğraf çekerken genel olarak nelere dikat edilmeli?
Fotoğraf çekerken farklı bir bakış açısını ortaya koymak lâzım. Fotoğraf bir anlatım tarzıdır. Fotoğraf çekerken tıpkı bir kompozisyon yazar gibi düşünmek lâzım. Bir kompozisyonun nasıl ki giriş gelişme ve sonuç bölümü vardır. Fotoğrafta da bu bulunmalı. Bir fotoğrafın mutlaka bir ana fikri olmalı. Konuyu iyi anlatmalıyız. Fotoğraf dilini ustaca kullanırsak gelecek kuşaklara kültürümüzü daha iyi aktarabiliriz. Bunlar yapılabilirse Türkiye’den ileride çok iyi san'atçılar çıkar. Türkiye’de şu anda bu konuda çok mesafe katettiğimiz söylenemez.
SANAT DALI OLAN FOTOĞRAFÇILIKLA UĞRAŞMAK ZOR
Ticarî fotoğrafçılıkla, hobi fotoğrafçılığı nerede ayrılıyor, bunun sınırı nedir?
Hobi fotoğrafçılığı, yani isteyerek severek yaptığınız bir şey. Bir hattat, bir heykeltraş nasılki bu işi severek yapar. Bir heykeltraşı vatandaş sen iyi duvar yapıyorsun gel buraya bir heykel yap diye çağırmıyor değil mi? Fotoğraf da böyle bir şey. Bir fabrika sahibi bizi çağırıyor. Bu bir bardak fabrikası olsun. Fabrikacı çağırıp, “benim 300 tane bardak kompozisyonum var. Bunların fotoğraflarını çek” dediği zaman gidip çekmen lâzım. “Ben bardak çekmek istemiyorum. beni açmıyor” diyemiyorsun. Ticarî olarak fotoğrafçılık, bu yönüyle hobi fotoğrafçılığından ayrılıyor. Adam seni çağırıyor bir makina, bir torna makinası, bir buzdolabı fotoğrafı çektiriyor. Bunun neresinde keyif var. Ben buna yani fotoğrafçılığa bunun için girmemiştim. Ben keyfe keder gideceğim düşüneceğim, kompozisyonlar yapacağım. İyi de buna Türkiye’de kimse para vermiyor. Türkiye’de kimse size, “Sen bir fotoğraf san'atçısı olmuşsun bize fotoğraflar çek. Senin çektiğin fotoğrafları satın alalım” demiyor. Dolayısıyla bir fotoğraf teknisyenliğinden daha doğrusu bir san'at dalı olan fotoğrafçılıkla uğraşmak zor bir uğraş. Bir fotoğrafçının hobi anlamında fotoğrafla ilgilenmesiyle bir doktorun fotoğrafla ilgilenmesi arasında bir fark yok. Ticarî fotoğrafçılık ayrı bir şey. Bir fotoğrafçının ticarî fotoğraflar dışında kendi sevdiği bakış açısını yansıttığı şekilde fotoğraflar çekmesi farklı. Biz bir taraftan bir doktorun hastanede bulunmak zorunda olduğu gibi işimizin başında olmak mecburiyetimiz var. İşim beni fotoğraf çekmek için bırakmıyor. Tıpkı doktorun belli bir süre hastanede bulunması gerektiği gibi. Fırsat buldukça fotoğraf çekmeye çalışıyoruz kendimiz için...
Abdüsselam Ferşatoğlu kimdir?
1973 Trabzon/Çaykara doğumlu olan Abdüsselam Ferşatoğlu, ilkokul eğitimini Rize’de aldı. Orta öğrenimini Erzincan ve Merzifon’da tamamladıktan sonra 1993 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girdi. Ardından Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Doktorasını ise yine Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde “Dergi Yayıncılığında Fotoğraf Karakterinin Oluşturulması” konulu teziyle tamamladı. İlk fotoğraf denemelerine ortaokul yıllarında başladı. Üniversite yıllarında fotoğrafa olan ilgisini geliştirme fırsatı buldu ve fotoğraf dersleri aldı. Basın yayın sektöründe kısa dönemli çalışmalar ve foto muhabirlik yaptı. Çeşitli dergi ve yayın gruplarının çekim ekibinde yer aldı ve fotoğraf editörü olarak çalıştı. 1995 yılından itibaren reklâm fotoğrafları çekmeye başladı. 1997 yılında açılan “Anadolu’daki Evlerim” konulu ilk kişisel sergisinden sonra İstanbul, Almanya, Türkmenistan ve Suriye’de “İstanbul’dan Yansımalar” konulu sergisini fotoğraf severlerin beğenisine sundu. Çeşitli karma ve kişisel sergilerde eserleri yer aldı. Çeşitli saydam gösterileri yaptı. İBB Kültür AŞ’de kültürel etkinlikler fotoğraf editörü olarak 5 yıl görev yaptı. “İnfomag” dergisi fotoğraf editörlüğünü yaptı. 2004 yılında “Fotografika” adı ile kendi fotoğraf ve grafik stüdyosunu kurdu. İş hayatına reklâm fotoğrafçısı olarak çalışmasının yanı sıra grafik san'atları ile de ilgilenmektedir.
AHMET TURAN SÖYLER MUSTAFA GÖKMEN
|
28.03.2010 |