Güncel |
Emekli albay, halkı meydana çağırdı |
Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Karadeniz Teknik Üniversitesinde düzenlenen “Demokrasi ve Terör” konulu konferansta yaptığı konuşmada, siyasî iradenin ülkeyi kargaşaya sürüklediğini iddia ederek, halkın Tandoğan meydanına çıkıp ‘Ey hükümet, egemenlik benimdir, seni ben seçtim, istemiyorum kardeşim, in aşağı’ demesi gerektiğini söyledi. Sarızeybek, Türkiye’yi düştüğü tehlikeden kurtarmak için üniversitelerdeki öğrencilerin ve öğrenci kulüplerinin birleşerek çözüm bulmaları gerektiğini dile getirdi.” Emekli albaydan bir statüko örneği
EMEKLİ Albay Erdal Sarızeybek, siyasi iradenin ülkeyi kargaşaya sürüklediğini iddia ederek, tek çözüm ek kısa zamanda erken seçime gitmek olduğunu savundu. Sarızeybek, bunun için de halkın Tandoğan meydanına çıkıp ‘Ey hükümet egemenlik benimdir, seni ben seçtim istemiyorum kardeşim in aşağı’ demesi gerektiğini söyledi. Sarızeybek, Türkiye’yi düştüğü tehlikeden kurtarmak için üniversitelerdeki öğrencilerin ve öğrenci kulüplerinin birleşerek çözüm bulmaları gerektiğini savundu. Sarızeybek, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Atatürkçü Düşünce Kulübü’nce düzenlenen “Demokrasi ve Terör” konulu konferansta yaptığı konuşmada, bugünü kadar terörün bitirilememesinin sebebinin siyaset olduğunu ileri sürdü. Terörle mücadele sırasında yaşadıklarını örneklerle anlatan Sarızeybek, Ergenekon davası ve hükümetin açılım projesini eleştirdi. Emekli Albay, bu süreçte komutanların terörist, teröristlerin de masum gibi gösterildiğini iddia etti. Bütün siyasî partiler halkı partilerin malı gibi gördüğünü savunan Sarızeybek, “Biz hiçbir siyasî partinin malı değiliz. Biz demokratik hakkımızı kullanır seçeriz. AKP’yi seçtiğimiz gibi seçer iş başına getiririz. Görevini iyi yapamıyorsa, ülkeyi kardeşlik içerisinde, huzur ve güven içerisinde yönetemiyorsa, insanca yaşatamıyorsa hesap sorarız. AKP bizim partimizdir ama AKP’yi yöneten siyaset artık halktan kopmuştur” dedi.
|
21.02.2010 |
STATÜKOCULAR DA DARBEDEN ÜMİDİNİ KESTİ |
Doç. Dr. Tanel Demirel, asker-siyaset ilişkileri konusunda TSK'da yekpare bir düşünce olmadığını belirterek, ordu içinde statükocu eğilimler gibi, kontrollü değişimi savunanların da bulunduğunu söyledi. Demirel, ''Sistemin gerçek sahibinin TSK olduğunu düşünen statükocu eğilim, darbelerin orduya verdiği zarardan da haberdar. Bunun için 'Darbe yapmayalım, ama STK ve üniversiteleri de devreye sokarak siyasî parti gibi davranıp istemediğimiz partiyi iktidardan uzaklaştıralım' diye düşünüyorlar'' görüşünü savundu. KONTROLLÜ DEĞİŞİM TARAFTARLARI ESKİ ÇİZGİYİ SORGULUYOR
Kontrollü değişim çizgisinde olanların ise ''Dünya değişti, Türkiye de değişti. Artık TSK da eskisi gibi davranamaz'' görüşüne sahip olduğunu belirten Demirel, “TSK'nın 'kendi içinde bir temizlik hareketi yapması ve yargı mekanizmasını çalıştırması' gerektiğini düşünen bu çizgide, din siyaset ilişkisini ve Kürt meselesi konusundaki tavrı sorgulama eğilimi var. 'Eski çizgiyi sorgulamaya, yeniden düşünmeye hazırız' diye yaklaşıyorlar. 'Değişiyoruz, değişeceğiz. Bunu köklü bir kopuş olarak sürdürmeye niyetimiz yok' diyorlar. Çünkü sivillere güvenmiyorlar. 'Siviller istediği için değil şartlar farklılaştığı için değişiyoruz' ilkesiyle hareket ediyorlar” dedi.
TSK’da değişim sancısı
ÇANKAYA Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tanel Demirel asker-siyaset ilişkileri konusunda Türk ordusunda yekpare bir düşünce olmadığını belirterek, ordu içinde statükocu eğilimler olduğu gibi, kontrollü değişimi savunanların da bulunduğunu söyledi. Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı tarafından düzenlenen ‘’2000’li yıllarda asker ve vesayet’’ konulu panelde konuşan Doç. Dr. Tanel Demirel, ‘’Sistemin gerçek sahibinin TSK olduğunu düşünen statükocu eğilim, darbelerin orduya verdiği zarardan da haberdar. Bunun için ‘darbe yapmayalım, ama STK’lar, üniversiteleri de devreye sokarak bir siyasî parti gibi davranalım ve istemediğimiz siyasî partiyi iktidardan uzaklaştıralım’ diye düşünüyorlar’’ görüşünü savundu. Kontrollü değişim çizgisinde olanların ise ‘’Dünya değişti, Türkiye de değişti. Artık TSK da eskisi gibi davranamaz’’ görüşüne sahip olduğunu ifade eden Demirel, ‘’TSK’nın ‘kendi içinde bir temizlik hareketi yapması ve yargısal mekanizmayı çalıştırması’ gerektiğini düşünen kontrollü değişim çizgisinin, ‘geçmişten de keskin bir kopuş olmadan bu yıpranma dalgasını olabildiğince az hasarla atlatalım’ düşüncesine sahip olduğunu’’ söyledi.
DİN - SİYASET İLİŞKİSİNİ SORGULAMA EĞİLİMİ VAR
Demirel, sözlerini şöyle sürdürdü: ’’Bu çizgide, din siyaset ilişkisini ve Kürt meselesi konusundaki çizgiyi sorgulama eğilimi var. ‘Eski çizgimizi sorgulamaya yeniden düşünmeye hazırız’ diye yaklaşıyorlar. Emekli subayların yargılanmasına ses çıkarmıyorlar, ama onları ziyarete de gidiyorlar. Kozmik odada arama yapılmasına izin veriyorlar, ancak hakkında ciddî iddialar olanları görevden almıyorlar. TSK’da kontrollü değişim çizgisini savunanlar, ‘Değişiyoruz, değişeceğiz. Bunu köklü bir kopuş olarak sürdürmeye niyetimiz yok’ diyorlar. Çünkü sivillere güvenmiyorlar. ‘Siviller istediği için değil koşullar farklılaştığı için değişiyoruz’ ilkesiyle hareket ediyorlar.’’ Bu dönemde sivillere de büyük görevler düştüğüne işaret eden Demirel, TSK’yı eleştirirken onlara yönelik politikalar üretirken sivillerin de bu yapıyı göz önüne alması gerektiğini söyledi.
KIRMIZI ÇİZGİLERİ TARTIŞMALIYIZ Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Köker, Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini ifade eden Köker, NATO üyesi ve AB’ye tam üyelik yolundaki Türkiye’nin kırmızı çizgilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyledi. Panelde konuşan Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Köker, ‘’askerin, çok partili hayata geçildikten sonra Demokrat Parti’nin yaptıklarına tepki olarak siyasette yer almak istediği’’ söyledi. Asker ve sivil bürokrasinin, sahip olduğu iktidarı 1950-1960 arası ‘’burjuva sınıfı, derebeyi kalıntıları ve eşrafla’’ paylaşmak zorunda kaldığını ve bundan hoşlanmadığını ifade eden Köker, ‘’Askerî sivil bürokrasi ‘toplumdan gelenlerle iktidarı paylaşacaksam kontrol mekanizmaları kurulmalı’ diye düşündü. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlüklerin yanında Anayasa Mahkemesi, Millî Güvenlik Kurulu gibi yapılanmalarla siyaset üzerinde oluşturduğu kontrol mekanizmalarıyla da dikkat çekicidir’’ diye konuştu. Köker, ‘’Türkiye’nin çağdaş dünyada yerini bulabilmesi için bu kırmızı çizgileri tartışmak zorundayız’’ değerlendirmesinde bulundu.
KIŞLALI, DARBELERİ SAVUNDU
GAZETECİ Mehmet Ali Kışlalı da gerek yurt içinde gerek yurt dışında ‘’TSK siyasî vesayet uyguluyor’’ görüşüne hakim olanlar bulunduğunu belirterek, bu fikri oldukça yadırgadığını dile getirdi. TSK’ya Atatürk’ün temellerini attığı bir düzeni muhafaza etme misyonu yüklendiğine dikkati çeken Kışlalı, ‘’Bu Cumhuriyeti hem içte hem de dışta savunmak için yasalardan aldıkları görevleri uygulamaya koyuyorlar’’ dedi. Askerin ancak ‘’ülke içinden çıkılmaz bir hal aldığında ve yönetilemez duruma geldiğinde yönetime el koyduğunu’’ savunan Kışlalı, ordunun müdahalelerle iktidarı eline aldığında siyasî iktidarlar gibi ‘’çıkar çevresi yaratmadığını’’ ifade etti.
|
21.02.2010 |
AB adayı Türkiye kırmızı çizgilerini gözden geçirmeli |
NATO üyesi ve AB’ye tam üyelik yolundaki Türkiye’nin kırmızı çizgilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Levent Köker, ''Türkiye'nin çağdaş dünyada yerini bulabilmesi için bu kırmızı çizgileri tartışmak zorundayız'' değerlendirmesinde bulundu.
|
21.02.2010 |
Yasa dışı dinleme iğrenç bir şey |
ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım, yasa dışı dinlemenin iğrenç bir şey olduğunu belirterek, “Halkımız bunlara itibar etmemeli. Hak hukuk tanımayan sorumsuzlar yüzünden vatandaşın korku yaşamaması lâzım, demokrasilerde bunlar olmaz. Ama oluyor” dedi. Sapanca’da düzenlenen 4. Telekomünikasyon Zirvesi’nde gazetecilerle sohbet eden Bakan Yıldırım, Genelkurmay Başkanı’nın dinlenmesiyle ilgili sorular üzerine, masada gazetecilerin kayıt için bıraktığı teypi göstererek, “Benim de ses kaydım var, Ne söylediklerim burada yazıyor. Siz de bunu yapıyorsunuz. Sizin yaptığınız işi yapmışlar” diye esprili bir cevap verdi. Konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklama yaptığını belirten Yıldırım, “Şunu söylemek lâzım. Bu yasa dışı dinleme insanlığın bir sorunudur. Burada ülke falan meselesi yok. Bu etik olmayan, evrensel hukuka uymayan, insanların haberleşme özgürlüğüne tamamen aykırı olan, daha önce söyledim iğrenç birşeydir. Bunu yapmak insanlıkla bağdaşacak bir iş değildir. Bizim ülkemizde bu işler olmaması için gayret ediyoruz”dedi. “İstihbarat amaçlı suçlarla mücadele amaçlı TİK kuruldu” diyen yıldırım şöyle devam etti: "İstihbarat kuruluşlarının talepleri bu kanaldan değerlendiriliyor. Böylece keyfiyetle de önlenmiş oluyor. Teknolojiyi kullanarak yasa dışı yollara başvuranların olma ihtimali vardır. Fakat biz şunu gördük. Türkiye’de korku yayılmaya çalışılıyor. Ama vatandaş daha fazla konuşuyor. Bu işi yapanlar havasını alır. Vatandaş itibar etmiyor. Etmemesi de lâzım. 3 5 tane kendini bilmez, hak hukuk tanımayan sorumsuzlar yüzünden vatandaşın korku yaşamaması lâzım, demokrasilerde bunlar olmaz. Ama oluyor. Ufak tefek de olsa oluyor." |
21.02.2010 |
Erdal İnönü, Kültür Üniversitesinde anıldı |
2007 senesinde İstanbul Kültür Üniversitesi tarafından ‘Onursal Doktora’ ünvanı verilen Prof. Dr. Dr. hc Erdal İnönü, her yıl aynı tarihte üniversitede düzenlenen törenle anılıyor. Bu yılki teması ‘Enerji’ olarak belirlenen Prof. Dr. Erdal İnönü’yü Anma Günü etkinliğinde, Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi ve İKÜ Öğretim Görevlisi Sayın Necdet Pamir, ‘Barış için Enerji’ konulu konuşması ile yer aldı. Akıngüç Oditoryumu’nda gerçekleştirilen törende, İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Dursun Koçer’in açılış konuşmasının ardından, İnönü ailesinin yanısıra, akademisyenler, iş dünyası, basın ve siyaset dünyasından isimlerin katıldığı anma günü etkinliğinde, Prof. Dr. Erdal İnönü, devlet adamı ve bilim adamı vasıflarıyla bir kez daha anıldı. İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Dursun Koçer, başta Sevinç İnönü olmak üzere tüm katılımcılara teşekkür etti. Necdet Pamir, konuşmasını Prof. Dr. Erdal İnönü’nün fizikçi kimliğiyle de özdeşleşen “Bilim, teknoloji, gelişim, insan ve barış bağlamında enerji. Özelde nükleer enerji (Üç Yüz Yıllık Gecikme)” alt başlığı ile sonlandırdı. |
21.02.2010 |
Genelkurmay, ses kaydını doğruladı |
GENELKURMAY Başkanlığı, bazı internet sitelerinde yer alan haberlerdeki ses kaydının yapılan ilk incelemeye göre, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yurt dışında askerî personele yaptığı bir konuşmadan yararlanılarak düzenlendiğinin anlaşıldığını bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan bilgi notunda şöyle denildi:’’Bazı internet sitelerinde bugün bir ses kaydına dayalı olarak yapılan bir haber yer almıştır. Yapılan ilk incelemede, söz konusu ses kaydının, Sayın Genelkurmay Başkanı’nın yurt dışında askeri personele yapmış olduğu bir konuşmadan yararlanılarak düzenlendiği anlaşılmıştır.’’ Önceki gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un sesi olduğu iddia edilen bir ses kaydı internet sitelerinde yer almıştı. Söz konusu ses kaydının Orgeneral Başbuğ’un Avrupa’da katıldığı bir NATO toplantısı sırasında kaydedildiği iddia ediliyor. |
21.02.2010 |
Bakan Özak: Eğitim ve sporu birleştiremiyoruz |
SPORDAN Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak, Milli Eğitim ile sporu birleştirmede sıkıntılar yaşandığını söyledi. Atatürk Kültür Merkezi’ndeki ‘’Her Yönüyle Trabzon’’ etkinliklerine katılan Özak, açılış konuşmasında, Trabzon’un çok yönlü bir şehir olduğunu ifade etti. Trabzon’un, sanat, spor ve tarihle içiçe olduğunu belirten Özak, Trabzon’da çeşitli sportif organizasyonların düzenlendiğini anlattı. Bakan Özak, şunları kaydetti: ‘’Milli eğitim ile sporu birleştirmede çok sıkıntılar yaşıyoruz. 15 milyon öğrencimiz var ama 2 milyon lisanslı sporcumuz bulunuyor. Trabzon’da 2011 yılında Gençlik Olimpiyatları düzenleyeceğiz. Trabzon’a 150 milyon Dolar yatırım yapıyoruz. Trabzon, bunu hak etti.’’ |
21.02.2010 |
Türkiye geçiş döneminde |
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Jean-Paul Costa, “Türkiye geçiş döneminde. Çok uzak olmayan geçmişte askerî darbeler yaşadı, şimdi demokrasisini güçlendiriyor” diyerek, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini daha da hızlı ilerletebileceğini ifade etti. Türkiye, geçiş döneminde
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı (AİHM) Jean-Paul Costa, “geçmişte askeri darbeler yaşayan Türkiye’nin demokrasisini güçlendirmeye devam ettiğini” söyledi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanı İsviçre’nin evsahipliğinde düzenlenen AİHM’nin Geleceği konferansının ardından düzenlenen basın toplantısında Türkiye’ye ilişkin bir soruyu cevaplandıran Costa, AİHM’ye yapılan başvuruların ülkelerin nüfusuna oranları alınırsa Türkiye’nin durumunun çok kötü olmasa da ortalamanın biraz üzerine çıktığını anlattı. Türkiye’den yapılan başvurularda çeşitlilik görülse de ana sorunların, ülkenin güneydoğusundaki siyasi ve sosyal durum gibi “tarihsel” nedenlerden kaynaklandığını belirten Costa, Türkiye’nin son yıllarda yaptığı reformlarla geçmişten gelen birçok sorunda büyük iyileşme kaydettiğini bildirdi. Costa, “Türkiye geçiş döneminde. Çok uzak olmayan geçmişte askeri darbeler yaşadı, şimdi demokrasisini güçlendiriyor” diyerek, Türkiye’nin demokratikleşme sürecini daha da hızlı ilerletebileceğini ifade etti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu ise AİHM’nin Geleceği konferasında alınan kararlardan memnuniyetini ifade ederek, iyi bir başlangıç yapılan AİHM’nin reformu sürecinin üye ülkelerin sorumluluklarına sahip çıkmasıyla sonuca ulaştırılmasını istedi. Çavuşoğlu, AİHM’nin reformunda Türkiye tarafından sunulan önerileri memnuniyetle karşıladığını sözlerine ekledi.
|
21.02.2010 |
Erdoğan, sanatçılarla ‘açılım’ı konuştu |
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde ‘’demokratik açılım’’ konusunda görüş alışverişinde bulunmak üzere ses sanatçıları ve bestekarlarla kahvaltıda bir araya geldi. Başbakan Erdoğan, sanatçılara seslenirken, ‘’Bugüne kadar ezgilerinizle kardeşliğimizi pekiştirdiniz, şimdi de yüreğinizi ortaya koyarak bu ülkenin daha aydınlık yarınlara kavuşmasını sağlayacak olan yine sizlersiniz’’ dedi. Erdoğan, Türkiye’ye dair çok önemli meseleleri ortaya koyarken, ülkenin türkü, şarkı, şiir gibi insanları birleştiren ortak bir duyguda buluşturan eserlerinden yola çıktığını söyledi. Erdoğan, ‘’Ben birbirlerini tanımasalar, belki hiç karşılaşmamış olsalar da Neşat Ertaş’ın Şivan Perver’i, Şivan Perver’in de Neşat Ertaş’ı çok iyi anladığına inanıyorum. Çünkü her ikisi de yürekleriyle, gönülleriyle konuşuyorlar’’ diye konuştu. Başbakan Erdoğan, her sanatçının bu ülkenin her karış toprağında sevildiklerini, dinlenildiklerini ve gönüllerde taht kurduklarını bildiğini ifade ederek, sanatçılara şöyle seslendi:”Bu kadar güzel şarkıları, türküleri, bu kadar yürekli sanatçıları bulunan bir ülkede insanın insana farklı bir gözle bakabilmesi mümkün mü? İnsanları sınıflara ayırmak, kategorize etmek, rengiyle, diliyle, inancıyla, etnik kökeniyle farklılaştırmak bizim kültür medeniyetimize sığar mı? Doğuştan kazanılmış en insani hakları kısmak, kısıtlamak, yok saymak, şarkılarını yasaklamak, türkülerini sansürlemek, sanatçıları eserlerinden, düşüncelerinden dolayı mahkum etmek, demokrasi ve insan haklarıyla örtüşür mü?’’ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, farklı bir Türkiye inşa etmenin mümkün olduğunu ifade ederek, ‘’Sevginin, hoşgörünün, karşılıklı anlayışın, diyaloğun, birbirine saygının hakim olduğu bir dünyayı hep birlikte imar etmek mümkün. Hükümet olarak yegane çabamız budur’’ diye konuştu.
|
21.02.2010 |
Avrupa’da en fazla siyasî parti kapatan ülke Türkiye |
ESKİ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı Rıza Türmen, ‘’Türkiye olmazsa AİHM’in parti kapatma kriterleri olmayacaktı’’ dedi. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ile Dicle Üniversitesi (DÜ) Hukuk Fakültesince düzenlenen, ‘’Hukuk ve Demokrasi Bağlamında Türkiye’de Siyasi Parti Kapatmaları’’ paneli, Hakuk Fakültesinde gerçekleştirildi. Eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen, panelde yaptığı konuşmada, Avrupa’da en fazla siyasi parti kapatan ülkenin Türkiye olduğunu belirterek, şunları söyledi:’’Avrupa’da en fazla parti kapatan ülke Türkiye’dir ama parti kapatan başka ülkeler de var. Mesela Romanya parti kapatmaktan çok parti kaydını yapmayı reddediyor. Yani baştan kabul etmiyor. Türkiye’nin siyasi parti kapatma davaları konusunda oluşan içtihatlarda AİHM’e büyük katkıları olmuştur. Türkiye olmazsa AİHM’in parti kapatma kriterleri olmayacaktı. Ümidim o ki Türkiye artık AİHM içtihadına yeterince katkıda bulunmuştur. Bundan sonra katkıda bulunmaktan vazgeçer tabii ki yapılacak şey Anayasa’yı değiştirip parti kapatmayı daha demokratik şekilde düzenlemektir.’’ AİHM’in parti kapatmalarında temel yaklaşımının demokrasiyi korumak, ifade özgürlüğü sınırını ise şiddete başvurmamak olarak belirlediğini vurgulayan Türmen, ‘’Düşünce özgürlüğünün sınırlandırılmasında AİHM sadece şiddete başvurma kriterini arar. Eğer şiddete başvurulursa düşüncenin sınırlandırılmasını kabul edebilir, tabii kişi haklarına hakaret ve ırkçılık suçlarında da bu geçerli’’ diye konuştu.
En yaşlı partimiz 27 yaşında
AKP Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, ‘’Türkiye’nin temel sorunlarından birisi aslında yargı, hakim problemidir, bunların hukuku tefsir yöntemleridir’’ dedi. Fırat, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ile Dicle Üniversitesi (DÜ) Hukuk Fakültesince düzenlenen, ‘’Hukuk ve Demokrasi Bağlamında Türkiye’de Siyasi Parti Kapatmaları’’ panelinde konuştu. Anayasa’nın 6. maddesindeki, ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ ifadesiyle Cumhuriyetin tarifi yapılırken, ikinci cümlede bu egemenliğin ‘’yetkili organlar eliyle kullanılacağının’’ belirtildiğine işaret eden Fırat, ‘’Bahsedilen yetkili organlar ise egemenliği kullanma hakkına sahiptir ama denetlenemez ve hesap verme mecburiyetinde değiller’’ dedi. Türkiye’nin siyasî parti kapatmada şampiyon olduğunu kaydeden Fırat, ‘’1950 öncesinde kapatılan partilerin de sayılması halinde siyasi parti kapatma şampiyonluğunu elimizden alacak kimse yoktur. Bugün Türkiye’de en yaşlı parti 1983 doğumludur. Bazıları daha eski olduğunu iddia ediyorsa da iftiradır. En yaşlı partimiz 27 yaşında’’ dedi.
|
21.02.2010 |
Şahin: Yargıyı yargıya bırakalım |
TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mehmet Ali Şahin, HSYK kararıyla ilgili, “Yargının işine karışmam. Yargıyı yargıya bırakalım. Yargı yasal çerçevesinde görevini yapsın” dedi. Bağcılar Belediyesi’nin düzenlediği ‘Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu’nun açılışına katılan TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, basın mensuplarının HSYK kararına ilişkin sorusunu cevapladı. Şahin, “Yargının işine karışmam. Yargıyı yargıya bırakalım. Yargı yasal çerçevesinde görevini yapsın. Siz de yargının işine karışmayın. Özellikle basın yayın organlarımızın temsilcilerine sizler aracılığıyla sesleniyorum; lütfen yargı ile bu denli ilgili haberler yapmayalım ve yargıyı politize etmeyelim” şeklinde konuştu. |
21.02.2010 |
DERELER ISLÂH EDİLECEK |
Son yıllarda sıkça görülen sellerin doğurduğu taşkın felâketleri dikkate alınarak, bundan sonra yaşanması muhtemel taşkınlarla mücadele edebilmek amacıyla, akarsu ve dere yataklarının kısa sürede ıslâh edilmesi gerektiği belirtildi. BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yağışların miktarında ve şiddetinde meydana gelen farklılıklar ile Türkiye’de son yıllarda sıkça görülen sellerin doğurduğu taşkın felâketleri dikkate alınarak, bundan sonra yaşanması muhtemel taşkınlarla mücadele edebilmek amacıyla akarsu ve dere yataklarının kısa sürede ıslâh edilmesi gerektiğini bildirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yayımlanan, ‘’Akarsu ve Dere Yataklarının Islâhı’’ başlıklı genelge, Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yer aldı. Genelgede, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yağışların miktarında ve şiddetinde meydana gelen farklılıklar ile Türkiye’de son yıllarda sıkça görülen sellerin doğurduğu taşkın felâketleri dikkate alınarak, bundan sonra yaşanması muhtemel taşkınlarla mücadele edebilmek amacıyla, akarsu ve dere yataklarının kısa sürede ıslâh edilmesi gerektiği vurgulandı. Genelgede, ‘’Bu amaçla, başta can kaybı olmak üzere, doğrudan ve dolaylı olarak meydana gelebilecek bütün taşkın zararlarının asgariye indirilebilmesi için daha önce yürürlüğe konulan Başbakanlık Genelgesine titizlikle uyulmaya devam edilerek, ilâve olarak aşağıda belirtilen çalışmalar, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının işbirliğiyle yürütülecektir’’ denildi. DSİ’nin görev, yetki ve sorumluluk alanı dahilindeki bütün akarsu ve dereler, havzaları bazında taşkın riski ve muhtemel taşkın zararları yönüyle değerlendirilerek, acil, kısa, orta ve uzun vadede ıslâh edilmesi gerekli olanların tesbit edileceği belirtilen genelgede bu çerçevede hazırlanacak akarsu ve dere yatakları ıslâh programının, Çevre ve Orman Bakanlığının onayına sunulacağı kaydedildi. Çevre ve Orman Bakanlığınca onaylanan akarsu ve dere yatakları ıslâh programının uygulanabilmesi için öncelikle illerdeki kamu kurum ve kuruluşlarının iş makineleri, malzeme, ekipman ve personeli il valilerinin takdir ve koordinasyonunda imzalanacak protokollerle DSİ emrine verileceği ifade edilen genelgede, şunlar kaydedildi: ‘’Kamu kurum ve kuruluşlarının iş makineleri, malzeme, ekipman ve personeliyle gerçekleştirilmesi uygun sürede mümkün olmayan akarsu ve dere ıslâhlarına ait işler kısmen veya tamamen ihale edilmek suretiyle yaptırılacaktır. Bu çalışmalara ilişkin proje, mühendislik, kontrollük ve eğitim hizmetleri, DSİ tarafından idari imkânlarla veya ihale edilmek suretiyle yürütülecektir. Dereler üzerindeki halihazır yapılar, rölöveleri alınarak taşkın koruma kriterlerine göre DSİ tarafından tahkik edilecektir. Taşkın Tesisleri İşletme Tebliği hükümlerinin uygulanması, taşkın koruma kriterlerine uymayan yapıların kaldırılması ve yerine uygun yapının ilgili kurum veya kuruluş tarafından yapılması il valilerinin sorumluluğunda ve koordinasyonunda sağlanacaktır. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu gereği Büyükşehir Belediyesinin görev, yetki ve sorumluluğunda yürütülmesi gereken akarsu ve dere ıslâhı işleri ile ilgili olarak, bunların planlama safhasında DSİ’nin uygun görüşü alınacaktır. Bahse konu işlerle ilgili her türlü etüt, proje ve inşaat çalışmaları, kontrollük hizmetleri ile işletme ve bakım faaliyetleri, DSİ görüşüne uygun olarak yürütülecektir.’’ |
21.02.2010 |
Baharın müjdecisi leylekler geldi |
TÜRKİYE’NİN en önemli leylek kolonileri arasında yer alan Konya’nın Beyşehir ilçesine bahar mevsiminin müjdecisi olan bir leyleğin 18 Şubat itibariyle geldiği bildirildi. Selçuk Üniversitesi Kuş Gözlem Topluluğu Öğrenci Başkanı Servet Fırat, Adaköy beldesinde leylekler tepesi adı verilen mezarlık bölgesinde 18 Şubat günü ilk leyleğin görüldüğünü bildirdi. Fırat, leyleklerin en önemli yazlama mekânı olarak değerlendirilen Beyşehir’de Adaköy ve Yeşildağ beldelerinde iki ayrı koloni merkezi bulunduğunu belirterek, “Bu iki kolonide bahar mevsiminden itibaren çok sayıda leylek yazlık hayat sürüyor. Geçen yıl Adaköy beldesindeki leylekler tepesine ilk leylek 19 Şubat tarihinde gelmişti, bu yıl bir gün erken geldiğini tesbit ettik” dedi. |
21.02.2010 |
İzne gelen asker kazada öldü |
SAKARYA’NIN Karasu ilçesinde, vatani görevini yaptığı birliğinden izne gelen asker, yolun karşısına geçmek isterken kamyonetin çarpması sonucu öldü. Edinilen bilgiye göre, vatanî görevini yaptığı Kütahya’daki birliğinden, Limandere beldesindeki ailesinin yanına izne gelen Uğur Akçin (21), Adapazarı Karasu yolunda, karşıya geçmek isterken, Ali Cüneyt Bayraktar yönetimindeki 54 FT 471 plâkalı kamyonetin çarpması sonucu olay yerinde vefat etti. Sürücü gözaltına alındı. Kazayı duyarak, olay yerine gelen Akçin’in yakınları, otoyola üst geçit yapılmamasına tepki gösterdi. Limandere Belediye Başkanı Hüdaverdi Ağun da Limandere kavşağına üst geçit yapılmaması durumunda daha birçok kazanın meydana gelebileceğini söyledi. Akçin’in, Kütahya’da acemi birliği eğitimini tamamladığı, Tekirdağ’daki birliğine gitmeden önce ailesini ziyarete geldiği öğrenildi. |
21.02.2010 |
Selimiye cami!nin musluklarını açldılar |
EDİRNE’DE, tarihi Selimiye Camii’nin abdest alma bölümündeki 6 musluğu çalındı. Önceki gece yarısı caminin abdest alınan kısmında su sesini duyan devriyede görevli polis memuru, suyu kapatmak için yöneldiğinde, muslukların yerinden söküldüğünü fark etti. Polis memuru, durumu polis merkezine ve caminin baş imamı Süleyman Demiray’a bildirdi. Polis ekipleri ve Demiray, çalınan muslukların yerine tapa takarak, suyun akmasını önlediler. Yapılan incelemede, Selimiye Camii’nin arka bahçesindeki abdest alma bölümünde 10 musluktan 6’sının çalındığı tespit edildi. |
21.02.2010 |
Engelliler için ses ile çalışan asansör |
RİZE’DE düzenlenen ‘’Proje Tabanlı Beceri Yarışması’’nda, meslek lisesi öğrencileri geliştirdikleri ilginç projeyle birinci oldu. İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde düzenlenen yarışmaya katılan, Hasan Kemal Yardımcı İMKB Teknik Endüstri Meslek Lisesi 11. sınıf öğrencilerinden Şefaat Baltacı ve Tansu Dili, bilgi ve iletişim teknikleri dalında geliştirdikleri ‘’engelliler için sesle çalışan asansör projesi’’yle, birinci oldular. Proje, 1-5 Mart tarihleri arasında, Erzurum’da yapılacak bölge finallerinde, Rize’yi temsil edecek. Projeyi geliştiren öğrencilerden Şefaat Baltacı, görsel programlama dersi sırasında akıllarına, sesle kontrol edilebilen asansör geliştirmek geldiğini belirterek, ‘’Projenin amacı görme ve uzuvsal engellilerin asansör kullanımı sırasında karşılaştıkları sorunları ortadan kaldırmak. Engelliler, başkalarından yardım almadan sesleri ile komut vererek, asansörü rahatlıkla kullanabilirler. Projemiz, aynı zamanda engelli olmayan vatandaşlarımız için de önemli kolaylıklar sağlayabilecektir. Alış verişten dönerken elleri dolu olan bir kişi de sesiyle asansörü kontrol edebilir’’ diye konuştu. |
21.02.2010 |
Türkiye’nin ilk beşizleri yardım bekliyor |
BURDUR’UN Bucak ilçesinde Türkiye’nin ilk beşizleri kendilerine uzanacak yardım eli bekliyor. 2001 yılında doğan beşizlerin birinin normal gelişimini tamamladığını, dördünün ise zihinsel ve bedensel engelli olduğunu anlatan anne Emine Arlı, “Beşizlerden sadece üçüne ben bakabiliyorum. Diğer ikisine ise teyze ve babaanneleri bakıyor. Çocuklarım ayrı kaldıkları için birbirlerini çok özlüyor. Tek istediğim, çocuklarımı bir arada büyütebilmek için bir ev sahibi olmak” diye konuştu. Evlerinin tek odalı olması sebebiyle çocuklarının bir arada olamadığını söyleyen anne Arlı, eşi İsmail Arlı’nın işsiz olduğunu ve zor şartlarda yaşadıklarını belirtti. Türkiye’nin ilk beşizlerinin babası İsmail Arlı ise 10 yaşında olan çocuklarına devletten bakıcı parası olarak bin TL aldıklarını belirterek, “Ben işsizim. Beşizlerden sadece Muhammet İkbal Arlı sağlıklı ve Bucak Oğuzhan İlköğretim Okulu 2’inci sınıfta okuyor. Hüseyin Fazıl, Hamit Taha, Ümmü Bilge ve Osman Emre ise engelli oldukları için rehabilitasyon merkezine gidiyor. Yardım eli bekliyoruz” dedi. |
21.02.2010 |
Sıkışan ‘Veresiye Bankası’na koşuyor |
TÜRKİYE Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Vatandaşın kredi borcu, esnafın ise veresiye defteri kabardı. Bunun için bankalarımız, sorun daha da büyümeden vatandaşa ve esnafa destek olmalı” dedi. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Palandöken, geliri yeterli olmayan vatandaşların borç batağında inim inim inlediğini ve bankaların kârlarını arttırdığını belirterek, ”2 milyon kişinin ferdi kredi borçlusu olması normal değil. Bu faizlerle bu borçların ödenmesi imkânsız. Acilen yüksek faize dur denilmeli ve yuvaların dağılması önlenmelidir. Bu dönemde bankalar da ellerini taşın altına koymalıdır” dedi. Bir taraftan kredi borçluları ile kredi kartı borçlularının sayısı çığ gibi büyürken bankaların kârlarını arttırdığını vurgulayan Palandöken, bu çelişkiye dur denmesi gerektiğini ve bankaların, sorunun daha da büyümeden vatandaşa ve esnafa destek olması gerektiğini söyledi. Palandöken, “2 milyonun üzerindeki borçluların 1,5 milyona yakını kredi kartı borçlusu. Faizlere müdahale edilmesine rağmen hâlâ olması gereken düzeyin çok üzerinde. Bu faizlerle bu borçların ödenmesi zaten imkânsız. Kredi kartı limiti dolan mahallesindeki, caddesindeki ‘Veresiye Bankası’ olan esnafa koşuyor. Her bir esnafın 5 bin lira alacağı olsa 2 milyon esnafın alacağını siz düşünün. Esnaf, veresiye defterinin yükü altında ezilse, sermayesi tükense bile vatandaşımıza destek sağlamaya devam edecektir” dedi. |
21.02.2010 |
En çok ‘cep’leri yeniledik |
MİLLWARD Brown tarafından gerçekleştirilen ‘’Ürün Yenileme Sıklığı Araştırması’’ sonuçlarına göre, Türk tüketicisinin en çok aldığı ve en sık değiştirdiği ürün cep telefonları oldu. Uluslar arası pazar araştırma şirketi Millward Brown, Türkiye’nin, 18 yaş üstü 450 kişi ile 11 ilde bilgisayar destekli yüz yüze yaptığı araştırma, Türk tüketicisinin ürün yenileme alışkanlığı ile ilgili sonuçları ortaya koydu. Araştırma, son 1 yıl içerisinde 100 kişiden 50’sinin cep telefonu satın aldığını, aynı zamanda tüketicilerin cep telefonlarını ortalama 2,5 yılda bir yenilediğini ortaya çıkardı. |
21.02.2010 |