Aile-Sağlık |
Her üç kişiden birinin alerjisi var
SELÇUK Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Alerji ve İmmünoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İsmail Reisli, alerjik hastalıkların her geçen gün artış gösterdiğini ve 3 kişiden 1’inin alerjik rahatsızlığının bulunduğunu bildirdi. Doç. Dr. Reisli, hayat şartlarının değişmesi, tabiî hayattan uzaklaşıp şehir hayatına geçiş, hava kirliliği, sigara, egzoz dumanı ve endüstriyel atıkların alerjik hastalıkların görülme sıklığını arttırdığını söyledi. Ailesinde alerjik hastalığı olan bir kişinin bu hastalığa yakalanma riskinin diğer kişilere göre 3-4 kat fazla olduğunu ifade eden Reisli, ‘’Çocuklarda hastalığın görülme sıklığı yüzde 20-30 arasında değişiyor. Alerjik hastalıklar toplumun yaklaşık 3’te 1’ini etkiliyor’’ dedi. Reisli, alerjik hastalıkların ortaya çıkışında genetik unsurların yanı sıra çevresel faktörlerin de önemli rol oynadığını anlatarak, genellikle 4-5 yaşından sonra hastalığın görülme sıklığının arttığını ve yetişkin çağda da ortaya çıkabildiğini bildirdi. En sık deri alerjisine rastlandığını ifade eden Reisli, ‘’Ama bu fazla dikkati çekmez, önemsenmez. Klinik pratikte ise daha çok saman nezlesi ve astım rahatsızlığı en çok gördüğümüz hastalıklardır’’ diye konuştu.
ÖLÜMCÜL ALERJİ
“Alerjik hastalıklar içerisinde en tehlikelisi ‘ölümcül alerji’ diye tabir edilen ‘anafilaksi’dir’’ diye konuşan Doç. Dr. Reisli, şunları söyledi: ‘’Özellikle ilâç alerjileri bu gruba giriyor. Penisilin, aspirin dahil bütün ilâçlar bu hastalığa neden olabilir. Anafilaksi riski toplumlarda 100 bin ile milyonda bir arasında değişmektedir. Sadece ilâçlar değil arı sokmaları besinler, balık ve fıstık, susam ile sağlık çalışanlarında lateks alerjisi de bu gruba girer. Herhangi bir ilâç ya da gıda ile temas sonrası bir saat içerisinde görülen ve hastanın solunum, kalp, beyin, deri, mide ve bağırsak sistemini etkileyen, tansiyonu hızla düşüren durumlara acil müdahale gerekmektedir. Aksi takdirde bu tip alerjik rahatsızlıklar ölümle sonuçlanabilir.’’ BİLEZİK VEYA KÜNYE HAYAT KURTARIYOR Doç. Dr. İsmail Reisli, ölümcül alerjik hastalık riski bulunanların alerjilerinin türünün yazılı olduğu bir künye veya bilezik takmalarının çok önemli olduğunu vurgulayarak, ‘’Özellikle acil durumlarda ve hastanın şuurunun açık olmadığı hallerde, bileziğin veya künyenin iç kısmına bakılarak doğru ve zamanında müdahale yapılabilir. Böyle durumlarda doktor arkadaşlarımız mutlaka bilezik veya künyeleri kontrol etmelidirler’’ dedi. Alerjik hastalığın etkilediği organa yönelik tedavi yapılabildiğini anlatan Reisli, astımı olan kişinin solunum yollarına, saman nezlesi olan kişinin ise burnuna yönelik ilâç tedavisi uygulandığını ifade etti. Son yıllarda üretilen bazı ilâçlarla tedavide önemli aşama kaydedildiğini vurgulayan Reisli, ‘’Ancak alerjinin ilaçla tedavisi yerine alerji yapıcı maddeden uzaklaşması, temas etmemesi, yani hastanın eğitimi, tedavide başarının temelini oluşturur’’ diye sözlerini tamamladı. Konya / aa |
26.12.2009 |
Anne adayları en çok reflüden şİkâyetçı
AKAY Hastanesi Kadın Hastalıkarı ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Tolga Ecemiş, hamilelikle reflü problemi olan anne adaylarının, az ve sık yemek yemesi, baharatlı yiyeceklerden uzak durması ve sigarayı bırakması tavsiyesinde bulundu. Akay Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Tolga Ecemiş, hamilelikte yaşanan en sık rahatsızlıklardan birinin reflü olduğuna dikkat çekti. Ecemiş, gerekli tedbirler alındığında hamilelik dönemi reflüsünün daha hafif atlatılabileceğini kaydetti. Hamilelik dönemi ve doğum sonrasında reflüden kurtulmak için kolay uygulanabilir tedavi yöntemleri bulunduğunu belirten Ecemiş, “Bunlardan en önemlisi, yemek alışkanlıklarında bir takım değişiklikler yapmak” dedi. Reflü’yü, asitik madde muhtevasının bir zorlama olmaksızın yemek borusuna kaçması olarak tanımlayan Ecemiş, “Reflü aslında sık görülebilen bir rahatsızlıktır. Temel yakınmalar olan göğüste yanma ve ağza acı-ekşi su gelme hissi ortaya çıkar. Ama az sayıda insan bu belirtiyle ilgili olarak tıbbî yardım arama ihtiyacı duyar” diye konuştu. Hamilelikte reflü gelişimini tetikleyecek birçok sebep olduğunu kaydeden Ecemiş, şöyle devam etti: “Reflü, hamilelerin neredeyse tamamında görülür. Reflü birçok nedenle ortaya çıkabilir, ama ana neden, yemek borusuyla mide arasındaki kapakçık basıncının azalmasıdır. Kadın üreme hormonları olan progesteron ve östrojen, yemek borusunun ucundaki kapakçığın basıncını düşürücü etkiye sahiptir. Hamilelikte reflü görülme nedeni özellikle hamilelik sırasında artan progesteron hormonudur. Hamilelik ilerledikçe karın içi basıncın artması ve bunun mide üzerinde oluşturduğu baskı da yakınmaları arttırır. Hamilelerin çoğu yakınmalarını ilk veya ikinci üç ayda yaşar. Son üç ayında olan hamilelerin yüzde 80’inde bu sorun görülür.” Reflünün, tedavisi olan bir hastalık olduğunun altın çizen Ecemiş, “Hemilelikte reflü problemi olan anne adaylarının az ve sık yemek yemesi, diyette yağ içeriğini azaltması, baharatlı yiyeceklerden uzak durması ve sigarayı bırakması faydalı olur. Bol sıvı alımının öğün aralarında tüketilmesine özen gösterilmesi gerekir. Böylelikle mide içi basınç çok artmayıp kapakçığa daha az basınç yüklenmiş olur. Çikolata, asitli içecekler, dometesli ürünler reflüyü tetikleyebilir.” dedi. Ankara / cihan |
26.12.2009 |
Domates, prostat kanserinin antioksidanı
Trakya Üniversitesi (TÜ) Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kaplan, domatesin içerdiği ve antioksidan etkisi gösteren ‘’likopen’’ etken maddesinin prostat üzerinde olumlu etkisi olduğunu bildirdi. Yrd. Doç. Dr. Kaplan, prostat kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığını söyledi. Prostat kanserinin yaşla beraber görülme sıklığı artan bir kanser türü olduğunu ifade eden Kaplan, şöyle devam etti: ‘’Prostat kanseri genellikle 50 yaş üstü erkeklerde görülüyor. Ailesinde prostat kanseri olan varsa görülme ihtimali daha yüksek ortaya çıkıyor. Ayrıca, hayvansal yağ ve kırmızı et tüketimi, kırmızı etlerin yüksek ısıda pişirilerek tüketimi (mangal gibi) prostat kanserinin görülme sıklığını arttırıyor. Akdeniz tipi zeytinyağlı yiyecek tüketenlerde ise daha az görülüyor. Türkiye’de 2008-2009 yılları arasında yapılan ve Üroonkoloji Derneği’nin koordine ettiği ‘Prostat Kanseri İnsidans Çalışması’ ön raporuna göre, Türkiye’de erkeklerde görülen kanserler arasında prostat kanseri, akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.’’
50 YAŞ ÜSTÜ ERKEKLERDE YILLIK MUAYENE ÖNEMLİ
50 yaş üzeri erkeklerin yılda bir kez prostat muayenesi yaptırmasının önemine dikkati çeken Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’İdrar yapmada zorlanma, idrar akımında azalma prostat kanserinde hastaların şikâyetleri arasındadır. Ancak, belirti beklemeden 50 yaş üzerinde her erkeğin yılda bir kez kanda Prostat Spesifik Antijen (PSA) düzeyine baktırması ve prostat muayenesi yaptırması gerekmektedir. Bu değerlendirmeler sonucunda anormal bulguya rastlanırsa doku örneklemesi yapılmalıdır. Ailesinde prostat kanseri olan kişide prostat kanseri olma olasılığı normalden 5 kat daha fazladır. Bu kişiler 40 yaşından sonra muayenelerine başlamalıdırlar.’’ Edirne / aa |
26.12.2009 |