07 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Her 3 çocuktan biri alerjik

ÇUKUROVA Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Alerji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Cevit, Türkiye’de her üç çocuktan birinin astım, alerjik rinit, egzama gibi bir alerjik hastalığı olduğunu bildirdi.

Antalya’nın Beldibi beldesinde Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği tarafından düzenlenen 17. Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Kongresi’ne katılan Prof. Dr. Ömer Cevit, çocuklarda alerjik astım görülme sıklığını ölçmek için yakın geçmişte iki kez araştırma yapıldığını belirtti.

Çocuklarda alerjik astım sıklığının 1996 yılında yüzde 9.6, 2004’de yüzde 11.4 olarak belirlendiğini kaydeden Cevit, ‘’Alerjik rinit sıklığı da yüzde 11’lerde. Türk toplumunda her üç çocuktan biri astım, alerjik rinit, egzamadan muzdarip. Alerjik hastalıklar son 20-30 yıldır giderek artıyor. Özellikle okul öncesi çağlarda belirgin artış var. Alerjik reaksiyonların ölümcüllüğünde ise artış yok çünkü geliştirilen tedavi yöntemleriyle bu oran düşmektedir’’ dedi.

Alerjik astımın öncelikle çocuğun genetik yapısından kaynaklandığını belirten Cevit, çevresel faktörlerin başında ise sigarayı saymak gerektiğini vurguladı. Cevit, şunları söyledi: ‘’Çocuğun yanında sigara içilmesi alerjik reaksiyon gelişme yatkınlığını artırıyor veya alerjik hastalığı varsa bunun şiddetini artırıp iyileşme oranını düşürüyor. Aynı zamanda tedaviye cevabını da engelliyor. Bu durumda astımlı çocuğun tedavisi daha zor. İlaçlara cevap verme oranı daha düşük. Astımın şiddeti de kuvvetleniyor. Ebeveynlerin bunu özellikle bilmesi gerekiyor. Bizim 1996 yılında yaptığımız çalışmada, astımlı çocukların yüzde 68’inin evinde sigara içildiğini ortaya koydu. 2004 yılında ise bu oran yüzde 54 olarak belirlendi.’’

HİJYEN HİPOTEZİ DE ÇOCUĞUN ALEYHİNDE

Hava kirliliğinin artmasının da çocuklarda alerjik astımın gelişmesini tetiklediğine işaret eden Ömer Cevit, yoğun trafiği olan bir yola 75 metre mesafede oturan bir ailenin çocuğunda astım görülme olasılığının, 75 metreden daha geride oturana göre daha yüksek olduğunu söyledi. Cevit, alerjik hastalıklardan söz ederken günümüzde hijyen hipotezinin de gözardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Cevit, ‘’Çocuk doktorları olarak aşılanmayı mutlak surette destekliyoruz ancak çocukların hastalık geçirme riskinin düşmesiyle, alerjik hastalıkların daha yüksek oranda ortaya çıkmasını beraberinde getiriyor. Yani bir yerde, ne kadar az hastalık o kadar çok alerji gibi bir döngüye girebiliyor. Çocuklarımız eskiden daha fazla hasta oluyordu ama daha az alerjiye yakalanıyordu. İşte buna hijyen hipotezi deniyor’’ diye konuştu.

ALERJİ KRONİKLEŞTİKÇE EBEVEYN KAYGISI DA KRONİKLEŞİYOR

ALERJİK hastalığı olan bir çocuğun, evin içinde hareketleri kısıtlanan ve aşırı korunan bir çocuk olduğunu bildiren, Cevit sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Bu çocukların ebeveynlerinin de kaygı düzeyleri daha yüksek oluyor. Hasta ne kadar kronikse ailenin huyu da o derecede değişiyor. Bu korunmanın, çocuğa ‘Koşma, şunu yapma’ diye kısıtlamalara vardığını görüyoruz. Aşırı korunan, günlük aktivasyonlarından kısıtlanan bir çocuğun tabii özbenlik saygısı düşüyor, kendine güveni azalıyor, toplumsal aktivitelere katılımı da azalıyor. Bu da kısır bir döngü oluşturuyor. Aile, bu koruyuculuğu okula da yansıtıyor. Çocuğun okulda sıkıntı çekmesini istemiyor. Çocuğun iyilik durumunun tedavi ile sağlanması gerekirken, aile bunu tersinden okuyor ve ‘Az hareket et, beden eğitimine girme’ şekline döndürüyor. Yanlış burada başlıyor. Diğer çocuklarla bir arada olamayan çocuk sosyalleşemiyor. Bu sebeple de kendini toplumdan biraz farklı hissediyor. Yalnızlaşma duygusu yaşamaya başlıyor. Okul, aile, çocuk ve doktor arasında bir iş birliği kurularak bu kısır döngünün kırılması gerekir. Bu çocukların spora daha fazla katılımı, aile ile çocuk arasındaki ilişkinin derinleştirilmesi, ailenin astım tedavisi hakkında bilgilendirilmesi ile bu sorun çözülebilir.’’ Cevit, yapılan bazı bilimsel çalışmaların, alerjik hastalığı olan çocukların sadece ana ve babaları değil diğer yakın akrabalarında da psikosomatik hastalıkların görülme sıklığının yüksek olduğunu da ortaya koyduğunu söyledi.

07.11.2009


Masallar, tv’ye kurban gidiyor

MUĞLA Üniversitesi (MÜ) Türk Dili ve Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. M. Naci Önal, televizyonun evlere girmesiyle eskisi gibi masal anlatılabilen ortamların kalmadığını söyledi.

Doç. Dr. M. Naci Önal, “Çocuklarımız, televizyonun karşısında oturuyor ve yabancı masallar seyrediyor. Okulda ders kitabını alınca yabancı masallarla karşılaşıyor. Şu anda insanımızın aklına ilk gelen masal kahramanları Türk değil.” dedi. Aile büyüklerinin, masalları bilmeyince çocuklarına da anlatamadığını vurgulayan Önal, “Eskiden duymaya dayalı bir eğitim vardı, şimdi ise görmeye dayalı. Bütün bunların sebebi televizyondur. Komşuluğu, ev gezmelerini, sohbet ortamını öldüren bir dinamittir. Çocuklarımız, televizyondaki yabancı çizgi filmlerde, bizim kültür dünyamıza ait olmayan şeyleri duyuyor, görüyor. O çocuğun beyninde neyin yeşermesini bekleyeceğiz? Bizim kültürümüzün insanı mı olacaklar?” şeklinde konuştu.

“Halk kültürü ve ona bağlı anlatımlar buldozerle ezildi. Masallar, özellikle televizyondan sonra hızla kayboluyor.” uyarısında bulunan Doç. Dr. M. Naci Önal, Türkoloji alanında ilk defa TÜBİTAK tarafından kabul gören “Muğla Masalları” projesini yürütüyor. Önal, araştırma görevlileri Aysun Dursun ve Zeynep Cam’la beraber 2,5 yıldır Muğla’yı karış karış dolaşıp masal topluyor. Ekip, seçtikleri 71 masalı yakında kitap halinde yayımlayacak.

Doç. Dr. Önal ve ekibi, Muğla’nın her tarafını gezip masal anlatan kişilerle görüştü. Kaynak olan bu kişilerin sayısını, incelemelerden sonra dokuz kadın ve sekiz erkek olmak üzere 17’ye düşürerek bunlara, “Ağzından bal damlayan masal anaları-masal babaları” ismini verdi. Önal, Muğla’ya 12 yıl önce geldiğinde halk kültürü alanında araştırma yapmaya başladığını anlatarak, en önemli ve kalıcı çalışmalarından birinin masallar olduğunu dile getirdi. Bu konuda hazırlayıp TÜBİTAK’a sunduğu projenin kabul edildiğini aktaran Önal, bunun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü olarak Türkoloji alanında ilk olduğunu vurguladı. Proje kapsamında 140 köy gezdiklerini, bunların 40’ında masal anlatan kişiler olduğunu aktaran Naci Önal, bunlardan 300 civarında masal dinlediklerini kaydetti.

Önal, masalları ele aldıkları icra yöntemini ise şöyle anlattı: “Bu yöntemi, Türkiye’de ilk defa masallar üzerinde kullandık. İcra yönteminde anlatıcı, dinleyici, bir de metnin kendisi var. Yaptığımız karşılaştırmalara göre masal anlatanların sayısını 17’ye indirdik. Masalları da eleyerek 71 tanesini yayımlamaya karar verdik. Muğla masalları yüzyıllardır, hattâ abartmıyorum binyıllardır büyüklerden aktarılan halk ürünleridir.”

Masalların çok önemli bir eğitim aracı olduğunu belirten Önal, onlardaki devlerin ve canavarların, bugün gençlerin gözünde büyüttüğü sınavlara karşılık geldiğini ifade ederek, “Masalın içindeki engeller, yaşamdakilere gönderme yapar. Çocuk daha okula gitmeden o masalları dinlerken önüne çıkacak çeşit çeşit engelleri dolaylı olarak sezer. Böylece psikolojik alt yapısı güçlü olur, masallardaki canavarlarla, yani yaşamda karşısına çıkan engellerle baş edebilir.” diye konuştu.

Doç. Dr. M. Naci Önal, Türkiye’nin diğer bölgelerindeki meslektaşları ve hocalarının da kendi yörelerinin masallarını derlemeye başladığını belirtti.

Önal, şu ana kadar yüksek lisans ve doktora çalışmalarıyla 25 ilin masallarının derlendiğini sözlerine ekledi.

07.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.