Kültür-Sanat |
Yarım asırlık mahçubiyet |
“1949 senesinde Denizli'de askerlik yapmaktaydım. Askere 31 yaşımda gittim. Osmanlı İmparatorluğunun sonunda yeni idareye geçişteki kayıtların tutulmayışından ya da yanlış tutulmasından askere geç aldılar. Eski Türkçe bildiğimden kuyudat (kayıtlar-arşiv) bölümüne bakıyordum. Orada askeriyenin en mahrem evrakları; gazilerin kayıtları ve gizli bilgilerle ilgili belgeler benim elimden geçerdi. Bu nedenle Tuğgeneral İbrahim Hakkı Tulunay bana çok önem verirdi. Çok da severdi. Başka subaylar komutanlar muhatap olamaz, müsaade ile huzuruna çıkar, konuşması bitince ya da emir alınca nizamî olarak selâm verir, huzurdan çıkarlardı. Bir er olarak ben, emir subayından fazla komutanla muhatap olurdum. Çok severdi ve değer verirdi bana. Ege mıntıkasının ‘Yıllık Seferberlik Kaynak Çizelgesi’ evraklarını iki çuval bir de bavula koyarak beni trenle Afyon’a yolladı. Evraklar çok önemli olduğu için zimmet defterine işlediler. Senetleri, tutanakları ayrı ayrı zarflara koydular, beni yolcu ettiler. Afyon’da 3. Bölge Komutanının huzuruna çıkardılar. Paşa şöyle bir bana baktı, bir de evraklara baktı. Önce şaşırdı. “Evraklarla ve seninle beraber subay geldi mi?” ya da “Bu evrakların muhafazası için sana silâh verdiler mi?” diye sordu. Ben “Hayır” cevabını verince, başladı kızmaya, bağırmaya! “O komutan sana nasıl güvenir, bu kadar gizli evrakları bir erle nasıl gönderir?” diyerek öfkelendi. Sonra sakinleşti. Benimle konuştuktan sonra öfkesi geçti ve bana 10 gün mükâfat izni verdi. Köyüme gittim, annem babam çok sevindiler. Evliydim o zaman. İznimin 3. günü babam gece odamdan beni çağırttı. “Oğlum! Çok kötü rüyalar görüyorum. Yarın Denizli’ye birliğine dön” dedi. Babam çok arif ve okumuş bir insandı. Sürekli Kur’ân-ı Kerim okurdu. Ben de ertesi gün izni yarıda keserek Denizli’deki birliğime döndüm. Dönüşte komutanın lojmanın önünden geçerken beni görmüş, arkamdan geldi ve çağırttı. Olanları sordu. Ben de “Oradaki komutan çok kızdı” deyince: “Paşa haklı. O evraklar çok önemliydi, ben senin yalnız göndermemem lazımdı” dedi. Afyon’a bu nedenle telefon edip beni soramamış. Başka da bir haberleşme imkânı olmadığı için beni hayli merak etmiş. O durum rahmetli babama malûm olduğu için, beni izinde durdurmadan, göndermiş. Komutanıma “Babam iznimi kullandırmadı” deyince, “Baban çok muhterem ve temiz kalpli bir adammış” dedi. Böylesine sevilip, sayılan, itibarlı bir durumum vardı. Bazı incelemelere komutanım beni de götürürdü. Gittiğimiz yerde, o birlikteki askerler bana “senin ne işin var?” gibi düşünürlerdi ya da sorarlardı. Orada arşivle, eski türkçe ile ilgili bir kayıt olunca beni gönderir, inceletirdi. Bir gün öğle yemeğini yedikten sonra komutanın odasına geçtim. Son derece sessizlik vardı, kimseler yoktu. Zaten her isteyen de benim gibi komutanın odasına elini kolunu sallayarak giremezdi. Gaflet bastı, birazda şeytana uydum. Komutanın misafir koltuğunda uyukladım. Ayağımı makam masasının üstüne uzatıp şekerleme yaparken uyumuş kalmışım. Dalgın uykumun arasında bir tıkırtı oldu. Bir baktım ki komutan odasına gelmiş, vestiyere şapkasını takıyor! Yerimden şimşek gibi fırladık kalktım, ama komutan o durumu görmüştü bir kere... O anda mahçubiyetten yer yarılsa içine girecektim. Çok üzüldüm, pişman oldum, şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. O duruma uydurulacak bir mazeret de yoktu. Kızsa, bağırsa, dövse haklıydı. Ama o bütün olgunluğunu efendiliğini, kibarlığını göstererek bana döndü ve gülerek ‘Bir kahve getir de içelim’ dedi. Ben bu tavır üzerine temelli yıkıldım. Aradan 60 sene geçmesine rağmen, o mahcubiyeti aklıma geldikçe hâlâ yaşıyorum.” İnsanoğlu aciz, fakir, zayıf aynı zamanda sonsuz arzuları ve ihtiyaçları vardır. Şu anda saatte 108 bin km hızla yol alan dünya üzerinde, uzay boşluğunda yolculuğumuz devam etmektedir. Bu yolculuk kabre, haşre ve ebediyete kadar devam edecektir. Bu zaman içerisinde her türlü ihtiyacımız karşılanmakta ve binlerce nimetler içinde yüzmekteyiz. Kendi vücudumuzun çalışmasından, kalbimizin atmasından, kanımızın temizlenmesinden ve bütün fonksiyonların işletilmesinden aciziz. Bunları bize sevgi, şefkat, rahmet, bereket, hikmetle bütün nimetlerini bizlere ihsan eden; bitkileri, hayvanları bizim emrimize veren, bize hayat veren Cenab-ı Allah’a karşı vazifelerimizi en güzel şekilde severek yapmalıyız. Vazifemizi aksattığımız da ya da yanlış yapıp, kusur işlediğimizde yukarıda yaşlı Osman Amca’nın askerlik hatıralarında anlatarak, komutanına karşı duyduğu pişmanlığın çok fazlasını kalbimizde, ruhumuzda, gönlümüzde, aklımızda duyarak, üzülmeliyiz, mahçup olmalıyız. Hayatımızın zevkini ve lezzetini istersek iman ve ibadetle süslemeliyiz. Günahlardan çekinerek, uzak durarak pişmanlıklardan kurtulmalıyız. Onun huzuruna giderken omzumuzda günahlarla, kusurlarla, yüz kızartıcı davranışlarla, amellerle değil; onun emirleri ve rızası dairesinde mutlulukla, huzurla, sevinçle gitmeliyiz...
MUZAFFER KARAHİSAR |
03.11.2009 |
Peygamberimizin hayatı filme çekilecek |
KATARLI medya firması Elmur Holding’in, Hazreti Muhammed ile ilgili film için görüşmeler yaptığı bildirildi. Elmur Holding, “The Lord of the Rings” ve “The Matrix” filmlerinin yapımcısı Barrie Osborne tarafından da desteklenen filmin 150 milyon dolara mal olacağını ve çekimine 2011 yılında başlanacağını kaydetti. Elmur, filmle ilgili olarak uluslararası film stüdyoları, oyuncuların bağlı olduğu ajanslar, ABD ve Britanya’daki dağıtım şirketleriyle görüşmelerin sürdüğünü belirtti. Firma, filmde en iyi uluslararası oyuncunun oynatılmasının hedeflendiğini bildirdi. |
03.11.2009 |
Kitabını satmak için kapı kapı dolaşmış |
DÜNYADA satış rekorları kıran ve Türkiye’de 50’nin üzerinde baskı yapan “Olasılıksız” kitabının yazarı Adam Fawer, kitabını yayınlatabilmek için birçok yayıncıyı dolaştığını söyledi. “50 yayıncı dolaşırsınız ancak bir yayıncı kabul eder. Israr etmelisiniz, kararlı olmalısınız.” diyen Fawer, 26 film yapımcısının kitabını okuduğunu ancak hiçbirinden kitabı filme çevirme konusunda teklif gelmediğini belirtti. Bahçeşehir Üniversitesi’nde okurlarıyla buluşan “2006 İnternational Thriller Writers” ödülü sahibi yazar Fawer, dünyanın dört bir yanında yüzlerce baskı yapan “Olasılıksız” kitabının başarısını şansa değil, çalışmaya bağlayan Fawer, “İnsanlar kitabım konusunda şanslı olduğumu söylüyorlar. Ama bu şöyle oluyor; bir kitap yazarsınız ve onu yayınlatmak için 50 yayıncıya gidersiniz ancak bir tanesi bunu kabul eder. Ama bu bir mücadeledir. Israr etmelisiniz, kararlı olmalısınız. Bu kitabı yazarken de böyledir. Birçok deneme yaparsınız ve bir çoğunun da çöpe atarsınız. Ancak en son elinizde kalanlarla bir kitap oluşturursunuz.” şeklinde konuştu. Amerika’da kitabın satışları için reklam verdiklerini ve basın toplantıları düzenlediklerini kaydeden Fawer, Avrupa’da hiç reklam yapmamalarına rağmen kitabın çok iyi satışlar gerçekleştirdiğini ifade etti. Fawer, bu durumu bir şans olarak tanımlıyor ancak ekliyor, “Hayatta mücadele edip, çalışarak kendi şansınızı oluşturabilirsiniz.” Dünyaca ünlü Harper Collins kitap yayıncılık şirketinin, “Olasılıksız kitabı, Akıl Oyunları’nın Kill Bill’le buluşması” tanımlamasını kabul etmeyen Fawer, “Benim kitabımı Dan Brown kitabına benzetebilirsiniz ancak her yazarın ve her kitabın kendine özgü bir hali vardır. Bu karşılaştırmayı anlamsız buluyorum” şeklinde konuştu. Adam Fawer’ın ilk kitabı olan Olasılıksız, 2005 yılında yayınlandı. Fawer’ın bir bilim kurgu eseri olan kitapta, David Caine’in bir takım deneysel tedaviler sonucunda kazandığı gelişmiş hesaplama yeteneği sayesinde, tahminlerinin geleceği görmek haline geldiğini anlamasıyla başından geçenleri konu almaktadır. Ayrıca kitapta, “şans” kavramı sorgulanıyor. |
03.11.2009 |
Kur’ân bülbülleri Konya’da yarışacak |
SİVİL toplum kuruluşları tarafından düzenlenen Kur’an-ı Kerim’i ve mealini güzel okuma yarışması Konya finali 15 Kasım 2009 Pazar günü yapılacak. Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu, Zinde Sosyal Gelişim Derneği ile İrfan Eğitim, Yardımlaşma ve Dostluk Derneği önemli bir etkinliğe imza atıyor. Mukaddes kitabın daha iyi anlaşılması için çalışma başlatan sivil kuruluşlar, bu amaçla Kur’an-ı Kerim’i ve mealini güzel okuma yarışması düzenledi. Yarışmaya Türkiye’nin her yerinden katılacak olan Kur’an bülbülleri, Allah kelamını en güzel okumak için kıyasıya yarışacak. İl finali 15 Kasım 2009 Pazar günü yapılacak yarışmanın son başvuru tarihi 11 Kasım olarak belirlendi. Bölge finali ise 7 Mart 2010 tarihinde yapılacak. Organizasyon komitesi yarışmada dereceye girenlere sürpriz ödüller verileceğini bildirdi. Yarışmaya katılmak isteyenlerin www.irfander.com web adresi aracılığıyla başvuru yapabileceği belirtildi. |
03.11.2009 |
Edirne’ye 10 ayda 2.5 milyon turist geldi |
EDİRNE Kültür ve Turizm Müdürü İrfan Özcan, Edirne’de konaklama sıkıntısı olduğunu belirterek, ‘’Antalya veya İstanbul’a gelen turistleri Edirne’ye çekmek istiyorsanız o bölgelerin turistlere verdiği hizmeti mutlaka bölgenizde vermek zorundasınız’’ dedi. Özcan, Edirne’yi her gün binlerce kişinin günü birlik ziyaret ettiğini, bunların sayısını hesaplamanın mümkün olmadığını ifade ederek, ‘’Bunlar genelde inanç turizmi kapsamında dini mekanları ziyaret eder ve giderler. Bir de alışveriş yapmak için Yunanistan ve Bulgaristan’dan yoğun bir şekilde gelenler vardır. Bunlar da işi bitince o gün içinde ülkelerine dönerler’’ diye konuştu. Edirne’nin turizm ve tarih kenti olduğunu vurgulayan Özcan, bu nedenle son yıllarda tanıtıma önem vermeleri sonucu kenti 10 ayda 2.5 milyon kişinin ziyaret ettiğini bildirdi. Edirne’nin turizm açısından bakir bir şehir olduğunu belirten Özcan, şunları kaydetti: ‘’Antalya veya İstanbul’a gelen turistleri Edirne’ye çekmek istiyorsanız, o bölgelerin turistlere verdiği hizmeti mutlaka bölgenizde vermek zorundasınız. Son zamanlarda ciddi bir şekilde tanıtıma ağırlık verdik. Bir şehrin tanıtımını yaptığınız zaman şehre gelecek insanların ihtiyaçlarını karşılamak zorundasınız. Eğer bunu yapamazsanız bütün yaptığınız emekler boşa gider. Edirne’de ciddi anlamda konaklama sıkıntısı var. İlk başta bu sorun çözülmelidir. Turizm altyapısı tamamlanmalıdır. Edirne, sadece ciğer ve köfteyle tanıtılacak bir kent değildir. Burası bir başkent, buraya gelecek turist Osmanlı sarayının yemeğini mutlaka yemeli. Osmanlı Saray mutfağını görmelidir.’’ Özcan, Edirne’nin turizm kenti olması için tarihi mekanların restorasyonunu yaptıklarını, en iyi tanıtımın kente gelen turistlerin ülkelerine döndükten sonra yaptıkları tanıtım olduğunu söyledi. |
03.11.2009 |
“Londra’da Türk Olmak” dizi oldu |
LONDRA’YA gelen Türklerin yaşadığı sorunlar, komedi dizisine konu oldu. Bir televizyon kanalının Avrupa ekranlarında yayına girecek “Londra Londra Olalı” adlı diziyle ilgili dün akşam Özer Restoran’da basın tanıtımı yapıldı. Tanıtımda, dizinin yapımcılığı ve senaristliğini üstlenen Umut Ulaş Er, “Dizinin, İngiltere’de çekilen ilk ve tek Türkçe televizyon dizisi olduğunu” söyledi. Dizide, Londra’ya kısa süre önce gelen ve aynı evde yaşan 4 Türkün yaşamlarının anlatıldığını belirten Er, “Dizi, Türkiye’den yeni gelen insanların Londra’da yabancılaşmalarını komedi biçiminde sunuyor” dedi. Bu arada dizide, Londra’daki Sofra restoranlarının sahibi, iş adamı Hüseyin Özer de oynuyor. 13 bölümlük dizinin, 23 kişilik oyuncu kadrosu bulunuyor. |
03.11.2009 |