Kültür-Sanat |
Bir hicret öyküsü |
Ruhunun derinliklerinden kopup gelen bir aydınlıkla yürüyordu karanlık sokaklarda. İçinde kabarıp coşan pişmanlık ırmaklarını dökmek istercesine rahmet denizine, yürüyordu. Tanıdık bir duyguyu sırtlanıp gidiyordu bilinmeyen coğrafyalara. Öylesine alışıldık ama bi o kadar da yabancı olduğu benlini de sürüklüyordu yanında. Her şeyi almıştı yanına almasına, ama o da biliyordu ki gitmek; her şeyi ardında bırakmaktır biraz da. Peygamberimiz (asm) gibi evini, yurdunu, Sahabe-i Kiram gibi anasını yarini, gözü yaşlı sevdiklerini bırakıp geride, hicret etmektir. Hicret... Her ne kadar mekân değişikliği gibi sanılsa da, çirkinden güzele, şerden hayra, istenilmeyenden istenene, “ene”den “hüve”ye katedilen mesafedir aslında. Arızîden cevhere, kışırdan öze dönüştür hicret. Gidiyordu, bütün gitmekleri de alıp yanına. Bütün çıkmaz yolları aşıp, çıkar yol bulana kadar da gidecekti. Kararmış kalbi ağarana, bunalmış ruhu inşirah bulana kadar... Yorulmuştu aydınlık sandığı karanlıklara sarılmaktan. Geçmişin hüznünü taşımaya güç yetiremiyordu artık biçare omuzları. Bir pişmanlığı daha tartamazdı bu terazi. Öylesine karanlıklara boğulmuştu ki, bir siyah lekeye daha yer yoktu kalbinde. Yeterdi çareyi fanilerde aradığı, yeterdi içindeki putlara taptığı. Vicdanı, kulakları sağır eden bir sesle “la uhibbul afilin” diye haykırıyordu. Bunu duymamak vicdansızlıktı. Aldı eline kazmayı, içindeki putları kırmaya gidiyordu. Hakikatin nuruyla karanlığı yıkmaya, hakikî aşkın aleviyle mecazileri yakmaya gidiyordu. Yürüyordu karanlıkta aslında aydınlık olduğunu bilmeden. Göz kapaklarını araladı usulca dağıtmak istercesine karanlığı. Neden sonra fark etti görmeyen gözleri değil, sinesiydi bunca zaman. Rabbin dediği gibi, kör olan gözler değil, sinelerdi. Açtı sinesini sonsuz nura, hicret etti onursuzluktan onura, aşağıların aşağısından insanlığa. Şimdiye kadar yaşadığı anları toplasa, sadece ölüm kalıyordu elinde. Hicret etti “Hayy” olana, hayat bulmaya. Ve o zaman fark etti, nefes almak değil, nefesi vereni hissetmektir hayat biraz da.. |
CANSU KARATAŞ 24.10.2009 |