Kültür-Sanat |
HAZAN ZAMANI |
Sonbahar kapıyı çoktan çalmış, beklemede dışarıda. Ben yine hazırlıksız yakalandım, her hazandaki gibi. Her hazan gelişinde kapının içinde kalan hep ben. İşte şimdi yine içerdeyim. Kapıyı açacak olan yine benim ve şimdi saat hazanı beş geçiyor. Sokaklar sarı sarı yapraklarla dolu. Caddeler darmadağın. Nasıl da her şey sararmış solmuş. Tıpkı düşlerim gibi. Çöpçüler süpürüp duruyorlar. Yetişmek ne mümkün? Bir fırtına her şeyi baştan almaya yeterli. Hatta bazen ufacık bir rüzgâr sesi bile. Nasıl da her şey darmadağın olabiliyor bir anda. Tıpkı senin gibi hazan. Nasıl da her şey sararıp solabiliyor. Tıpkı senin gibi hazan. Tebessümü unutturan mevsimsin sen. Gülmeden onca gün nasıl geçer bilir misin hiç? Yapraklarını tutamayan ağaçlar kadar yalnızız ve yürüyoruz caddelerde, nereye gittiğimizi bilmeden. Durmadan gittiğimiz yollar bizi bir yere ulaştırmıyor. Ne çalacak kapımız var, ne de senden gayrı çalan. Bizi her hazan böyle çaresiz bırakma ne olursun? Ne yapacağımızı bilemez hallerdeyiz. Avareyiz, suskunuz, dalgınız, bir uyuşukluk üstümüzde, içimizde, her yanımızda ve kalbimizde. Alınganız, kırılganız. Daha bir kırıyor ve kırılıyoruz sanki. Bir garibiz işte. Sen tanırsın ve bilirsin bu hallerimizi. Bir tufana yakalanmışçasına yakalanırız hep böyle sana. Tutmak isteriz dallarından, sen yapraklarını salarsın, kolumuz, kanadımız kırılır sanki. Ne tam tutunuruz, ne de düşeriz. Oysa tutunsak daha bir güvende olacağız. Ama eğer düşersek bir yerimiz acıyacak, kanayacakmış gibi. Ama işte yer emindir, düşsekte, çarpsakta emindir orası bizim için. Böyle asılı bırakırsın bizi, ne gökte, ne yerde. Ne güvende, ne korkuda. Sürekli bir tedirginlikte. Gözlerimiz kısık, dilimiz sus pus, ellerimiz kenetlenmiş, başımız eğik oturuyoruz bir bankın üzerinde ve bekliyoruz. Bekliyoruz yüzümüzün gülmesini, sararan düşlerimizin renklenmesini. Tamam, biz yerdeki bütün sararmış yaprakları toplarız, ama arkamızdan yeniden dökmene dayanamayız. Alışırız sararan her şeye, çünkü biz zaten alışkınız hayatımızdaki sararmalara, lâkin bir tebessüm kondursan yüzümüze razıyız buna. Uçup giden onca yaprak arasında ayaklarımız altında sıkışan yaprağa razıyız, alışkınız çünkü biz terk edilmelere ve ayrılıklara. Acıtmıyor eskisi gibi artık hiçbir şey çünkü biz alışkınız sana ve aşinayız yaptıklarına, ardında bıraktıklarına. Tanıyoruz seni hazan ve seviyoruz her şeye rağmen. Gecenin ardında bekliyorsak sabahı ve güneşi, gecede kıymetlidir bizim için ay da. Ve lâkin içimden bir ses inatla ve var gücüyle haykırıyor: Bizi böyle dayanılmaz hallerde bırakma hazan?
SÜVEYDA GÜNER - [email protected] |
24.10.2009 |