Güncel |
PROGRAMLAR DEFALARCA DEĞİŞTİĞİ HALDE |
düzenlenen eylemde, okulların özgürlüğe hâlâ kapalı olduğu vurgulanarak, her türlü ayrımcılığa karşı adalet ve özgürlük çağrısı yapıldı. Okunan basın açıklamasında, “Defalarca değiştirildiği halde eğitim programları, ders kitapları, okul kıyafetleri, öğrenci antları halen ayrımcılığın ve yasakçılığın simgeleriyle dolu” denildi. ZULME KARŞI DAYANIŞMA
Eğitimde darbe dönemlerinden kalma uygulamaların hâlâ devam ettiği vurgulanan açıklamada, “Okullar, kampüsler, derslikler ve daha birçok alan başörtüsüne sürekli kapalı. İbadetlerini aksatmamak isteyen öğrenciler ise bu yıl da kuytu köşelere saklanan kartonlara mahkûm edilecek” ifadelerine yer verilerek, her türlü zulme karşı dayanışma çağrısı yapıldı.
Tokat’ta faaliyetlerini sürdüren Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği (TOKAD) ile Özgür Eğitim-Sen İl Temsilciliği tarafından düzenlenen eylemde, okulların özgürlüğe hâlâ kapalı olduğu vurgulanarak, her türlü ayrımcılığa karşı adalet ve özgürlük çağrısı yapıldı. TOKAD ile Özgür Eğitim-Sen İl Temsilciliği, ortak bir basın açıklaması yaparak, eğitim sistemindeki yasakçı ve ayrımcı uygulamaların sonlandırılmasını talep etti. Eylemde sunumu yapan Özgür Eğitim-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Örs, okulların yasaklarla açıldığını, eğitim sisteminin ise özgürlüklere hâlâ kapalı olduğunu vurguladı. Başta başörtüsü yasağı olmak üzere bütün haksızlıklara karşı ses vermek için burada olduklarını kaydeden Örs, şunları kaydetti: “Türkiye’nin diğer şehirlerinde de bu sesi yükselten kardeşlerimiz var. Sakarya’da başörtüsüne özgürlük eylemleri 5. yılına girdi. Ayrıca Kocaeli, Akyazı, Konya, Antalya, Ankara ve Van ile Türkiye’nin diğer yerlerinde haftalardır devam eden bir mücadele var. Biz hem onların sesine ses katıyoruz hem de herkes için adalet ve özgürlük talebimizi yükseltiyoruz.”
“YASAK, DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNE AYKIRI” Eylemde Özgür Eğitim-Sen üyesi Doç. Dr. Bekir Berat Özipek de bir konuşma yaptı. Başörtüsü yasağının, kadınlara karşı ayrımcılık olduğunu vurgulayan Özipek, “Bu yasak, din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır. İnsan onuruna aykırıdır. Başörtülü kadınlara yönelik resmî ayrımcılığın sona erdirilmesini; kadınların eğitim, öğretim ve kamu kurumlarında başörtülü olarak çalışabilmesinin önündeki bütün legal ve illegal engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Başörtülü kadınların sadece eğitim kurumlarında değil, kamu bürokrasisinde de özgürce yer alabilmelerini talep ediyoruz. Bu devletin bir lütfu değil, ihlâl edilen bir hakkın iadesi anlamını taşıyacaktır… Kimsenin soyundan sopundan, dininden, inancından veya inançsızlığından dolayı ayrımcılığa uğratılmadığı özgür bir ülke mümkündür ve ulaşılabilir bir hedefi ifade etmektedir. Gelin, birlikte değiştirelim” diye konuşutu.
HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞA KARŞI ADALET VE ÖZGÜRLÜK ÇAĞRISI TOKAD ve Özgür Eğitim-Sen adına Sedanur Tokel’in okuduğu ortak basın açıklamasında ise ilk ve ortaöğretim okulları için ders zilinin çaldığı, üniversitelerin ise öğrencilere kapılarını bu hafta açacağı hatırlatıldı. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Ama o kapılardan başörtülü öğrenciler yine giremeyecek. Bu sebeple, başta başörtüsü yasağı olmak üzere, eğitim sistemindeki her türlü ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı adalet ve özgürlük çağrımızı yinelemek için meydandayız. Ömrümüzün en değerli yıllarının geçtiği eğitim sisteminin sorunlarına kayıtsız kalamayız. Her gün milyonlarca genç insanın kapatıldığı duvarların arkasında yaşananlar, hepimizi ilgilendiren temel bir sistem sorunudur. Bu sorun yüzünden, hayatı ev-okul-dershane üçgenine sıkıştırılan gençlerde zihni, ahlâkî ve vicdanî yozlaşma had safhaya varmaktadır. Böyle giderse, küçük yaşta okula başlayan tertemiz fıtrat sahibi çocuklardan geriye; ideolojik şartlandırmalara uğramış, bireysel çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, toplumsal sorunlara yabancı, hayatı tüketim ve eğlenceye indirgeyen, kimliksiz, kişiliksiz ve ifsad edilmiş büyük bir gençlik kitlesi kalacak.”
OKULLARDA, İBADETE YER YOK Açıklamada, ayrımcı uygulamalarla birlikte ibadethane sorununun da devam ettiğine dikkat çekilerek “Düşünün ki, defalarca değiştirildiği halde eğitim programları, ders kitapları, okul kıyafetleri, öğrenci antları halen ayrımcılığın ve yasakçılığın simgeleriyle dolu. Darbe dönemlerinin uygulamaları yürürlükten kaldırılmış değil! Okullar, kampüsler, derslikler ve daha birçok alan başörtüsüne sürekli kapalı. İbadetlerini aksatmamak isteyen öğrenciler ise bu yıl da kuytu köşelere saklanan kartonlara mahkûm edilecek! Adaletsizliğin, baskı ve yasakların hüküm sürdüğü bir ortamda uyuşturucu yaşının ilköğretime inmesi normal değil mi? Hayatın anlamını kaybeden öğrencilerin, düştükleri boşlukta hayatlarını kaybetmesi ibret verici değil mi?” denildi. Tokat / Yeni Asya |
28.09.2009 |
İlk işimiz tezkere |
Kuzey Irak'ta sınırötesi operasyon tezkeresi konusunda konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, ‘’İlk Bakanlar Kurulu toplantısında tezkere konusunu görüşüp hemen Parlamentoya sevk edeceğiz. Bu konuda gazetelerde çıkan olumsuz haberler kesinlikle yanlıştır. Biz tekrar bir yıl daha uzatılmasından yanayız’’ dedi. AÇILIMIN İÇİNDE İŞSİZLİK DE VAR
Demokratik açılım hakkında da açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Bu sadece Kürt kökenli vatandaşların sorunlarını kapsayan bir açılım değil. Şu anda Alevi çalıştayları yapıyoruz, aynı şekilde Ermenistan’la ilişkilerimiz bu konunun içinde, azınlıklarla ilgili konular bunun içinde. İşsizlik bunun içinde” ifadelerini kullandı.
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, ‘’İlk Bakanlar Kurulu Toplantısında tezkere konusunu görüşüp hemen Parlamento’ya sevk edeceğiz. Bu konuda gazetelerde çıkan olumsuz haberler kesinlikle yanlıştır. Biz tekrar bir yıl daha uzatılmasından yanayız’’ dedi. Başbakan Erdoğan, ABD temaslarıyla ilgili olarak The Plaza Oteli’nde düzenlediği basın toplantısında basın mensuplarının sorularını cevapladı. Erdoğan, ‘’ABD Başkanı Obama ile yaptığınız görüşmede neler konuşuldu? Demokratik açılım gündeme geldi mi?’’ sorusuna şu cevabı verdi: ‘’Aralık ayında gerçekleştireceğimiz görüşmenin gündemini şimdiden konuşursak o çok erken olur, doğru da olmaz. Özellikle Sayın Obama ile yaptığımız görüşmede Ermenistan’la ilgili devam eden görüşmelerle ilgili kısa bir karşılıklı değerlendirmemiz oldu. Bölgesel konuları, başta Ortadoğu olmak üzere görüşme imkanımız oldu. Bunların içinde Irak, malum en önemli konu. Bir diğer konu; bundan önceki hükümetle müşterek bir kararımız olmuştu. Terör örgütüne karşı bir kararımız olmuştu. Terör örgütüne karşı ortak düşman ilan etme olayı ve bu sürecin devamına yönelik görüşmelerimiz olmuştu. Aynı şekilde Ermenistan ile ilişkiler noktasında, azınlıklar da bunun içinde. Buna yönelik olarak bir fikir alışverişimiz de oldu. Bundan sonraki sürece yönelik olarak da ağırlıklı olarak Türkiye-ABD ilişkilerinde özellikle bulunduğumuz bölgede, Türkiye’nin üzerindeki yükün her zaman için çok daha ağır olduğu ortada. Bu konularda da özellikle Filistin-İsrail arasındaki sorunlarda Irak, Suriye arasındaki sıkıntılar da rol alabileceğimiz ortada. Bunları da kendilerine ifade ettik. Ağırlıklı olarak görüşme bu çerçevede gitti.’’
“ORTADOĞU’DA NÜKLEER SİLÂHA TAMAMEN KARŞIYIZ’’
BAŞBAKAN Erdoğan, ‘’İran’ın nükleer çalışmalarıyla ilgili bir arabuluculuk teklifi oldu mu?’’ sorusu üzerine şunları söyledi: ‘’Şu ana kadar bize herhangi bir teklif söz konusu değil. Ancak 1 Ekim’de Solana ile aynı şekilde İran’dan Celili, bir araya gelme durumları var. Bu konuyla ilgili yine Türkiye’nin girişimiyle bu bir araya geliş gerçekleşti. Şimdi bir araya gelecekler ve bu bir araya gelme konusunda atılan bir adım var. Bundan sonraki süreçte Türkiye’den herhangi bir şey talep edilirse bu konuyla ilgili biz her zaman hazırız diyoruz. Bunu söylüyoruz. Benim Ekim ayı içinde, sonuna doğru bir Tahran seyahatim söz konusu... Bu seyahatte de bölgenin sorunlarını müzakere edeceğimiz gibi bunları da görüşeceğiz. Biz Ortadoğu’da nükleer silaha tamamen karşıyız. İstemiyoruz böyle bir şeyi. Ortadoğu’da da nükleer silahı olan ülke var, örneğin İsrail. Bir fark var, İsrail UAEK’ya üye değil, İran üye... Kaldı ki Gazze’de fosfor bombaları kullanıldı. Bu ne? Kitle imha silahı. Bunun neticesinde 1400 kadın, çocuk orada öldü, 5000 yaralı. Bunlar hiç masaya gelmiyor. Bunlarla ilgili hazırlanmış raporlar varsa bunlar gündeme gelmiyor. Şahsen, sorumluluk mevkinde olan bir insan olarak rahatsız ediyor. Niçin bunlar masada yok, niçin bunlar konuşulmuyor? Yatıyoruz kalkıyoruz İran... Yani daha adil olmamız lazım. Dürüst davranmamız lâzım. Eğer küresel barışı istiyorsak.’’ Erdoğan, hükümete sınır ötesi operasyon için yetki verilmesini öngören tezkere ile ilgili sorulan soruya da ‘’ilk Bakanlar Kurulu Toplantısında tezkere konusunu görüşüp hemen Parlamento’ya sevk edeceğiz. Bu konuda gazetelerde çıkan olumsuz haberler kesinlikle yanlıştır. Biz tekrar bir yıl daha uzatılmasından yanayız. Bunuda bilmenizi istiyoruz’’ cevabını verdi. New York / aa |
28.09.2009 |
Katılım payı dâvâlık oldu |
SağlIk-Sen, memurdan tedavi katılım payı alan Maliye Bakanlığı aleyhine Danıştay’a dâvâ açtı. İlk olarak 2008 yılında Sosyal Güvenlik Kurulu tebliği ile tedavi katılım payı adı altında 2, 4, 6, 10 TL olarak yapılan kesintiler, Danıştay 10. Dairesi tarafından durdurulmuştu. Maliye Bakanlığı Anayasaya göre kanunla düzenlenmesi gereken tedavi katılım payı kesintilerini 4 Eylül 2009 tarihli genelgesi ve 18 Eylül 2009 tarihli tebliğ ile bir kez daha uygulamaya koyarken miktarı da 2, 8, 15 TL’ye yükseltti. Maliye’nin yargı kararlarına ve Anayasaya aykırı davrandığını ileri süren Sağlık-Sen, ilgili genelge ve tebliğin iptali için Danıştay’a dâvâ açtı. Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, Hükümetin çalışanına reva gördüğü yüzde 2,5 + 2,5’luk zammın ardından tedavi katılım payını iki kat arttırmasının kabul edilemez olduğunu söyledi. Ankara / cihan |
28.09.2009 |
M. Kemal: Dinim yok |
Taraf gazetesi yazarı Ayşe Hür, gazetenin dünkü nüshasında kaleme aldığı “Din yok, milliyet var” başlıklı yazısında Mustafa Kemal’in “Benim dinim yok” dediğini aktardı. Makalede belirtildiğine göre, Mustafa Kemal, 1928 yılında Türkiye hakkında “Turkey Today” adlı İngilizce bir eser telif eden yazar Grace Ellison’a, “Benim dinim yok ve bazen bütün dinler denize batsın istiyorum” dedi.
CUMHURİYET başında ‘laik’ değildi, hatta Meclis’in bileşimi açısından Osmanlı Devleti’nden bile anti-laikti.
Laiklik rotası netleşiyor Ancak rota kısa zamanda netleşti. İlk adım 3 Mart 1924’te Halifelik ve Şeyhülislamlık makamlarının, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması dinî taşınmazların Başbakanlık bünyesinde kurulan bir müdürlüğe nakli, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkarılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulması oldu. 15 gün sonra medreseler kapatıldı. Ama bu radikal adımları dengelemek için olsa gerek, birkaç ay sonra onaylanan 1924 Anayasası’nda “Türkiye Devletinin dini, din-i İslâmdır” şeklindeki ifade korundu. Ayrıca 16. maddeye göre milletvekilleri, 38. maddeye göre de Cumhurbaşkanı, göreve başlarken dinsel bir yemin ediyorlardı. 26. maddede “ahkâm-ı şeriye hükümlerinin tenfizi” şeklinde bir ifade vardı. Bunları tekke ve zaviyelerin kapatılması; Latin alfabesi, dilde özleşme, kıyafet devrimi, ölçü sisteminin, takvimin, hafta tatili gününün değişmesi, hukuk, eğitim, idare ve yargıda değişiklikler izledi. Azınlık ve yabancı okullarında din eğitimi yasaklandı, buna paralel olarak müfredat ulusçuluk eğitimi ile takviye edildi. 10 Nisan 1928’de, Anayasa’daki “Devletin dini, din-i İslâmdır” ibaresi ile yemin metinlerinden “vallahi” kelimesinin çıkarılarak yerine “namusum üzerine söz veririm” ifadesi getirildi. 26. maddedeki -“ahkâm-ı şeriye hükümlerinin tenfizi” ifadesi de kaldırıldı.
Din yok, milliyet var Peki, toplumun iliklerine işlemiş dinin böyle aniden sökülüp atılmasıyla ortaya çıkacak boşluğun neyle doldurulması planlanıyordu? Ekim 1926’da yazılmış olan ve Samsun Milletvekili Ruşeni (Barkın) imzasını taşıyan ve Mustafa Kemal tarafından okunarak yanına çeşitli işaretler ve notlar konmuş olan “Din Yok, Milliyet Var” başlıklı makale ilk ipucunu veriyor. Dinin yerini ulusçuluk fikri alacaktı. Nitekim Türkiye hakkında yazılmış ilk İngilizce eserden biri olan Turkey Today’in (1928) yazarı Grace Ellison’a göre o yıllarda ‘ulusçuluk Türkiye’nin yeni dini, Misak-ı Milli Kur’ân-ı Kerim’i, İsmet İnönü ise Hazreti İsa’sı’ olmuştu. Yazar, Mustafa Kemal’in kendisine “Benim dinim yok ve bazen bütün dinler denize batsın istiyorum” dediğini yazdığına göre, neyse ki Mustafa Kemal’in tanrı olmaya niyeti yoktu! Ancak, Aralık 1930’da yaşanan ‘Menemen Olayı’ndan sonra dine karşı tutum daha da katılaştı. ‘Laiklik’ ilkesi, 1931’de CHP’nin ‘Altı Umde’si, (bugünkü ‘Altı Ok’) arasına girdi. Bu sırada, Mustafa Kemal’in emriyle dört koldan Kur’ân’ın ve hadislerin Türkçe tefsirleri yapılıyordu. Ardından ezan ve kamet Türkçe okunmaya başlandı. Ama ulusçuluğun adeta bir din olarak ortaya konması CHP’nin 1935’te toplanan Dördüncü Büyük Kurultayı’nda oldu. Kurultay’dan sonra Dr. Adnan Adıvar’ın belirttiği gibi, ülkede Batı düşünüşünün, daha doğrusu Batı pozitivizminin egemenliği öylesine yoğundu ki, buna “düşünce demek yerine resmî dinsizlik dogması demek” daha doğruydu. Türkiye adeta “pozitivist bir anıtkabir” olmuştu! Ve nihayet, 5 Şubat 1937’de CHP’nin ‘Altı Ok’u Anayasa’ya girdi. Anayasa’nın 2. maddesinden “devletin dini İslâm’dır” ibaresi çıkarılarak madde “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir” şekline dönüştürüldü. 75. maddede yapılan değişiklikle ‘muaheze edilmeden (kınanmadan)’ felsefi içtihat, din ve mezhep mensubu olmak ve tarikat üyesi olmak, anayasal hak olmaktan çıkarıldı. Böylece Cumhuriyet’in ilânından tam 13,5 yıl sonra ‘laik’lik anayasal bir ilke oldu. Peki, gerçekten laik olunabildi mi? Bence hayır. Devletin laiklik dediği, Fransız İhtilâli’nden sonra Fransa’da olduğu gibi, devlet eliyle belli bir dinin belli bir yorumunun, bazı inanç ve geleneklerinden, kurumlarından, ritüellerinden arındırılarak toplumu kontrol altında tutmak için kullanılması oldu. Sonunda laiklik, devletin ‘sivil dini’nin adı oldu.
Yabancılaşma iyice arttı Kemalizm, Sovyetler Birliği’ndeki gibi dinin sosyal köklerini kurutmaya çalışmadıysa da, bu radikal adımlar, dinin toplumsal yaşamın her noktasına nüfuz ettiği ‘eski düzeni’ 10-15 yıl gibi kısa bir sürede tarihe gömmek ve yerine Batılı tarzda modern, laik (ve elbette ‘Türk’) bir toplum inşa etmek gibi devasa bir iddia taşıyordu. Sonuç olarak, Cumhuriyet laikliğinin Fransa’dan esinlenen tepeden inmeci tarzı, halkla seçkinler (aydın) arasındaki yabancılaşmayı iyice arttırdı. Mete Tunçay’a göre, bu yanlışlıkla ulaşılmış değil, bile isteye varılmış bir sonuçtu. Cumhuriyet aydını kendini, toplumun ‘aydınlanmaya muhtaç’ diye tanımladığı kesimlerinden ayırmayı seçmişti. Bu tercihin günümüzde de devam ettiği görünüyor.
Ayşe Hür Taraf, 27.9.2009 |
28.09.2009 |
Yücel Çakmaklı'ya sevgi seli |
Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden, Millî Sinema’nın öncüsü Yücel Çakmaklı, vefatından 33 gün sonra İstanbul’da düzenlenen bir programla anıldı. Hüzünlü bir atmosferin hâkim olduğu toplantıda millî sinema vurgusu yapıldı. Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) tarafından düzenlenen program, 26 Eylül Cumartesi saat 15.00’te Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde başladı. Büyük bir ilginin gözlendiği toplantıda salon, dinleyicileri almadı. Dinleyicilerin bir kısmı salonda ayakta dururken, bir kısmı da kapıda ve dışarıda konuşmaları takip edebildi. Mehmet Nuri Yardım’ın idare ettiği toplantıda ilk konuşmacı, Çakmaklı’nın yakın dostu, oyuncu, senarist ve yazar Üstün İnanç’tı. Üzüntülü olduğu gözlenen Üstün, Yücel Çakmaklı ile olan dostluğundan bahsetti. Daha sonra kürsüye dâvet edilen yönetmen Mesut Uçakan, Yücel Çakmaklı sinemasının öneminden ve misyonundan bahsetti. Uçakan, “Yücel Ağabeyin yeri doldurulamaz. Çünkü o sinemada yerli ve millî bir duruş sergiledi. Halkının değerlerine sahip çıktı ve kıymeti hiçbir zaman azalmayacak filmler çekti.” dedi. Mayıs ayında rahmetli yönetmen hakkında önemli bir program düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan da konuşmasında, Yücel Çakmaklı gibi ustaların yaşarken mutlaka değerlerinin bilinmesi gerektiğini, bunun hem bir vefa duygusu gereği hem de insanî bir görev olduğunu söyledi. Sinema dünyasından yönetmenler, yapımcılar, senaristler ve oyuncular da Yücel Çakmaklı hakkındaki duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Ortak kanaat, Yücel Çakmaklı’nın hem sinemada üstün bir yere sahip olduğu hem de insanî vasıfları yüksek bir insan oluşuydu. Nazif Tunç, Abdurrahman Şen, Ulvi Alacakaptan, Mehmet Uyar, İbrahim Başer, Reha Yeprem, Ragıp Karadayı ve Yaşar Alptekin, yakından tanıdıkları ve beraber çalıştıkları Yücel Çakmaklı hakkında unutamadıkları hâtıralarını dile getirdiler. Abdurrahim Balcıoğlu, Dr. Mehmet Emin ve Prof. Dr. Mehmet Zeki Kuşoğlu ise ‘dost Çakmaklı’yı andılar. Programın sonunda Mehmet Nuri Yardım, Yücel Çakmaklı’nın dünya görüşü çerçevesinde başlattığı sinema çalışmalarının devam ettirilmesini, vasiyet ettiği filmlerin yetiştirdiği genç yönetmenler tarafından çekilmesini ümit ettiklerini söyledi. Programın sonunda Çakmaklı’nın Kültür Ocağı Vakfı’nda yaptığı son konuşmanın görüntüleri perdeye aktarıldı. Toplantıya katılamayan sinema oyuncuları Hülya Koçyiğit ve Eşref Kolçak’ın mesajları salonda okundu. Programın sonunda sinema arşivi uzmanı ve araştırıcısı Vadullah Taş’ın katkılarıyla düzenlenen “Yücel Çakmaklı Filmleri Afişleri” ile “Basında Yücel Çakmaklı” sergileri beğeniyle gezildi. Yücel Çakmaklı hakkında makalelerin yer aldığı Dil ve Edebiyat Dergisi dinleyicilere armağan edildi. İki saati aşkın süre devam eden ve dikkatle izlenen toplantıya Eyüp İlçesi Kaymakamı Osman Kaymak, Fatih Belediyesi Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Suver, kültür ve san'at dünyasından Süreyya Karahan, Prof. Dr. Şeyma Güngör, Muhterem Yüceyılmaz, Dursun Gürlek, Olcay Yazıcı, Bestami Yazgan, Yusuf Dursun, Mustafa Doğan, Muammer Erkul, Yusuf Bilge, Nur Odyakmaz, İrfan Özfatura, Oğuz Çetinoğlu ve Erol Mermer de katıldı. İstanbul / Yeni Asya |
28.09.2009 |
Davos ve one minute lâfta kaldı |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e karşı sarf ettiği sert sözler lâfta kaldı. Konuyla ilgili olarak Radikal gazetesine konuşan İsrailli gazeteci Amira Hass, “Davos’taki büyük kavgadan bir hafta sonra Türkiye insansız İsrail uçakları almaya hazırlanıyordu. Bu ne anlama geliyor? Bu İsrail’e, konuşmakla fiiliyatın farklı şeyler olduğunu gösteriyor. Pratikte İsrail çok sayıda devlet tarafından destekleniyor” dedi. |
28.09.2009 |
Resmî tarih yalanlarının sonu geldi |
Resmî ideolojinin insanların toplumsal hafızasını yok etmek için resmî tarihi kullandığını belirten sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer, “Hafıza kaybına uğramış, kendi geçmişine yabancılaşmış birine hükmetmek çok daha kolaydır. Gelinen noktada tarihsel yalanların sonu geldi. Bu çağda gerçekler daha fazla saklanamaz” dedi. H.Hüseyin Kemal'in röportajının devamını okumak için tıklayın. |
28.09.2009 |
İNGİLTERE’DE BEDİÜZZAMAN PANELİ YAPILDI |
İNGİLTERE'DE düzenlenen Bediüzzaman Paneli’ne Prof. Dr. Faris Kaya, Dr. Hasan Korkuc ve eski Vatikan Dinlerarası Diyalog Bölümü Başkanı Thomas Michel konuşmacı olarak katıldı. Prof. Dr. Faris Kaya, “Bediüzzaman kimdir, Risâle-i Nur nedir?” başlıklı konuşmasında büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını ve Risâle-i Nur eserlerinin yazılışını anlattı. Dr. Hasan Korkuc, Hz. Peygamber’in mesajlarının Risâle-i Nur eserlerindeki yeri ve önemine değindi. Korkuc, Risâle-i Nur eserlerinin hadis-i şerifleri ele alışına ve yorumlayışına dikkat çekti. Paneldeki son konuşmacı eski Vatikan Dinlerarası Diyalog Bölümü Başkanı Thomas Michel ise İslâm ve Hristiyanlığı mukayese ettiği konuşmasında, Hristiyan ve Müslümanların dünyaya bakış açılarını ele aldı. Her iki dinin ortak yönlerine dikkat çeken Thomas Michel, her iki semavî dine mensup insanların geleceğe yönelik ortak projelerde bulunabileceklerini söyledi. eski Vatikan Dinlerarası Diyalog Bölümü Başkanı Thomas Michel, konuşmasında Bediüzzaman Said Nursî’nin Risâle-i Nur eserlerinden bazı kesitlere de sık sık yer verdi. Her üç konuşmacının da ihlâs ve beraberliğin önemini vurguladığı panelde ayrıca Kur’ân-ı Kerim’in meallerinin ve Risâle-i Nur eserlerinin sergilendiği standlar açıldı. Ziyaretçilerin özellikle Bediüzzaman Said Nursî'nin telif ettiği ve ömrünü adadığı Risâle-i Nur Külliyat'ı eserlerine yoğun ilgi gösterdikleri gözlendi. Londra / cihan |
28.09.2009 |
SELİMİYE’YE ZİYARETÇİ AKINI |
EDİRNE’DE Mimar Sinan’ın ‘’Ustalık eserim’’ diye nitelendirdiği Selimiye Camii’ni Ramazan ayında 300 bin kişinin ziyaret ettiği bildirildi. Edirne İl Müftüsü Ömer Taşcıoğlu, yaptığı açıklamada, Selimiye Camii’nin yılın her mevsimi ziyaretçilerin yoğun ilgisini çektiğini belirterek, bu ziyaretçi sayısının özellikle Ramazan ayında iki katına ulaştığını söyledi. Bu yıl Ramazan ayında Selimiye Camii’ni 300 bin kişinin ziyaret ettiğini ifade eden Taşçıoğlu, şöyle devam etti: ’’Selimiye Camii Ramazan ayında Türkiye’nin her yerinden ziyaretçi akınına uğradı. İnanç turizmi kapsamında Edirne’ye gelen yabancı turistler, en çok Selimiye Camii’ni ziyaret ediyorlar. Rehberlerden camiyle ilgili kapsamlı bilgi alıyorlar. Yerli ve yabancı ziyaretçiler binanın ihtişamı karşısında etkileniyor. Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşayan soydaşlarımız da Selimiye Camii’ni gezmek ve ibadet etmek için Edirne’ye geliyor. Ziyaretçi sayısı Ramazan ayında en üst seviyelere çıkıyor. Ramazan ayında günde ortalama 10 bin kişinin ziyaret ettiği Selimiye Camii’ni Kadir Gecesinde yaklaşık 15 bin kişi ziyaret etti. Çok muhteşem cemaatimiz vardı. Avlularımız doldu. Erkek ve bayanlar için cami içerisinde yer kalmadı. Orta avlu tamamen doldu. Erkekler bu nedenle dış avlu denilen cami bahçesinin sağında ve solunda çimenler üzerinde namazlarını kıldı.’’ Edirne’nin simgesi Selimiye Camii’nin san'at değeri yüksek bir yapı olduğunu anlatan Taşcıoğlu, ziyarete gelen Yunan ve Bulgar turistlerin rehberlerden cami hakkında kapsamlı bilgi aldığını, günde en az 200 yabancı turistin Selimiye Camii’ni ziyaret ettiğini belirtti. Edirne / aa |
28.09.2009 |
Cezaevinden, otomobil ve halı yıkama hizmeti |
HATAY Açık Cezaevinde, Adalet Bakanlığının faaliyetleri kapsamında oluşturulan iki atölyede otomobil ve halı yıkama hizmeti veriliyor. Yaklaşık 2 ay önce oluşturulan atölyede günde ortalama 10 araç ile çok sayıda halı en son teknolojiye sahip makinelerle yıkanıyor. Uygulamayla cezaevi bütçesine de katkı sağlanıyor. Hatay Cumhuriyet Başsavcısı Enis Yavuz Yıldırım, yaptığı açıklamada, yaklaşık bir yıldır hizmet veren açık cezaevinde 86 hükümlünün en az bir meslekte sertifika alması için çalışıldığını söyledi. Bir suç işleyerek cezaevine girmiş kişilere Adalet Bakanlığının teklifiyle düzenledikleri kurslar sayesinde sertifika verdiklerini ifade eden Yıldırım, bu kapsamda seracılık, marangozluk, berberlik, ekmek yapımı ve bilgisayar gibi farklı alanlarda sayısız kurs düzenlediklerini kaydetti. Son olarak oluşturdukları iki atölyede otomobil ve halı yıkama hizmeti verdiklerini belirten Yıldırım, atölyelerinin vatandaşlardan ilgi gördüğünü söyledi. Yıldırım, ‘’Uygulama sayesinde mahkûmlarımız meslek sahibi olarak cezaevinden donanımlı ayrılıyor. Atölyelerimiz sayesinde hem cezaevi bütçesine katkı sağlıyoruz hem de vatandaşlara güzel bir hizmet sunuyoruz’’ diye konuştu. Antakya / aa |
28.09.2009 |
Zayıflama haplarını, Sağlık Bakanlığı onaylamalı |
TÜM Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Başkanı Nurten Saydan, zayıflama hapından ölüm iddialarıyla ilgili, ‘’Can kayıplarına dur demek için Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, tanımını değiştirip gıda kapsamına aldığı bitkisel kökenli ilâçlarla ilgili yaptığı düzenlemelerin tamamı iptal edilerek, yetkiler Sağlık Bakanlığına devredilmeli’’ görüşünü savundu. ‘’İster bitkisel, ister kimyasal olsun, ilâç, ilâçtır’’ görüşüne yer veren Saydan, sendika olarak başından beri ilâcın sadece eczanelerde satılması gerektiğini dile getirdiklerini kaydetti. Son yıllarda vitaminler ve bebek mamalarıyla tedavi amaçlı birçok ürünün bitkisel kökenli olduğu gerekçesiyle Tarım ve Köyişleri Bakanlığından onay aldığını ve ‘’her yerde kontrolsüz, denetimsiz ve eczacısız satıldığını’’ savunan Saydan, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: ‘’Zayıflama ilâçlarında maalesef daha önce gördüğümüz gibi yine can kaybı yaşanmadıkça ilâçlar toplatılmamaktadır. Bu can kayıplarına dur demek için Sağlık Bakanlığının yaptığı analizleri yapamayan, uzmanlık alanı ilâç olamayan, kansere sebep olan tarım ilâçlarının tüketimi ve kontrolünü bile tam olarak denetlemeyen Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, tanımını değiştirip gıda kapsamına aldığı bitkisel kökenli ilâçlarla ilgili yaptığı düzenlemelerin tamamı iptal edilerek, yetkiler Sağlık Bakanlığına devredilmeli, insanımızın sağlığı olumsuz etkilenmelerden korunmalı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da kendi faaliyet konusuna geri dönmelidir.’’ Saydan, ilâç ve ilâç benzeri bütün ürünlerin internet üzerinden satışının yasaklanması gerektiğini de ifade etti. Ankara / aa |
28.09.2009 |
Astım, sahil kenarlarında daha yaygın |
ÇUKUROVA Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Alerji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Ufuk Altıntaş, yaşıtlarına göre daha fazla ısı, küf ve neme maruz kalan sahil kesimindeki çocukların, şehirlerde yaşayan çocuklara oranla daha fazla astıma yakalandıklarını bildirdi. Antalya’nın Kumluca ilçesi yakınlarındaki Olimpos’ta düzenlenen ‘’Alerji Okulu 2009 Olimpos’’a katılan Prof. Dr. Altıntaş, yaptığı açıklamada, Türkiye’de çocuklarda astıma yakalanma oranının ortalama yüzde 10 olduğunu, Çukurova Bölgesi’nde bu oranın yüzde 12’ye çıktığını söyledi. Altıntaş, ‘’Nem, küf ve ısının yüksek olduğu yerlerde akar (myte) denilen canlı türü daha yoğun oluyor. Çocukluk çağı astımı da yüzde 80-85 oranında akarlardan kaynaklanıyor’’ dedi. Son yıllarda çocuklardaki astımda artış görülmeye başladığını belirten Altıntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Öncelikle ev ve arabalarda sigara içmemek gerekir. Evi haftada iki kez süpürmek, her gün nemli bezle silmek, ağır perdeler yerine yalın olanları kullanmak ve çocuk odasındaki eşyaların seçimine dikkat etmek gerekir.’’ Prof. Dr. Altıntaş, çocukluk çağı astımının yüzde 70’inin tam tedavi edilebildiğini, yüzde 30’unun ise ilâç kullanacak şekilde erişkin yaşa kadar taşındığını sözlerine ekledi. Antalya / aa |
28.09.2009 |
Tuz, sağlığın düşmanı |
KANADALI doktorlar tuzu, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri sebebiyle “1 numaralı halk sağlığı düşmanı” ilân etti. Halk İçin Bilim Merkezi isimli sivil toplum kuruluşuna üye doktorlarca yapılan Tuzlu Bir Hata isimli araştırmaya göre, tuzun ve muhtevasındaki sodyumun sebep olduğu ölümler, diğer kimyasallara oranla daha yüksek. Halk İçin Bilim Merkezi Ulusal Koordinatörü Bill Jeffery, hükümeti ve gıda üreticilerini aşırı sodyum tüketimini dizginlemede daha etkin hareket etmeye çağırdıklarını belirterek, “Gıdalardaki tuz oranını yüzde 75 azaltmak, sağlık sisteminde yıllık 2 milyar dolar daha az harcama ile eşdeğerdir. Tuzun ve başka gıdalarla alınan ilâve sodyumun, kardiyovasküler sistem üzerindeki olumsuz etkileri bilinenden daha fazladır. Yüksek tansiyon hastalarının üçte birinin hastalık sebebi tuz ve sodyumdur. İşte biz bu ve daha birçok sebepten ötürü tuzu 1 numaralı halk sağlığı düşmanı olarak ilân ediyoruz” dedi. Araştırmada, 320 lokantada yapılan incelemelerde, normalde 70 gramlık bir hamburger ya da patates kızartması servisinin içinde 40 miligram olması gereken tuz ve sodyum miktarının, 500 ila 550 miligram olarak belirlendiği belirtildi. Ottawa / aa |
28.09.2009 |
Turistler, tarihî İstanbul’u görmeden gidiyor |
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul’a gelen turistlerin bazılarının tarihî yarımadayı bile görmeden ülkesine döndüğünü belirterek, ‘’Beyoğlu’nu, boğazı gören yabancıların çok sınırlı kesimi Topkapı’yı görüyor, belki 4’te 3’ü İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni görmüyor. Biz istiyoruz ki İstanbul’a gelen herkes Sultan Ahmet’i görsün, tarihî İstanbul’u, dünyanın en önemli müzelerinden biri olan arkeoloji müzesini görsün’’ dedi. Günay, Topkapı Sarayı’nın zamanında ‘’dünyanın hiçbir sarayında görülemeyecek şekilde, kamu ve özel fırsatçılar tarafından işgal edildiğine’’ dikkati çekti. Saray içinde ‘’hemen hemen her bakanlığın haksız şekilde yerleştiği bir yer’’ olduğuna işaret eden Günay, şunları söyledi: ‘’Millî eğitim, sağlık ve ulaştırmanın bazı bölümlerini çıkaracağız. Millî Savunma Bakanlığının kullandığı depolara şiddetle ihtiyacımız var. Çünkü Topkapı Sarayı’nın yeni depo ve yeni teşhir alanı ihtiyaçları son derece önemli. Henüz olumlu bir cevap alamadık. Genelkurmay ile konuştum. Onlar talebimizin haklı olduğunu söylüyor. Millî Savunma bürokrasisi, öteki bakanlıkların bürokrasisi gibi ağır işliyor ama bir vadede anlaşacağımıza inanıyorum.’’ Günay, sarayda geçtiğimiz günlerde Bizans dönemine ait Piskoposluk Sarayı bulunduğunu hatırlatarak, ‘’Çıplak gözle baktığımda Piskoposluk Sarayı’nın çıktığı o bölgede bir şey olabileceğini düşündüm ve temizlik talimatı verdim. Temizlik çalışmasının altından sütunlar, duvarlar, hamamlar ve tonozlar çıktı’’ diye konuştu. Ayasofya’daki çalışmalara da değinen Günay, müzedeki süslemelerden birinin üzerindeki maskeyi kaldırarak ‘’unutulmaya terk edilmiş’’ dünya çapında önemli melek tasvirini gün yüzüne çıkardıklarını söyledi. Tasvirin Hristiyanlar açısından önemine işaret eden Günay, figürün çok ilgi gördüğünü belirterek, ‘’Yabancı bakanlar beni arayıp tasvirlerin bulunduğu yere özel izinle çıkmak istediklerini söylüyorlar. Hepsi teşekkür ve sevinçlerini bildiriyorlar’’ dedi. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde de büyütme çalışmaları başlattıklarını anlatan Günay, müzenin bütün mekânlarını ‘’çatıdan aşağıya’’ yenileyeceklerini kaydetti. Günay, müzenin 200-250 bini bulmayan ziyaretçi sayısından yakınarak, ‘’Hedefimiz, 2010 yılının sonuna kadar arkeolojiye 1 milyon ziyaretçi getirmek’’ dedi. İstanbul’da gelen bazı turistlerin şehrin en önemli tarihî yapılarından Topkapı, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Sultanahmet’i görmeden gittiğini vurgulayan Günay, ‘’İstanbul’a gelip Beyoğlu’nu, Boğazı gören yabancıların çok sınırlı kesimi Topkapı’yı görüyor, belki 4’te 3’ü arkeolojiyi görmüyor. Biz istiyoruz ki İstanbul’a gelen herkes Sultan Ahmet’i görsün, tarihî İstanbul’u, dünyanın en önemli müzelerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni görsün’’ dedi. Ankara / aa |
28.09.2009 |
Seyfo Dayı vefat etti |
KURTLAR Vadisi adlı dizide “Seyfo Dayı” adlı karakteriyle gönüllerde yer edinen, başarılı tiyatro ve sinema sanatçısı Nihat Nikerel, Beşiktaş’taki evinde kalp krizinden vefat etti. Çorum’da, 1950 yılında doğan Nikerel, 1985’te senaryolaştırılabilecek öykü yazarak sinemaya adım attı. ‘’Kurtlar Vadisi’’, ‘’Sıcak Saatler’’ ve ‘’Süper Baba’’ gibi çok sayıda dizide rol alan Nikerel’in, ‘’Aralıktı’’, ‘’Yalansız Yalnızlığım’’ ve ‘’Ay Zamanı Zalımca’’ adlı kitapları bulunuyor. Nihat Nikerel’in rol aldığı bazı sinema filmleri de şöyle: ‘’Deli Yürek: Bumerang Cehennemi’’, ‘’Adressiz Sorgular’’, ‘’Hoşgeldin Hayat’’, Avrenos’un Müşterileri’’, ‘’Manisa Tarzanı’’, ‘’Garip Bir Koleksiyoncu’’, ‘’Gerilla’’, ‘’Reis Bey” İstanbul / aa |
28.09.2009 |
Ormanlar, SMS ağına dahil olacak |
ORMAN Genel Müdürlüğü’nün TÜBİTAK’ın desteği ve Bilkent Üniversitesi ile ortaklaşa geliştirdiği, yetkililere SMS ile 15 ile 45 saniye içinde bilgi veren ‘’Orman Yangınları Erken Uyarı Sistemi’’nin Adana bölgesinde geliştirilmesi için çalışma yapıldığı bildirildi. Adana Orman Bölge Müdürü Mustafa Kara, yaptığı açıklamada, Adana, Kayseri, Niğde, Osmaniye ve Nevşehir’i kapsayan sorumluluk sahalarında 906 bin 380 hektar ormanlık alan bulunduğunu söyledi. Bu alanların yüzde 69’unun yangına birinci derece hassas konumda olduğuna işaret eden Kara, ‘’Bu alanların korunması ve geliştirilmesi konusundaki çabalarımız kararlılıkla sürüyor’’ dedi. Sistemin pahalı olduğunu belirten Kara, kurulan sistemle yerleştirilen kameranın 40 kilometre alanı tarayıp, duman ve ateşi bir birinden ayırt ederek, merkeze alarm vermesinin yanı sıra 15 ve 45 saniye içinde de birim amirlerine SMS ve e-posta ile yangın uyarısı gönderdiğini bildirdi. Adana / aa |
28.09.2009 |
Helikopter enkazını bulan köylülere ödül |
Kahramanmaraş’ta Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) merhum lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan helikopter kazası sonrasında enkazı bulan köylüler ödüllendirildi. Kahramanmaraş’ın merkeze bağlı Döngel köyünde Kültür ve Spor Şöleni düzenlendi. Yöreye ait çeşitli gelenek ve görenekleri yaşatıldığı şölende bu yıl helikopter kazasında vefat eden Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilere de geniş yer ayrıldı. Helikopter enkazını bulan ekibin içerisinde birçok Döngellinin yer almasından dolayı da ayrı bir önemi olan program kapsamında Yazıcıoğlu’nun hayatını anlatan bir belgesel sunumu yapıldı. Belgeseli izleyenler duygulu anlar yaşarken, BBP Kahramanmaraş Merkez İlçe Başkanı Hayrettin Aslanbey’in gözyaşlarına hakim olamadı. Yazıcıoğlu’nun hayatını anlatan belgeselin sunumunun ardından, helikopter enkazını bulan ekiple ilgili hazırlanan sinevizyon gösterisi izlendi. Enkaz arama çalışmalarına yer verilen sinevizyonda, 17 kişinin de fotoğrafları gösterildi. Bu gösteriminden sonra da, helikopter kazasında vefat edenler için duâlar edildi. Programda, enkazı bulan ekipte yer alan 12 kişiye ödülleri takdim edilirken, diğer 5 kişinin ise Sivas’a çalışmaya gittikleri belirtildi. Kahramanmaraş / cihan |
28.09.2009 |
Sivil anayasa başka bahara |
İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay, Parlamento’da artık bu dönemde sivil bir anayasa çalışması olmayacağını, konunun 2011 seçiminden sonra gündeme geleceğini söyledi. Atalay, TRT-1’de yayınlanan ‘’Politik Açılım’’ programına katılarak gazetecilerin sorularını cevapladı. ‘’Demokratik açılım’’ çalışmalarının ‘’Türkiye’nin maliyeti çok yüksek bir sorununun çözümünü hedeflediğini’’ belirten Atalay, devletin bütün kademelerinin içinde olduğu ve çözüme katkı verdiği bir çalışma olduğunu vurguladı. Atalay, bu kadar büyük bedeli olan bir konunun milletin temsilcilerinden oluşan TBMM’de gündeme gelmesinin doğal olduğunu söyledi. ‘’Demokratik açılım’’ çalışmalarının ayrıntılarının somut ve net olarak ortaya konması gerektiği yönündeki görüşler ifade edilerek, ‘’Açılımın içinde ne var?’’ sorusu üzerine Atalay, ‘’Biz açıklıyoruz, muhalefet isterse daha da fazla açıklayacağımızı da söyledik. Bizim çalışmamızda ne arka plan var ne geri plan var’’ karşılığını verdi. Atalay, ‘’demokratik açılım’’ ile bir kesime taviz, ayrıcalık verilmesinin söz konusu olmadığını, çalışmanın Türkiye’nin güçlenmesini hedeflediğini vurguladı. Türkiye’nin sivil bir anayasaya kavuşmasının önemli olduğunu, ancak şu anda TBMM’de bunun zeminini bulunmadığını bir başka soruya cevaplarken söyleyen Atalay, şunları kaydetti: ‘’Köklü değişiklik olarak baktığımız zaman Meclis içinde anayasayla ilgili çalışma zemini yok şuanda. Benim şahsen kendi gözlemim o. O manada burada çok büyük adımlar görmemek gerekiyor. Benim gördüğüm artık bu dönemde sivil bir anayasa çalışması bu parlamentoda olmaz. Ama ne olur, 2011 seçimi... Her halde 2011 seçimi olacaksa eğer. Bunda da biliyorsunuz biraz ihtilâflı bir konu var. Bundan sonraki seçim bütün partiler açısından sivil bir anayasa seçimi olur artık. Bundan sonraki dönemin en önemli maddesi o olur diye düşünüyorum.’’ Atalay, sanatçı Hülya Avşar hakkında bir gazetede yer alan röportajındaki sözleri sebebiyle soruşturma açılmasını ise doğru bulmadıklarını kaydetti. Ankara / aa |
28.09.2009 |
AB üyesi kurucular kararını vermeli |
DEVLET Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Avrupa Birliği (AB) üyesi kurucu ülkelerin Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda, ‘’Topluluğun küçük ama kendilerine ait mi? Yoksa gerçek anlamda küresel bir varlık mı?’’ olacağına karar vereceğini söyledi. Bakan Babacan, El-Cezire televizyonuna yaptığı açıklamada, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini değerlendirdi. Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı çıkan Fransa’nın tutumunun sorulması üzerine Babacan, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin uzun bir tarihi içerdiğini hatırlattı. AB üyesi ülkelerin 2004 yılında aldığı kararla, Türkiye’nin hedefi tam üyelik olmak üzere görüşmelere başlanması kararını aldığını belirten Babacan, bu kararda aralarında Fransa, Almanya ve Avusturya da olmak üzere tüm topluluk üyelerinin imzası bulunduğunu söyledi. Türkiye’nin AB’ye üye olmasıyla topluluğa çok fazla etki edeceği, her karar makanizmasında güçlü oya sahip olacağı, Avrupa Parlamentosunda en fazla üyeye sahip olacağı şeklinde korkuların var olduğunu kaydeden Babacan, ‘’Almanya ve Fransa gibi kurucu üyeler, AB’nin küçük ama kendilerine ait bir topluluk mu olacağı? Yoksa Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğuda Kuzey Afrika ve Orta Asyada siyasî açıdan büyük etkileri olan Türkiye’yi üye ülke olarak almaya karar verip, küresel açıdan bir varlık olup olmamaya karar verecekler’’ dedi. Ankara / aa |
28.09.2009 |
Korsanlarla mücadele sırası Gökova’da |
TCG Gökova Fırkateyni, Aden Körfezi, Somali açıkları ve Arap Denizi’nde deniz haydutluğuyla mücadele etmek için Gölcük Deniz Üssü Poyraz Limanı’ndan törenle uğurlandı. Preveze Deniz Zaferi’nin 471. yıl dönümü ve Deniz Kuvvetleri Günü, Donanma Komutanlığında kutlandı. Poyraz Limanı’nda düzenlenen törende, Harp Filosu Komutanı Tümamiral Mücahit Şişlioğlu’nun konuşmasının ardından söz alan TCG Gökova Fırkateyni Komutanı Deniz Yarbay Ender Kahya, Aden Körfezi, Somalı açıkları ve Arap Denizi’nde deniz haydutluğuyla mücadele etmek amacıyla Görev Kuvveti 151 Komutanı taktik komutasında görev yapacaklarını, Türk bayrağını gururla dalgalandıracaklarını söyledi. Görevi 5 Ekim 2009-10 Şubat 2010 tarihlerinde 267 personelle uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde başarıyla tamamlayıp döneceklerini bildiren Yarbay Kahya, Tümamiral Şişlioğlu’na ‘’seyre hazır’’ raporu verdi. Şişlioğlu da Kahya’yı selamlayarak ‘’Yolun açık olsun’’ dedi. Daha sonra, TCG Gökova Fırkateyni personeli, bando eşliğinde gemiye bindi. Bu sırada tören alanındaki askeri personelinin yakınlarının gözyaşlarını tutamadığı gözlendi. Gemi, bando eşliğinde hareket etti. Kocaeli / aa |
28.09.2009 |
Vali Okutan: Sabır insanı insan yapar |
ŞANLIURFA Valisi Nuri Okutan, sabrın insanı insan yapan erdemlerin en önemlilerinden biri olduğunu belirterek, ‘’Sabır bütün peygamberlerin ortak sıfatı, iman, ibadet, ilim, hikmet ve bütün faziletlerin başıdır’’ dedi. Şanlıurfa Valiliğince bu yıl 8’incisi düzenlenen, ‘’Dünya Sabır Günü’’ etkinlikleri başladı. Şanlıurfa Valisi Okutan, Eyyüp Peygamber Camisi’nde gerçekleştirilen etkinliğin açılışında yaptığı konuşmada, yaklaşık 3 bin 500 yıl önce bölgede yaşadığını ifade ettiği Hz. Eyyüp Peygamber’in hayatını anlattı. Hz. Eyyüp’ün hastalığında yaşadığı çile ve ıztırabın, sabrı ve Allah’a olan bağlılığının yanında zayıf kaldığını bildiren Okutan, şöyle devam etti: “Sabır, insanı insan yapan erdemlerin en önemlilerinden biridir. Sabır bütün peygamberlerin ortak sıfatı, iman, ibadet ilim, hikmet ve bütün faziletlerin başıdır. Şanlıurfa, farklı inançlar ve bu inançlarla bağlantılı kültürlerin yüzyıllar boyunca sergilendiği bir şehirdir. ‘Sabır Peygamberi Hz. Eyyüp’ün hemşehrisi olmak ne kadar şans ise onun mirasına lâyık olmak da o kadar sorumluluk isteyen bir görevdir.’’ Yazar Ömer Döngeloğlu da konuşmasında, Hz. Eyyüp Peygamber’in hayatıyla ilgili bilgi verdi. Konuşmaların ardından, özel olarak hazırlanan 5 bin kişilik ‘’Sabır Pilavı’’ vatandaşlara dağıtıldı. Şanlıurfa / aa |
28.09.2009 |
Vergide uzlaşmaya giden kazanıyor |
MALİYE Bakanlığının Doğan Grubu’na kestiği ceza ile birlikte vergide uzlaşma konusu yeniden gündeme gelirken, uzlaşmalar sonucu vergi alacaklarının yarısından fazlasından vazgeçildiği, vergi cezalarının ise neredeyse sıfırlandığı görüldü. Gelir İdaresi Başkanlığı verilerinden derlenen bilgilere göre, geçen yıl uzlaşmaya konu edilen toplam 178 bin 558 dosyanın 160 bin 227’sinde uzlaşmaya varıldı. Uzlaşmaya konu olan vergi tutarı da 1 milyar 729,5 milyon lira olarak belirlendi. Uzlaşma sonucunda tahakkuk eden verginin yüzde 57’sinden vazgeçildi ve yüzde 42.88’lik bölümünde uzlaşma sağlandı. Böylece ödenecek vergi tutarı 741,6 milyon liraya düştü. Uzlaşmaya giden ceza toplamı da 2 milyar 377 milyon 178 bin liraya ulaşırken, uzlaşma ile bunun da yüzde 97.5’inden vazgeçildi. Böylece mükelleflere toplam cezanın yüzde 2.54’ü olan 60,3 milyon lira ceza fatura edildi. Bu şekilde 2008 yılında vergide uzlaşma yolu ile her 100 liralık verginin 57,12 lirası, her 100 liralık cezanın da 97,5 lirası silinmiş oldu. Büyük vergi borçlularının geldiği Merkezi Uzlaşma Komisyonunda da, 84 dosyanın 50’sinde uzlaşma sağlandı. Uzlaşmaya konu toplam 783,1 milyon liralık vergi tutarı da, yapılan anlaşma sonucu 253,5 milyon liraya düştü. Uzlaşmaya konu ceza miktarı da 1 milyar lirayı bulurken, uzlaşma sonucu kesinleşen ceza tutarının 6,5 milyon liraya düşmesi dikkati çekti. Ankara / aa |
28.09.2009 |
“Demokratik açılım” kardeşlik projesi |
nÇEVRE ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, ‘’(Demokratik açılım), 72 milyon insanımızın birlik, beraberlik, kardeşlik projesidir’’ dedi. Koordinasyon Kurulu Toplantısına katılmak üzere Bingöl’de bulunan Eroğlu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Bingöl Belediyesi’ni ziyaret etti. Belediye Başkanı Serdar Atalay, Eroğlu ve Yılmaz’a belediye çalışmaları hakkında bilgi verdi. Burada gazetecilere bir açıklama yapan Bakan Eroğlu, ‘’Demokratik Açılım’’ projesine de değindi. Eroğlu, projenin yanlış algılandığını, projenin büyük bir açılım projesi olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: ‘’Bu proje, 72 milyon insanımızın, vatandaşımızın birlik, beraberlik, kardeşlik projesidir. Bundan daha güzel proje olur mu? Bunu başka yöne çekmenin mânâsı yoktur. Hepimiz kardeşiz, bu proje kardeşliğimizi daha da pekiştirecektir.’’ Bingöl / aa |
28.09.2009 |
“e-ihale” start alıyor |
nKAMU ihalelerinin elektronik ortamda yapılmasını öngören e-ihale süreci, yıl sonuna kadar tıbbi cihazlar ve sarf malzemeleri alanında başlatılıyor. Tüm sektörleri kapsayan ikinci adım ise 2010 yılı sonunda atılacak. Aralık 2008’de yapılan yasal düzenlemeler çerçevesinde yürütülen elektronik ihale çalışmaları hakkında bilgi veren Kamu İhale Kurumu Başkanı Hasan Gül, e-ihalenin uygulanabilmesi için sistemden yararlanacak kurumların da altyapılarını hazırlaması gerektiğini anlattı. Gül, teknik altyapı için “sadece elektronik ortamda Kuruma ulaşmalarının yeterli olduğunu”, ancak daha fazla önem taşıdığını vurguladığı sistemi kullanacak personelin eğitim programına da yakında başlayacaklarını belirtti. İlk aşamada, tıbbi cihazlar ve sarf malzemeleri alandaki tüm alımlarda, elektronik ortamda şartname hazırlanmasından teklif götürülmesine ve sonucun duyurulmasına kadar bütün süreci kapsayacağını belirten Gül, ancak yine idarelerin, en azından ilk aşamada elektronik ihaleyi zorunlu kılmayacağını söyledi. Elektronik ihaleyle, kamu ihalelerindeki “yolsuzluk” algısının önüne geçilmesi amaçlanıyor. Ankara / aa |
28.09.2009 |
Deniz Feneri’nden, Gazze’ye bilgisayar laboratuvarı |
İSRAİL’İN Gazze saldırıları sırısında vurulan Gazze Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nin onarımı sürerken Deniz Feneri Derneği fakülte için tam donanımlı ve 30 bilgisayar kapasiteli bir bilgisayar laboratuvarı kurdu. Gazze’de gençlerin meslek edinmelerinde en büyük destekçisi Uygulamalı Bilimler Fakültesi yaşanan en son saldırıda vurulmuş ve ciddî hasar almıştı. Öğrencilerin tekrar eğitimlerine başlayabilmeleri için gerekli olan onarımlar yapılırken Deniz Feneri Derneği fakülte için tam donanımlı ve 30 bilgisayar kapasiteli bir bilgisayar laboratuvarı kurdu. Yapımı üç ayda tamamlanan ve 38 bin 750 Dolara mal olan laboratuvardan yaklaşık 8 bin öğrenci istifade edecek. Laboratuvarın açılış programına üniversite yönetiminin yanı sıra üst düzey bürokratlar da katıldı. Uygulamalı Bilimler Fakültesi açılışın hemen ardından Deniz Feneri’ne bir teşekkür yazısı gönderdi. Üniversite ve öğrenciler adına teşekkürlerin ifade edildiği yazıda, bilgisayar laboratuvarının üniversiteye değer kazandırdığı, öğrencilere de yeni ufuklar açacağı vurgulandı. Doğrudan meslek edinmeye dönük eğitim faaliyetlerde bulunan Uygulamalı Bilimler Fakültesi, Filistinli gençlerin umut kapısı. Deniz Feneri, Uygulamalı Bilimler Fakültesi için ayrıca fizik, kimya ve biyoloji laboratuvarı da kuracak. Deniz Feneri Derneği, Filistin’de ihtiyaç sahibi 200 öğrencinin bir yıllık eğitim masraflarını da üstlendi. İstanbul / Yeni Asya |
28.09.2009 |
Katılım payı, hastayı da hastaneyi de zorlayacak |
İSTANBUL Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, 1 Ekimden itibaren vatandaşın özel hastanelere ödediği ‘’muayene katılım payı’’nın 2 TL’den 15 TL’ye çıkarılmasının, hem hastaları hem de özel sağlık kuruluşlarını zor durumda bırakacağını iddia etti. Yalçıntaş, yaptığı yazılı açıklamada, Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yapılan değişikliğe dayanarak gerçekleştirilen katılım payı artışının, aynı basamakta yer alan özel hastane ile devlet hastanesi arasında eşit olmasının daha doğru olacağını kaydetti. Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) Danıştay kararına uyarak 1 Haziran 2009’dan bu yana muayene katılım payını özel, devlet ve üniversite hastanelerinde eşit şekilde 2 TL olarak uyguladığını hatırlatan Yalçıntaş, bu bedelin 1 Ekimden itibaren ise devlet hastanelerinde 8 TL ve özel sağlık kuruluşlarında 15 TL olarak belirlendiğini ifade etti. Murat Yalçıntaş, hastanın ödeyeceği 15 TL’nin 12 TL’sinin muayene sırasında, 3 TL’sinin ise eczaneden ilâç alırken tahsil edileceğini kaydederek, 15 TL gibi yüksek bir bedelin, özel sektörü kamu hastanelerine karşı haksız rekabete sürükleyeceğini aktardı. İstanbul / aa |
28.09.2009 |
Dilimizi, dünyada ait olduğu yere taşıyamadık |
TÜRK Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hanefi Bostan, Türk diline yeteri kadar önem verilmediğini, Türkçenin dünyada ait olduğu noktaya taşınamadığını söyledi. Bostan, yaptığı yazılı açıklamada, 26 Eylül 1932’de toplanan birinci Türk Dil Kurultayı’nda Halit Fahri Ozansoy’un teklifiyle alınan karar uyarınca her yıl 26 Eylülün ‘’Türk Dil Bayramı’’ olarak kutlandığını hatırlattı. Dilin kullanımını ve gelişimini doğrudan etkileyen yazılı, sözlü ve görsel basının sorumluluklarının bilinciyle, dil kullanımına özen göstermesi ve dil yanlışlıkları yapmaması gerektiğini belirten Bostan, dilin, bir milleti millet yapan önemli unsur olduğunu vurguladı. Bostan, şunları kaydetti: ‘’Aradan geçen 77 yıllık zaman içerisinde ne yazık ki Türk diline yeteri kadar önem vermedik, dilimizi dünyada ait olduğu noktaya taşıyamadık. Bugün başta cadde ve sokak isimleri olmak üzere iş yeri tabelâları, gıda ve giyim ürünleri ne yazık ki yabancı kültürlerin etkisi altındadır. Gerek gıda da gerek giyimde yabancı isimler ön plana çıkmakta ve yabancı isimli ürünler tercih edilmektedir. Bu noktada yapılması gereken, dilimizin yabancı sözcüklerden arındırılmasıdır.’’ İstanbul /aa |
28.09.2009 |