Bir Sahabenin Günlüğü |
Rüya - Salİha Ferşadoğlu Rebiü’l-Âhir, Hicretin 10.senesi, Medine
Huzursuz bir gece geçirmiştim. Sabah olup uyandığım vakit hâlâ gördüğüm kötü rüyanın etkisiyle keyifsizdim. Neyle oyalanırsam oyalanayım, bir türlü kendime gelemedim. Gidip birine anlatsam, derdimi paylaşsam belki sıkıntım geçer diye düşündüm. Bilâl-ı Habeşi’nin ezanını duyunca, namazdan sonra anlatırım deyip mescide girdim. Cemaat toplandı, namaz kılındı. Namaz bittiğinde, Ebu Hureyre bana dönerek: “Ne oldu kardeşim, neyin var? Hasta mısın? Hiç iyi gözükmüyorsun doğrusu” dedi. Halsiz halsiz ona baktım. Anlatmaya bile mecalim yoktu. Sonra başladım niye böyle olduğumu söylemeye: “Kötü bir rüya gördüm. Hem de çok kötü. Sabahtan beri canım sıkkın dolaşıyorum. Ne yapsam gideremedim bu kötü hali. En iyisi birine anlatmak diye düşündüm.” “İstersen bana anlatabilirsin” demesi üzerine başladım anlatmaya: “Rüyamda karanlık bir yolda... “Ey kardeşim, anlatma rüyanı” diyen Efendimizin sesi susturdu beni. Tam da anlatıp rahatlayacağımı düşünmüş, sevinmiştim oysa. “Rüyalar tabir edilmedikçe askıdadır. Yapılan tabire göre gerçekleşir. Bu yüzden biriniz güzel bir rüya gördüğünde onu tâbir ettirsin, başkalarına anlatsın. Kötü rüya gördüğünde ne tâbir ettirsin, ne de başkalarına anlatsın. Çünkü sevdiği güzel rüya Allah’tandır. Bu sebeple O’na hamd etsin. Sevmediği, hoşlanmadığı kötü rüya ise şeytandandır. Ondan Allah’a sığınsın ve kimseye anlatmasın. Böylece o rüya ona zarar vermez.”* Tövbe istiğfar ettim. Allah’a el açıp, içimdeki sıkıntıyı gidermesi için dua ettim. Namaza durdum. Selâm verdiğimde içimdeki boşluk, kasvet hafiflemiş gibiydi.
*Tirmizi, Daavat:52, İbn Mace, Rüya:3. |
12.09.2009 |