BBP lideri Yazıcıoğlu ile arkadaşlarını taşıyan helikopterin enkazında çekim yapmak için kaza mahalline giden Cihan Haber Ajansı muhabiri Lütfi Aykurt'un dönüş için jandarma helikopterine alınmayıp, donma tehlikesine rağmen dağda bırakılmasına tepkiler artarak devam ederken, Aykurt “O hareket yapanı bağlar, TSK'ya mal edilemez” dedi.
HANİ HERKES DEĞERLİYDİ?
Doğan Haber Ajansı muhabirini alıp da CHA muhabirini orada bırakan yerel komutanın davranışı, Genelkurmay'ın akreditasyon uygulamasının düşündürücü sonuçlarından biri olarak yorumlanırken, bu durum, Org. Başbuğ'un “Bu asker halkın kendisidir. Milletimizin her bir ferdi bizim için değerlidir” sözleriyle de çelişiyor.
Ayrımcılıkta son perde
BÜYÜK Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun da içinde bulunduğu helikopter kazası sonrasında, çekim amacıyla gittiği kaza bölgesinde, donma tehlikesine rağmen, ‘sivil olduğu’ gerekçesiyle bir komutan tarafından askerî helikoptere binmesi engellenerek dağ başında bırakılan Cihan Haber Ajansı muhabiri Lütfi Aykurt, yaşadıklarını Haber 7’ye anlattı.
Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdulhamit Bilici’nin Zaman gazetesindeki köşesinde konuyu ele almasıyla bir anda gündemde bomba etkisi yapan olayın baş kahramanı olan Aykurt, İstanbul’da görevli bir muhabir olduğunu, elim kazanın meydana gelmesinden sonra, takviye ekip olarak Kahramanmaraş’a gönderildiğini anlattı. Kazanın ardından bir süre cenazesi bulunamayan İHA muhabiri İsmail Güneş’i arama kurtarma çalışmalarını takip etmek, hem de helikopter enkazından görüntü almak için 30 Mart’ta Cihan’ın Kahramanmaraş muhabiri ve bölgeyi iyi bilen iki köylü ile yola çıktıklarını anlattı. Yaklaşık 4 saat süren yolculuğun ardından 8,5-9 kilometre mesafeyi yürüyerek 2 bin 500 metre yüksekliğindeki olay yerine ulaştıklarını anlatan Aykurt, olay yerine vardıklarında İsmail Güneş’in cesedinin 5-10 dakika önce bulunduğunu, üzerindeki karların yeni temizlendiğini söyledi. Hemen 10 dakikalık bir görüntü aldıklarını, Kahramanmaraş muhabirleri ile kaseti aşağıya yolladığını belirten Aykurt, başından geçenleri şöyle anlattı:
“Sivil arama kurtarma ekipleri köye dönüyorlardı; onlarla birlikte yola çıktı. Saat 14.00 civarıydı.O sırada da İsmail’in naaşını ceset torbasına koymuşlardı. Ben ve iki köylü kaldık. İsmail’in cesedi daha gönderilmemişti. Ceset torbasında bekliyordu. Hem onun helikoptere konuluşunu görüntülemek; hem de enkaz ve bölgeden daha detaylı görüntüler almak için kaldım. Arama kurtarma esnasında bölgeye zorunlu iniş yapıp yan yatan skorskyi parçalıyorlardı. Bir de o çalışmalardan da görüntü aldım.”
DONMA TEHLİKESİNE RAĞMEN...
Lütfi Aykurt, bölgede bir gün önce Göksun’da tanıştığı DHA muhabiri ve kendisi ile iki köylü ve jandarma-kurtarma ekiplerinin kaldığını belirterek, enkazdan görüntüler çekerken, DHA muhabirinin jandarma kurtarma ekiplerinin bir bölümüyle helikoptere bindiğini ve gittiğini söyledi. İsmail Güneş’in cesedini götürmek için gelecek polis helikopterini bekleyip çekimlerini yapan Aykurt, eşyaları ve teçhizatlarını Göksun’da olduğu için direkt Kahramanmaraş’a uçtan helikoptere binemediğini anlattı. Bölgedeki askerlerin “Seni de götürelim” diye teklifte bulunduklarını söyleyen Aykurt, şöyle devam etti: “Benim aklımda helikopterle dönmek gibi bir şey yoktu. 9 kilometre dağa tırmandığım için… Ama böyle bir teklif gelince, görüntüleri akşam ana haberlerine yetiştirme imkânı da doğdu. Bir de öğleden sonraya doğru, hava bozmaya başladı. Soğuktu; iyice soğudu. Tipi vardı zaten; kar yağışı da başlayınca, askerlerden gelen teklife tereddütsüz ‘evet’ dedim.
Askerlerden bana teklif gelince, köylüler: ‘Sen git haberini yetiştir. Biz daha kalacağız’ dediler. Askerlerden gelen teklifle toparlandım. Kameramı sardım. Çantamı sırtıma aldım. Kurtarma ekibiyle birlikte ben de ‘binme pozisyonu’ aldım. Tam ben helikoptere binmek için adım attım, arama kurtarma ekibinin başındaki komutan bana: ‘Sen hangi kanaldansın?’ diye sordu. ‘Cihan Haber Ajansı’ndanım’ deyince, eliyle ‘dur’ işareti yaparak: ‘Binemezsin’ dedi. Sizin ekipleriniz bana: ‘Seni bu hava şartlarında burada koyamayız’ dediler. Neden binemiyorum diye sorunca: ‘Sivilleri alamıyoruz’ dedi. Ben de 45 dakika önce askeri helikopterle giden DHA muhabirini hatırlatarak: ‘Onu niye aldınız?’ diye sordum. Kızdı.’Hangi şartlarda çıktıysan o şartlarla da inersin’ dedi ve koşarak gitti.
‘Buraya, sizin helikopterinize güvenerek çıkmadım. Allah’ın izniyle ineriz’ dedim arkasına bile bakmadan gitti. Diğer iki köylüyle birlikte, geldiğimiz gibi indik. Çoğunlukla kayarak indiğimiz için 4 saatte çıktığımız yolu, 2,5 saatte indik. Parkamı belime bağladım. Üstüne oturdum, kameramı kucağıma aldım kaydım.”
|