|
|
|
HÜKÜMET ECZACIYI TAHSİLDAR, HASTALARI MAĞDUR ETTİ |
1 Ekim’de yürürlüğe giren Sağlık Uygulama Tebliğinin ardından sigortalıların muayene katkı paylarını eczanelere ödemek zorunda bırakılması eczacılarla halkı karşı karşıya getirirken; vatandaş, artan ücretlerden ve eksik bilgilendirmeden şikâyetçi.
ARTAN ÜCRET, EKSİK BİLGİLENDİRME
Her muayenede yasanın öngördüğü ücreti ödemek zorunda olan hastalar, şimdi reçetelerini yaptırmak üzere eczanelere gittiklerinde, muayenelerden biriken borçla karşı karşıya kalıyorlar ve bunu ödemeden de ilaç alamıyorlar.
1 Ekİm’de yürürlüğe giren Sağlık Uygulama Tebliği’nin ardından sigortalılar eczanelere ilâç almaya gittiklerinde yüzlerce liralık muayene ücreti borçları olduğunu öğreniyorlar. 3 ila 10 YTL arasında değişen muayene ücretleri, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) Medula sistemine girildikten sonra hastadan eczanelerde tahsil ediliyor ve daha sonra bu tutar SGK tarafından eczaneden kesiliyor. Her muayenede bu ücreti ödemek zorunda olan hastalar, şimdi reçetelerini yaptırmak üzere eczanelere gittiklerinde, muayenelerden biriken borçla karşı karşıya kalıyorlar ve bunu ödemeden ilâç alamıyorlar. Taksim İlkyardım ve Alman Hastanelerinin karşısında bulunan eczacılar uygulamanın kendilerini halkla karşı karşıya getirdiğini söylüyorlar. Hastalar ise eksik bilgilendirme sebebiyle şikâyetçiler.
Bia haber merkezinin yaptığı habere göre, Sıraselviler caddesinde bulunan Taksim Can Eczanesi’nde çalışan Seher Akal “devletin kendisinin yapması gereken işi kendilerine yaptırdığı” görüşünde. “Hastalar konuyla ilgili yeterince bilgilendirilmedikleri için onlara uygulamayı anlatmak zorunda kalıyoruz. Ancak çoğu bizim bu ücreti aldığımızı düşünüyor ve tartışmalar yaşıyoruz. ‘Neden size para vereceğim, beni siz mi muayene ettiniz?’ diye soruyorlar.” Uygulamayı “nahoş ve gereksiz” olarak niteleyen Akal “asıl sorunun 1 Ekim’de yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nda olduğunu” belirtiyor. Yunus Emre Eczanesi’nin sahibi İlyas Yıldırım da meslektaşı Akal gibi tahsilatçı konumuna düşürülmekten şikâyetçi.
“Bu mantıkla açıklanabilir bir uygulama değil. Tasarruf politikası olduğu iddia edilen bu durumu hastalara anlatmak zorunda kalıyoruz. Çünkü tüm bildikleri basından okudukları. Yeterince ayrıntılı bilgi verilmiyor hastalara.”
Yıldırım, bu uygulamanın eczanelere ekonomik olarak kazanç değil kayıp getirdiğini söylüyor. “Cirolar düşüyor. Çünkü hastalar çoğu zaman ilâçları almıyor ya da alamıyorlar.”
İşçi emeklisi İbrahim elindeki ilâçları göstererek anlatıyor: “Sigortamda eksik varmış. Bir de üstüne borcum. Hepsini eczacıdan öğrendim. Kimse bir şey anlatmıyor. Top gibi oradan oraya atılıyoruz.” “Devletin yaptığına ne denir ki? Olan hep garibana, emekliye, işçiye oluyor” şeklinde konuşuyor. Uygulamada emeklilerin ücret farkları aylıklarından kesiliyor. İşçi emeklisi İnci Erbaş uygulamayı “mânâsız” ve “günah” olarak niteliyor. “Ayrıntılı bilgim yok. Eczacı ne derse tamam diyorum. Ama kapı kapı dolaşmak, attığımız her adımda para ödemek belimizi büküyor.” Hükümet bu katkı payını koyarak vatandaşların “gereksiz yere” hastaneye gelmemesinin sağlanacağını öne sürüyor. Erbaş “neden insanlar hasta değilken hastaneye gelsinler ki?” diye soruyor.
“Tansiyon hastaları var, şeker hastaları var. insanlar sık sık rahatsızlanıyorlar. Ayıptır. Ama tabiî bir de şu var: bu devirde, bu hükümetle hasta olmamak mümkün mü?” Erbaş sorusunu kendisi cevaplıyor. “Nerdeeee!”
|
13.11.2008
|
|
|
Değiştirilemiyor, ama uygulanmıyor |
Hukukçu ve Barış Meclisi Sözcüsü Ayhan Bilgen, “değiştirilemez” denilen ilkelerden bazılarının—devletçilik gibi—bugün uygulanabilirliğinin kalmadığını ve dondurulduğunu belirterek, “Anayasada değiştirilemez maddeler eğer kalacaksa, bunlar herkesin üzerinde uzlaştığı, aklın ve çağın gelişmelerinin ortaya çıkarttığı, evrensel ahlâkî ilkeler olabilir ancak. Yani tüm insanlığın tarihî ortak değerleri olur” dedi.
Bilkent Üniversitesi ve Alman Uluslararası Hukukî İşbirliği Vakfınca düzenlenen ‘’Anayasalardaki Değiştirilemez İlkeler’’ konulu sempozyumda dile getirilenler yankı buldu. Yeni Asya’ya konuşan Hukukçu ve Barış Meclisi Sözcüsü Ayhan Bilgen, Anayasamızdaki değiştirilemez maddeleri değerlendirdi.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Raportörü Osman Can, yargı kurumunun meşrûiyet sorunu olduğunu söyledi. Siz bu yoruma katılıyor musunuz?
Her kurum kendi varlık sebebi ve kuruluş amacına aykırı bir rol üstlendiğinde elbette ki bir meşrûiyet tartışmasıyla karşı karşıla kalacaktır. Her ne kadar Türkiye’de AYM, topluma karşı diğer bütün yargı organları gibi devleti koruma görevini üstlenmişse de bizim bildiğimiz kadarıyla evrensen hukukta AYM’nin rolü, toplumu korumak ve toplumun bir hukuk düzeyi içerisinde yaşayabilmesini güvence altına almaktır. Aslında AYM Türkiye’de kuruluşundan bu yana varlık sebebi tartışılmalı ama hepsinden acil olanı bugün itibariyle üstlendiği rolün artık bir yetki ve görev aşımı boyutunda olduğunu çok net bir biçimde görüyoruz. Bu boyutu dikkate alarak yetki ve görevlerini yeniden tanımlamaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu meşrûiyet sorununun, üyelerinin tayin biçimini değiştirerek veya üye sayısını arttırarak çözülemeyecektir. Burada misyonuyla ilgili ve Türkiye’nin AYM’ye bakışıyla ilgili bir sorun vardır.
AYM’nin yetki ve görevlerinin yeniden tanımlanması gerektiğinden bahsettiniz. Peki, meşrûiyet sorununu çözmek için bu yetki ve görevler nasıl tanımlanmalıdır?
Burada sadece AYM üzerinden yapılan bir tartışmanın geri tepeceğini ve bir karşı reflekse neden olacağını düşünüyorum. Daha doğru olan tıpkı başörtüsüyle ilgili sorunu çözmek için YÖK yasalarını ya da Anayasanın ilgili maddelerini değiştirmekle bir netice elde edilmediği gibi, bu sorunun da çözümü sadece AYM’nin görev ve yetkisini tanımlayan maddeleri değiştirmekte aranmamalıdır. Bu nedenle çözüm, topyekûn bir anayasa değişikliğindedir. Bütün olarak anayasa değişikliğine gidilirse, bunun içerisinde tabiî ki AYM de çok kritik bir role sahiptir. Bu şekilde onun da rolünü sağlıklı bir yere oturtmak mümkün olacaktır. Türkiye’de sorun, sadece AYM’nin görevini, pozisyonunu zorlayan bir şey değildir. Türkiye’de görevler ayrılığı ya da güçler ayrılığı tümden bozulmuştur. Bugünkü gibi, kişiler üzerinde değişikliğe gidilerek düşünülen bir çözüm, kalıcı bir çözüm değildir.
AYM Başkanı Haşim Kılıç, AYM’nin kuruluş yıl dönümü olan 25 Nisan’da Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinden bahsetmeyi düşündüğünü, fakat cesaret sorunu yaşadığını söylüyor. Kılıç’ın cesaretini kıran nedir? Bir hukukçu neden vicdanıyla konuşamıyor?
Tabiî, bu konuda Haşim Kılıç’a bilmediğimiz kayıt dışı tehditler varsa, onları kamuoyuna açıklaması da onun tarihî bir sorumluluğudur. Yani en azından, psikolojik de olsa bu konuyu tartışmaktan korkacak derecede bir baskı düşünmesi dahi endişe vericidir. AYM Başkanı korkuyorsa, biz savcılardan, daha alt mahkeme hâkimlerinden, hatta toplumdan nasıl cesaret bekleyeceğiz? Toplum yargıya güvenerek nasıl hareket edecek? Bence öncelikle bu olayı halk açısından değerlendirmek daha önemli.
Peki, sizce AYM Haşim Kılıç, bu şartlar altında, 25 Nisan’da anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden bahsedeceği o konuşmayı yapar mı?
Aslında o maddeleri açmak başka bir tartışma ama daha önceki Anayasa Mahkemesi kuruluş yıl dönümlerinde defalarca o dönemlerin AYM başkanları, meselâ Yekta Güngör Özden’i hatırlıyorum, bu gibi şeyler söyledi. Her yıl dönemlerinde bu talep ve ihtiyaç dillendiriliyor, ama ne yazık ki buna dair bir adım, bir açılım sergilenmiyor. Aslında ben artık kritik eşiğe geldiğimizi düşünüyorum. Tabiî burada sorumluluk mahkemede değil, doğrudan doğruya parlamentoda, siyaset kurumundadır.
Gazeteci Ahmet Altan, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerin anayasada bulunmasının, ülkenin egemenlik hakkını kısıtladığını söyledi. Buna katılıyor musunuz?
Anayasada değiştirilemez madde eğer kalacaksa bunlar herkesin üzerinde uzlaştığı aklın, çağın gelişmelerinin ortaya çıkarttığı evrensel ahlâkî ilkeler olabilir ancak. Yani tüm insanlığın tarihi ortak değerleri olur. Yüzyıllar boyunca değişmemiş, değişmeyecek ve dinlerin de beşeri ideolojilerinde onayladığı, mutlak doğrular ancak değiştirilemez kaydıyla anayasaya yazılabilir. Bunlar da meselâ, insan onurudur, özgürlüktür, adalettir vesaire, böyle değerler olabilir. Onun dışındaki her türlü ilke, belli bir dönem için bir anlam ifade edebilir, o dönemin yaygın popüler ideolojileri açısından çok meşrû olabilir, ama hemen arkasından o tezler, o sosyal yaklaşımlar anlamını yitirebilir. Nitekim Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Fransız İhtilâlinden, o ilkelerin şekillendiği dönemden etkilenmiş bir çerçeve söz konusudur. O ilkelerin arasında devrimcilik diye bir madde var meselâ. Bu ilkenin gereği bile, diğer ilkelerin dondurulmasını, dogmatik hale getirilmesini ortadan kaldıracak bir fonksiyona sahip. Eğer o ilkelere bütünüyle uyuyorsanız, milliyetçiliği ve laikliği de daha devrimci bir yoruma açmak zorundasınız. Yoksa dondurulmuş bir milliyetçilik veya laiklik yorumunun ihtiyaç karşılamaktan uzak olduğu, toplumsal barışı tehdit ettiği çok açık. Türkiye eğer bu ilkelerden hareketle iç düşman üretmeye devam ederse, çok daha tehlikeli ve geri dönüşü olmayan bir sürece doğru gidilecek. Pratikte aslında bazı ilkeleri askıya almış durumda Türkiye. Meselâ devletçilik ilkesinin uygulamada ne anlam ifade ettiğini, özellikle de özelleştirmeyle ilgili yaygın uygulamalara bakarsanız, anlamını anlamakta doğrusu ben zorlanıyorum.
|
CEMİL YÜZER
/ ANKARA
13.11.2008
|
|
|
Obama yapabildi, biz de yapacağız |
DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, gazetemizi ziyaretinde yaptığı açıklamada, Obama’nın Amerika’da başkan seçilmesiyle dünyada yeni bir dönem başladığını ve bir değişim rüzgârı yaşandığını belirterek, “Amerika’da Demokratlar amblemleri olan eşeği iktidara getirdiler. Biz daha asil olan Kıratı en anlamlı bir şekilde yeniden iktidara getirmeliyiz. Biz de yapabiliriz ve yapacağız” dedi.
DEMOKRAT Parti (DP) Genel Başkanı Süleyman Soylu, Türkiye’nin, bütün sistemiyle bir tıkanıklık içerisine gittiğini ifade ederek, “Bu tıkanıklığı aşmak için de aynen bugün Amerika’da olduğu gibi, dün başka ülkelerde olduğu gibi, yarın başka ülkelerde olacağı gibi bir değişim, bir dinamizm rüzgârı estirmek lâzımdır” dedi.
DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, gazetemizi ziyaretinde yaptığı açıklamada, dünyada yeni bir dönem başladığını belirterek, Obama’nın Amerika’da başkan olmasının da bu değişim sürecinin en önemli sonuçlarından biri olduğunu söyledi. Amerikan başkanlarının Berlin’de yapmış olduğu konuşmaların dünyadaki süreci dönem dönem tetiklediğini anlatan Soylu, “Reagan da, Kennedy de burada yaptıkları konuşmalarda dünyadaki birtakım süreçleri tetiklemişlerdir. Ancak bunlar oradan tetiklenmemektedir. Dünyanın değişimini algılamakta, belki ona yönelik ihtiyacı orada dile getirmektedirler” dedi.
DP lideri, küreselleşmeyle dünyanın bu kadar küçük bir köy haline geldiği süreçte Türkiye’nin bundan sarfı nazar etmesinin, bundan kendisini kaçırmasının mümkün olamayacağını dile getirerek, şunları kaydetti: “Bütün Türkiye’deki olayları hep beraber yaşıyoruz. Yaşadığımız olaylarda gördüğümüz, Türkiye’nin, bütün sistemiyle bir tıkanıklık içerisine gittiğidir. Ekonomik, sosyal, toplumsal barış, demokrasi, özgürlükler, üretim, dış politika gibi bütün alanlarda bir tıkanıklık vardır. Bu tıkanıklığı aşmak için de aynen bugün Amerika’da olduğu gibi, dün başka ülkelerde olduğu gibi, yarın başka ülkelerde olacağı gibi bir değişim, bir dinamizm rüzgârı estirmek lâzımdır. Bunun için dünyayı iyi algılamak, iyi tanımlamak, Türkiye’yi iyi analiz etmek, milletimizi iyi anlayabilmek, talepleriyle örtüşebilmek ve bu değişimle bu dinanizmi üst üste örmek gerekir. Diyebiliriz ki, Amerika’da Demokratlar amblemleri olan eşeği iktidara getirdiler. Biz daha asil olan Kıratı en anlamlı bir şekilde yeniden iktidara getirmeliyiz. İnşaallah milletin böyle bir talebi ve heyecanı olduğunu hep birlikte görüyoruz. Değişim talebi olduğunu görüyoruz. Bizim görevimiz de bu anlayışla Türkiye’yi kucaklaştırmaktır. Değişmeyen tek şey değişimdir. Klâsik bir sözdür. Bunu da DP ve bizler gerçekleştirmeliyiz. Evet, çok ciddî bir yenilenme yaşamıştır Amerika. Özellikle Cumhuriyetçiler ve neocon’ların egemen olduğu bir dönemden sonra dünya farklı bir yönetim anlayışıyla karşı karşıya kalacaktır. ‘Çok bir şey değişmez’ söylemleri doğru değil. Amerika’da meydana gelen olay çok büyük bir olaydır. Ve bunun sonucunda meydana gelecek olaylar da Türkiye’de ve dünyada birtakım değişimleri tetikleyecektir. Bu şekilde, zaten var olan düşüncelerimizi bu konsepte koyarak milletimizle beraber olma ve Türkiye’yi dünyayla rekabete hazırlayabilme zeminini oluşturuyoruz. Evet, biz de yapabiliriz ve yapacağız.”
İstanbul / Yeni Asya
|
13.11.2008
|
|
|
Kurbanlıklar da zamlanacak |
Yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde, büyükbaş hayvan fiyatları geçen yıla göre aynı düzeyde seyrederken, küçükbaş kurbanlıkların fiyatlarında artış yaşanması bekleniyor.
Türkiye Kasaplar, Besiciler Et ve Et Ürünleri Esnaf ve Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Fazlı Yalçındağ, Kurban pazarlarının yavaş yavaş kurulmaya başladığını, ancak henüz kurbanlık hayvan fiyatlarının tam olarak netlik kazanmadığını söyledi. Büyükbaş hayvan fiyatlarının geçen yılla aynı düzeyde kaldığını, herhangi bir artış ya da azalışın söz konusu olmadığını ifade eden Yalçındağ, büyükbaş hayvan için 12-12,5 YTL gibi kilogram satış fiyatı olacağını düşündüklerini dile getirerek, bu kapsamda bayramda büyükbaş hayvan kesmek isteyen vatandaşların en az 2 bin 500 YTL’yi gözden çıkarmaları gerektiğini vurguladı.
BELEDİYELER KURBAN’A HAZIRLANIYOR
Başşehİrde ilçe belediyeleri kurban satış ve kesim noktalarını belirlemeye yönelik çalışmalara başladı. Sincan Belediye Başkanı Hasan Altın yaptığı yazılı açıklamada, ilçede her yıl olduğu gibi Cimşit Mahallesi’nde kurulacak kurban satış pazarının hizmet vereceğini ve bu yıl Fatih Mahallesi’nde kurbanlık satışı yapılmayacağını bildirdi. Satış yerlerine ilişkin gerekli düzenlemelerin yapıldığını ve yer tahsisinin sürdüğünü belirten Altın, 10 bine yakın küçük ve büyükbaş hayvanın pazarda yer alacağını tahmin ettiklerini kaydetti. Öte yandan, çadırların kurulması öncesinde, Sincan Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü ekiplerinin kurbanlıkların bulunacağı yerlerde ilâçlama ve kireçleme gibi gerekli çalışmalara başlayacağı da ifade ediliyor.
|
13.11.2008
|
|
|
Dersler iPod’dan takip edilecek |
Anadolu Üniversitesi (AÜ) tarafından hazırlanan ANAPOD ders portalı projesi sayesinde örgün öğrenciler, sınıfta aldıkları dersleri video görüntüsü olarak izleyebilecek.
Öğrenciler derslerin kayıtlarını bilgisayarlarına, müzik çalar ya da telefonlarına indirebilecek. Alınan bilgiye göre, AÜ öğretim üyelerinin örgün eğitim öğrencileri için hazırladığı ANAPOD projesi yayına girdi. AÜ Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli başkanlığında oluşturulan ve 13 öğretim üyesinin yer aldığı projede, örgün bölümlerindeki öğrencilerin öğretim elemanlarından yüz yüze aldıkları dersler, ANAPOD sistemine girerek video görüntüsü veya ses olarak tekrar izleyebilecek. Öğrenciler isterlerse bu dersleri bilgisayarlarına ve ipod gibi taşınabilir cihazlara da ücretsiz olarak indirebilecek.
Eskişehir / aa
|
13.11.2008
|
|
|
Yer değiştirecek öğretmenler dilekçeyle başvuracak |
SağlIk durumu ve olağanüstü hâllere bağlı olarak yer değiştirmek isteyen kadrolu öğretmenler başvurularını, kadrosunun bulunduğu eğitim kurumuna dilekçeyle yapacak.
MEB’in internet sitesinden yapılan duyuruda, ‘’Öğretmenlerin Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kılavuzu’’ kapsamında ‘’Sağlık Ve Olağanüstü Hallere Bağlı Belirlenen Ara Dönem Yer Değiştirme Takvimi’’ çerçevesinde alınması gereken başvurular için elektronik başvuru formunun açılmayacağı bildirildi. Buna göre, yer değiştirme hareketleri çerçevesinde yer değiştirmek isteyen kadrolu öğretmenler gerekli belgeleri bir dilekçeye ekleyerek kadrosunun bulunduğu eğitim kurumu müdürlüğüne başvuracak. İl içi yer değiştirme isteyenlerin talepleri valiliklerce değerlendirilecek. İller arası yer değiştirmek isteyenlerin başvurularının ise değerlendirilmek üzere bir üst yazıyla MEB’in Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Dairesi Başkanlığına zamana bağlı olmaksızın gönderilmesi gerekecek.
Ankara / aa
|
13.11.2008
|
|
|
AB, Rumları sıkıştırsın |
KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı, Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm bulmayı amaçlayan ve KKTC Cumhurbaşkanı ...
Mehmet Ali Talat ile Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas arasında süren görüşmelerden sonuç alınabilmesi için, ‘’AB’nin özellikle bu son şanstır deyip çözüm için Rum tarafını biraz sıkıştırması ve baskı altına alması gerekiyor’’ dedi.
Turgay Avcı, temaslarda bulunmak üzere geldiği İsveç’in başşehri Stockholm’de, şehrin il meclisi üyeleriyle görüştü ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle öğle yemeği yedikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ile İsveç’te yaşayan Türkler’in katkılarıyla yaptırılan Fittja Camii’ni gezerek bilgi aldı. Avcı, daha sonra İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Başkanı Hasan Dölek ile federasyon merkezinde bir süre görüştükten sonra, temasları hakkında bilgi vermek amacıyla basın toplantısı düzenledi. İlk kez bir KKTC Dışişleri Bakanı’nın İsveç’i ziyaret ettiğine dikkati çeken Avcı, ‘’Bugün buraya geliş sebebim, Kıbrıs sorunun 1974’te başlamadığını, Kıbrıs sorunun 1963’te ortaya çıktığını, Kıbrıs Türk tarafının 2004 referandumunda ‘evet’ diyerek çözüme destek verdiğini, Rum tarafının yaymaya çalıştığı görüşlerin aksine bizim çözüm yanlısı taraf olduğumuzu anlatmaktır’’ dedi.
KKTC’nin yalnızca AB üyesi ülkelerle değil, İKT üyesi ülkelerle de temaslarını geliştirmek için yoğun çabalarının sürdüğünü belirten Avcı, Rum yönetiminin, ‘’garantörlüğe gerek yoktur, AB’nin garantörlüğü yeter’’ ya da ‘’iki kurucu devlete gerek yoktur’’ gibi söylemlerinin kabul edilebilir olmadığına işaret etti. Avcı, ‘’Biz bunların sadece kendi iç siyasetleri için söylendiğini kabul ediyoruz. Çünkü bizim ortaya koyduğumuz çerçeve çok açık ve nettir. İki milletin eşitliliği olması çözümdür. Türkiye’nin garantörlüğü olmazsa olmazdır. Bu niye diye sorulursa, 1963’te bunu yaşadık. Çözüm için masadayız. Çözümün olması ya da olmaması tamamen Rum yönetiminin elindedir” diye konuştu.
Kıbrıs Rum yönetiminin AB’ye alınmasıyla AB’nin adaletsizlik yaptığını da belirten Avcı, ‘’AB’ye bunu söylüyoruz, siz adaletsizlik yaptınız. Ama çözüm için Rum tarafının biraz sıkıştırılıp baskı altına alınması gerekiyor. Nasıl mı? Kıbrıs Türk tarafının önünün açılmasıyla. Uçuşuyla, ticaretiyle, eğitimiyle ve sporuyla. AB’nin Rum tarafına ‘Bu son şanstır, bu son atılımdır. Bunun değerini bilin’ demesi gerekiyor. Bizim bu ziyaretlerimizde bir anlamda bunun içindir’’ dedi.
Stockholm / aa
|
13.11.2008
|
|
|
İNGİLİZ MÜSLÜMANLAR ANKARA’DA |
İngiltere’de yaşayan Müslümanlar’dan oluşan bir heyet, Ankara’da temaslarda bulunuyor.
İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği’nde, İngiltere’de türlü konumlarda bulunan Müslümanlar’dan oluşan heyet onuruna resepsiyon verildi. Heyet, ‘’Avrupa’daki çağdaş İslâm ile ilgili olumlu mesajları öne çıkarmak, aşırı görüşlere sahip kişilerin söylemine karşı ortaklıklar kurmak ve Türkiye’de önde gelen kişilerle biraraya gelmek amacıyla’’ Türkiye’yi ziyaret ediyor. Resepsiyon öncesinde, büyükelçilik bünyesinde kısa bir süre önce oluşturulan ‘’ibadet ve duâ odasını’’ da gezen heyet üyelerine, büyükelçilik çalışanları tarafından Kur'ân-ı Kerim hediye edildi. Heyet üyeleri, görüşmelerinde iki ülkeyi de tehdit eden aşırılık yanlısı kişilerle nasıl mücadele edilebileceğini ele alarak, bu çerçevede sivil toplum temsilcileri, üniversite öğrencileri, akademisyenler ve kadın hakları liderleri dahil Türkiye’deki önde gelen kişilerle biraraya geliyorlar.
Ankara / aa
|
13.11.2008
|
|
|
DTP’li Ahmet Türk için fezleke |
DİYARBAKIR Cumhuriyet Başsavcılığı, Demokratik Toplum Partisi (DTP) Genel Başkanı Ahmet Türk’ün ‘’terör örgütünün propagandasını yaptığı’’ gerekçesiyle dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırladı.
Edinilen bilgiye göre, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 21 Ekimde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konukevi’nin önünde aralarında milletvekili ve belediye başkanlarının da bulunduğu bir grupla yaptığı basın açıklamasındaki sözleri dolayısıyla DTP Genel Başkanı Ahmet Türk hakkında başlattığı incelemeyi tamamladı. Başsavcılık, Türk’ün Terörle Mücadele Kanunu’nun ‘’terör örgütünün propagandasını yapma’’ suçunu kapsayan 7/2. maddesi uyarınca dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırladı. Fezleke, TBMM Başkanlığına sunulmak üzere Adalet Bakanlığına gönderildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının, Adalet Bakanlığına gönderilen fezlekenin bir örneğini DTP hakkındaki kapatma dâvâsı dosyasına konulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasî Partiler Sicil Bürosu’na gönderdiği bildirildi.
Diyarbakır / aa
|
13.11.2008
|
|
|
Üniversite mezunu polis sayısı arttı |
EMNİYET teşkilâtında, üniversite mezunu polis sayısında artış yaşandı. Yüksekokul ve üniversite mezunu polis oranı 5 yıl önce yüzde 21 iken bu rakam 2008’de yüzde 75’e yükseldi. İçişleri Bakanlığının verilerine göre, Emniyet teşkilâtında son 6 yılda, polis meslek yüksek okullarından 35 bin 857, polis meslek eğitim merkezlerinden 15 bin 501 olmak üzere, toplam 51 bin 358 kişi, polis memuru olarak göreve başladı. Emniyette, 2003’te yüzde 21 olan yüksekokul ve üniversite mezunu polis oranı, 2008’de yüzde 75’e ulaştı. Üniversite mezunlarını polis teşkilâtına kazandırmak amacıyla 6 aylık eğitim veren 9 polis meslek eğitim merkezinden 8 bin 500 polis adayı, gelecek yıl mezun olacak. 25 polis meslek yüksekokulu da 2009’da 6 bin 500 polisi mezun edecek. Bu arada, Emniyet teşkilâtında, her yıl yaklaşık 250 farklı konuda, ortalama 105 bin polis hizmet içi eğitim görüyor. Ankara / aa
|
13.11.2008
|
|
|
20 gün sonra gözaltına alındılar |
ADANA’NIN Ceyhan ilçesinde izinsiz göste-rilere katıldığı belirlenen 7’si kadın 36 kişi gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, 21 Ekim Salı günü Küçük Kırım Mahallesi Orhan Kemal Bulvarı’nda Demokratik Toplum Partisi’nce (DTP) düzenlenen basın açıklamasının ardından yapılan izinsiz gösteriye katılarak polise mukavemette bulunan kişiler, kamera kayıtlarından tesbit edildi. Güvenlik güçleri, önceki gün gece yarısı 43 eve eş zamanlı operasyon düzenledi. Yaklaşık 250 polisin katıldığı operasyonda, 7’si kadın 36 kişi gözaltına alındı. Zanlıların evlerinde yapılan aramada, 3 adet ruhsatsız av tüfeği, bunlara ait fişekler, çok sayıda yasa dışı dergi, CD, fotoğraf gibi dokümanlar ele geçirildi. 21 Ekimdeki gösterilerde 10 polis memuru göstericilerin attığı taşlarla yaralanmış, gözaltına alınanlardan 5’i ‘’izinsiz gösteri yapma’’, ‘’bölücü terör örgütünü ve elebaşını övücü nitelikte slogan atma’’ ve ‘’polise mukavemet’’ suçlarından tutuklanmıştı. Ceyhan / aa
|
13.11.2008
|
|
|
İlk üç günde 37 bin abone numarasını taşıdı |
NUMARA Taşınabilirliği uygulamasından ilk 3 günde yaklaşık 37 bin abone yararlandı. 9 Kasım 2008’de başlayan uygulamada, 37 bin abone cep telefonu numarasını değiştirmeden başka operatöre geçti.
Bu aboneler dün itibariyle yeni operatörlerinden hizmet almaya başladı. Telekomünikasyon Kurumunca yaklaşık 6 aydır çalışmaları sürdürülen taşıma sisteminde, GSM operatörlerinin talepleri değerlendirerek en fazla 6 gün içinde sonuçlandırması öngörülüyordu. Ancak ilk uygulamalarda bu süre yarıya indi. Bu arada uygulamanın gerçekleştirildiği Numara Taşıma Sisteminin de sorunsuz çalıştığı öğrenildi. Numarasını taşımak isteyen aboneler, abone merkezine bizzat başvuru yapıyor. Bilgilerin merkeze ve diğer operatöre iletilmesinin ardından “fiilî taşıma zamanı” SMS ile aboneye bildiriliyor. Abone, kendisine verilen yeni SIM kartını, taşıma zamanı bildirildiğinde makinesine takarak kullanmaya başlıyor. Numarasını taşıyan abone, yeni operatöründe faturalı veya kontörlü sistemi tercih edebiliyor. Numara taşınabilirliğine ilişkin bilgilere “www.numaratasima.gov.tr” adresinden ulaşılabiliyor.
Ankara / aa
|
13.11.2008
|
|
|
Bayram trafiğine karşı “takip merkezi” teklifi |
KARAYOLU Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği Başkanı İhsan Memiş, son 5 yılda bayram tatillerinde meydana gelen trafik kazalarında yaklaşık bin 500 kişinin öldüğünü,
24 bin kişinin de yaralandığını belirterek, kazaların önlenebilmesi için trafiğin 24 saat izlenebileceği takip merkezleri kurulması gerektiğini söyledi. Memiş, uzun bayram tatillerinde 14 milyona yaklaşan motorlu araç sayısının en az iki kat yoğunlukla kara yollarını kullandığını belirtti. Deprem, sel veya salgın hastalık gibi hallerde 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilât Kanunun 11/A maddesi gereğince acil durum kriz merkezleri oluşturulduğunu hatırlatan Memiş, “Ankara da İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir müsteşar yardımcısı başkanlığında, Ulaştırma, Sağlık ve Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir Trafik Takip Merkezi (kriz merkezi) kurarak 81 ilde, yollarında 24 saat süreyle bayram tatili trafiği izlenmelidir” dedi. Tedbirlerin Kurban Bayramı’ndan önce alınmasında büyük fayda olduğunu hatırlatan Memiş, “Hükümetin, ilgili bakanlıkların, illerde başta valiler olmak üzere çok etkili bir koordinasyonla 81 ili kontrol altında bulundurmaları şart. Hükümetlerin deprem, sel, salgın hastalıklar karşısında kriz merkezleri kurması ve tedbirler geliştirmesi, trafik kazalarında günde 30 kişinin ölmesini çok önemsiz göstermesi ağır bir devlet kusuru. Acilen uzun bayram tatilleri için takip merkezleri hayata geçirilmeli” diye konuştu.
Adana / aa
|
13.11.2008
|
|
|
Kıbrıs’ta, taraflar devlet felsefesinde anlaşamıyor |
KIbrIs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, ‘’ne tür bir devlet istedikleri’’ konusunda, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la ‘’ortak felsefeleri olmadığını’’ söyledi.
Rum basın haberlerine göre, Hristofyas, Talat’la görüşmesinden sonra Rum başkanlık köşküne dönüşünde, gazetecilerin, görüşmenin sonucuna ilişkin sorusu üzerine, ‘’görüş birlikleri ve anlaşmazlıkların her zaman olduğunu’’ belirterek, şunları söyledi: ‘’İlk başta aynı tezlere sahip olsaydık mesele biz başlamadan önce bitmiş olurdu. Farklı görüşler var ve farklı felsefeler hissettim. Ne tür bir devlet olmasını istediğimiz, bu devletin ne derece birleşik, ne derece istikrarlı ve işleyebilir olacağını son ana kadar müzakere edeceğiz.’’ Hristofyas, ‘’istenilen devletin ne olduğu, devletin ne derece birleşik ve ne derece istikrarlı ve ne derece işleyebilir olacağı konusunda felsefelerde birlik olması gerektiğini’’ kaydetti. Rum gazeteleri, Hristofyas’ın, ‘’felsefelerin farklı olduğundan’’ ilk kez söz ettiğine dikkati çekti. Lefkoşa / aa
|
13.11.2008
|
|
|
Voronin: İnsanlık dine muhtaç |
Moldova Cumhurbaşkanı Vladimir Voronin, insanlığın dine muhtaç olduğunu belirtti.
Calaraşi ilçesi Frumoasa köyünde Hazreti Meryem Kilisesi’nin kutsanmasında konuşan Voronin, Moldova’da dini geleneklerin yenilenmesi gerektiğinde inandığını ifade etti. İnsanlığın dine muhtaç olduğunu vurgulayan Voronin, son 7 yıl içinde Moldova’da 20 manastır ve 600 kilisenin yenilendiğini belirtti. Voronin ulusal anlaşmaya varabilmek için dinin önemli yer tuttuğunu ve toplumun sağlamlaştırması ve ülkelerin gelişimi için dinin varlığının önemli olduğunu söyledi. Voronin, devletin ve Moldova Metropoli papazlarının verimli işbirliğine vurgu yaparak Kişinev ve bütün Moldova Metropoliti Vladimir’in üstüne düşen görevi tam yerine getirdiğini söyledi. Iordan Başpiskoposu Teofilakt Moldova lideri Vladimir Voronin’ne, ortodoks değerlerine sahip çıkması ve yenilemesinde gösterdiği hassasiyet dolayısıyla ödül verdi. Kişinev / cihan
|
13.11.2008
|
|
|
Şahin: Yargı, medyaya karşı da bağımsız |
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, “Yargı bağımsızlığı günümüzde; yalnız yasamaya, yürütmeye karşı bağımsızlığı değil, medya ve diğer Anayasal kurum ve kuruluşlara karşı da bağımsızlığı kapsayacak genişlikte ele alınmaktadır” dedi.
Şahin, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada, “yargı bağımsızlığı ve hakim güvencesinin” demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez ögelerinden biri olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: “Anayasa Mahkemesinin bir kararında da belirtildiği gibi hukuk devleti özünü yargı bağımsızlığında bulmaktadır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin doğal bir sonucu olarak bağımsızlığın yasama ve yürütme organlarına karşı korunması öne çıkarılmıştır. Yargı bağımsızlığı günümüzde; yalnız yasamaya, yürütmeye karşı bağımsızlığı değil, medya ve diğer Anayasal kurum ve kuruluşlara karşı da bağımsızlığı kapsayacak genişlikte ele alınmaktadır. Yargı mensuplarının karar verirken her türlü etki ve baskıdan uzak, yalnızca hukuk kuralları ve vicdanî sorumlulukla hareket etmeleri gerekmektedir.”
Ankara / aa
|
13.11.2008
|
|
|
AKP’li Çamuroğlu, Alevi mitingini eleştirdi |
AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu, Alevi Bektaşi Federasyonu’nun, düzenlendiği mitingin tebrik edilemeyeceğini söyledi.
TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil başkanlığında toplanan TBMM Genel Kurulunda, üç milletvekili gündemdışı söz aldı. Alevi Bektaşi Federasyonu’nun 9 Kasım Pazar günü düzenlendiği mitingle ilgili konuşmak üzere kürsüye gelen Çamuroğlu, Pazar günü miting düzenleyenleri, bu konuda tebrik etmenin mümkün olmayacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hükümeti, Ankara Çayı’na süpürmek mi istiyorsunuz, oturup sorunların çözümü için konuşmak mı? Mitinginizi, konuşmalarda dile getirdiğiniz gibi yerel seçimleri hedefleyerek mi düzenlediniz, yoksa muradınız gerçekten Alevilerin sorunlarının çözümlenmesi mi? AK Parti’yi kapatılması, kapattırılması, bir şekilde ortadan kaldırılması gereken bir siyasî varlık olarak mı görüyorsunuz, yoksa demokratik gerçeğimizin güçlü bir temsilcisi olarak mı? Biz ne yaparsak yapalım, baştan karşı mı olacaksınız yoksa diyaloğa niyetiniz var mı? Artık karar verin. Sorunların çözüm yeri TBMM ve Hükümettir. Buyurun konuşalım, tartışalım. Ülkemiz için çözümleri buna uygun üslûplarla burada arayalım.”
Ankara / aa
|
13.11.2008
|
|
|
|