Vatİkan, Charles Darwin’in evrim teorisi de dahil olmak üzere, kâinat ve insanın kökenlerinin tartışıldığı bilimsel bir toplantıya ev sahipliği yapıyor.
Papalık Bilimler Akademisi tarafından düzenlenen ve Salı gününe dek sürecek olan toplantıya katılan bilim adamları, önceki gün Papa 16. Benediktus tarafından kabul edildi. Roma Katolik Kilisesi’nin lideri Papa 16. Benediktus, bilim adamlarına hitaben yaptığı konuşmada, kâinat ve insanın kökenine ilişkin çeşitli bilimsel teorilerin yaradılış teorisiyle çelişmediğini savunarak, “Kâinat ve tekâmül, Allah’ın yazdığı bir kitaptır. Son dönemin felsefi anlayışlarında, evrenin kökeninin maddî âlemden bir ya da birkaç unsura dayandığına ilişkin görüşler savunuluyor. Kâinat, yaradılış değil, mutasyon ve tekâmül biçiminde algılanıyor. Ancak mutasyona ve tekâmüle uğramak için de evrenin, daha önce var olması, bir başka deyişle yaradılmış olması gerekiyor” dedi.
Kâinatın kökenine ilişkin daimî kaos biçimindeki teorinin de daha önce bir düzenin mevcudiyeti düşüncesini ve yaradılış inancını ihtimal dışı bırakmadığı görüşünü dile getiren 16. Benediktus” “Kökeni kaosa dayanmaktan muhal olan kâinat, düzenli ve tertipli bir kitabı çağrıştırıyor” diye konuştu.
Papa 16. Benediktus, deneysel bilimin ve felsefesinin ileri sürdüğü teorilerin, kâinatta zaten mevcut olan düzeni keşfe yönelik çabalar biçiminde algılanması gerektiğini de kaydetti. Cambridge Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Stephen Hawking de Papalık Bilimler Akademisi’ndeki toplantıya katılan ünlü isimler arasında yer alıyor.
BEDİÜZZAMAN NE DİYOR?
İslâmî literatüre “kâinat kitabı” terimini kazandıran büyük İslâm müceddidi Bediüzzaman Said Nursî de Risâle-i Nur adlı eserlerinde bu hakikati sıkça dile getiriyor. Bediüzzaman Meyve Risâlesi adıyla bilinen eşsiz risâlenin 6. Mesele’sinde kendisini ziyaret eden ve öğretmenlerinin derslerde Allah’ı anlatmadığını şikâyet eden fen talebelerine verdiği ibretlik cevapta, onlara fenlerin aslında Allah’ı anlattığını ifade etmiştir. Bediüzzaman talebelere, “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz” demiştir. Bediüzzaman bu risâlesinin devamında da “kâinat kitabından” bahsederken şu veciz ifadeleri kullanmıştır: “Hem meselâ, nasıl ki bir kitap bulunsa ki, bir satırında bir kitap ince yazılmış ve herbir kelimesinde ince kalemle bir sûre-i Kur’âniye yazılmış. Gayet mânidar ve bütün meseleleri birbirini teyid eder ve Kâtibini ve müellifini fevkalâde maharetli ve iktidarlı gösteren bir acîp mecmua, şeksiz, gündüz gibi kâtip ve musannifini kemâlâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır. Mâşâallah, bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebîri ki, birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitaplar hükmündeki üç yüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız, hatasız, karıştırmayarak, şaşırmayarak, mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur’ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitaptan ne derece büyük ve mükemmel ve mânidar ise, o derecede—sizin okuduğunuz fenn-i hikmetü’l eşya ve mektepte bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-í kıraat ve fenn-i kitabet geniş mikyaslarıyla ve dürbün gözleriyle—bu kitab-ı kâinatın Nakkâşını, Kâtibini hadsiz kemâlâtıyla tanıttırır, Allahu Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhânallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillâh senâlarıyla sevdirir.”
|