İş ve eş seçiminde doğru karar vermek lâzım
PROF. DR. DÖKMEN, İNSANLARIN HAYATTA İKİ ÖNEMLİ SEÇİMLE KARŞI KARŞIYA KALDIĞINI, BUNLARDAN BİRİNİN MESLEK, DİĞERİNİN İSE EŞ SEÇİMİ OLDUĞUNU BELİRTTİ.
ANKARA Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Psikolog Prof. Dr. Üstün Dökmen, ülkemizde insanların genellikle iş ve eş seçiminde sağlıklı karar veremediğini söyledi.
Prof. Dr. Dökmen, yaptığı açıklamada, insanların hayatta iki önemli seçimle karşı karşıya kaldığını, bunlardan birinin meslek diğerinin ise eş seçimi olduğunu belirtti.
Bir gencin, kendisine, hevesine ve yeteneklerine uygun bir mesleği seçmesi gerektiğini, ancak ailenin ve çevrenin, çocuğun seçimine karıştığını belirten Dökmen, çocuğun da kendisine uygun olan mesleği seçmek yerine ailesinin ve çevresinin kendisini yönlendirdiği mesleği seçtiğini ifade etti. Prof. Dr. Dökmen, şöyle konuştu: ‘’Ülkemizde insanların genellikle iş ve eş seçiminde sağlıklı karar veremediğini görüyoruz. Eş konusunda sağlıklı seçim yapanlar var ancak hâlâ başkalarının seçtiği kızlarla evlenen erkekler var. Genç, ‘baba bu kızı beğendim’ diyor. Babası, ‘O kız olmaz oğlum bunu al. Sorumluluk bana ait. Göreceksin iyi bir kız’ diyor.
Araştırmalar göre böyle bir durumda kişi genetik olarak değerlendirme yapıyor. İki kız varsa bunlardan birini bu şekilde seçiyor. Belki seçmediği daha güzel, daha iyi ve daha akıllı olabilir ancak diğerini beğeniyor. Böyle bir durumda genetik yapıda uyuşmazlık olup olmadığı konusunda birey değişik mesajlar alıyor.’’
Prof. Dr. Dökmen, daha önce seçme izni verilmediğinden gençlerin evlilik ve meslekle ilgili karar verirken bocaladığını ifade etti. 20 yaşına kadar bütün kararları kendisi adına ailesinin aldığı bir kişinin eş ve meslek seçiminde zorlanacağını belirten Prof. Dr. Dökmen, şunları anlattı: ‘’Çünkü pratiği yok. 10 yaşından itibaren seçme beceriniz geliştiyse 23’ünde iyi seçim yapabilirsiniz. Bu nedenle çocuklara kendi kendi seçimlerini kendilerinin yapmalarına imkân tanımak lazım. Psikolojik danışmanlık hizmetleri ve evlilik öncesi evlilik danışmanlığı hizmeti kişilerin sağlıklı karar vermesine yardımcı oluyor. Tabi ki şu mesleği seçme bunu seç, ya da şu kız ya da erkek sana daha uygun denmiyor. Seçimi kolaylaştırmak için gruplandırmalar yapılır, koşullar tespit edilir, meslek hakkında bilgi verilir, kişinin karar vermesini kolaylaştırır.’’
|
01.10.2008
|
|
Bilmediğiniz mantarı yemeyin
2 BİN 500 MANTAR ÇEŞİDİNİN BULUNDUĞUNU KAYDEDEN DOÇ. DR. SABRİ ÜNAL, BU MANTARLARDAN BİR KISMININ YENİLEBİLDİĞİNİ, BİR KISMININ İSE ZEHİRLİ OLDUĞUNU VURGULADI.
Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sabri Ünal, kültür mantarları dışında kesinlikle türü bilinmeyen mantarların yenmemesi gerektiğini söyledi.
Doç. Dr. Sabri Ünal, yaptığı açıklamada, Türkiye’de özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında yetişen mantarları yeme alışkanlığının yaygın olduğunu belirtti.
2 bin 500 mantar çeşidinin bulunduğunu kaydeden Ünal, bu mantarlardan bir kısmının yenilebildiğini, bir kısmının ise zehirli olduğunu vurguladı.
Türkiye’deki mantar zehirlenmelerinin ilkbahar ve sonbaharda önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkati çeken Ünal, vatandaşlara bilmedikleri ve zehirli olup olmadığından emin olamadıkları mantarları toplamamaları gerektiği uyarısında bulundu. Ormanlık alanlarda ve kırlarda yetişen mantarların yenilebilenlerini zehirlilerinden ayırt edebilmenin oldukça zor olduğunu dile getiren Ünal, şöyle konuştu:
‘’Kültür mantarları dışında kesinlikle türü bilinmeyen mantarlar yenilmemeli. 4-5 çeşit zehirli mantar türü var ki bunlar karaciğer ve böbrek yetmezliğine neden olmakta ve yenildiği zaman bir iki saat içinde öldürmektedir.’’
Ünal, halk arasında ‘’yabani hayvanlar tarafından yenilmeyen, belirli bölgelerde yetişen, pişirilirken gümüş çatal batırılınca kararan mantarların zehirli olduğuna’’ inanıldığını aktararak, bunların bilimsel bir gerçekliliğinin olmadığına dikkati çekti.
|
01.10.2008
|
|
Her yıl ev kazalarında 2 bin 500 çocuk ölüyor
TÜRKİYE genelinde her yıl ev kazalarında 2 bin 500 çocuğun yaşamını yitirmesinden yola çıkan Denizli İl Sağlık Müdürlüğü, “0-6 Yaş Çocuklarda Ev Kazalarını Önleme Projesi” başlattı.
Proje kapsamında 5 bin aileye ulaşılarak, kazaların önüne geçilmesi hedefleniyor. Denizli Valiliği koordinatörlüğünde, İl Sağlık Müdürlüğü, İl Ambulans Servisi ve Pamukkale Üniversitesi ile birlikte yürütülen projenin amacı 0-6 yaş grubu çocukların ev kazası geçirmelerini önlemek. Proje kapsamında ilk olarak sağlık çalışanları eğitim kapsamına alındı. Bu eğitimlerin tamamlanmasının ardından sağlık personeli, çocuklarla uğraşan kreş, ana okul öğretmeni, ebe ve hemşirelerden oluşan gruptaki 500 kişiyi ikinci eğitim programına dahil edecek. Bu kişilerin aracılığıyla da
5 bin aileye ulaşılması hedefleniyor. İl Sağlık Müdürlüğü Talasemi Merkezi’nde verilen eğitimler 30 Ekim’e kadar devam edecek.
Sağlık çalışanlarına ev kazalarıyla ilgili bilgiler veren İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Mustafa Yorgancı, ev kazaları nedeniyle çocuklarda ciddi yaralanmaların veya ölüm olaylarının yaşanabildiğini belirtiyor. Yorgancı, “Ev kazalarında her sene 2 bin 500 çocuğun yaşamını yitirmesinden yola çıkan valiliğimiz, ev kazalarını önleme projesi başlattı. Ortaya çıkan istatistiki bilgi ise her 4 kazadan 1’inin evde yaşandığını ortaya koydu. Projemiz kapsamında ilk etapta halka hizmet verecek sağlık çalışanlarımızı eğitimden geçiriyoruz. Eğitimi gören arkadaşlarla önceden yapılmış tespitlerle ev kazası olma riski çok fazla olan
5 bin aileye ulaşmayı hedefliyoruz.” diyor.
Ev kazalarının en aza indirilmesinde birinci görev annelere düştüğünü de kaydeden Yorgancı, “Anneler dikkatli olacak. Hiçbir maliyet gerektirmeyen önlemleri alarak bu oranları düşürebilirler. Nisan ayında başlayan ve 9 ay sürecek olan çalışma kapsamında evlere giderek bir dizi anket yapılacak. Bu anketlere en düşük notu alan 500 aile ziyaret edilerek evlerinde ücret alınmadan iyileştirme yapılacak” şeklinde konuştu.
|
01.10.2008
|
|
Kimsesiz çocukların tek eksiği sevgi ve şefkat
DİYARBAKIR Sosyal Hizmetler İl Müdürü Oktay Taş, ‘’Çocukların, beslenmeden, giyime, eğitimden sağlığa kadar her türlü ihtiyacı en iyi şekilde karşılanıyor.
Çocuklarımızın tek isteği vatandaşlarımızdan sevgi ve şefkat görmek’’ dedi. Taş, yapılan düzenlemeler ile kurumun hiçbir maddi sorunun kalmadığını ve kurum bakımına alınan çocuklara en iyi şekilde hizmet verdiklerini söyledi. Çocukları ziyaret etmek amacıyla kuruma gelen vatandaşların çocuklara hediye getirmek gibi bir zorunluluk hissetmemeleri gerektiğini hatırlatan Taş, ‘’Vatandaşlarımızın sadece çocuklarımızı ziyaret etmeleri bize yeter. Onların sevgi ve şefkat görmeye ihtiyaçları var’’ dedi. Oktay Taş, gelişmiş ülkelerde ve Türkiye’de kurum bakımının artık en son seçenek olarak tercih edildiğini belirterek, çocuğun toplu bir yaşam alanı yerine aile içinde yetişmesinin sosyal ve psikolojik gelişimi bakımından daha sağlıklı olduğunu ifade etti. ‘’Çocukluk sevgi ve şefkate en çok ihtiyaç duyulan bir dönem. Çocuğun aile ortamında gördüğü sevginin yerini hiçbir şey maalesef dolduramıyor’’ diyen Taş, evlat edinme ve koruyucu aile hizmeti çerçevesinde çocukların aile ortamında yetişmelerinin Kurum tarafından tercih edildiğini, ancak bu hizmet modellerine Doğu ve Güneydoğu’da talebin az olduğunu bildirdi.
|
01.10.2008
|