Ölümün bir nev'î küçük kardeşi olan gecelerdeki gaflet, bin aydan hayırlı Kadir Gecesinde dağılıyor.
Geceler deliniyor, bir ışık, bir nur huzmesi açılıyor gecenin karanlıklarından. O gece, ölüme benzeyen uyku ile gaflete düşenlere bedel, bizler Kadir Gecesini ihya ediyoruz. Hem de sabaha kadar.
Kandil programları daha çok, Ankara Tandoğan’da bulunan 3-4 katlı mülk binamızda yapılıyor. Kadir Geceleri bunların daha hareketlisi oluyor. İftarı arkadaşlarımızla neşe ve muhabbet içinde yaptıktan sonra, sohbet, çay ve teravihten sonra, hemen o anda cüz taksimi yapılıyor, yaklaşık bir saat okunarak, hatim duâsı yapılıyor. Şirket-i mâneviyenin çok güzel bir tezahürü görünüyor. Aynı arı kovanı gibi, herkes okuyor. Hızlı okuyamayanlara yardım ediliyor. Bazıları da bir cüz’ü ortak iki kişi okuyor.
Tabiî, vakit de geceye doğru iyice yaklaşıyor. Cevşen, tesbih, kaza namazı vs. gibi ibadetlerle devam ediliyor. Saat 02.00 civarına gelince, Ömer veya Ali Ağabey “Gece sabahlayana sürpriz var” deyip, baklava ziyafetiyle, ibadet ziyafetini mezcedip, sahuru buluyoruz. Ondan sonra, biraz daha ibadet ve sabah namazını kılıp, herkes ayrılıyor.
Rahmetli annemi ve küçük kız kardeşimi de Emek Mahallesindeki hanımlar dershanesine bırakıyordum çoğu zaman. Programları bitirince, gidip onları da oradan alarak evimize gidiyorduk. Rahmetli anneme bazen diyordum ki: “Anne, çocukluktaki camilere gittiğimiz Kadir Geceleri mi iyi, yoksa buradaki mi?”
“Elbette buradaki daha güzel yavrum” diyordu.
|