İmâm-ı A'zam'ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: "Bir adam ki, Cenneti istemez, Cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez. Bu adam kâfir midir, mü'min midir?"
Mecliste bulunanlar ağız birliği etmiş gibi aynı cevabı verdi:
"Bunlar kâfirin sıfatlarıdır! Böyle bir adam kâfirin ta kendisidir!"
İmâm-ı A'zam ise susuyordu. Bu konuda İmâm'ın fikrini sordular:
"Ya İmâm, sen ne dersin?"
İmâm-ı A'zâm, meclistekileri şaşırtan bir cevap verdi:
"Bunlar mü'minin sıfatıdır! Böyle birisi, müminin ta kendisidir!"
Sohbet meclisinde bulunanlar hayret ettiler. İmam'a itiraz ettiler:
"Ya İmâm, nasıl olur? Mü'min Cenneti istemez mi, Cehennemden korkmaz mı?.."
İmâm tek tek açıkladı:
"Gerçek mü'min cenneti istemez, Sahibini (Allah'ı) ister. Yani ibadetini Cenneti kazanmak için değil, Allah rızası için yapar. Cehennemden korkmaz, Sahibinden, yani Allah'tan korkar. Ölü eti dediğiniz balıktır. (Balığı öldükten sonra yeriz). Görmediğine şahitlik eder; çünkü Allah'ı görmez ama kesin inanır. Rükûsuz secdesiz kıldığı namaz cenâze namazıdır. Fitneyi sever; çünkü fitneden maksat mal ve evlâddır. (Kur'ân'da mal ve evlâdın mü’minler için fitne imtihan olduğu belirtilmiştir). Hakkı istemez; çünkü ölüm haktır. Mü'min de olsa ölümü temennî etmez."
Meclistekiler İmâm-ı A'zam'ın bu güzel cevabına hayran kaldılar. İlim ve zekâda zirve olduğunu tasdik ettiler. Soruyu soran kimse kalkıp hürmetle İmâm'ın başını öptü ve şöyle dedi:
"Şâhidim ki sen, ilim damarısın!"
|