Son zamanlarda Genelkurmay’ın yeni bir ‘toplumla ilişkiler’ stratejisi benimsediği görülüyor. Bunun son örneği, 28 Şubat sürecinde basına uygulamaya başladığı akreditasyon sistemini biraz esnetmesi; şimdiye dek ‘yasaklı’ olan Yeni Şafak ve Star grupları da Genelkurmay’ın bir etkinliğine davet edilmiş.
Başka ilginç olaylar da var. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ilk gezisini, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi Güneydoğu’ya yaptı ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüştü. Sonra, Van’da halkın arasına karıştı; sakallı ve sarıklı bir vatandaşla fotoğraf verdi. Şimdi de gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle bir ‘tanışma toplantısı’ düzenliyor, bu vesileyle de ‘akreditasyon’u genişletiyor.
Bu gelişmelerden olumlu çıkarsamalarda bulunanlar çıkabilir, ama benim kanaatim ‘yeni iletişim’ stratejisinin iktidar için yeni araçlar denemekten ibaret olduğu. Genelkurmay Başkanı ve halefi olacağı anlaşılan Kara Kuvvetleri Komutanı’nın devir teslim törenlerinde yaptıkları konuşmalar adeta bir hükümet programı niteliğindeydi. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ‘dikte’ etmekle kalmadılar bireyden sivil topluma, siyaset kurumundan medyaya herkese ‘görev’ yazdılar bu konuşmalarda. Hem içerik hem de üslup olarak sadece siyasetin değil, toplumun ve düşüncenin de sınırlarını çizme gayreti açıkça görülüyordu. Her şeyden onlar sorumluydu ve sorumluluklarının bilincindeydiler... Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın önünde verilmek istenilen mesaj açıktı: ‘vesayet devam ediyor’.
Tabii aslında vesayetin devam edip etmediğini belirleyecek olan siyasetin tutumu. Temel sorun, önümüzdeki dönemde siyasetin alanını daraltacak hamleleri öngörmek ve gerekli demokratik refleksleri gösterebilmek. 12 Mart, 12 Eylül ve de 28 Şubat ve 27 Nisan modeli müdahalelerin başarısızlıklarının tescili ve pratik sınırları karşısında siyaseti ve toplumu ‘başıboş’ bırakmak istemeyenlerin yeni dönemde ‘yeni strateji’ler denemesi doğal. Anlaşılan yeni imajlar, yeni söylemler ve yeni ittifaklar denenecek. Orduda Orgeneral Başbuğ dönemi toplumu ve siyaseti denetleme girişimlerine daha sofistike ve profesyonelce devam edilen yıllar olarak anılabilir. Genelkurmay adeta hükümet, genelkurmay başkanı da siyasi bir lider gibi davranıyor. Hükümet programı gibi konuşmalar, halkın arasına karışmalar, sivil toplum önderleriyle görüşmeler ve nihayet gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle toplantılar... Bütün bunlar ‘siyasetten rol kapma’ girişimleri olarak nitelenebilir.
Genelkurmay’ın daha önce siyasi partilere ve siyasi kampanyalara danışmanlık yapan akademisyenlerle birlikte çalıştığı haberleri de dikkate alındığında önümüzdeki dönemde askerin siyasete müdahale hamlelerinde ‘yeni bir dil, üslup ve yaklaşım’ beklenebilir.
Muhtemeldir önümüzdeki günlerdeki asker-sivil ilişilerinde enteresan atraksiyonlara şahit olacağız. Ergenekon sanıkları orgenerallerin ‘TSK adına’ ziyareti ve bunun Genelkurmay Başkanı ile Başbakan’ın ikili görüşmelerine denk getirilmesi bu türden bir başlangıç.
Ordunun halka ilişkileri ‘profesyonel’ bir ekiple yapması; itibarını, güvenilirliğini ve imajını izleyecek ve geliştirecek faaliyetlerde bulunması iyi fikir. İmaj çalışması işe yarar kuşkusuz, ama bir yere kadar. Onca imaj çalışmasının ardından toplumun önemli bir kesimini ‘iç düşman’ ilan ederseniz, halkın nefes aldığı demokrasiyi ‘rejim’ için tehdit olarak görürseniz, insan haklarına ‘bölücü’ ideoloji muamelesi yaparsanız ‘imaj hiçbir şeydir’.
Sivil toplum kuruluşları hakkında, gazeteciler hakkında ‘andıç’lar hazırlamak, toplum üzerinde ‘psikolojik operasyonlar’ tasarlamak ordunun imajını iyileştirmez. Ordunun itibarını yükseltecek, imajını düzeltecek olan şey; işini yapması ve işini iyi yapmasıdır. Ordu bunun yerine siyasete ve topluma yön vermeye kalkıştıkça ‘pop art’ın yaratıcısı Andy Warhol gelse ‘imaj’ yapmaya yetmez.
Zaman, 12 Eylül 2008
|