Türkiye’nin içinde bulunduğu aşamada Avrupa Birliği demek Avrupa Birliği Konseyi’nin bize sunduğu Katılım Ortaklığı Belgesi ve bizim de cevaben üretmek zorunda olduğumuz Ulusal Program demek.
Avrupa’nın bizden ne talep ettiğini bilmek için Katılım Ortaklığı Belgesi’yle bizden ne istiyorlar okumak, bilgilenmek şart; bu taleplerin yerine getirilmesini istemiyorsanız gerçekten AB’ye karşısınız demektir ve ben de bugün kimlerin, neden AB’ye karşı olduklarını yazacağım.
Elimde T.C. Avrupa Birlği Genel Sekreterliği’nin gayrı resmi tercümesi var (Katılım Ortaklığı Belgesi-KOB); taslak biçiminde kamuya açıklanan Ulusal Program da KOB’daki taleplere cevap niteliğinde.
Katılım Ortaklığı Belgesi’nin (KOB) kısa vadeli öncelikler bölümünün ilk başlığı Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü.
AB karşıtları demek ki öncelikle demokrasi ve hukukun üstünlüğünü istemiyorlar, bu bir.
Belgede ikinci olarak kamu yönetiminde mali sorumluluk ve saydamlık talep ediliyor.
Avrupa Birliği’ne karşı çıkanlar anlaşılan öncelikle mali sorumluluk ve kamu yönetiminde saydamlığa karşılar; peki neden yanalar diye sorarsanız anlaşılan AB karşıtları kamu yönetiminde işlerin gizli-kapaklı döndürülmesini (Lockheed skandalı, Susurluk, Ergenekon vs.) istiyorlar.
KOB’da talep edilen başka bir nokta Güvenlik Güçlerinin Sivil Denetimi yani Ordu üzerindeki sivil kontrolün AB üyesi ülkelerdeki uygulamalarla uyumlu hale getirilmesi, güvenlik işlerinin idaresinde daha geniş saydamlık, askeri ve savunma harcamaları üzerinde parlamenter gözetim.
AB karşıtları anlaşılan (zaten belli) TSK’nın AB üyesi ülkelerde olduğu kadar sivil seçilmişlerin (TBMM) ve sivil yargının (Sayıştay) kontrolüne girmesine ve güvenlik işlerinin yönetiminin saydamlaşmasına muhalefet ediyorlar, Susurlukçuların, Ergenekoncuların tümünün AB karşıtı olması şimdi daha iyi anlaşılıyor; ‘TSK’nın milletin kendisinden başka denetime ihtiyacı da yoktur’ ifadesi de KOB’u okuyunca cuk diye oturuyor.
KOB belki de en önemli nokta olarak ‘İnsan hakları ve temel haklara ilişkin hükümler de dahil olmak üzere tüm yasal hükümlerin, tüm yargı makamlarınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihadı ile Anayasa’nın 90. Maddesi doğrultusunda yorumlanması gereği’nin altını çiziyor; özellikle yüksek yargı çevrelerinden ulusalcılık adına yükselen AB karşıtlığının nedeni KOB’un bu talebi okunduğunda daha bir billurlaşıyor.
KOB daha birinci sahifede Yolsuzlukla Mücadele Politikası’nın önemini vurguluyor, bu konuda bir strateji oluşturulmasını, istatiksel veriler yoluyla uygulamanın izlenmesi için merkezi bir yapı kurulmasını talep ediyor; bugün yolsuzluklar konusunda mangalda kül bırakmayanların kısm-ı azamının AB karşıtı olması aslında bu yolsuzluk karşıtlığı söyleminin sahte olduğunu da ortaya koyuyor çünkü AB demek daha fazla saydamlık yani daha az yolsuzluk, uluslararası denetim demektir ve bunun dışında da yolsuzluklarla kalıcı mücadelenin yolu yoktur.
Bugün ulusalcılık şapkası altında yolsuzlukları eleştirenlerin yine kısm-ı azamının gerçek muradı ‘yeter artık, siz çekilin de muslukların başına biz geçelim’dir ; oysa AB süreci demek yolsuzlukların saydamlık, piyasa ve rekabet yoluyla asgariye indirilmesi demektir ama bizim sözde ulusalcıların inatla anlamak istemedikleri de tam da budur.
KOB’da ısrarla talep edilegelen bir başka konu da işkence ve kötü muamelenin önlenmesi meselesidir; AB karşıtları Ulusal Program’a ilişkin olarak Sayın Babacan’ın randevu talebini dahi kabul etmezken aslında işkencecilerden yana tavır koymuş olmaktadırlar, bu böyle biline.
KOB yine aynı ısrarla ifade özgürlüğünün tam olarak Avrupa standartlarında uygulanmasını talep etmektedir; AB karşıtları ise zaten uzun süredir açık ya da zimmi biçimde ifade ettikleri gibi AB standartlarında ifade özgürlüğünün de düşmanlarıdırlar.
KOB din özgürlüğüne de tam olarak uyulmasını talep etmektedir; hangi cenahtan olursa olsun AB karşıtlarının ortak bir paydası da gerçek bir din özgürlüğüne kendi meşrebi doğrultusunda sıcak bakmamak olmaktadır.
Avrupa’nın bu talep listesini uzatmak ve AB karşıtlarını daha da netleştirerek teşhir etmek mümkün ama sahifede yerim bu kadar.
AB’nin resmi talepleri ve bizim karşı tavrımız meseleyi siyah-beyaz yapıveriyor.
Hele 12 Eylül 2008’de hala Kenan Evren anayasasıyla yönetiliyorsak.
Star, 12 Eylül 2008
|