Turizmde en fazla atılım yapan ve eski konaklarıyla diğer ilçelere örnek olan Safranbolu, ürünlerde ‘’tektipleşme’’ riskiyle baş etmeye çalışıyor.
Birçok konağın otel ve restoran olması sebebiyle harekete geçen belediye, artık evleri belli bir dönem içinde oturulması şartıyla restore edecek.
Toplam bin 134 tescilli binasıyla, İstanbul ve Bursa’dan sonra, en fazla taşınmaz kültür varlığına sahip, Türkiye’nin, şehrin tamamıyla Dünya Kültürel Miras Listesi’ne giren tek kenti Safranbolu, restore edilen tarihi konakları ve atmosferiyle, hem benzer diğer ilçelere örnek oluyor, hem de Türkiye’nin her yerinden, hatta yurt dışından turist çekiyor.
Turizm potansiyelini yıldan yıla artıran, popülerliğinden bir şey kaybetmeyen bu şehir, yine de birçok konağın otel ve restoran olması, dükkanlarda aynı hediyelik eşyalara rastlanmasıyla, Türk turizmde yaşanan ‘’tek tipleşme’’ sorununa dahil olmaya başladığı izlenimi veriyor.
Safranbolu Belediyesi ise kentin gelecekte bu problemle karşı karşıya kalmaması için çeşitli çalışmalar yürütüyor.
“ŞEHİR, HİÇBİR İLAVEYİ
KALDIRMIYOR’’
Belediye Başkanı Nihat Cebeci, Türkiye’de ‘’korumanın başkenti’’ unvanına sahip Safranbolu’nun, aynı zamanda dünyada en iyi korunan 20 şehirden biri olduğunu hatırlattı.
Ancak turizmde, ‘’en tehlikeli boyutun olduğu safhaya geldiklerini’’ belirten Cebeci, ‘’turizmin getirdiği rant kaygılarıyla şehrin kendisini büyümeye zorladığını’’ söyledi.
Cebeci, konaklara, ardiye, garaj, yatak ilavesi ve ‘’daha iyi hizmet verme adına’’ müştemilat yapma gibi sorunlarla karşılaştıklarını ifade ederek, ‘’En fazla, ‘Safranbolu’ya turizm adına şöyle bir şey yapayım’ diyenlerden korkuyoruz. Daha doğrusu, şu anda Safranbolu’yu korumaya çalışanlardan koruyoruz. En tehlikeli boyuttayız, çok tehlikeli bir boyutta ve bu şehir hiçbir ilaveyi kaldırmıyor, olduğu gibi korumayı hak ediyor’’ dedi.
Cebeci, bu nedenle imar çalışması yaptıklarını anımsatarak, şunları kaydetti: ‘’Safranbolu’nun en büyük eksiği, etkileşim sahası dediğimiz, şehir siluetini tehlikeye sokan binaların görsel kirlilikleri. Bunun için şehrin tamamını içeren imar planı revizyonuna gittik. Şehri sınırlayan şu anki sit alanının belki 3 katı bir alanı etkileşim geçiş sahası ilan ettik. Şehrin yaklaşık birkaç kilometre mesafesine kadar yapı yasağı getiriyoruz. Yalnızca bize olan yetkide, koruma kuruluyla beraber karar veriyoruz, bunu hiçbir belediye yapmaz.’’
“ÖLÜ ŞEHRE DÖNÜŞTÜRÜR’’
Cebeci, Safranbolu’nun ‘’oteller ve kafeler kentine dönüşmeye başladığı’’ yönündeki bir soruya, ‘’O, büyük bir tehlikedir’’ cevabını vererek, yaşayan bir kent için yerli halkın olmazsa olmaz olduğunu dile getirdi.
Her yerde otel olmasının kenti ‘’ölü şehre’’ dönüştüreceğini belirten Cebeci, ‘’Turistler ne istiyor? Sabah, ezanla camiye gidenleri, evinin önünde iş yapan, bulgurunu kurutan, salçasını yapan insanları, kapıya asılan çamaşırları, yani yaşayan halkı istiyor’’ dedi.
Bunun için, hazırlanan yeni imar planında, her konağın pansiyon, otel ve restorana dönüştürülmesini engellediklerini anlatan Cebeci, artık evleri restore ederken belli dönem içinde oturulması gibi koşullar getireceklerini ifade etti.
“KENTİ SAFRANBOLULARA
ANLATMAK GEREKLİ’’
Turizmde yeni açılıma ve bölgesel iş birliğine ihtiyaç duyduklarını anlatan Cebeci, ayrıca, ‘’ne istediğini bilmeyen turist’’ sorunu yaşadıklarını ve ‘’Safranbolu’yu Safranbolulara anlatmak gerektiğini’’ ifade etti.
Cebeci, ‘’Safranbolu’daki esnaf, halk, nasıl bir kentte yaşamış olduklarının farkında değiller. En büyük eksiğimiz bu, ama bunun için çalışmalar yürütüyoruz’’ dedi.
UNESCO’nun da iki ayda bir ilçeye geldiğini belirten Cebeci, ‘’zaman içinde iyi niyetle yapılan yanlışlarla’’ asfalta dönüştürülen Arnavut kaldırımlı yollar ve boyanan çeşmelerin öncelikle restore edilmesi gerektiğini, geçen yıl 20, bu yıl 25 binanın restorasyona alındığını, 100 civarındaki yapı için de projelendirme yapıldığını sözlerine ekledi.
“ÜRÜNDE KISIR KALDIK’’
Safranbolu Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Nuray Türker de şehirde aktiviteler kısıtlı kaldığından turistlerin çok kısa konakladığını, bunun da doluluk oranlarını düşürdüğünü söyledi.
Safranbolu’da turizmin ‘’kısır döngü’’ içine girmeye başladığını belirten Türker, ‘’Evler var elimizde, başka hiçbir şey yok, başka ürün sunamadığımız için sorun. Daha folklorik, gelenekleri ön plana çıkarıcı ögeler olmalı. Hediyelik eşyada çok kısır kaldık, tek tipleşme, ticarileşme, fabrikasyon var, sanat kaygısı yok’’ dedi.
Türker, tarihi konakların otel ve lokantalarla dolmaması gerektiğini ifade ederek, ‘’Aralarda insanlar oturmalı, çünkü onlar da kültürü yansıtan bir öge. Onlar da kültürü yansıtmalı’’ yorumunda bulundu.
Safranbolu’da ‘’yeni bir atılım’’ yapılması gerektiğini belirten Türker, bölge turizminin ancak illerdeki farklı ürünlerin bir arada değerlendirilmesiyle gelişebileceğini anlattı.
“YİTİRİLMİŞ CENNETİM’’
Safranbolu’da doğup büyüyen yazar-şair Hüseyin Avni Cinozoğlu ise kentin bugününün dünden daha güzel olduğunu belirterek, ‘’Burası 30 yıl önce hayalet bir şehir gibiydi, Harput gibi ölmek üzereydi, şimdi İstanbul’dan daha Avrupai bir şehir’’ dedi.
Roman ve şiirlerine memleketinin ruhunu yansıtan Cinozoğlu, şehrine dair duygularını şöyle dile getirdi:
‘’Safranbolu benim yitirilmiş cennetim gibi, ilham verici ve insanı yormayan tek şehir. Bence tarih, Safranbolulara, sanki bir Tanrı armağanı gibi evleri, sokakları, camileri, hanı armağan etmiş. Safranbolu’ya gelenler tarih içinde yolculuk yaparken, geçmişin ruh iklimlerini teneffüs ederek dinlenebilir.
Hatta, Safranbolu’nun hatırlattığı kavram da dostluk. Bu kavram pek çok yerde çökerken burada devam ediyor. Bu yüzden Safranbolu’nun otantikliğinin, tarihi kimliğinin kıskançlıkla korunması gerekir.’’
Turizme 1990’lı yıllarda açılan Safranbolu’ya, 1996’da 41 bin 700 turist gelirken, bu rakam 2007’de 134 bin 300’e çıktı. Konaklamada 43, restoran, kafe ve pastahane gibi alanlarda 97 işletmenin hizmet verdiği kentte, turizm alanında yaklaşık 600 kişi çalışıyor. Turizmden yıllık 50 milyon YTL gelir elde ediliyor.
|