Kafkaslarda durumun hala netlik kazanmaması Türkiye açısından çok riskli gelişmeleri tetikleyebilecek nitelikte.. Gelinen bu noktada “Türkiye ne yapmalıydı, nerede hata yaptı” türünden sorulara verilecek cevap çok seçenekli olmasa da bazı stratejik hataları hatırlatmakta yarar var. Gürcistan’a verilen Batı desteğini sorgulamayan Türkiye, ‘Panayır Devrimleri’ni çok sahiplendi. Stratejik tercihlerini yaparken tepe diplomasisinin dışında alternatif ilişkiler geliştirmedi. Bu konuda gerek Abhazya’da, Acaristan’da, G. Osetya’daki unsurlarla farklı ilişkiler kurulabilirdi. Gürcistan’ın aşırı milliyetçi politikaları ve Hristiyan fanatizmine varan Müslümanlara yönelik baskı ve asimilasyon politikalarına ses çıkarmadı. Acaristan’a karşı 1992-93 yıllarında askeri güç kullanarak kan döken Gürcü yönetimine karşı tarihi anlaşmaları ne hatırlattı ne de kendisi hatırladı. Sovyetlerle Ankara hükümeti arasında yapılan 1921 Kars anlaşmasına göre Acaristan otonomi karşılığında Sovyetlere bırakılıyor ve Türkiye’ye de garantör hakkı tanınıyordu. Gürcistan’daki Müslümanlara yönelik baskıları görmezden gelen Türkiye ve medyadaki panayır devrimcileri (bunların arasında muhafazakar yazarlar da var) “Soros devrim yaptı da kötü mü oldu” türünden yazılar yazmaktan çekinmediler. Gürcistan’a gelen demokrasinin ve özgürlüğün ne türden bir demokrasi olduğunu görmezlikten gelmeyi yeğlediler.
“Bundan sonra ne olabilir” sorusuna, şimdiye kadar “gerçekte ne olmuştu” sorusunu sorarak cevap verebiliriz. Görünen o ki, Saddam’ı kışkırtanlar Gürcü lideri de kışkırtarak olimpiyat öncesi mükemmel zamanlamayla Rusya’nın müdahalesine zemin hazırladı.
Saddam’dan farklı olarak burada kışkırtanla işgal edenin farklı aktörler olduğu izlenimi veriyor. Amerika’nın Rus saldırısına karşı çıkmak yerine “aşırı güç kullanılması”na karşı çıkması önemli bir ayrıntı.
Amerika’nın bu tür bir tahrik karşısında Rusya’nın nasıl hareket edeceğini kestirmemiş olması düşünülemez. Rusya’nın küresel aktör olarak sahneye çıkışının tescili olan askeri hareket Amerika’nın karşı hamlelerine gerekçe hazırlaması açısından önemli. Bundan sonraki süreç Türkiye’yi çok daha zor bir tercihle karşı karşıya bırakacak gelişmelere kapı açabilir.
Rusya’nın Karadeniz’de hesaplaşması gereken en önemli sorun Ukrayna ve Kırım Sivastopol’daki Karadeniz Filosu’nun geleceğinin ne olacağıdır. Rusya açısından stratejik öneme sahip Karadeniz Filosu ve Ukrayna ile ilişkiler konusu, Amerika’nın Gürcistan’a verdiği stratejik değerden daha büyük öneme sahip.
Tam burada Ankara, çok yakından ilgilendiren bir taleple karşı karşıya kalabilir. Amerika’nın savaş gemilerini Karadeniz’e çıkartma isteği daha önce gündeme gelmişti. Rus tehlikesini göstererek Amerikan gemilerinin Karadeniz’e çıkma talebi her şeyden önce Boğazlar nedeniyle Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirecek bir durum oluşturacak demektir. Amerika’nın sıkı denetimine giren Karadeniz ülkelerinin bu talebe hayır demeleri beklenemeyeceğine göre en zor durumda kalacak olan yine Ankara olacaktır. Tarih biraz da bu tür sembolik değeri hayli yüksek olayları kaydetmek için vardır. Rusya küresel aktörlerden bir aktör olarak sahneye çıktığını, adeta bu anlamda rüştünü ispatlamak için güç gösterisinde bulundu. Balkanlara karşılık Kafkaslara el koyarak denge kurması kadar bundan böyle küresel sorunlarda taraf olduğunu göstermesi daha önemli bir gelişme. “Bu yüzyılda bir ülkenin işgal edilmesini kabul edilemez” bulan Bush’un kara mizahı da aşan beyanatının ardında yatan ‘daha gerçek’ gelişmeleri görmek zorundayız.
Unutmamak gerekir ki Rusya küresel aktörlerden sadece biri olarak sahneye çıkmaktadır. Diğer aktörler sahne gerisinde hazırlıklarını yapadursun. Amerika’nın tek başına küresel güç olduğu dönem kapanmak üzere. Defalarca yazdığımız gibi, Ortadoğuyu işgal ederek askeri gücünü gösteren, klasik sömürge yöntemlerine başvuran ABD en güçlü göründüğü dönemde en büyük zaafiyetini dışa vuruyordu. Tüm çabası, düşüşten önce gücünü korumaya, önümüzdeki dönem muhtemel rakiplari karşısında pazarlık gücünü korumaya yönelikti.
Yeni Şafak, 14.8.2008
|