"Gerçekten" haber verir 12 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Dindarlar ve demokrasi...

Yeni dostluklar, yeni ittifaklar, yeni terkipler oluşturmak zorunda olduğumuz zamanlardan geçiyoruz.

Ama geçmiş kızgınlıklar, kuşkular, alınganlıklar da yakamızı bırakmıyor.

Allen’ın, “dostça omzuna vurdum altında yarası varmış” dediği durumları sık sık yaşıyoruz, dostça dokunduğumuz birçok omuzun sahibinden bir çığlık yükselebiliyor.

Dün, “cinayet işlemek büyük bir günahken, cinayeti işleyenler Müslüman olunca, bu günah ‘sevaba’ mı dönüşüyor? Eğer biz bu ülkede hep birlikte demokrat ve özgür bir sistem kuracaksak, dindarlarımızın bu sorulara gür bir sesle cevap vermesi gerekiyor bence” diye yazmıştım.

Çok mail aldım.

Ama, epeyce kırgın bir tanesi çok ilgimi çekti.(...)

Hafifçe terleyip yüzümün kızardığını hissettim.

Böyle algılanabileceğimi hiç düşünmemiştim.

“Ben sizin hakkınızı koruyorum” gibi bir ses tonum mu var gerçekten?

Bir yazar yanlış anlaşılıyorsa kabahati önce kendinde aramalı.

Demek iyi anlatamamışım.

İzin verirseniz daha keskin ve daha net anlatmaya çalışayım.

Ben, bu ülkedeki dindarlar içtenlikle katılmadığı sürece demokrasi olabileceğine inanmıyorum.

Kemalistlerin kurduğu ve egemenliği asla elden bırakmadığı bu ülkede özgürlüğün ve demokrasinin ancak dindarların, solcuların, Kürtlerin bir araya gelmesiyle ele geçirileceğini düşünüyorum.

Demokrasi istemeyen Kürtler, dindarlar, solcular olduğunu da biliyorum.

Dindarların dindarlardan, Kürtlerin Kürtlerden, solcuların solculardan ayrılacağı bir zamandayız.

“Bizi kendi cemaatlerimizden” ayıracak ve başka “cemaatlerle” birleştirecek ölçü “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” olmalı fikrindeyim.

Benim gibi insanlar kendi ırklarından, sınıflarından, eski fikirdaşlarından çoktan koptular, “demokrasi” istemeyen hiçbir ırkdaşımızla, sınıfdaşımızla, eski fikirdaşımızla bir ortaklığımız yok artık.

Bizim dostlarımız, her ırktan, her inançtan, her sınıftan demokrasiye inanan insanlar.

Benim gibi insanlar “demokrasiye” bağlılıklarını neredeyse her gün, her gün defaatle beyan ediyorlar.

Faşist solcuların, faşist dindarların, faşist Kürtlerin olduğu bir ülkede, demokrasiden yana olan insanların bunu sürekli yapması gerekiyor.

Bizi “faşist” benzerlerimizden ayıracak olan bu istek ve bu beyandır.

Bir solcu, bugün darbeyi destekleyen bir solcudan kendini nasıl ayıracak?

Demokrasi isteğiyle ve bunu söylemesiyle.

Artık kendimizi sadece “solcu”, “dindar” veya “Kürt” olarak tanımlamamız yetmiyor, bu tanımların başına, eğer gerçekten demokrasi istiyorsak, “demokrat” kelimesini de eklemek zorundayız.

Kendilerini dindar olarak tanımlayanlar ise bunu diğerlerinden daha güçlü ve daha fazla yapmalılar.

Bunun iki temel nedeni var bence.

Birincisi, bu ülkenin “kırılma noktası” onların üstünden geçiyor.

Dindarlar demokrasiye gönülden inanmadıkça, bunun gereklerini yerine getirmedikçe bu ülkeye demokrasi tam anlamıyla yerleşemez.

Demokrasi dediğiniz de, kendinize benzemeyenin hakkını kendi hakkın gibi savunmaktır.

Şimdi söyleyeceğim ikinci neden ise dindar dostlarımı biraz üzecek.

Dindarlar, kendilerine benzemeyenlerin, kendi “cemaatlerinden” olmayanların haklarını çok uzun zaman savunmadılar.

Solcular işkencelerden geçerken seslerini çıkarmadılar.

Kürt köyleri yakılırken ağızlarını açmadılar.

Başka mezheplerden olanlar hırpalanırken sessiz bir onayla arkalarını döndüler.

Dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar “Müslümanlık” adına cinayetler işlerken çığlık çığlığa bağırarak karşı çıkmadılar.

“Kendilerine benzemeyenlerin” özgürlükleriyle ilgilenmediler, sadece kendi cemaatlerinin özgürlüklerine önem verdiler.

Bilmiyorum aranızda “hayır, öyle olmadı” diyecek kimse var mı?

Biz bugünkü rejimin geçmiş günahlarını kabul etmesini isterken, kendi günahlarımızı saklamaya, bunları geçiştirmeye çalışırsak dürüst ve içten olmayız.

Dindar dostlarımız beni bağışlasın ama solcularla Kürtlerin size “helal” etmesi gereken bir hak var üstünüzde.

Aynı şeyi siz de onlar için söyleyebilirsiniz.

Onlar da sizin acılarınıza aldırmadılar.

Onların da sizden bir helallik dilemesi gerekiyor.

Hep birlikte eziliyoruz bu ülkede.

İsterseniz, “biz bu ülkeyi ele geçirir, kendimize benzemeyenleri zorla kendimize benzetiriz” diyerek bugünkü Kemalistlerin zorba görüşlerini aynen paylaşır, dinci Kemalistler haline gelir ve Kemalistlerle iktidar için dövüşürsünüz.

Ya da hem kendiniz için hem de size benzemeyenler için demokrasi istersiniz.

Kimsenin dininden, ırkından, fikrinden dolayı baskı altına alınmadığı mutlu ve özgür bir ülke kurulur burada.

Eğer ortak bir mutluluğu ve özgürlüğü istiyorsanız, “demokrasiyi” her gün, her gün vurgulamalısınız, bunu sizden bekler size benzemeyenler.

Gücünüzü ve geçmişinizi düşündüğünüzde bu beklentiden gocunmamalısınız.

Ayrıca, alıngan okuyucuma ve onun gibi düşünen dostlarıma şunu da söyleyeyim, “ben sizin hakkınızı koruyorum” demiyorum ben.

“Birbirimizin hakkını koruyalım” diyorum.

Benim söylediğim bu.

Söylemeyeyim mi?

Taraf, 11. Temmuz 2008

Ahmet Altan

12.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Başlıklar

  Türkiye yerinden oynar!

  Darbe günlükleri psikopat işi mi

  Susurluk ve Ergenekon...

  Ergenekon Dâvâsını bekleyen tehlikeler

  Dindarlar ve demokrasi...

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır | Site yöneticisi | Editör