Köprüden önceki son çıkış diye yazar levhalar. (...)Bu işaret “Eğer son çıkışı kaçırırsan köprüye girmiş olursun ve kendini başka bir kıtada bulursun” demektir.
Ergenekon’la ilgili yapılan bazı yayınları şuna benzetmek mümkün: Avrupa yakasında kalmak için ömür tüketen birileri, gladyoyla yüzleşme fırsatını teğet geçiyor ve varlık nedenlerini inkâr edecek şekilde pozisyon değiştiriyor. İçe kapanmış bir Türkiye’yi şeffaf ve denetlenebilir bir demokratik ülke modeline tercih ediyorlar. Oysa tarihe geçecek manzara çok farklı.
Ergenekon soruşturmasının iddianamesi cuma günü açıklanacaktı; son bir beyanla bu haftaya kaldı. Binlerce sayfalık iddianame Türkiye’nin en ilginç tartışmalarından biri olan “derin devlet” konusunda tam bir dönüm noktası olacak. Ne var ki daha şimdiden herkes saflarını belirlemiş durumda. Bazıları “Bu iddianame her türlü derin ve karanlık ilişkileri ifşa edecek bir dokümandır” diyecek; bazıları da “Doğru dürüst iddialar ortaya konamamış” diyerek bu tarihi davayı okumadan reddedecek. İki tutum da yanlış! Yani, Ergenekon iddianamesi devletin içine çöreklenmiş gizli örgütlerin tamamını deşifre etmiyor; edemez de. Kökü çok derinlerde ve uluslararası bağlantıları olan bir olgudan bahsediyoruz. Buna rağmen Ergenekon davasına “faso fiso” muamelesi yapmak gazeteciliğe yakışır bir davranış değil; onu bilmek gerekiyor. Kim böyle bir aldatmacaya başvurursa tarih huzurunda hesap veremez. Neden mi?
Demokrasi adına
bazı hatırlatmalar
Her şeyden önce bu dava somut bazı olaylar eşliğinde savcılığa intikal etti. Ümraniye’de cephanelik ve örgüt dokümanları olmasaydı böyle bir dava başlayamazdı. Ele geçirilen bilgi ve belgeler yenilir yutulur şeyler değil. Ayrıca Ümraniye sonrası sürülen iz, pek çok insanın sorgulanmasına; hatta tutuklanmasına sebep oldu. Silahlar, bombalar, suikast planları, askerî sır içeren belgeler, Ergenekon örgütünün gizli yapılanma şemaları, ülkeyi kana bulayacak eylem çalışmaları, son yıllarda işlenen menfur siyasi cinayetlerle bu örgütün bağlantıları, Sarıkız, Ayışığı (hatta bu ikisinden de önemli olup bir cümleyle şemada geçiştirilen “Yakamoz”) adlı darbe planları...
Bazı basın kuruluşları Ergenekon davasıyla ilgili resmen karartma hatta bazen çarpıtma yapıyor. Asıl onlar için söylüyorum, bu Ergenekon’dan önceki son çıkıştır. Yani, “Yapmayın, etmeyin, karşımızda tehlikeli bir gizli örgüt var; bunlarla bugün mücadele etmezseniz diktatörlükten yana bir tavır almış olursunuz” diyenleri doğru anlamak gerekiyor. Çünkü iddialar büyük, ithamlar hafife alınacak cinsten değil. Avrupa demokrasileri Gladyo tipi örgütlenmelerle yüzleşti ve bu tür suç örgütlerinin kökünü kazıdı. Bizde hâlâ halka karşı gizli örgütlenmeler devam ediyor ve bu duruma bazı demokrasi özürlüsü kişiler ve gruplar destek veriyor. Onlara bazı hatırlatmalar yapmakta fayda var.
1. Ergenekon davasında gözaltına alınanlar ya da hapse atılanlar bir düşünce suçundan yargılanmıyor. Bazı televizyon kanalları (buna, objektifliği ile övünen haber kanalları da dâhil) Ergenekon davasını bir fikir suçuymuş gibi naklediyor. Vahim bir gazetecilik hatası! Lütfen uyanın artık! Karşınızda ülkeyi kana bulayarak kaos ortamı oluşturmak isteyen ve savcılık tarafından “terör örgütü” olmakla suçlanan bir gizli örgüt var. Suçları mahkemece ispat edilmiş değil; ama suçlamalar çok büyük. Gözaltına almalar sırasında bazı yanlış uygulamalar yapılır, buna herkes karşı çıkar; çıkmalıdır da. Lakin Ergenekon davasını masum bazı devlet görevlilerine uygulanan siyasi bir baskı gibi sunmak, “Ben Gladyo’nun yanındayım, arkasındayım” demek gibi bir şeydir.
2. Makamı, rütbesi, görevi ne olursa olsun hiç kimse kanunların dışına çıkamaz; çıkarsa da cezasını çeker. Hiç kimse halkın iradesine karşı milletin vergileriyle alınan silahları milletin kendisine karşı kullanamaz.
3. Ergenekon davasını basite indirgeyebilmek ve akim bırakmak için uydurulmuş klişeler var. Mesela deniyor ki “İnsanlar gözaltına alındı, bir yıl geçti, neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar!” Bu cümleye gülmemek mümkün değil! “Neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar” ne demek. Bal gibi biliyorlar! Adamlar zaten önce gözaltına alındı, sonra savcılığa ifade verdi; o da yetmedi, hâkim huzuruna çıktı ve tutuklandı. Nasıl oluyor da “neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar” diyorsunuz?
4. Ergenekon soruşturmasına gölge düşürebilmek için olayı ısrarla adlî platformdan çıkarıp siyasî bir çerçeveye sıkıştırmak istiyorlar. Güya parti kapatma davasının rövanşı alınıyormuş, o yüzden son gözaltına alma işlemlerinin “zamanlaması ilginç bir tarihe denk getirilmiş”, falan filan. Bu söyleme alkış tutan medyaya çarpıtma ödülleri verilmeli. Zira azıcık hafızasını yoklayan herkes hatırlayacaktır ki Ergenekon soruşturmasına sebep olan Ümraniye baskını AK Parti’ye açılan kapatma davasından çok öncedir. İlle de bir rövanştan bahsedilecekse, ille de bir rövanşist bulunacaksa, belki Ergenekon davasında adı geçen bazı zevatın intikam duygusuyla kapatma davasına sarıldığı söylenebilir.
5. Kapatma davası açıldığından bu yana “hukukun üstünlüğü prensibi” üzerine herkese temcit pilavı ısmarlayanlar, Ergenekon çetesi söz konusu olduğunda dut yemiş bülbüle dönüşüveriyor. Ortada ne “yargı sürecine saygı” kalıyor; ne de “yargı bağımsızlığı”. Yalnızlaşan medya, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar üzerine baskı kuracakmışçasına yayınlar yapıyor; çeteyle ilgili iddiaları daha baştan balon olarak niteliyor. Hatta bazı konularda demokratik bir duruş sergileme çabası içinde olan Basın Konseyi bile Ergenekon davasını yazdığı için gazete(ci)lere dava açan savcıları değil, bu konuyu yazan gazetecileri suçlar hale geldi. Andıç olaylarındaki alelacele yazıştırıp çiziktirdiklerini unutarak meslektaşına adeta “Çenenizi kapayın, Ergenekon’u yazmayın” demeye getiriyor. Basın Konseyi’ni ilk defa bu kadar çuvallamış görmenin hüznü içindeyim.
Artık hiçbir şey
eskisi gibi olamaz
Sözü toparlamak gerekirse; Türkiye Ergenekon soruşturmasıyla yeni bir döneme girdi. Bu saatten sonra Türkiye on senede bir darbe yapılan ve darbeci subayların asla yargılanamadığı bir ülke olarak yoluna devam edemez.(...)
Eğer bu ülkede gizli örgüt kurarak darbe yapmayı planlama suçundan emekli generaller, kuvvet komutanları, gazeteciler, meslek örgütü liderleri gözaltına alınabiliyorsa; bu durum, devletin de gücünü gösterir milletin de. Çünkü hiçbir fert ve hiçbir makam bu milletten, o milletin teşkilatlanmış hali sayılması gereken devletten ve bağımsız/tarafsız kalmaya mecbur yargıdan daha üstün değildir. İmtiyazlı sınıfların pervasız ve keyfi yöntemlerle dilediğini yaptığı hiçbir ülkede demokrasiden söz edilemez.
(...)Türk medyasının demokrasi defosu, sayılayamayacak kadar çoktur. Maalesef geçmişte darbeye zemin hazırlama, tahrik ve teşvik misyonunu yerine getirme gibi ithamların altında ezilmiştir Türk basını. Provokasyonlara kapılarak alelacele yayın yaparak pek çok hataya da ortak olmuştur. Şimdi yüzyıllık hatalarına kefaret sayılabilecek yeni bir durum var: Ergenekon. Şayet medya Ergenekon iddianamesini boşluğa itebilmek için abuk sabuk dümenler çevirmeyi bırakır, gerçek gazetecilik mantığıyla gladyonun üzerine giderse hem Türk demokrasisi kazanır hem Türk medyası. Derin devletiyle yüzleşmemiş, gladyosunu tasfiye etmemiş Batı ülkesi kaldı mı yeryüzünde?
Zaman, 7 Temmuz 2008
|