Türkiye ilginç bir dönemden geçiyor. Ergenekon soruşturmasıyla ilk kez iki orgeneral gözaltına alındı. Hem de orduevinden. Üstelik iki isim de bir döneme damgasını vurmuş kişiler; eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ve eski 1’inci Ordu Komutanı Hurşit Tolon. Üstelik “terör örgütü kurmak” iddiasıyla tutuklanarak cezaevine konuldu. Eruygur’un adı uzun süredir emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen darbe girişimi günlükleri nedeniyle gündemdeydi. Başbakan Erdoğan ile Ağustosta Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un görüşmesi de dikkat çekiciydi. İşte tüm bu gelişmeleri emekli askerî hâkim Ümit Kardaş’a sorduk. Darbe günlüklerinin yayımlanması nedeniyle açılan dâvâda Nokta dergisi yöneticilerinin avukatlığını yapan Kardaş’ın ordunun siyaset üzerindeki etkinliğini anlattığı “Ötekiler İçin Sivil İtaatsizlik Rehberi” adlı kitabı da yeni çıktı.
Türkiye’de bir ilk yaşandı, orgeneraller gözaltına alındı ve sonra da tutuklandı...
Bu beklenmiyordu. Türkiye’de bu tür gelişmeler yaşanır, bazı iddialar ortaya atılır ve aynı şekilde unutulur. Bu sefer de öyle olacak sandım çünkü Şemdinli olayını da yaşadık. Siyasî iktidarın destek vermemesi nedeniyle Şemdinli savcısı meslekî olarak yok oldu. Bu da konjonktürel olarak ortaya çıktı ama birtakım dengeler ve uzlaşmalar olacak, ardından da üstü kapatılacak diye bekliyordum. Gerçi yine de bir uzlaşma ve denge olmadığı anlamına gelmiyor. Gerilimin tırmandığı bir dönem ve bu arada böyle ilkler de yaşanıyor.
Nasıl bir uzlaşma? Yasal olarak iki orgeneralin gözaltına alınmasına engel yok ama Silâhlı Kuvvetler’in onayı olmadan bu operasyon gerçekleşmiş olabilir mi? Ya da bir restleşmenin sonucu mu?
Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne kurum olarak bakmadığımızda restleşmenin, kurum olarak baktığımızda ise bir uzlaşmanın sonucu olarak görülüyor. Burada da aynı şey olacak gözüküyor. Şimdi böyle bir operasyonun ordu tarafından reaksiyonla karşılanması çok normal olurdu. Sonuçta bu isimler daha önce kuvvet komutanlığı yapmış... Burada bir uzlaşmanın olduğu görülüyor. Ordu kurum olarak bu gözaltılara reaksiyon göstermiyor aksine onay veriyor. Mutlaka uzlaşma var.
Restleşme kiminle?
Ulusalcı kesim hem rejim hem de ordu açısından taşınabilir olmaktan çıktı. Burada dış dinamikler, güçler ne kadar etkili, bilemiyoruz ama özellikle ABD, böyle bir operasyona yeşil ışık yakmış olabilir.
Tasfiye mi var?
Orduda bir bölünme var. Çünkü siyaset yapan bir ordu ve Amerika’ya daha yakın duran bir kesim var. Bunların karşısında ulusalcı dediğimiz, daha milliyetçi olanlar yer alıyor. Burada dış dinamik bunun farkında olabilir ve ulusalcı dediğimiz Şener Eruygur gibi isimlerin tasfiyesine yeşil ışık yakmış olabilir. Şimdi de tasfiye ediliyor.
Orgeneral Şener Eruygur’un gözaltına alınması ortaya çıkan iki darbe girişiminin günlükleriyle mi ilgili?
Hem Ergenekon ile hem darbe günlüklerle ilgili. Darbe girişimi ve Ergenekon’un diğer eylemleri birbirini bütünlüyor. Bu günlükler önemli bir işlevi gördü; iki darbe girişimi olduğunu bu günlüklerden öğrendik. Emekli Oramiral Özden Örnek, darbe girişimi sırasında biraz mütereddit kalıyor, kendini içinde buluyor. Örnek’in de mutlaka ifadesi alınması lâzım. O günlüklerin kendisine ait olmadığını iddia etse de o dönemi yaşamış bir komutan. Burada kilit ve kanıt isim ise eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök. Darbe girişimleriyle ilgili savcı, Hilmi Özkök’ü mutlaka dinlemeli. Çünkü darbenin önündeki engel olarak Özkök gösteriliyor.
Orduda ulusalcılar ağırlıkta değil mi?
Bir dönem ağırlıktaydılar ve ulusalcılık orduda benimsenen bir anlayıştı. O dönem bu dış dinamik açısından, ABD için de uygundu. Ama bugün artık miadını doldurdu.
Ulusalcı kesim Rusya’ya daha mı yakın duruyor?
Evet. Nitekim Hurşit Tolon “Olmazsa Rusya’yla işbirliği yapalım” diyordu.
Ergenekon operasyonunda bulunan bazı notlarda generallerin NATO’cu ve millici diye ayrıldığı ortaya çıktı. Bölünme bu şekilde mi?
Hayır. Bu çok geçerli değil. Ulusalcı politikanın ve onu uygulayanların yıpranması söz konusu. Çünkü 12 Eylül darbesinin arkasında ABD vardı. Darbecilerin milliyetçi ve İslami söylemleri vardı. Yeşil kuşak dönemiydi. Sonra İslamcılık tehdit haline gelince konsept değişti. Bu kez ulusalcılar gündeme geldi. ABD’nin politikaları birebir Türkiye’ye yansıyor. Komünistlere karşı İslamcıların kullanılması nasıl Türkiye’ye yansıyorsa tersi de yansıyor.
“Ergenekon operasyonuyla Türk Gladiosu dağıtılıyor” diyebilir miyiz?
Bu yapı bir dönem ulusalcıları eğitti. Şimdi bunları tasfiye ediyorsa demek ki yeni bir konsepte kendini kanalize edecektir.
Başbuğ ve Erdoğan’ın görüşmesine ne diyorsunuz? Mutabakat burada mı sağlandı?
Zaten Tayyip Erdoğan’ın tarzı bu. Bu görüşme yeni Genelkurmay Başkanı’nın kabulüydü. Başbakan Erdoğan’la görüşmesi nedeniyle İlker Başbuğ artık Genelkurmay Başkanı diyebiliriz. Zaten Tayyip Erdoğan daha önce aynı şekilde Yaşar Büyükanıt ile görüştü sonra hemen kararnamesini çıkardılar. Bu kez de öyle olacaktır. Buna mukabil bu oluşumun ve ulusalcı kanadın bir ölçüde tasfiyesi ve gerekenin yapılması da vardır.
“Hükümetin restleşmesi ordu içindeki ulusalcı kanatla ama ordu da bu kanadı kendi içinde temizliyor” mu diyorsunuz?
Ordu içinde bir hesaplaşma var, öyle gözüküyor. Operasyonla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklama “Yasalar gereği yapıldığı” şeklindeydi. İlker Başbuğ’un Başbakan’la görüşmesinde operasyonun konuşulduğu ve mutabakat sağlandığı haberlerine tepkisi de doğal. Ama mutabakat var. Restleşme ise ulusalcı grupla. Bazen bazı şeyler yük olmaya başlar ya sonra atılır bir kenara. Bu durum da ona benziyor. TSK, ulusalcı çizgiden, odaktan çok, biraz daha farklı bir anlayışa doğru gidiyor. Restleşmesi de ordudan atmak istediği kesime karşıdır. Burada ulusalcı kanadın hem askeri olarak bağlarının kesilmesi hem de toplumsal olarak etkisizleştirilmesi isteniyor olabilir. Bu ulusalcı kanat, hem emekli olanlar hem de görevde olanlar, ordu için de yıpratıcı oluyor.
YAŞ’ta sürpriz olabilir mi?
AKP’nin bu noktalara gideceğini düşünmüyorum. Ayrıca ordu üzerinde operasyonel davranacak gücü de gözükmüyor. Bunu yaparsa bütün dengelerle, hiyerarşiyle oynamış olur. Bunu yapmaz.
İki orgeneralin tutuklanmasının ordudaki etkisi ne olur?
Burada Silâhlı Kuvvetler mensuplarının eğitimine bakmak lâzım. Askerî okuldan başlayarak belli bir formasyonla yetiştiriliyor. Bu formasyon içinde siyaseti yönlendirmeleri tarihsel misyon olarak yer alıyor. Cumhuriyet tehlikeye düştüğünde kendilerine görev düştüğü mantığı var. Hele kurmay olduktan sonra o subayın psikolojisi çok farklı oluyor. Tabiî hepsi için söylemiyorum. Böyle yetişenler için bu tutuklama kolay kabul edilebilir değil. Bir şok geçirme, hayal kırıklığı yaratabilir. Ayrıca alttaki kesimin de Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı gibi üsttekilere karşı olumsuz duygular beslemesine neden olabilir. Sonuçta tutuklanan kuvvet komutanlığı yapmış bir isim... O nedenle travma yaratabilir. Ordu içinde de kafalar net değil, karışıktır. Ama bunlar siyaset yapan ordunun sonucudur. Türkiye’nin birinci gündemi ‘Orduyu nasıl siyasetten arındıracağız?’ olmalı. TSK genel olarak şeffaflaşmak, siyasî iktidara veya parlamentoya hesap vermek istemiyor. Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve tehditleri ‘Ben tayin ederim’ diyor. Burada AKP’nin tutunacak dalı AB oldu. Bu durum TSK için kaygı verici bir unsur oluşturdu. Yoksa mesele laiklik ve türban değil.
Bu operasyon ordunun siyasetteki etkisini nasıl etkiler?
Bu operasyon ordu bundan sonra kışlasına dönecek ve demokratik ülkelerdeki gibi normal görevini yerine getirecek anlamına gelmiyor. Ama bu kadar müdahaleci olmayabilir.
AKP’nin kapatılması da gündemde. Bir mutabakat varsa bu bir paradoks değil mi?
Paradoks. AKP’nin kapatılması dâvâsının arkasında da askerî ideoloji mantığının yargı bürokrasisi üzerindeki etkisi olduğu söyleniyor. Aslında mutabakatın olup olmadığını, içinde nelerin yer aldığını mahkeme kararından sonra daha net göreceğiz. O zaman her şey ortaya çıkacak. Ama beklenenin aksine bakarsınız parti kapatılmaz, sadece Hazine yardımı kesilir. Kapatıldığı takdirde Ergenekon soruşturması sulandırılabilir, işler tersine dönebilir. Bu soruşturma illegal işlerin ortaya çıkarılmasında fırsat olabilir. Özellikle Güneydoğu’da yaşananlar korkunç. JİTEM var, korucular var, Özel Tim var ve bütün bunlar illegalite içinde çalıştı. İşkenceler, köy yakmalar, çeteleşmeler gibi facialar yaşandı. Bunlarla yüzleşmek mecburiyetindeyiz. Hesaplaşarak ancak demokrasinin önünü açabiliriz.
Sabah, 7 Temmuz 2008
|