Beni asıl şaşırtan, Sevan Nişanyan ve eşi arasında yaşanan olaya –aniden!– büyük medyanın gösterdiği büyük ilgi oldu. Sevan Nişanyan ve eşi arasında yaşananlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor doğrusu. Ama büyük medyanın olay karşısında duyduğu “infial”i son derece anlamlı buldum.
Dün Milliyet gazetesinde (internet sayfası) karşılaşana kadar haberim yoktu bu “dışkı dökme” işinden. Önceki gün Yalçın Doğan’ın (Hürriyet) Sevan Nişanyan’ı takdim eden “Siz asıl bu vatandaşa bakın” şeklinde “çok tanıdık” bir başlıkla süslenmiş yazısının “Özel yaşamı kendisine ait. Ama, çalkantılı. Eşiyle karakolluk oluyor. ‘Aile içi şiddet’ nedeniyle. Bu şiddetin sonucu değil, ama yine bir ara hapis yatıyor” bölümünü okurken “Hayırdır” dediğimi hatırlıyorum, hepsi o kadar.
Evet “Özel yaşamı kendisine ait”, ama konu açılmışken biz hiç değilse bu özel yaşamın “çalkantılı” olduğunu, “karakolluk” durumlar yaşandığını ve de özel yaşamla en ufak bir ilgisi olmasa bile “bir ara hapis yattığını” hatırlatmayı da bir borç biliriz!
Samimiyetsizliğin böylesi yani...
“Eşinin başına dışkı dökme” haberi bazı feminist çevreleri de harekete geçirmiş. Sevan Nişanyan’ın Agos gazetesinde yazması ve Bilgi Üniversitesi’nde hocalık yapmasına son verilmeliymiş.
Nişanyan haberlerinde dikkatimi çeken bir diğer husus da kahramanımızın sürekli “turizmci” olarak takdim edilmesi. Şirince’de iki pansiyon ve şu çok satan “Küçük Oteller Kitabı” hatırlatılarak.
Yalçın Doğan’ın “çok tanıdık” başlıklı yazısı da olmasa, Nişanyan’ın on yıl önce kaleme alınıp şu aralar yayınlanan “Yanlış Cumhuriyet” (Kırmızı Yayınları) adlı kitabını hatırlayan bile yok... Yok olmasına yok ama, bana sorarsanız, bu “dışkı dökme” işine gösterilen büyük ilginin asıl nedeni bu kitaptır derim.
Hatırlayanlar vardır, Dengir mir Fırat’ın “travma” açıklaması ile başlayan tartışma çerçevesinde Nişanyan’ın bu kitabından burada kısaca ben de söz etmiştim. Birçok bölümünü okuduğum 450 sayfaya yakın bu kitap on yıl önce kaleme alınmasına rağmen “Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru”ya titizlikle cevap veren bir çalışma.
Şimdi isterseniz bu kitaptan, Yalçın Doğan’ın sözünü ettiğim yazısına uygun gördüğü “çok tanıdık” başlığını da akılda tutarak birkaç satır aktarayım:
Nişanyan, “Atatürk milliyetçiliği, vatandaşlığa dayalı bir ulusal kimlik öngörür mü?” sorusuna cevaben -önce- 1924 Anayasası’nın şu 88. maddesini hatırlatıyor:
“Türkiye ahalisine din ve ırk olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur. (...) Türklük sıfatı kanunen muayyen olan ahvalde izae edilir.”
Nişanyan’ın bu alıntıdan sonra şu soruyu dile getirdiğini gözlüyoruz:
“Burada dikkati çeken husus, 1924 metnine eklenen ‘vatandaşlık itibariyle’ deyimidir. Virgüllerle ayrılmamış olan bu deyimin cümledeki fonksiyonu belirsizdir: ‘Türk’ sözcüğünü mü, yoksa ‘ıtlak olunur’ fiilini mi belirlediği anlaşılamaz. Acaba ‘vatandaşlık itibariyle Türk’ diye -’asıl Türk’ten ayrı- bir hukuki kavram mı yaratılmıştır? Örneğin ‘şanlı Türk milleti’ deyimindeki Türk kavramına, vatandaşlık itibariyle Türk olanlar dahil midir?”
Görüyorsunuz; üzerinde çok konuşulmuş olan 88. madde (1924 Anayasası) üzerine, önümüzdeki ifadeyi analiz etmeye çalışan ciddi bir çaba ile karşı karşıyayız. Nişanyan’ın analizine katılır ya da katılmazsınız, o sizin bileceğiniz bir şey...
Nişanyan, felsefe ve siyaset bilim okumuş ciddi bir araştırmacı aynı zamanda. 88. maddeyle ilgili ortaya attığı soruya cevap olarak İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 numaralı askeri mahkemesinin 31.3.1947 tarih ve 947/3 esas sayılı hükmünü de okurlarına sunuyor. “Mahkeme ırkçılık ve Turancılık suçu isnat edilen sanıkları beraat ettirirken” 88. maddede yer alan “vatandaşlık itibariyle Türk” ifadesine de açıklık getiriyor. Şu sözlerle:
“ (Anayasanın 88. maddesindeki) ‘vatandaşlık bakımından’ tabiri de, millet halindeki topluluğa ‘Türk’ adının verilmesinin, ancak bu bakımdan (yani vatandaşlık bakımından S.N) ibaret bulunduğunu anlatmaktadır.
“Türk vatandaşı olup kendisine Türk denilen bu kişiler, hakikatte Türk ırkından ve soyundan değildirler. (...)
“Bütün bu kanuni hükümler, Anayasa kanununun 88. maddesinde yazılı ‘Türk denir’ tabirinin, yalnız vatandaşlık bakımından olduğunu göstermektedir.”
Güzel bir tesadüf doğrusu...
Yalçın Doğan dersini biraz daha çalışıp Nişanyan’ın hakkında atıp tuttuğu kitabını karıştırsa, yazısına uygun gördüğü “Siz asıl bu vatandaşa bakın” başlığının yukarıdaki mahkeme kararını “andırdığını” sezebilirmiş belki.
Yeni Şafak, 28 Haziran 2008
|