Nuray Canan Bezirgan isimli genç kıza, katıldığı bir televizyon programında Atatürk’ü sevip sevmediği soruluyor. Genç kız, önce cevap vermekte tereddüt ediyor, sonra da ‘başıma bir şey gelmeyecekse sevmiyorum’ diyor. O şimdi bu sözlerinden dolayı soruşturma geçiriyor; kendi doğrusunu korkularına kurban etmediği, ‘takiye’ yapmadığı ve dürüst olduğu için suçlanıyor. Bir medya grubu O’nu linç etmeye çalışıyor, hakaret ediyor, onlara karşı olan basından birileri de provokasyon ihtimalinden söz ediyor.
Nuray Canan Bezirgan’ın düşüncesinden, hatta düşüncesinden de değil duygusundan dolayı cezalandırılmasını isteyenlere söylüyorum:
Atatürk’ü sevmemeyi veya Humeyni’yi sevmeyi yasaklayan bir kanun mu var? Atatürk’ü sevmediği için bir bireyi eleştirebilirsiniz, onun yanlış düşündüğünü söylersiniz veya siz de tersini söylersiniz. Ama cezalandırılmasını savunurken, sadece evrensel hukuka değil, ülkedeki cari hukuka göre bile tutarlı olamazsınız.
Kabullenmek zor geliyor olmalı ama ortada suç yok, sadece ifade özgürlüğünün kullanımı var. Siz buna alışık olmadığınız için hoşlanmadığınız bir ifadeyle karşılaşınca cezalandırılmasını istiyorsunuz ama bu sizin istediğiniz sadece diktatörlüklerde olur. Bezirgan’ın ifade etmek zorunda kaldığı duyguları sizi rahatsız etmiş olabilir, ama bu ceza için yeterli neden değil.
İfade özgürlüğü tam da böyle bir şeydir; hatta bundan daha geniştir. İnanmazsanız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin artık çocukların bile bildiği ünlü Handyside kararına bakın. O karar, ifade özgürlüğünün sadece rahatsız eden fikirleri değil, ‘sarsan’ ve ‘şoke eden’ fikirleri de kapsadığını, hatta hukuk tarafından daha fazla korunmaya ihtiyaç gösteren ifadeler olarak asıl onları kapsadığını söylüyor.
Ne yapalım, çağdaş uygarlık böyle bir şey. Hem medeni bir toplumun gereklerini arzulayıp, hem de sizin gibi düşünmeyen veya sizinle aynı duyguları paylaşmayan insanların cezalandırılmasını isteyemezsiniz. Genç Siviller’in söylediği gibi, ‘demokrasi bazen acıtır’, dünyayı sevmediğiniz insanlarla paylaşmak zorunda bırakır, ama onu gerçekten benimsiyorsanız farklı olana tahammül etmekten başka seçeneğiniz yoktur.
Eğer o genç kızın veya başkalarının Atatürk’ü sevmemesinden gerçekten rahatsızlık duyuyorsanız, Atatürk’ün adıyla onlara baskı yapılmasına karşı çıkın. Bezirgan, başörtüsü yasağına direndiği için ‘eğitimi engellediği’ gerekçesiyle okuldan atılmış, polis tarafından dövüldüğü için bebeğini düşürmüş ve sonuçta Kanada’ya iltica etmek zorunda kalmış. Bunu nasıl görmezden geliyorsunuz?
O genç kız gibi siz de samimi olarak söyleyin, aslında Atatürk de umurunuzda değil mi?(...)
Star, 17 Haziran 2008
|