“Açık ve net söylüyorum; PKK Kürt halkına zarar veriyor” Ahmet Türk’ün bu cümlesini duyduğumda epey şaşmıştım doğrusu. Dediği gibi gayet açık ve net bir ifadeydi ve bizler DTP’li siyasetçilerin PKK konusunda bu kadar açık ve net konuşmasına alışık değildik. Ama söylemişti işte; Kürdistan Yurseverler Birliği’nin (KYB) resmi internet sitesine verdiği özel demeçte gerçekten de açık ve net olarak şöyle demişti: “PKK’nın silahlı mücadelesi Kürt halkına zarar veriyor, Askerin elini güçlendiriyor.
Ama onlar da bu sorunun çözümü için bir proje ortaya konulmasını istiyorlar. Böyle bir proje konulmadığı, barışçıl adım atılmadığı için fazla etkili olamıyoruz.
Eğer bu konuda fazla ısrarcı olursak halkımızdan koparız” Ne var ki aradan 24 saat geçmeden yapılan yalanlamayla hep birlikte gördük ki, DTP’li politikacıların açık ve net olma gibi bir özgürlükleri yok. Onlar, her zaman dillerini tutmak, demeçlerinde flu alanlar bırakmak, nereye çeksen oraya gidecek lastikli bir dille konuşmak zorundalar.
Örneğin, “şiddetin çıkar yol olmadığını düşünüyoruz” dediklerinde, hangi şiddeti kastettikleri belli olmadığı için, PKK sıkıştırdığında “devletin şiddetini kasdetmiştik”; devlet sıkıştırdığında ise “PKK şiddetini kasdetmiştik” diye idare edebiliyorlar.
Aynı belirsizlikten dolayı “şiddeti devreden çıkarıcı çabalar içerisindeyiz” deme özgürlükleri de var. Ama PKK’ya gözünün üstünde kaşın var deme özgürlükleri yok...
Hayatları hem PKK’yı kızdırmayacak, hem de bizleri teröre karşı olduklarına inandıracak cümle kalıpları üretmeye çalışmakla geçiyor. Esasen, siyaset adına bu laf cambazlıklarından başka bir şey yaptıkları da yok...
Peki onların bir şey yaptığı yok da, hükümetin var mı? Hükümetin de bir şey yaptığı yok. PKK’yı Kuzey Irak’tan sürmek için giriştiği diplomatik atak dışında; öze ilişkin, yani Kürt sorununun bütününe ilişkin ne bir siyasi proje var ortalıkta, ne bir reform paketi...
Kapatma Davası açılmasından önce de yoktu; şimdi zaten hiç yok...
Uzun zamandır AK Parti’nin Güneydoğu’ya ilişkin tek projesi, önümüzdeki yerel seçimlerde bölge belediyelerini kazanmak; sonra onlar eliyle bölgeye hizmet ve refah götürmek...
Bu yolla da bölgedeki varlığını, oyunu, gücünü daha da pekiştirerek etnik temelli politik hareketleri çökertmek...
Yani Kürt meselesini Güneydoğu’yu AK Partilileştirerek “çözmek”. Bunun daha ötesinde bir politik proje geliştirmeye ne kendi vizyonları müsait, ne de anlaşıldığı kadarıyla pozisyonları...
Özellikle kapatma davasından bu yana, hassas konularda belirlenmiş devlet politikalarının dışına çıkmamaya özen gösteren bir AK Parti’den kısa vadede Kürt meselesinde herhangi bir açılım beklemek boş...
Özetle, Türkiye’nin Kürt sorunu, her ikisi de icazetle hareket eden iki politik aktörün çözebilecekleri çapta bir sorun değil. Bu sorunu çözmeye soyunanların, her şeyin başında kendi siyasi ve fikri özgürlüklerini savunacak cesarete sahip olmaları gerekiyor.
Bugün, 16 Mayıs 2008
|