Öyle sanıyorum ki, her şey bir AKP toplantısında 10. Yıl Marşı çalınmasıyla başladı. AKP gemisindeki rota değişikliğinden bahsediyorum. (10. Yıl Marşı’nın bir cumhuriyet marşı olmaktan çıkıp darbecilerin ya da cumhuriyeti kendi malı görüp halkın büyük kesimini aşağılayan -seçkin demek istemiyorum- bir zümrenin marşı haline geldiğini düşünüyorum, en azından son 10 yıllık konjonktürde.)
Geçtiğimiz 1 Mayıs’taki tavrı da bunun devamı mahiyetinde bir politikaydı: “AKP bir devlet partisi olacak!”
Eğer Ak Parti’deki bu tavır değişikliği “köprüyü geçene kadar” (kimseye bir şey dediğim yok, bu bir teşbihtir) yürütülen içten pazarlıklı bir tavır ise, sırıttığı besbelli.
Yok eğer parti içindeki birtakım “devlet geleneği” (bu da neyse, bir türlü anlamamışımdır, en belirgin geleneği darbedir) yanlıları tarafından Erdoğan’a giydirilen yeni bir gömlek ise (ki Erdoğan, gömlek değiştirmek hususunda kendi beyanlarıyla sabit maharetli bir liderdir) ve Sayın Başbakan partisini kurtarmak ve iktidarda kalmak için bu deli gömleğini giymeye razı ise o zaman durum ciddi demektir.
Cumhuriyet rejimini kurduğundan beri halkın çeşitli katmanları ile sorunlu olan ve bu sorunların çözümünü beceremeyen siyasi partilerden ötürü her türlü müdahaleyi askerî yetkililerden bekleyen (ki cumhuriyetin koruyucusu olarak konuşlanmış bir ordudur ve bu da kendi mantığı içinde doğaldır) geleneksel devlet mekanizmasının çarkları Erdoğan’ı da öğütecek gibi görünüyor.
Parti kapatma davası açıldığından bu yana Erdoğan oldukça telaşlı ve ne yapacağını bilmez bir halde, karmaşık mesajlar veriyor. İlk günlerdeki ateşli nutukların yerini daha sakin bir bekleyişin aldığı görülse de, bu kez de bekleyiş sürecindeki birtakım icraat ve söylemlerin belli bir yöne kaydığı endişesi hissedilmeye başlandı.
Taraf, 6.5.2008
|