Başbakan Erdoğan’la yakın çevresinde 301’le ilgili olarak şu sıralar hayal kırıklığı rüzgarı esiyormuş...
Deniyor ki:
Takdir edilmemekten kaynaklanan, aradıkları desteği göremeyen ve “Bir zamanlar kıyameti koparanlar şimdi neredeler?” şikayetinde düğümlenen bir durum söz konusu...
Olabilir.
Ama siz yılan hikayesi nedir herhalde bilirsiniz. Her hangi bir sonuca bağlanmaksızın yıllar boyu uzayıp giden mesele...
301 de aynen böyledir.
Tam bir yılan hikayesi!
Hem de nasıl.
Kabak tadı vermiştir.
Bezdirmiştir.
Ve 301’e ilişkin bir şeyler yazmak için bilgisayarın başına oturmak benim için uzunca zamandır işkenceden farksız hale gelmiştir.
Bugün de öyle.
İçimden gelmiyor 301 yazmak.
Hangi pencereden baksam, iç sıkıcı olumsuzlukları görüyorum çünkü.
Demokrasileri demokrasi yapan ifade özgürlüğüne bu ülkede ölümcül darbeler indirmiş olan 301’in hâlâ şöyle ya da böyle savunulması içime kasvet veriyor.
CHP savunuyor 301’i.
MHP savunuyor 301’i.
Ulusalcı-milliyetçi odakların zaten gözdesi 301...
AKP’nin de 301’cileri var elbette.
Hiçbiri dokunmak istemiyor 301’e.
Çünkü ‘milliyetçilik’lerine dokunuyor, 301’e dokunmak... Ya da “Türklüğe hakareti serbest bırakmak hiç olur mu?” diyen siyasal oportünizme boyun eğmek işlerine geliyor.
“Oy kaybederiz” kaygısını yaşıyorlar.
Bu yüzden ‘Türklük’ yerine ‘Türk milleti’ diyerek, ‘cumhuriyet’ yerine “Türkiye Cumhuriyeti“ diyerek, işin içinden çıkılacağını umuyorlar. Bu arada kovuşturmayı ‘Cumhurbaşkanı izni’ne bağlayarak, 301’in uygulanmasını zorlaştırdıkları kanısındalar.
Hiçbiri heyecan verici değil.
Kısacası:
301 can sıkıcı bir konu.
Hiç kuşkum yok, bu ülkenin demokrasi tarihine kara sayfalar olarak eklenecek 301 hikayesi...
Keşke toptan kaldırılsaydı.
“Ama sonra 305 var!” deniyor.
Bilemiyorum.
Eski Yargıtay Başkanı ve değerli hukukçu Dr. Sami Selçuk, AKP’nin TBMM’ye getirdiği ve Başbakan Erdoğan’ın olduğu gibi geçirilmesi için son talimatını verdiği 301 değişikliği konusunda şöyle diyor:
“Değişiklik bu durumuyla çok üzücü. Kaş yapayım derken göz çıkartacak kadar tehlikeli. Uygulamayı etkileyecek çok şey de getirmiyor.”
Bir işi zoraki, eski deyişle kerhen yapmak olmuyor. “Ben yaptım oldu!” zihniyetiyle çıkmazlar aşılamıyor.
Demokrasiye de yakışmıyor bu.
Biliyorum, sadece yasaları değiştirmekle demokrasi yolunda mesafe alınamadığını.
Bunca yılın deneyimi, yasalarla birlikte kafaların da değişmesi gerektiğine işaret ediyor.
Zihniyet değişmedikçe, istediğin kadar yasa değiştir yine olmuyor, biliyorum.
Ama her şeye rağmen yine de en iyisini yapmak için kavga vermekten başka çare yok deyip yazıyı noktalamak.
Milliyet, 18 Nisan 2008
|