|
Dünyanın en ünlü kalp doktorlarından olan Prof. Dr. Mehmet Öz, kalp sağlığı için günde 10 bin adım yürümek lâzım demişti bir tv programında. Demek ki, kalp sağlığının öncelikli şartı hareket, faaliyet olduğunu anlamalıyız. Günde 10 bin adım ortalama 7,5 km yol kat’etmek demektir. Veya eşdeğer hareket ve faaliyette bulunmak gerektir.
Kalp sağlığı demek, beden sağlığı demektir. Maddî hayatın sağlık ölçüsü kalb olduğu gibi mânevî hayatın da sağlığı kalbe bağlıdır.
Maddî hayatın santralı olan kalp için öncelikli şart hareketin gerekliliğidir. Mânevî hayatın sağlığında kalbin hareketinde ise hedef, niyet, maksadın da önemi var.
Yapılan hareketin, fiilin, davranışın arkasındaki niyet ve maksadın, kalbin pompa fonksiyonu ötesinde mânevî bir anlamı vardır. Yolda yürümek bir faaliyettir. Ancak nereye gittiğin ve niçin gittiğinin önemlidir.
“Farz namazlarını kılan dünyevî bütün fiilleri ibadet" olma sırrı buradandır. Namaz bir fiildir. Niyet namaz olmadıkça fiil olmadıkça beş yerine beş milyon rekât namazın mânevî hayata katkısı olmayacaktır.
Kalbi işletmek durgun, pasif, içe kapalı, insanın kendisi veya muayyen bir grup içinde belirli normlarda zikir olarak anlaşılmaktadır. Tamamen yanlış bir algılamadır. Evet zikir de bir fiildir. Fakat insan sadece kalpten ibaret olmadığı için sair duyuların, duygu ve lâtifelerin de yaratılış gayesine uygun işletilmesi gerekmektedir.
Akıl, zihin ve beden aktiviteleri ile kazanılan bilgi, beceri ve marifetin kazanılması demek, hayatiyetin, vücut bulmanın göstergesidir. Aksi, hareketsizlik, ademidir, yokluk göstergesidir.
Faaliyette bir lezzet vardır. Lezzetin en üst versiyonu ruhun aldığı lezzettir. Ruha zevk veren kalbi işleten fiillerdir. Bu fiillerin şekli, tanımı ve sınırları, “İmanı billah," “Marifetullah”, “Muhabbetullah” ve “Lezzet-i ruhaniye” olarak belirlenmiştir.
Ruhun tekâmülü beden mekanizmasına bağlıdır. Allah’a (c.c) imanla başlar, “Nasıl bir Allah?” sorusunu kendi kendine sorar ve esma tecellileri ile marifette yol alır. O tecelliler sonucu muhabbeti ziyadeleşir. O muhabbetten ruhanî bir lezzet alır.
Marifet ve muhabbet kazanma aklı söyletmek kalbi işlettirmektir. Aklı söyletmek, akıl yolu ile insan önce kendini sonra içten dışa genişleyen daireler gibi çevresini anlamaya çalışmasıdır. “Kendini bilen Rabbini bilir” hakikatine göre beş duyu organları ile ilgi ve iletişim halinde olduğu her şeyi algılayacaktır. Algılamalar aklın enstrümanı olan beyin ile değerlendirecek ve sonra anlamlandıracaktır.
Her nesne ve hadisenin bir adı ve anlamı olduğu kararına varacak veya öğrenecektir. İşte o akıl öyle bir akıl olmalıdır ki, daha küllî ve sınırsız bir aklın olduğunu idrak edebilsin.
Sınırsız, büyük, küllî aklı bulan ve o küllî akıl ile kendi aklı arasında bağlantı kurabilmeyi başarabilmek marifette yol almak demektir. O büyük akıl insanlığın en mümtazı, kâinatın yaratılışına vesile olan Hazreti Peygamberimiz Muhammed (asm) ‘ve ona gönderilen Kur’ân’dır.
Evet Kur’ân şu kâinatın aklıdır. Zaten Kur’ân kâinat kitabının da tefsiridir. Beş duyu ile algıladığımızı Kur’ân’ın gözüyle görebilmek marifet yolunda en kestirme yol alıp yükselmektedir.
Marifetle ne aradığını ve nasıl bulacağını araştıran insan gerekli davranış ve yaşama biçimini de belirler. Doğru davranış şekillerini uygulayarak ve tekrar ederek mükemmellik yolunda mertebe kazanır.
En basit ve kolayı dille Kâinat Yaratıcısına teşekkür ve isimlerini anmakla başlayan sistematik yaşama biçimi namazla en kemal noktayı bulur.
Marifet beyni geliştirirken doğru davranışlar da kalbi parlatır. Zihin olarak düşünce safhasında tasarlanan hareketler hem maddî hem manevî kalbi, yaratılışa uygun tekrar edilen fiillerle sağlık ve güç kazanır. Yani maddî hayatın da mânevî hayatın da sağlığı için fiil, hareket, hizmet ve faaliyette olmak şarttır.
Bu gerçek, Üstad Bediüzzaman’ın deyimiyle, “Aklı söylettirmek, kalbi işlettirmektir” olarak vecizeleşmiştir.
| 
