Başbakan Recep Tayyip Erdoğan... İsveç gezisinde ne yapmış? Önemli mesajlar vermiş. Ne demiş? AB hedefinde kararlı olduklarını vurgulamış... Başka?
Üç yüz bir keredir söz verilip de ilişilmeyen Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi’nin yakında gündemden düşeceğini söylemiş...
Ayrıca Kürtçe Yayın yapılacağını da eklemiş...
Başbakan üzerine basa basa bunları söyleyince, ‘AB sürecinde Türkiye’nin sabrı ne kadardır?’ diye sormuşlar...
O da ‘sabrın sonu yoktur. Çünkü sabrın sonu selamettir diyoruz. Okey?’ yanıtını vermiş...
Milliyet Gazetesi tüm bu olup bitenleri ‘Rota AB’ye döndü’ başlığıyla duyurmakta...
* * *
Sade Milliyet mi?
Zaman gazetesi de aynı minvalde...
Oradaki manşet de şu:
‘AB reformları öne alındı, Meclis’e demokratikleşme paketi geliyor...’
Manşetin hemen altındaki cümle ise şöyle:
‘Parti kapatmayı zorlaştıran değişikliği bu hafta Meclis’e sunmayı planlayan AK Parti, 15 Nisan’a kadar bekleme kararı aldı. İktidar, önceliği AB reformlarına verecek. Hazırlanan demokratikleşme paketinde 301 de var.’
Yani Zaman da ‘Rota’nın AB’ye döndüğünü’ söylemekte...
O halde sormak gerek:
Peki, daha evvel rota neredeydi?
AB’de olmadığı kesin de, nerede olduğu hakkında tevatür muhtelif...
* * *
Rota, işler ancak sarpa sarınca yeniden AB’ye döndüğüne göre, daha önce nerede olduğu konusunda şu yoruma da hak verilebilir:
‘Olayların bundan böyle nasıl gelişeceğini fazla merak etmek gerekmiyor. Kapatılma ve siyasi yasaklama davası sonuçta yargı eliyle gerçekleştirilen bir 28 Şubat’tır. Silahlı Kuvvetler’in bu kez devre dışı görünmesi temelde 11 yıl öncekine veya geçen yılki e-muhtıra bağlamında yaşadıklarımıza benzer bir durumla karşı karşıya olmadığımız anlamına gelmez.
Bugünlerle ilgili soğukkanlı değerlendirmelerin yapılabileceği zamanda bu noktaya gelinmesinde kimin ne ölçüde sorumlu olduğu da ortaya çıkacaktır.
İktidar partisinin seçim başarısının ardından kendi elindeki gücü abartılı değerlendirmesi, demokratikleşme platformunu ve AB sürecini boşlaması, anayasa değişikliği konusunda toplumda var olan mutabakatı berhava edecek bir yaklaşımla işi yönetmesi, MHP’nin oyununa gelip türban değişikliklerini dayatması bunlar arasında sayılabilir.’
* * *
Rota...
Sürekli AB’ye yönelik olsaydı...
İktidar ‘demokratikleşmeyi’ her türlü sorunun önünde ve üstünde tutabilseydi...
Hiç kimse...
Hatta Ankara’nın köhnemiş tek parti zihniyetinin en mahir unsurları bile AK Parti’yi ‘laik-şeriat’ ikileminin tuzağına düşüremeyecekti...
Siyasal iktidar da ilk dönemde olduğu gibi ‘cumhuriyeti demokratikleştiren’ bir iradenin sarsılmaz temsilcisi olmaya devam edecekti...
Siz demokratikleşmeye türban üzerinden bakarsınız, ister istemez sizi ‘laik-şeriat’ parantezine hapsediverirler...
Ama...
Türban da dahil, tüm özgürlüklere tutarlı bir evrensel hukuk anlayışı ve en kapsayıcı çözüm şemsiyesi olan temel hak ve özgürlükler penceresinden yaklaşırsanız, oluşturduğunuz evrensel meşruiyeti Ankara’nın Kemalist ideolojisi bile delemez.
Şimdi herkes birbirine soruyor:
AK Parti ne yapsın?
Rotasını hiçbir zaman evrensel hukuktan ayırmaması, AB çerçevesinde patinaj yaptığı yıllarda kaybettiği zamanı ve yolu hızlıca kapatmaya çalışması yeterli...
Bu, yeni ve samimi gayret, AK Parti’yi düştüğü tuzaklarda çekip çıkarmaya muktedir yegane formül gibi gözükmekte...
Star, 4 Nisan 2008
|