Türkiye yine patinaj yapmaya başladı. Geriye de gidebilir. Ne yazık ki öyle.
Çünkü her şeyin başı olan siyasal istikrar hızla bozulmaya başladı. AKP’yi kapatma davasıyla birlikte uç veren kriz ortamında artık kimse önünü göremiyor.
Yarınla ilgili olarak sağlıklı öngörüler yok; sadece senaryolar üretiliyor, o kadar.
Bu arada özellikle ekonomiye ilişkin beklentiler hiç de iç açıcı değil.
Eğer siyasal istikrarsızlık gitgide derinleşirse, bundan en başta ekonomi son derece olumsuz etkilenecek. Bunun ilk belirtileri şimdiden suyun yüzüne vuruyor.
Şaşırtıcı değil bu durum.
Bir ülke düşünün.
Seçimini daha dün yapmış olsun. İktidar partisi, oyunu on üç puan arttırarak yüzde 47 ile seçimleri ikinci kez kazansın. Hükümetini kursun ve kendi içinden bir cumhurbaşkanı da seçerek yola koyulsun.
Ama daha yedi ay geçmeden, altı yıldır iktidarda olan parti hakkında kapatma davası açılsın. Başbakan hakkında, cumhurbaşkanı hakkında, birçok milletvekili hakkında siyaset yasağı talep edilsin.
Ve bu kapatma davası o ülkenin yüksek mahkemesi tarafından oybirliğiyle kabul edilsin.
Normal midir bu tablo?
Normal karşılanabilir mi?
Hukuk neresinde bu tablonun, demokrasi neresinde bu tablonun diye sorulmaz mı? Nitekim soruluyor, sorgulanıyor haklı olarak...
Bir başka açıdan bakalım.
Hukuku da, demokrasiyi de geçin. Bir an olağan karşılayın olan biteni. Ama sorun kendi kendinize:
Bu tablodan istikrar çıkar mı?..
Çıkmaz, çıkamaz.
Çıkmıyor da...
Siyasal istikrar güme gitmeye başladı. Böyle devam ederse, başta ekonomi olmak üzere her şey çorap söküğü gibi dökülmeye başlar..
Hiçbir şey olmamış gibi bekleseniz de, eski deyişle itidal, aklı selim gibi klişe çağrılar yapsanız da değişen bir şey olmaz. İş olacağına varır, önleyemezsiniz bunu.
Türkiye, her şeyin başı olan siyasal istikrarı ancak demokrasi ve hukukun üstünlüğü içinde yakalayabilir.
Türkiye, her şeyin başı olan siyasal istikrarı ancak rejime dıştan müdahalelerin son bulduğu bir ortamda yakalayabilir.
Türkiye, her şeyin başı olan siyasal istikrarı ancak iktidarla muhalefetin demokrasiyi ortak platform olarak benimsemesiyle yakalayabilir.
Türkiye’nin temel sorunu budur.
Askeri darbeler, yargısal darbeler, muhtıralar, kimsenin kuşkusu olmasın, Türkiye’ye zaman kaybettirmiştir.
Türkiye bu yüzden kalkınma yolunda nal toplamıştır. Demokrasisini, hukuk devletini yıllar yılı birinci sınıf hale getiremeyen Türkiye, ekonomik büyümesi için yaşamsal olan dış kaynakları, yabancı sermayeyi kendine bir türlü çekememiştir.
Bu yüzden aş ve iş sorunlarını çözememiş, eğitimiyle, sağlığıyla insanının hayat kalitesini ileri ülkelerin düzeyine yükseltememiştir.
Bir türlü akıl erdiremediğimiz bir nokta var. Bu da birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletiyle aş ve iş sorunlarımızın çözümü arasındaki doğrudan bağdır.
Bunu nedense kavrayamıyoruz.
Oysa hayati bir bağ bu.
Demokratik hukuk devleti birinci sınıf olmayan bir Türkiye, gerçek siyasal istikrarı yakalayamaz. Her şeyin başı olan siyasal istikrardan yoksun bir Türkiye, ekonomik büyümesini istikrarlı bir raya oturtamaz, bundan böyle aş ve iş sorununu da çözemez. Çözemeyince, siyasal istikrarına da dikiş tutturamaz.
Bu bir kısır döngüdür.
Eski deyişle bu fasit daireyi Türkiye çok uzun yıllardır kıramıyor.
Çünkü bu fasit daireyi kırabilecek siyasal kararlılık ve demokrasi bilincine sahip siyaset kadroları çıkaramıyor.
Darbelere, muhtıralara, rejime dıştan müdahalelere birlikte karşı koyabilecek yüreğe ve demokrasi kültürüne sahip bir siyaset sınıfı çıkaramıyoruz bu ülkede...
Ne yazık ki öyle.
Demokrasi ve hukuk için mücadele edilmeyen bir Türkiye’de, demokratik hukuk devleti çıtası AB seviyesine yükseltilemeyen bir Türkiye’de, yazın bir kenara, aş ve iş sorunları da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da doğru dürüst çözülemez.
Meselesinin özü budur.
Demokrasidir, hukuktur.
Demokrasi ve hukuk için ciddi mücadeledir.
Hatırlayın:
Darbelere ve darbecilere karşı demokrasi ve hukuk mücadelesi, bir Yunanistan‘da, bir İspanya’da, bir Portekiz’de verildiği içindir ki bu ülkeler bizi sollayıp geçtiler.
Biz ise nal toplamaya devam ediyoruz.
Yazık değil mi bu ülkeye?..
Milliyet, 4 Nisan 2008
|