Bunu nasıl özetleyelim, “istim arkadan gelsin” tavrı mı diyelim, “hele bir iktidar değişsin, gerisi kolay” basitliği mi?
“Hele bir hürriyeti ilan edelim, gerisi kolay” diyenler, 1908 yılında apışıp kalmışlardı... Hürriyet, “imparatorluğun bütün halkları için eşitlik ve özgürlük” anlamına geliyordu, buna yanaşmaya hiç niyetleri yoktu.
İster istemez diktaya yöneldiler.
Cumhuriyeti ilan edenler de kısa sürede başlarına nasıl bir dert aldıklarını gördüler: Cumhuriyet olsa da olmasa da, “farklı fikirler, hatta zıt fikirler” vardı.
Onlar da ister istemez diktaya yöneldiler.
Çok planlı ve programlı oldukları sanılır, hayır, değildiler.
Buna Atatürk de dahildir.
Öyle olsaydı, fikirleri ve tutumu şartlara göre değişmezdi... (Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” kitabını okumadınız mı? Çok ayıp.)
Komünist partisi kurdurup kapatmalar, muhalefeti yasaklayıp sonra izin verip sonra tekrar yasaklamalar... Ülkenin kurtuluşu için aklında en başından çok açık seçik bir plan olsaydı, İstanbul hükümetine Harbiye Nazırı olmak için uğraşmazdı... (1918 sonbaharı... Anadolu’ya geçip ayaklanmaya daha sonra, altı ay sonra karar verdi.)
1960 yılında da, bazı bürokrat hanımların “coşkuyla karşıladıkları” darbeyi yapanlar, gazetecileri toplayıp sormuşlardı: “Eee, söyleyin bakalım çocuklar, sağcı mı olalım, solcu mu?”
Yaaa, okullarda öğretmiyorlar bunları...
Şimdi de bürokrasi, iktidar partisini kapatmak istiyor.
Seçimle gönderemeyeceklerini, bu “konjonktürde” darbe marbe de olamayacağını anladılar, bunu son çare olarak görüyorlar.
Onlara çanak tutan üçbeş de basın puştu var, öyleyse iş kolay.
Sanıyorlar.
Arkadan nasıl bir “kaos” geleceğini, ne müthiş bir kargaşa, nasıl korkunç bir boşluk doğacağını hiçbiri düşünmüyor.
“Kaç partiyi kaç kere kapattınız da ne oldu?” sorusunun yorucu gerçeği de vız geliyor olmalı.
Laikliği kurtaralım, gerisi kolay... Hükümeti devirelim, gerisi kolay...
Yerine koyabilecekleri hiçbir örgüt, lider, ya da program yok.
1908 yılında da yoktu... El yordamıyla buldular... 1923 yılında da yoktu... Zart zurtla buldular... 1960 yılında da yoktu... Aydınlara danışıp buldular... 1971 yılında da yoktu... “İstikrarsızlığa” yol açtı.
Haa, bakınız, 1980 yılında vardı. İşte bugün geldiğimiz nokta da, parti içi diktası, seçim sistemi sakatlığı, vesaire, o planın ve programın eseridir!
İmparatorluğu kurtaralım diye gelip imparatorluğu batırmışlardı.
Şimdi de cumhuriyeti kurtarmak amacıyla çok yanlış işler yapıyorlar, umarım cumhuriyet onların ellerinde can vermez.
Çünkü vebali çok ağırdır. Her zaman da arkalarından gelip bıraktıkları enkazı temizleyecek, ortalığı süpürecek bir önder çıkmayabilir.
Sabah, 17.3.2008
|