Baykal ve Bahçeli’nin Org. Büyükanıt’a verdikleri yanıt üzerine Genelkurmay Başkanlığı yenilir yutulur bir tarafı olmayan, demokratik düzende kabul edilemez bir bildiri yayınladı.
Baykal ve Bahçeli’nin sözlerini “Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan haksız ve seviyesiz saldırılar” olarak değerlendiriyordu Genelkurmay Başkanlığı…
“Bu saldırılar”ın “Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele azmine, ‘hainlerden daha fazla zarar vermekte’…” olduğunu söylüyordu…
Nasıl olabilir bu?
Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, ülkesinin önde gelen siyasi partilerine ve parti liderlerine “hain” deme cesaretini, rahatlığını nasıl bulabilir?
Bu rahatlığa ve bu cesarete sahipse bu ülkenin düzeni demokratik bir düzen olarak nasıl nitelendirilebilir?
CHP ve MHP’nin tavrına katılır ya da katılmazsınız, bizim gibi, hatta daha dün yazdığımız gibi bu tavrı askercil de bulabilirsiniz, ancak hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda bir Genelkurmay Başkanı’nın ülkenin siyasetçilerine had bildirmesini, siyasi partilerine hain demesini kabul edemezsiniz.
Siyasete soyunan eleştiriye açıktır, asker de siyasete soyunduğu için eleştiri topluyor. Kendisini hükümetin yerine koyarak, onun yapması gereken açıklamaları yaptığı için iş bu hale geliyor…
Baykal ve Bahçeli’nin bu bildiriden sonra askere dönüp, “sen kışlanda kal bizim muhatabımız iktidardır” demeleri doğru bir tavırdır.
Yine de unutmamak gerekir ki, bu iki siyasi parti daha ilk gün Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarını veri alıp orduyla doğrudan tartışmaya girmeseydi, askeri kışlasında kalmaya daha o gün davet edebilseydi, “hükümetin operasyonun bittiğinden haberi yoktu” iddiaları üzerinden politika yapmasaydı, bugün durum çok daha farklı olurdu.
Aslında CHP son yıllarda askerle birlikte hareket ederek vesayet rejimini pekiştirme işlevine soyunmasaydı, belki de bu ülke bugünkü bu tartışmayı hiç yaşamazdı, asker kışlasında olurdu.
Nitekim CHP’nin askeri otoriteye demokratik düzendeki yerini hatırlatan bu çıkışının, başka zaman ve konularda da, okların CHP’yi hedeflemediği dönemlerde de devam etmesinin bir ham hayal olduğu açıktır.
Kaldı ki CHP ve MHP’nin düştükleri “haklı ve mağdur durum”, onların askerle askercilik konusunda yarıştıkları gerçeğini ve bunun içerdiği sıkıntıları ortadan kaldırmıyor. Şekli olarak “demokratik yerde durmak ile demokratik değerleri savunmak arasındaki devasa fark”ı iyi ortaya koyuyor bu durum.
Bu açıdan bakıldığında yaşanan son gelişmenin önemi ve ciddiyeti, CHP ve MHP’nin askere had bildiren yanıtlarından kaynaklanmıyor.
Tersine askerin, vesayet çıtasını kendisini icracı güç yerine koyduğu oranda muhalefet partileriyle bile çatışmaya girecek düzeye indirmesinden ileri geliyor.
O zaman tanı şudur:
Yaşanan sıkıntı, “Türk militarizminin iç krizi”yle ilgilidir.
Askerin son bir yılda içindeki rasyonalitesini kaybeden, etkisi iyi hesaplanmamış, askerin otoriter zihniyetini ortaya koymaktan başka işlev görmeyen çıkış ve bildirilerini iyi değerlendirmek gerekir…
Siyasi kararlar, etki, zemin oluşturma ve ulusal ve uluslararası meşruiyet açısından askeri vesayet anlayışının kimi siyasi partileri de kuşatan bildik mekanizması tıkanmıştır.
Bu anlayış kendisine yeni bir dil ve mekanizma arayışındadır…
Kritik bir geçiş dönemi yaşıyoruz…
Yeni Şafak, 6.3.2008
|