Dünkü gazeteler, değişik asker ve sivil yetkili ağızlardan çıkan, “İşimiz ne zaman biterse Irak’tan o zaman çekiliriz” sözünü manşetlerine çekmişlerdi; yarınki gazetelerin manşetlerini tahmin etmek hiç zor değil. Sınır-ötesi operasyon için Irak’a gönderilen silâhlı birlikler dün âniden geri çekildi.
Akıl alır gibi değil. Hiç değilse bu duruma bizi hazırlasaydılar.
‘Kriz yönetimi’ konusunda en eğitimli kesimin askerler olduğu bilindiği için olanı akıl kolay almıyor. Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates’in ülkemize ayak basmasıyla birlikte, yolda kendisiyle görüşen Amerikalı gazetecilerin verdiği havayla, Washington yönetiminin operasyon süresinin uzun tutulmasından rahatsızlık duyduğu öğrenilmişti. Dün gazete manşetlerine yükselen meydan okuyucu açıklamalar o rahatsızlığın eseriydi zaten. Sonra ne oldu da, askerleri geri çağırma ihtiyacı duyuldu?
Terör örgütüne verilen gözdağı, kaydedilen zayiat yeterli bulunmuş, ağır kış şartları içerisinde gerçekleştirilen operasyon taktik sebeplerle de fazla uzatılmadan sona erdirilmiş olabilir. Türkiye komşu topraklara istediği zaman girebileceğini gösterdi; bunu hesaba katmayan terör örgütü gerekli mesajı almış oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri de etkili bir operasyonu kışın bile gerçekleştirebilecek gücünü dosta-düşmana hatırlatmış oldu. Seçilmiş hedefler de vurulmuşsa, çekilmenin birdenbire yapılmış olması o kadar da büyütülecek bir olay sayılmayabilir.
Peki de, neden ABD Savunma Bakanı Gates ülkemize gelmeden önce askerlerimizi geri çekeceğimizi duyurmadık? Neden olaya “Washington istedi, biz de askerimizi geri çekmek zorunda kaldık” görüntüsünün gölgesi düştü? Hem de, “Kendimiz girdik, kendimiz çekildik” diye diye?
İtibarına aşırı düşkün olduğu bilinen TSK, çekilme kararıyla birlikte yaptığı açıklamalarla, krizi iyi yönetemediği hissini doğurmuş oldu. Washington’un rahatsızlığı mı zamanında öğrenilemedi, yoksa itibarı kurtaracak kadar bir zaman aralığı mı tanınmadı Türkiye’ye? İkisi de iyi değil bu seçeneklerin...
Operasyonun âniden kesilmesi TSK açısından iyi olmadığı gibi, hayati bir konuda baskılarla geri adım atmış görüntüsü Türkiye’ye de yakışmadı. ABD derseniz, onun için de iyi değil PKK’nın peşini Türkiye’ye bıraktırmış olmak; ülkemizdeki Amerikan-aleyhtarlığı yeterince yüksek zaten.
Sonuçla baş etmek zorundayız: Dün dünde kaldı, bugün ise daha farklı bir gün... Bu, artık siyaset dışı bir alanda da geçerli hale gelmiş bir slogan. Türkiye’nin caydırıcılığı açısından hiç de hayırlı değil bu sloganın zihinlere yerleşmesi...
Genelkurmay Başkanlığı’nın operasyonun bitişiyle ilgili yaptığı açıklamanın savunma içgüdüsüyle yazıldığı hemen göze çarpıyor. Aynı açıklama birliklerin bugün çekileceği haberini de vererek üç gün önce yapılmış olsaydı herhalde farklı bir dille yazılacaktı. Çok savunmada, çok kendini anlatma derdinde bir açıklama olmuş yapılan...
TSK’nın son birkaç yıldır Irak’ın kuzeyinde yuvalanmış teröristlere dönük bir operasyonu şiddetle istediği biliniyordu. Geçen yılın nisan ayında, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt siyasilerin kendilerine görev vermesini resmen talep ettiklerini de açıklamıştı. Son bir yıl içerisinde giderek artan bir biçimde aynı beklenti askerlerce dile getirildi.
Bu gerçekler ışığında bakıldığında, geri çekilme kararı, daha da garip bir havaya bürünüyor.
Harekâtın ilk günü, bu sütunda, “Keşke bu operasyon hiç yapılmasaydı” temennimi dile getirmiştim; savaşla sonuç alınacağına hiç inanmamış biri olarak... Bugün ise, bir anlamı artık kalmamakla birlikte, aynı temenniyi, daha da yüksek sesle tekrarlıyorum.
Olan bitenin muhakkak bir anlamı olmalı, ama ne?
Yeni Şafak, 1.3.2008
|