Türkiye’nin “laiklik” tartışmaları ekseninde kamplaşmasının temelleri 28 Şubat’ta atıldı. Yanlış anlaşılmasın, “İrtica tehdidi” -muhalif görüşleri tasfiye edebilmek amacıyla- her zaman ortaya çıkarılan önemli bir silahtı. 31 Mart vakası ile Abdülhamit’in kuyusu kazılmış, İttihat ve Terakki’nin gerçek iktidarı o tarihten sonra başlamıştır.
Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi, benzer suçlamalara muhatap olmuştur. Ama 28 Şubat, tamamen “irtica korkusuna” dayandırılan ve bu tehditten beslenen bir hareketti. Zaten küçük yaştan itibaren bu gibi endişelerle yoğrulmuş beyinleri iyice dehşete düşürmek için, 28 Şubat sürecinde, medyanın bazı olayları manşetine çekmesi, askerlerin brifingler düzenleyerek, “Tehdit sıralamasında, PKK’nın bile önüne geçen irticadan” söz etmesi yetti.
Korkuların oluşmasında, Erbakan’ın söylemi ve davranış biçiminin rol oynadığını da kabul etmek gerekir.
Bugün, Türkiye’de, bir kesimin, başörtülü kızların üniversiteye girmesini, “laik cumhuriyete karşı bir tavır” diye değerlendirip paniğe kapılmasının temelinde, 28 Şubat’ta oluşturulan bu zihin bulanıklığı yatıyor.
İnsanlar, o dönemde şartlandırıldı; ürkütüldü. Lütfen 28 Şubat öncesinin gazetelerine bakın: İrtica gündemde miydi? Taksim’e cami, Fatih’in Çarşamba semtinde sarıklı ve cüppeli insanlar, Aczmendi Şeyhi Müslüm Gündüz, Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Sincan’daki Kudüs Gecesi, Genelkurmay brifinglerinde gazetecilerin ellerine tutuşturulan yeşil sermaye listeleri, Kur’an kurslarında Atatürk karşıtı yemin ettirildiği yalanı, her gece televizyon ekranına yansıyan zikir görüntüleri... 28 Şubat öncesinde ve sonrasında, sadece birkaç fırça darbesiyle oluşturuldu bu gergin ortam. Bugün başörtülü genç kızlarımızın üniversiteye gitmelerini laik cumhuriyet adına engellemeye çalışanlar, işte o günlerden bize miras kaldı.
Kanun tepeleniyor
Darbeler halkı böler. 28 Şubat’ın “postmodern” etiketini taşıması vaziyeti kurtarmadı. 27 Mayıs’ta da böyle olmuştu. Çünkü bir “iç düşman” yaratılmış ve asker, milletin bir bölümüne karşı yapmıştı darbeyi. Arkasını da CHP’ye dayamıştı. Milletin bir bölümü “düşük ve kuyruk”, diğerleri, Demokrat Partilileri ve sempatizanlarını ihbar eden kişiler durumuna düşmüştü. Çok uzun sürdü 27 Mayıs’ın dalgası; DP’nin devamı olan, AP’nin iktidara gelmesi bile kifayet etmedi; baskı sürdü; cumhurbaşkanlarını askerler arasından seçtiler; “demokrasi yaşasın” diye Demokrat Partililerin siyaset yasağını kaldırmadılar ama, gene demokrasiyi yaşatamadılar. Aksine verilen tavizler “vesayet rejimine” güç kazandırdı.
Evet... 28 Şubat’ın dalgası bugünlere uzanıyor; sözde laiklik adına hak hukuk ayaklar altına alınıyor. Kanun diye, kanun diye, KANUN TEPELENİYOR.
Sabah, 28.2.2008
|