Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Eski eserlerin orijinalliği bozulmasın

Klâsikleşmiş eski parçaları alıp yeniden yorumlamak yerine artık yeni şeyler üretilmesi gerektiğini düşünen Sufi müzik san’atçısı Ahmet Gürsel, “İnsanlar kendileri bir şeyler üretebiliyorsa üretsin, o eski eserler ise orijinal halleriyle seslendirilsin” dedi.

“Gül Kokulu Rüzgârlar” adlı albümüyle sufi müzik piyasasına atılan Sufi müzik san’atçısı Ahmet Gürsel ile albümü ve müzik dünyası üzerine görüştük.

*Gül Kokulu Rüzgârlar adlı albümünüz nasıl ortaya çıktı?

Bu bizim ilk albümümüz. Fakat başka yerlerde belirttiğimiz gibi albüm çıkarmak gerçekten kolay bir iş değil. Bazen bakıyorsunuz hiç ehil olmayanlar 4-5 albüm çıkarıyor bu ülkede. Uzun yıllardır böyle bir albüm çıkarmayı planlıyorduk. Söz ve beste bazında çalışmalarımız hep vardı. Besteler ve sözlerin bazıları hazır olduğu halde aceleye getirmedik. Bu konuda ehil olanlarla çalıştık. Türkiye’nin bir numaralı müzisyenleriyle çalıştık. Aşağı yukarı 25-30 kişilik bir orkestra eşliğinde de kayıtlarımızı gerçekleştirdik.

*Albümden önceki süreçte müzik hayatınız nasıldı?

Ben Türk müziği Devlet Konservatuarı’nda akademik olarak müzik hayatına başladım. Ses eğitiminde bir yıl okuduktan sonra beş yıl temel bilimler bölümünde öğrenim gördüm. Hem ses san’atçılığı üzerine hem de neyzenlik üzerine eğitildik. Buradan 1996’da mezun oldum. TRT’nin o yıl açtığı sınavı kazanarak 1996 ile 2004 yılları arasında TRT İstanbul Radyosu’nda neyzen olarak görev yaptım. Ama bu arada ses san’atçılığım ve beste çalışmalarım sürekli devam ediyordu. 1996’da yine İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans yaptım. Bu arada 99’dan bugüne kadar da çeşitli kolej ve okullarda müzik öğretmenliği de yaptım. Çocuklarımıza, gençlerimize Türk müziğini meşrû daire ve ölçülerde sevdirmeye çalışıyoruz.

*Albümünüz, Sufi müzik tarzında bir albüm. Bestelere bakınca bir çoğunun size ait olduğunu görüyoruz. Kaç besteniz var albümde?

Yalnız ilk parça, ‘çekilip nuru hidayet’ malûm Hasan Feyzi Abiye ait sözler. Bestesini ise yine çok değerli abimiz Kültür Bakanlığı san’atçısı Mehmet Emin Altıntop yaptı. Bir de son beste, Medine’de hâlâ yaşayan Muhammed Sıddık Efendi’ye ait. Bir de Arap saz semaisi olan bir parça var. Bu da yıllarca anonim olarak kullanılmış ülkemizde. Bu Arapça olarak okunan bir ilâhî, “Sen yokken dünya bomboştu” diye.. Buna da sözleri biz yeniden yazdık. Onun dışında ise bütün söz ve besteler kendime ait.

*Albümün ismi “Gül Kokulu Rüzgarlar”... Neden böyle bir isim seçtiniz?

Buradaki “Gül” Peygamberimizi (asm.) temsil ediyor. Hicaz makamında bir eser zaten. Hicaz da biliyorsunuz o kutsal bölgeleri temsil ediyor. Bütün bunlar bir bütünlük arz etti albümde.

*Bundan sonra albüm çalışmalarınız olacak mı?

Bundan sonra bir sufi müzik albümü daha düşünüyorum. Bir de özgün müzik formatında, Türk müziği nağmelerinin ağırlıkta olduğu, tamamen beste ve sözleri bize ait olacak. San’at müziği albümümüz olacak yine tamamen yepyeni bestelerle yapacağız bunu. Ayrıca bir de pek bilinmeyen eski parçalarımızı kullanacağımız bir nostalji albümü planlarımız da var.

*Pop kültürü karşısında durumunuzu nasıl görüyorsunuz?

Pop müziğe baktığımızda bir dinamizm ön plana çıkıyor. Bizim eserlerimizde de popu aratmayacak bir dinamizm olduğunu düşünüyorum. Klâsik müziğin makam ve usul ilkelerinden de ödün vermeden gerçekleştirmeye çalıştık bunu tabii ki. Çok seslilik de var armoni de var. En son stüdyo tekniklerini kullandık. Yani teknoloji de var müziğimizde. Şimdi bu eserlerin hemen hepsi kendi söz ve bestelerimiz olduğu için, yorumlama konusunda sıkıntı çekmedik. Zira istediğimiz şeyi katabildik müziklere. Ancak şimdi bakıyoruz, eski bir besteyi alıyorlar, kafalarına göre hiç usul göz etmeden yeni bir şekilde yorumlamaya çalışıyorlar. Bu pek doğru ve iyi olmuyor. Ben diyorum ki, insanlar kendileri bir şeyler üretebiliyorsa üretsin, o eski eserler ise orijinal halleriyle seslendirilsin.

*Albümü nerede bulabilirler dinlemek isteyenler?

Moral Prodüksiyon’un “www.moralproduksiyon.net” sitesinden alınabiliyor. Buradan satın alındığı zaman, yanında bir de kitap hediye ediliyor. Ayrıca NT mağazalarında da bulmak mümkün.

Ahmet Gürsel kimdir?

Ahmet Gürsel İstanbul’ da doğdu. İlk müzik öğrenimini aynı zamanda neyzen, hanende, bestekâr olan babası Nevzat Bey’den aldı. 1989 yılında İ.T.Ü Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümüne girdi. Bu bölümde bir yıl eğitim gördü. 1991 yılında ise Temel Bilimler “Ney” bölümünde dört yıl eğitim gördükten sonra 1996 yılında mezun oldu. Aynı yıl kazandığı İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Müziği Bölümünde başladığı yüksek lisans çalışmasını 2000 yılında tamamladı. Ahmet Gürsel dördüncü sınıf öğrencisi iken TRT’ nin açmış olduğu sınavı kazanıp, 1996–2004 yılları arasında bu kurumda 8 yıl ney san’atçısı olarak çalıştı. San’atçının “Altaylardan Endülüse Müzik Yolculuğu” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmakla beraber müzik hakkında kitap çalışmaları devam etmektedir. Ahmet Gürsel, 1999 yılından beri Galata Mevlevihanesinde, neyzenbaşı olarak görev yapmaktadır.

Yavuz Genç

25.02.2008


 

Yerli Oryantalizm İSAM’da ele alınıyor

İSTANBUL - İSAM’ın aylık konferanslarının bu ayki misafiri olan şair ve yazar Hilmi Yavuz 25 Şubat Pazartesi günü saat 16:30’da TDV İSAM’da (İslâm Araştırmaları Merkezi) “Yerli Oryantalizm” konulu konferans verecek.

Modernleşme adı altında Oryantalizmin zihni esaretine düşen Türk aydının İslâm’ın bilimsel ve felsefi düşünceye hiçbir katkısı olmadığı safsatasını sorfulamadan kabullendiğini savunan Hilmi Yavuz, konuşmasında aydınların düştüğü bu durumu değişik yönleriyle eleştiriye tabi tutacak.

Aylık İSAM konferanslarına katılım serbest olup konferans sonunda soru ve cevap kısmıyla dinleyiciler eleştiri ve yorumlarını ortama taşıyabiliyor.

25.02.2008


 

‘Kutlu Doğum’ yarışması

Amerika Din Hizmetleri Ateşeliği, 2008 yılı ‘Kutlu Doğum Haftası’ münasebetiyle, 5-16 yaş grubu çocukların katılabileceği ödüllü kompozisyon yazma ve şiir okuma yarışması düzenleniyor.

Birinciye 500 dolarlık çek ve hediye paketi, ikinciye 300 dolarlık çek ve hediye paketi, üçüncüye 200 dolarlık çek ve hediye paketi verilecek. Her iki dalda ilk üç dereceye giren yarışmacılara ödülleri 27 Nisan 2008 günü yapılacak ‘kutlu doğum programı’nda verilecek, kazanan eserler programda okutulacak.

1- KOMPOZİSYON YARIŞMASI:

Konusu: Hz. Peygamber Efendimiz’e (asm) Mektup

Dili: Türkçe ve İngilizce

Katılım Yeri ve Tarihi: Eserlerin 31 Mart 2008 tarihine kadar Din Hizmetleri Ataşeliğine posta veya e-mail yoluyla ulaştırılması gerekmektedir.

2- ŞİİR OKUMA YARIŞMASI:

Konusu: Yarışmacılar Hz. Peygamber Efendimiz’i (asm) anlatan herhangi Türkçe bir şiiri okuyabilecekler.

Dili: Türkçe

Katılım Yer ve Tarihi: Paterson Ulu Cami, 6 Nisan 2008, Amerika

(Ayrıntılı Bilgi İçin: www.ulucami.org/kutludogum

e posta: [email protected])

25.02.2008


 

Mevlânâ’nın mesajı Moskova’da

Diyalog Avrasya Platformu bugüne kadar gerçekleştirdiği kültürler arası diyalog programlarına bir yenisini daha ekledi. Rusya Federasyonu Kültür Bakanlığı ve Konya Büyükşehir Belediyesinin katkıları ile Moskova’da gerçekleşen programda Mevlânâ konuşuldu, kudüme vuruldu, semazenler semaya durdu.

Konya Büyükşehir Belediyesi Türk tasavvuf musikisi grubu ve Sema ekibinin gösterilerinin yer aldığı geceye Rusya Federasyonu Kültür Bakanlığı ve Konya Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra Moskova Belediyesi, UNESCO Rusya Temsilciliği, Rusya Federasyonu Şarkiyat Fakültesi ve Moskova Devlet Üniversitesi Asya-Afrika Enstitüsü de destek veren kurumlar arasında yer aldı.

İNSANA İNSAN OLDUĞU İÇİN

DEĞER VER

Moskova Devlet Üniversitesi Asya Afrika Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Mihail Meyer Mevlânâ’nın bütün insanlığa daha fazla tanıtılmasının gerekliliğine işaret etti. Meyer, “Bugünkü dünyamızda çatışmaların temelinde sosyal ve siyasi ayrılıklar var. Mevlânâ insanlarda öncelikle bireyi görmek gerektiğini söylüyor. Böyle yapmaya başlarsak, insanları sadece insan olduğu için değerlendirirsek sorunlarımızın azalacağını düşünüyorum” dedi.

DÜNYANIN MEVLÂNÂ’NIN

DEĞERLERİNE İHTİYACI VAR

Rusya Devlet Ekonomi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Leonid Sükyanin de ahlaki değerlere sahip çıkılmadan dünyanın ilerleyişinin mümkün olamayacağını söyledi. Baş döndürücü hızla ilerleyen çağımızda insanların şöyle bir soluklanarak geçmişte var olan kıymetleri bir yoklama zamanının geldiğini ifade eden Rus bilim adamı; “Maalesef modern dünyada güç ve siyasî çıkarlar öncelikli. Mevlânâ’dan insanlık değerlerini öğrenmeliyiz. Dünyanın Mevlânâ’nın değerlerine ihtiyacı var” değerlendirmesinde bulundu.

DOĞUNUN MANEVİYATINI HİSSETTİK

Mevlânâ Celâleddin Rumî ve Sema gösterileri ile ilk defa karşılaşmadığını kaydeden Rodina Dergisi Genel Yayın Editörü Tatyana Filipova ancak bu atmosferin Moskova’ya nasıl taşınacağını merak ettiğini kaydederek, “Gördüm ki aynı duygular Moskova’ya da taşınabiliyor. Doğunun maneviyatını hissettik. Yanımda oturan tarihçi, gazeteci ve diğer arkadaşlarıma duygularını sordum. Onlar da çok etkilendiklerini söyledi. Mevlânâ geleneği ile birlikte ebediyete dokunma fırsatı bulduk” şeklinde konuştu.

Diyalog Avrasya Platformu Rusya Koordinatörü Ali Sami Yıldırım da Mevlânâ’nın düşüncelerinin Moskova’ya taşınmasının dünya barışı açısından önemine işaret etti. Yıldırım programın 2007 yılının UNESCO tarafından Mevlânâ yılı ilân edilmesi ve 2008 yılının da Rusya’da Türkiye yılı olarak kabul edilmesinin organizasyon için ilham kaynağı olduğunu belirtti.

/ MOSKOVA

25.02.2008


 

I. Murad’ın türbesi eski ihtişamında

Birinci Kosova Savaşında şehit edilen I. Murad’ın, Balkanlar’ın 1912 yılında Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla ‘’mahzun’’ ve bakımsız kalan türbesi, bir süre önce Türkiye Diyanet Vakfınca yapılan restorasyonun ardından görkemli bir şekilde ziyaretçilerini ağırlamaya başladı.

Osmanlı padişahlarının büyük önem verdiği I. Murad Türbesi, 1912 yılında Balkan savaşlarının kaybedilmesiyle zor günler yaşamaya başlamış, Kosova’yı işgal eden Sırplar, yıllarca besledikleri ‘’kin ve nefretle’’ en fazla zararı da Sultan Murad türbesine vermişti. Türbenin büyük bölümünü yıkan ve buradaki değişik eserleri yağmalayan Sırplar, ziyaret edilmesine de yıllarca izin vermemişti.

/ PRİŞTİNE

25.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri