TÜRBAN tartışmasında üslup öyle sertleşti ki, kadınların sesi, erkek üslubunu kullanmadıkça neredeyse hiç duyulmaz oldu.
Ben bu karmaşada yüreğimi açabileceğim bir ses duydum.
Aralarında bir ya da ikisi dışında kimseyi tanımadığım bir grup başı örtülü kadının sesi bu.
Mesaj kutuma düşen açıklamalarında, “Söz konusu özgürlükse hiçbir şey teferruat değildir” diyorlar.
“Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki, üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız ta ki” dedikten sonra sıralıyorlar:
“Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan.
Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan, 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan.
Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatları bozulmadan.
Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden.
Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden.
Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerede ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden.
Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kalkmadan.
Kısacası 12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni sivil bir anayasa yapılmadan mutlu olamayacağız...”
Ben bu sese kulağımı ve yüreğimi açıp birlikte ortak nokta bulma arayışına çıkarım. Bir tane Türkiye var. Onun da sahibi ne bir kişi ne de bir grup. Türkiye bizim. Birlik olmak zorunda değiliz ama bir arada yaşamak için, hepimizin rahat edeceği bir noktada buluşmaya mecburuz.
Bu üçüncü sesle ortak bir nokta bulabilirim. Türban meselesinin çözümü konusunda en başından beri birçoğumuzun söylediği, ama siyaset erbabının rant getirmeyeceği için duymazdan geldiği bir gerçek var. Türban tek başına çözülemez.
Bu bir demokratikleşme paketinin parçası olarak uzlaşma ile çözümlenebilir. Herkesin kendini güvende hissedeceği bir demokratikleşme sürecinin yeniden yapılandırdığı zihniyet ikliminde bölücü bir konu olmaktan çıkarak, kişisel tercih boyutu ile gündeme gelebilir.
Hürriyet, 17.2.2008
|