Uyarı: Türkçe Yaresi Klubü Başkanı, Tavşanmühendisi, Kendini Süper Zanneden (Esasında Yazmak İsteyen) Okur!
Biri diğerinin özz Türkçesidir, diye nefes nefese kalma!
Bu köşeyi işgal eden Kişi; bunlar çok mahirdirler, bunlara 1 kelime kifayet etmez, hem yargılarlar hem konuya hâkimdirler, hem eski hem yeni Türkçe yetmez, onlara bir isim daha taksak yeridir, onlar bizim Efendilerimiz’dir anlamında kondurdu başlığını.
Sayın Berkan(t) cuma günkü köşesini, “Bizde bu yargıçlar, savcılar olduğu sürece: Bize özgürsüzlüklerin yolları, size nice Anayasa oynamaları” şeklinde bitirmiş.
Bu Kesif Umutsuzluk, “Ne halt ederseniz edin;
Yargı Bu Yargı(!) olduğu sürece, anca yerimizde sayarız” tavrı/mesajı beni; bırakın hemşire/müteahhit/genetik mühendisi/kompozitörr/ lodoscu/köşe yazarı kimliklerimi-
Bırakın benim 1 Rönesans İnsanı olma halimi (Zülfü Livaneli’nin TEK rakibi), YALIN KAT BİR İNSAN (önce insan) olarak dahi rencide etti; İsyan Limanları’na sürükledi. (Ha, bir de yelkenci kimliğim var.)
Hep söylenegelmiştir: “Bu Yargı’yla Bu Peynir Gemisi (Hakiki Demokrasi kast ediliyor) Yürümez!” diye diye.
Peki kardeşim, n’apalım?
Bütün hâkimlerimizi, yargıçlarımızı, savcılarımızı (keşke ‘savcı’ için de 2 kelime kullanabilsek) Brüksel’e mi yollayalım?
‘Demokrasi ve Özgürlükler Eğitim Seminerleri’ne? Brüksel lahanası mı yedirelim 3 yıl 5 ay boyunca?
Sözel sınavın ağırlığıyla yazılı sınavın ağırlığını mı oynatalım ikide birde?
Böyle rijid rijid, kendini Kemalist Rejimin Yegâne Bekçisi zanneden/addeden, Genelkurmay’ın dahi fazla ciddi bulacağı adamlar/kadınlar ‘illa da hâkim/savcı olucam!’ diye tutturmasın-
Az biraz da: neşeli, hümanist, Kemalizm Dininin dışında özgürlükler ve demokratik hak ve talepler olabileceği realitesini bünyesi kabul eden metafor neye denir, yorum nasıl yapılır, eleştiri özgürlüğü nasıl doğal bir haktır, zart yazdın hakaret/zort yazdın ceza diye boyanmış gözlüklerle ancak nevi şahsına münhasır bir hukuk (esasında adaletsizlik) diktası kurulur, bu işin GERÇEĞİ BUDUR anlayışına haiz-
Yani: Avrupa Birliği Standartları’nda ‘gıcık’ kelimesini de, kullanmak istemiyorum.
Ama muasır medeniyet normları var! Hakiki demokrasilerin yorum özgürlüğü/farkı var. Bütün hukuki yorumlar; kişi özgürlüklerini, düşünce hürriyetini kırpmak/yolmak/budamak; nihayetinde kişiyi İÇERİ KAPAMAK üzere yapılmıyor. Medeniyette.
Tercih bu yönde değil. Asla ve katta!
Orda ‘yorumlar’ (zira yasaları, anayasaları, babayasaları bizzat insanlar yazdığına göre/gökten inmediğine göre bu kanunlar) her daim özgürlüklerden yana, ifadenin sınırlandırılmamasından yana yapılıyor.
Aynı metni sen okuyorsun, derhal bir potansiyel ceza/yaptırım/kısıtlama/engelleme/yasaklama arayarak- aranarak.
Sonra ben okuyorum: Çok normal buluyorum. İfade özgürlüğünün doğal bir parçası telakki ediyorum.
Yakın ve açık bir tehlike teşkil etmiyor sözlerin. Yazıların. Diye düşünüyorum. Yorumluyorum.
Yaz kardeşim. Söyle kardeşim.
At sisteminden! NE SAKINCASI VAR?
İşte böyle bakacağına; özgürlüklerden yana ancak taraf olacağına; kısıtlayıcı/haklayıcı/cezalandırıcı 1 bakış açısı!
Adaletin bu mu Türkiye?
Evet BU! Bu Savcılar, Hâkimler, Yargıçlarla- BU!
Bir yandan o kadar acayip ki, diyelim (GelenGideniAratmadı) Adalet Bakanımız “9-5 mesaisi olmaz, çalışsınlar bakalım!” felan deme nadanlığını/kabalığını/haktanımazlığını gösterince Yargıtay Üyelerimiz’e filan-
Hem içim sizliyor, hem bozulup sinirleniyorum.
Yeterli maaşlar almıyorlar. İyi koşullarda çalışmıyorlar. Sürekli denetleniyorlar. Tayin korkusu. Rütbe korkusu. Korkulardan korku beğen! modeli bir memuriyetin içinde kısıtlanıyorlar. Habire ‘yargılanıyorlar.’
Yargıda reform mu?
Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir önerim olacak: Savcılarımızın, yargıçlarımızın önündeki dosyaların sayısı yarıya insin. Maaşları ise tam iki misli olsun.
O zaman görürüz yargıda reformu.
Hakikaten görürüz.
Politik angajmanları muhakkak müfettişler, savcılarımızın yakasından düşsün!
Sicilleri, böylesi adaletsiz koşullarla, mütemadiyen denetlenmesin.
Savcılarımızın, yargıçlarımızın kafasından şikâyet etmek kolay. Ben de şikâyetçiyim. Bir numaralı da müştekiyim.
Ama bu kadar zorlu koşullarda, bu kadar ağır iş yükleri altında, bu denli düşük maaşlarla Yargıda Kafa Reformu beklememiz; hem biraz abesle iştigal, hem de hatırı sayılır bir haksızlık katsayısında, bana kalırsa.
Yeri gelmişken John Lennon’dan
“Give justice a chance
And much more money
Far less work”
parçasıyla, bitiriyorum.
Radikal, 16.2.2008
|