Atilla Yayla’nın yargılandığı ‘5816 Sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’a neden ihtiyaç duyulduğunu kanunun mucidi Celal Bayar, yıllar sonra şöyle açıklamıştı: “İktidarımızın ilk yıllarında, Kemal Pilavoğlu adında birinin yönettiği tarikat mensupları ellerine geçirdikleri çekiçlerle Atatürk heykellerine saldırıyor, huzursuzluk çıkartıyorlardı. Hükümet, bunlara karşı gerekli tedbirleri alıyordu. Fakat olayların birbirini kovalaması, toplumda sinirli bir hava estirdi. Pilavoğlu isimli tarikat şeyhi, 26 müridi ile yakalanıp adliyeye sevk edildi. Yine bu aylarda yeraltı faaliyeti yapan bir gizli Komünist Partisi de ele geçirildi ve 188 üyesi Adliyeye sevk edildi. Bütün bunlar gösteriyor ki; demokrasinin getirdiği hürriyet havası içinde aşırı akımlar ortalığa yayılmışlardı. Toplumu aşırı cereyanların zararlarından korumak lazımdı. Bunun için sağ ve sol akımlara karşı Ceza Kanunu’ndaki cezaları ağırlaştırmak, Atatürk heykellerine ve Atatürk’e karşı harekete geçeceklere karşı da Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkartmak gerekiyordu (...) Atatürk’ün kurduğu ana muhalefet partisi ise bu kanun karşısında yer aldı. Demokrat Parti içinden bazı milletvekilleri de, şahsi düşüncelerine bağlı kalarak bu kanunun çıkmasını engelliyordu (...) Kanun müzakeresi aylarca sürdü. Bir gecede 17 Atatürk heykeline birden saldıranlar, o gün bugün ortada yoktur.” (Erkin Umsan, Yeni Asır, 10 Kasım 2003)
TİCANİLER • Bayar’ın sözünü ettiği “gizli komünistleri’ çoğumuz ezbere biliyorduk ama ‘Kemal Pilavoğlu’nun tarikatı’ neydi acaba? Ticanilik diye anılan bu tarikat, 1946’da çok partili döneme geçişle birlikte güç kazanan dinsel hareketlerden biriydi. (...) Kemal Pilavoğlu adlı hukuk fakültesinden terk şahıs tarafından 1930’larda Ankara’nın Çubuk ilçesi ile Çankırı’nın Şabanözü ilçesinde örgütlenmişti. Ticanilik adını Şazeli-Halveti kökenli Ebu’l Abbas Ahmed et-Ticani (1737-1815) tarafından Cezayir’de kurulan ve Fas, Hicaz, Mısır, Trablusgarp ve Senegal’de yayılan Ticaniye tarikatından alıyordu. Ancak Pilavoğlu’nun tarikatının asıl tarikatla ilişkisi çok şüpheliydi. Çünkü Pilavoğlu, güya rüyasında Ahmed et-Ticani’ye intisap ettiğini görmüş, ardından Abdülkadir Medeni adlı birinden tarikat ruhsatı almıştı.
HEYKEL PUTTUR • Pilavoğlu ve müridleri ilk kez 1943’de, kovuşturmaya uğramışlar ancak kısa bir süre sonra serbest bırakılmışlardı. Bir süre sonra ‘Heykel puttur’, ‘Laiklik dinsizliktir’, ‘Hilafeti kaldıran Atatürk mel’undur’, ‘Türkçe ezan küfürdür’ sloganları ile ortaya çıktılar ve ilk büyük eylemlerini 4 Şubat 1949’da TBMM’nin dinleyici bölümünde Arapça ezan okuyarak yaptılar. Ardından, Bayar’ın dediği gibi, çeşitli yerlerdeki Atatürk heykellerine saldırmaya başladılar. Tarikatın eylemleri 1951 yılı başlarından itibaren halkın da dikkatini çekmeye başladı. CHP, DP’yi sıkıştırmak için “Ticanileri tel’in mitingleri” yapmaya başladı. İkinci Menderes Hükümeti’nin kurulduğu dönemlerde yoğunlaşan protesto mitinglerine DP, Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu çıkararak yanıt verdi. (...)
‘SARI ÇİZMELİ’ YORUM • Bayar’ın dediği gibi CHP bu kanunun çıkartılmasına çok sıcak bakmamıştı. Bunun nedeni daha sonra anlaşılacaktı. Ancak bazı DP milletvekilleri de yasaya karşıydılar. (...) Muhalifler, tek bir kişi için kanun çıkarılmasının o sırada yürürlükte olan 1924 Anayasa’sının 69. maddesine aykırı olduğunu düşünüyorlardı. Bunun üzerine hükümet, Nazi zulmünden kaçarak Türkiye’ye gelmiş olan Yahudi asıllı ünlü Hukuk Profesörü Ernst Hirsch’in görüşüne başvurdu. Hirsch şöyle dedi: “Anayasa başka şeylerin yanı sıra, bir şahsa imtiyazların tanınmasına imkân sağlayacak yasaların çıkarılmasını yasaklamaktadır. Buradaki ‘şahıs’ deyimi, ‘gerçek kişi’ yani ‘insan’ anlamına gelmektedir. Madde 27’ye göre insanın şahsiyeti, doğumunun tamamlanmasından itibaren hayatla başlar ve ölümle son bulur. Atatürk adında bir şahıs, artık hukuki anlamda mevcut değildir. Dolayısıyla ona yasa yoluyla bir imtiyaz sağlanması söz konusu olamaz. (...) Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur.”
Bu açıklama milletvekillerini tatmin etmiş olmalıydı ki, kanun 25 Temmuz 1951’de kabul edildi. Pilavoğlu ve 74 müridi, 5 Mart 1952’de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 ay hapis cezasına mahkûm oldular.
BOZCAADA BEYİ. 27 Mayıs darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından Bozcaada’ya sürülen Kemal Pilavoğlu, iddialara göre Orta Anadolu’dan getirttiği 130 kadar müridiyle ada ekonomisine egemen olmuştu. Adanın pastanesi, kasabı, manavı, fırını hep onundu. “Şarap üretmek günahtır; üzümlerini şarapçılara verenler cehennemde cayır cayır yanar” diyerek Müslüman bağcıların yüreğine korku salan Pilavoğlu, Bozcaada’yı terk ettirdiği Rumların bağlarını teker teker satın alarak pekmezcilikten servet edindi. 1977’de, karısının ihbarı üzerine evinin üst katında üç oğlan çocuğuyla yakalanıp yargılandıktan birkaç ay sonra ölünce (...) Ticanilik sona erdi. Ama Ticaniler adı, halka irtica tehlikesini hatırlatmak gerektiğinde ‘öcü geliyor’ kabilinden kullanılmak üzere hep canlı tutuldu.
CHP-TİCANİ İLİŞKİSİ • 26 Nisan 1950 tarihli Zafer gazetesinde çıkan bir habere göre Kemal Pilavoğlu ve müritlerinden bir grup İsmet İnönü’nün onayıyla partiye üye yapılmış, tarikat üyeleri köylerde toplantılar düzenleyerek parti propagandası yapmışlar, köylüleri CHP’ye üye yazmışlardı. Ancak gazetenin DP yanlısı olması yüzünden bu iddia seçim atmosferinde gürültüye gitti. Konunun tekrar gündeme gelmesi 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra oldu.
Zafer gazetesinin 30 Haziran 1951 tarihli nüshası “Atatürk heykellerine mel’unane tecavüzleri tel’in maksadile bugün büyük bir miting yapılıyor” başlığı ile çıkmıştı. Habere göre mitinge DP’li milletvekilleri de katılacaklardı. Gazetenin tam orta sayfasındaki kutu içerisinde ise ‘Ticaniler ve CHP’ başlığı altında “CHP seçimlerde Ticanilere nasıl yardım etmişti?” sorusuna cevap veriliyordu.
CHP, elbette bu ilişkiyi reddetti ama 1952’deki yargılamada Pilavoğlu’nun avukatlığını yapan Yılmaz Akpınar’ın, CHP Balıkesir milletvekili Muzaffer Akpınar’ın oğlu olması dedikoduları destekler mahiyetteydi. Daha sonra, Yakup Kadri Karaosmanoğlu da CHP ve Genel Başkanı -Siyasi İncelemeler ile Politika’da 45 Yıl adlı eserlerinde, CHP-Pilavoğlu ilişkisine değinecekti.
Taraf, 10.2.2008
|