Medyaya yansıyan ibadet ve hak konusundaki ‘vicdani müstehcenliğin dibe vurduğu, akl-ı selimin göçe zorlandığı’ bir ortamda bu tartışmaların odağındaki hükümet, destek veren muhalefet partisi nerede durduğunu bilmem ayrıca söylemeye gerek var mı? Yıllardır “toplumsal” daha doğrusu “kurumsal mutabakat” adına kendine oy veren kitleleri bekleten iktidar neyi çözmüş oldu? Toplumsal mutabakat arkasında olmasına rağmen “kurumsal mutabakat” adına ortaya çıkan manzara başörtüsü yasağını çözmekten ziyade “çene altı kriteri” getirerek başörtüsünü çözmeye kapı aralayacak bir adım atılmış oldu. Burada MHP devreye girerek hem çözüme katkıda bulunmuş görünerek imaj tazeledi, hem de yasağı çözme yönündeki muhtemel girişimleri sınırlandırmış oldu.
Yeni düzenleme açıkca şunu getiriyor: Sınırlı alanda başörtüsü yasağı kaldırılırken geniş alandaki yasak uygulaması yasal hale getiriliyor.
Yasağın kaldırılması yönünde mücadele veren kalemler yasakçı tarafın tutum ve tavırlarında hükümeti hedef göstermelerini gerekçe göstererek eleştirel en küçük imada bile bulunmamaları “korku cumhuriyeti”nin başka yüzünü gösterir. Oysa hükümeti eleştirenler, gerçekte başörtüsü yasağını savunuyor, başörtüsü emrine karşı cephe açıyorlar.
Başörtüsünü ibadet ve hak olmaktan çıkarıp farklı argümanlara sığınılarak savunulmasının gelip dayandığı çizgi budur. Hükümeti yıpratmama kaygısı bir muhafazakarlık örneği olarak başörtüsü yasağına karşı çıkmanın önüne geçebilmektedir.
Hatırlatmakta yarar var; muhafazakarlığın batıda başka bir tanımı da “teolojisi olmayan dindarlık”tır.
Yeni Şafak, 31.1.2008
|